24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

yasetin Denizlesı akam den eki yarasaya di, genel ş, Hüse. çıkması ı vardı? ölçekli u ve Pom duyı oyla? rn ? dan 1980 doğdu. Bugün de benzer bir çarpım tablosu var. Nasıl ki kan kanla yıkanmazsa darbe de darbeyle temizlenmez. Siyasal hırs aklı aşınca bu yalın gerçeği görmek de olanaksızlaşıyor. Mahkemeler siyasal hırsın uzantısı haline geliyor. Denizlerin idamına giden yolda bu gerçekleri görenler yok muydu? Vardı ama, sesleri duyulmadı. Ya da hırs ve intikam haykırışlarının gölgesinde kaldı. Kitapta da yer verdim. Pek çok TBMM üyesi idamların Türkiye’nin geleceğine vereceği zararı dile getiriyor. İdamların sonrasına baktığımızda onlar haklı çıkıyor. Ama böylesi durumlarda haklılık anlamını yitiriyor. Bugün gerçekleri duyan ve haykıranlar ne kadar? İlk Savaş için kullanılan bir tanım vardır: “İ kurşun atıldığında ilk ölen gerçekler olur.” Bunu söz konusu davalara da uyarlayıp; hukuksuzluk başladığında ilk ölen gerçekler olur, adalet olur, diyebiliriz. Bunu haykıracak daha çok insana ve kuruma gereksinim var. Şunu sormak isterim: Yakın tarihimizdeki siyasi davaların hangisi bugün hukuka uygun kabul edilmektedir? Hiçbiri. Hukuk fakültelerini, devletin adalet üzerine oturması gerektiğine inanan herkesi, bu kitabı okuyup muhakeme yapmaya, sonra da bir kez olsun Silivri’ye gelip duruşma izlemeye çağırıyorum. Kitabınızda da hukuksuzlukla siyasal hırsın birleşiminin sonuçlarını yazmışsınız. Siz hangi düşünceler içindesiniz? Kitabın son bölümünü bu konuya ayırdım. Ben 32 yıllık gazeteciyim. İzmir, İstanbul, Ankara’da çalıştım. Milletvekilliğinde birinci yılımdayım. Mesleki ve siyasi ömrümün kalan bölümünde kendimi hukuksuzlukla mücadeleye ve iç barışa adamak istiyorum.Mandela 27 yıllık hapis hayatının ardından önemli bir sorumluluk aldı. Özgürlüğünün ilk yıllarında kendisini hapse attıran başbakan ölünce eşini ziyaret edip, başsağlığı dileğinde bulunuyor. Taraftarları buna çok tepki gösterince Mandela, “Benim yaşadıklarımın, bizim yaşadıklarımızın bir daha olmaması için bunu yapmak zorundaydım” diyor.Elbette bir yanağımıza tokat atılınca ötekini uzatma duygusu içinde değilim ama, aklı aşan hırs, kin ve nefret duygumu betona gömdüm. Deniz Gezmiş yaşasaydı 65 yaşında olacaktı. Büyük olasılıkla aktif yaşamın içinde yer alacaktı. Silivri yargılanmalarıyla ilgili ne düşünürdü? Kitabı yazarken benim de kendime sorduğum sorulardan biri buydu. Elbette kesin bir şey söylenemez. Denizlerin bir gençlik önderi olarak öne çıktığı dönemde başta Avrupa olmak üzere öteki ülkelerde de benzer hareketler vardı. O hareketlerin önderleri bugün siyasette, yazarlıkta aktif işlevler üstlendiler.Bu bağlamda Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü düzenleyen Denizlerin de yurtseverlik duygularının devam edeceğini düşünüyorum.Son 40 yılda birkaç kez daha hapse girerlerdi. Bugün de içeride ya da dışarıda hukuksuzlukla mücadele ediyor olurlardı.Bugün Türkiye’de idam kararına imza atan Ali Elverdi’lerin ruhu dolaşıyorsa, Deniz Gezmişlerin ruhu da dolaşıyor. Haklı olan Denizlerdi, kazanan da onlar olacak... ? Denizlerin Davası/ Cumhuriyet Kitapları/Mustafa Balbay/ 132 s. zisinin da şudavası bloku eyenleulamak ıldığı uştur. ntaya an olurda, işları m, burda daçekinin yarnetim ılan ay üyesi yer naylananışruk arı te ? malarının ve son sözlerinin kamuoyu tarafından bilinmesinin gerekliliğine ve önemine işaret ediyor. Deniz Gezmiş ve arkadaşları davasının, dönemin ekonomik ve siyasal nedenleri temel alınmak suretiyle yorumlandığını yani 12 Mart hukukunun üzerinde yükseldiği yapının irdelendiğini görüyoruz. Sıkıyönetim mahkemelerinde avukatlara uygulanan baskılar, 68 hareketinin kökleri ve günümüz işçi eylemlerine yansımaları, Türkiye ve Avrupa’daki öğrenci eylemlilikleri, 68 gençliği ile 2000’li yıllar gençliğinin karşılaştırılması ve benzeri başlıklar kitapta tartışılan konular arasında yer almakta. Balbay’ın düzenlediği sorular çerçevesinde şekillenen röportajlar, kendisinin girişteki yorumu ve sonuçta ne olduğuna dair yaklaşımıyla birlikte ele alındığında, “Denizlerin Davası” temelinde bir dönemin siyasal/toplumsal panoramasının çizildiği görülüyor. anısıra n bir ullanmaktaer” birlarının kapimesini muhaklarını ek için daha ını üstalan vaş’ın Halit kta. Çeıt? n1172 12 EYLÜL’ÜN ÖNCÜSÜ Okurun değerlendirme hakkını sınırlamamak açısından kitapla ilgili daha uzun bir bilgilendirmeden kaçınmayı seçiyorum. Ne var ki, ülkenin siyasal yaşamında önemli bir uğrak olan ve bir askeri cunta öyküsü olmanın ötesinde bir anlam taşıyan 12 Mart’a dair birkaç ekleme yapılabileceğini düşünüyorum. 12 Mart, 12 Eylül’ün öncüsüdür. Bugünleri yeşerten ortamın, Özal’ın ANAP’ının, 24 Ocak kararlarının, ülkemizi emekçiler açısından yangın yerine çeviren neo liberal politikaların ve AKP iktidarının hazırlayıcısıdır. Emperyalizm, iç ve dış sermaye çevreleri ve askeri cunta; ilk kez, kurulu sömürü düzenini bir emekçi iktidarı ile değiştirmek ve insanlık onuruna yakışır bir dünyada yaşamak talebini dile getirenlerin ve bu uğurda mücadele edenlerin kararlılığını idam sehpasında sınamaya çalışmıştır 12 Mart’ta. Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm özlemi uğruna savaşanlar ve onların inançları ipe götürülmek istenmiştir Deniz, Yusuf ve Hüseyin’le birlikte. 12 Mart’ın Sıkıyönetim Mahkemeleri, onları izleyen Devlet Güvenlik Mahkemeleri, günümüzdeki Özel Yetkili Mahkemelerin öncülleridirler. Ayrıca, içinde yaşamakta olduğumuz “sivil” cunta döneminin, bir çok uygulamasıyla, 12 Mart ve onu izleyen 12 Eylül askeri dönemlerinin hukuksuzlukların çoğunu içerdiği rahatlıkla söylenebilir. Bu olgu, asker ya da sivil olmanın ötesinde, tüm baskı uygulamalarının, faşizm denemelerinin, sınıfsal yönüne işaret etmesi açısından önemlidir. Egemen sınıflar, her dönemde, baskı ve zor araçlarını kullanarak muhalif güçleri ezmeye çalışmaktadırlar. Özlenen ise, Halit Çelenk’in ifadesiyle, insan haklarına dayalı, gerçek hukuktu yani “egemen sınıfların tarih boyunca kendi çıkarları için düzenledikleri baskı kuralları değil, sınıf savaşımları sonunda ezilen halk yığınlarının kazandığı hak ve özgürlüklerin oluşturduğu hak ve özgürlükler demeti”dir. Ve Balbay haklıdır, bugün Türkiye’de “idam kararına imza atan Ali Elverdi’nin ruhu dolaşıyorsa, Deniz Gezmişlerin ruhu da dolaşıyor” derken. Ve yine haklıdır: “Haklı olan Denizlerdi, kazanan da onlar olacaktır”! derken. Haksızlığın olduğu her yerde direnenlerin yükselen sesleri duyulmakta. “Denizlerin Davası” Türkiye’de sosyalist hareketin direniş tarihinin bir parçasıdır. Kitap, Halit Çelenk’in Denizlerle ilgili bu son kapsamlı değerlendirmesi çerçevesinde, 68 direnişini de kamuoyuyla buluşturduğu için, bizler açısından ayrı bir değer taşımaktadır. Balbay’ı kutluyor ve bu yazının Silivri’de yazılan son kitap için kaleme alınan son yazı olmasını bütün kalbimle diliyorum. ? 2 AĞUSTOS 2012 ? SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1172
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear