26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sevda Şener’in anısına Çok hızlı dönüyor dünya sahnesi! “Hocaların hocası” diye nitelenen Sevda Şener, umutla umutsuzluk, ölümle dirim ortasında dimdik ve güçlüydü. Tiyatroyu hem bir yaşam biçimi hem de büyük bir aşk olarak görmüştü Şener. Tiyatro sohbetlerinin uzantısı olan zeki ve olgun bir zihnin üretkenliği, sonraki yıllarda bu alandaki araştırmalarıyla verdiği yapıtlarda da kendini duyurdu. Türk tiyatrosu daha uzun yıllar onun bıraktığı mirastan beslenecek. r Ayşın CANDAN etin And’ın Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu’ndaki herkesin bildiği fotoğrafta Ankara DTCF’deki tiyatro kürsüsünün kurucuları toplu halde görülür. Bedrettin Tuncel, Melahat Özgü, Özdemir Nutku, Muhsin Ertuğrul, Viyana Üniversitesi’nden Heinz Kindermann ve Margaret Dietrich. Metin And ve Sevda Şener, Prof. Dietrich’le yan yana ön sırada diz çökmüştür, arka sıradaki ak saçlıları daha görünür kılmak için. M TİYATROYA ADANAN BİR ÖMÜR Sevda Şener’i 1971’de Viyana’da tanıdım. Bir anlamda ikimiz de öğrenciydik. O, Viyana’daki tiyatro kürsüsünün bir S A Y F A 1 4 n 1 1 sömestrelik konuğuylenecek. Kısaca Ahlak du, bense birkaç yıldır Kültür ve Ekonomi Viyana’daki büyük Sorunları, İnsan, Tihocalar Kindermann ve yatro Düşüncesi, daha Dietrich izinde tiyatro sonraları yazdığı Kırıleğitimi almaya gelmişma Noktasında Dram tim. Hocalarımız on yıl Sanatı, Nâzım Hikmet kadar önce Ankara’ya incelemesi ve başka çağrılarak oradaki pek çok bilgelik içeren tiyatro kürsüsünün yapıtları tüm araştırkuruluşuna katkıda bumacı ve öğrencileri lunmuştu. Sonra Özdeiçin ölçüt oluşturmayı mir Nutku’yu ve belki sürdürecek. Hocalığı Melahat Özgü’yü, arkakonusunda ise yetiştirsından Sevda Hanım’ı diği ve kürsüyü ellerine Viyana’daki eğitimi gözbıraktığı Selda Öndül, lemeye çağırmışlardı Nurhan Karadağ, O kış ve ilkbahar çok Süreyya Karacabey, güzel günler geçirdik. Beliz Güçbilmez gibi Dersler, konferanslar, önemli adlar ve onların akşam tiyatrolar, bazen yanı sıra tiyatronun Sevda Şener ve Ayşın Candan birlikte. benim külüstür küçük çeşitli alanlarında Altta ise Şener Viyana’da... arabamla kent dışı yolbaşarılar kaydeden Muculuklar. Gördüklerimiz rathan Mungan, Yıldırım ve izlediklerimiz üzerine uzun sohbetler. Türker’den Murat Daltaban’a, Zişan Sevda Hanım 43 yaşındaydı. Anneydi. Uğurlu’dan Özen Yula’ya pek çok yaratıAlımlıydı, neşeliydi çok zekiydi ama bir cı kişilik tanıklık edecektir. acının izlerini taşıyordu. Ölümle yüzleşÖZDEMİR NUTKUSEVDA ŞENER mekten geliyordu. Arkasında kanserle KUŞAĞI DİLİ amansız bir savaşı, ağır bir ameliyat ve bakımı, önündeki beş yıl için yüzde elli Tiyatro kürsüsünün kuruluşunda biryaşamölüm tanısını bırakmıştı. Bütün likte görev aldığı Özdemir Nutku’yla bunları demir bir iradeyle karşılıyordu. aralarındaki yaratıcı yarışın tiyatromuza Umutla umutsuzluk, ölümle dirim orne büyük katkı sağladığı yadsınamaz. tasında dimdik ve güçlüydü. Yaşam ve Akademik yaşamda yarışlar kaçınılmaz. ölüm karşısındaki duruşuna hayran kalAncak bu kadar erdemli ve güzel somamak, onu sevmemek imkânsızdı. nuçlar verenini ben kendi yaşamımda Katılımcısı olduğum tiyatro sohbetgörmedim. Durum onları farklı alanlarlerinin uzantısı olan zeki ve olgun bir da benzersiz olmaya itti. Şener, dram ve zihnin üretkenliği, ileriki yıllarda tiyatro kuramı üzerinde yoğunlaşırken Nutku, araştırmaları alanında verdiği yapıtlarda tiyatro tarihi ve sahne çalışmalarında da kendini duyurdu. Türk tiyatrosu daha kusursuzluk kovalıyordu. Nutku’nun uzun yıllar onun bıraktığı mirastan besDarülbedayi’nin Elli Yılı, Meddahlık, 2 0 1 4 Oyunculuk Tarihi ve sahneye koyduğu, Türkçeye kazandırdığı onlarca oyun bu başarının sonuçları. Ayrıca yarışı noktalayan olay, Nutku’nun 1976’da İzmir’e yerleşerek 9 Eylül Üniversitesi’nde Türkiye’nin ikinci büyük tiyatro bölümünü ve araştırma kurumunu kurması oldu. Dostluğumuz üzerinden Sevda Hanım’ın bana, pek çok katkısı oldu. Ama en önemlisi, yabancı kültürler ortamında yetişmiş biri olarak Türkçemi, Türk yazınıyla ilişkimi düzeltmeme yardım etti. Düzgün yazmayı ona özenerek bir ölçüde başarabildim. Yurtdışında öğrenimimi sürdürdüğüm yıllarda benim Yılkı Atı (A. Sayar), Parasız Yatılı (Füruzan), Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı (B. Karasu) gibi harika yapıtlarla ufkumu genişletti. Doktora tezimi Türk tiyatrosu üzerine yapmayı seçtiğimde en büyük destekçim oydu. Türkiye’de en büyük sıkıntıyı oldum olası kitaplık ve kaynak yoksunluğundan yaşayan tüm araştırmacılar gibi sonraki çalışmalarımda hep zengin kitaplığından yararlanmamı sağladı. Eminim bunu tüm destek arayan öğrencilerine de yapmıştır. Şener’in araştırma ve kuramsal yazılarında kullandığı dil, tüm genç kuşakların özenmesi gereken bir Türkçe. Ne yazık ki öyle olmadığı görülüyor. Bugün olmasa da daha sonraları bir gün Özdemir NutkuSevda Şener kuşağının dil anlayışına döneceğimizi düşünüyorum. Sevda Hanım’ın ışık ve zekâ saçan bakışlarını ne çok özleyeceğiz, biliyorum. Geçen Şubat ayında aranın fazla uzadığını düşünerek Tandoğan’daki evinde onu ziyarete gittim. Bir uçak ve bir otobüs yolculuğu pahasına! Her zamanki pırıltısı ve yumuk kedisiyle oturup sohbet ettik. Son araştırma projemi anlattırdı bana. Sonra yogadan söz ettik. Boyun rahatlatıcı hareketler üzerine konuşurken gösterdiğim hareketi uygulamaya koyuldu. O kadar gençti Sevda Hanım ve her zaman böyleydi! Onu şimdiden ne kadar özlediğimi dile getirmektense kötü haberi aldığım Danimarka’da, onunla birlikte yaptığımız son yurt dışı serüvenimizi canlandırmak istiyorum anılarımda. Bugün yine Kopenhag yakınında Louisiana’nın bahçesinde Ginko Biloba ağaçları ve Henry Moore yontuları ortasında dolaşırken 1996 Mayısı’nda burada birlikte katıldığımız Odin Tiyatrosu ile Kopenhag Üniversitesi’nin “Çok Kültürlü Tiyatro” sempozyumunu anımsıyorum. Beklan Algan da buradaydı. Üç günlük oturumlarda tüm dünyanın büyük tiyatrocuları geçit yaptı. Jerzy Grotowski’yle tanıştık. Wole Soyinka, Dario Fo, Franca Rame, Sanjukta Panigrahi, Richard Schechner... Çok azı hâlâ aramızda. Artık Sevda Hanım da yok. Demek bu kadar hızlı dönüyor dünya sahnesi! O yüzden arkasından “ışıklar içinde yatsın” gibi klişe sözler duymak istemiyorum. 43 yıl önce de tüm klişe ve batıl inanışlardan uzak biri olarak tanıdım Sevda Hanım’ı. Onun acısını ancak Can Alkor’un güzel çevirisiyle şu Shakespeare dizeleri dindirebilir: “Beş kulaç derinde yatıyor baban, Bu inciler onun gözlerinden Onun kemikleriydi bu mercan Hiçbir şey yok orada solup giden Değişmiş hepsi büyüsüyle denizin Bir şeylere dönüşmüş garip ve zengin.” n K İ T A P S A Y I 1282 E Y L Ü L C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear