05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ahmet Ümit’in ‘Sultanı Öldürmek’i üzerine... Anlatı sanatının doruklaştığı bir yapıt Ahmet Ümit’in edebiyat üretimi, genellikle tarihsel birikimi estetikleştirmeye, yazınsal söyleyişle, anlatılaştırmaya dayanır. “Sultanı Öldürmek”te de bu yaklaşım başattır. Sonuç olarak Ahmet Ümit, tarih ile tarihseli yazınsallaştırma arasındaki ince ilişkiyi yetkinlikle anlatılaştırmıştır. ? Prof. Dr. Onur Bilge KULA Öldürülen Sultan Hangisidir? stetik ve yazınsal bakımından her yapıtıyla kendini bir kez daha aşan Ahmet Ümit, “Sultanı Öldürmek” romanında anlatı sanatının doruklarında dolaşmaktadır. Bunda Ahmet Ümit’in, yazınsal verimliliğini ve estetik yetkinliğini, insanilik ile tümleyerek yaşam tarzına dönüştürmesinin büyük payı vardır. “Gün Akşamlıdır, Sultanım!” alt başlığını taşıyan “Sultanı Öldürmek”, tarih birikimini derin bir sevgiyle yazınsallaştırmanın ürünüdür. Ahmet Ümit’in tarihseli ve dili üst düzeyde estetikleştirdiği bu romanı okuyup bitirdiğimde, bir edebiyat bilimci ve okur olarak böyle yazarlarımız olduğu için gururlandım. “Sultanı Öldürmek”in kapak tasarımı, romanın içerik ve biçem zenginliğini ve anlam çoğulluğunu simgelemektedir. Ahmet Ümit “Sultanı Öldürmek”te, tarihsel ile günceli, insanın güçlü ve zayıf yönlerini, aşkın saplantıya dönüştürülmesini ve tarihi araçsallaştırma eğilimini büyüleyici bir dil ile betimlemiştir. Romanda anlatılaştırılan olay, farklı kişilik özelliklerine sahip üç tarih profesörü etrafında örülmektedir: Müştak Serhazin, Nüzhet Özgen ve her ikisinin de hocası olan Tahir Hakkı. Müştak Serhazin, yirmi yıl önce kendisini terk eden kadın olan Nüzhet’e duyduğu aşktan hiçbir biçimde kurtulamayan veya kurtulmak istemeyen insancıl ve beceriksiz bir tarih bilimcisidir. SAYFA 18 7 HAZİRAN leriyle açığa vurur. Müştak figürü, 18. yüzyılda hümanizm ve tolerans idesini yazınsallaştıran Alman yazar ve düşünür Gotthold Ephraim Lessing’in “en insancıl insan, başkalarının acılarını en fazla paylaşan insandır” sözüne uygun kurgulanmış gibidir. Yazarın, kentin fethi sırasında ve sonrasında Konstantin’i; Müştak’a anlattırması, belki de bu anlayış nedeniyledir. Bu son Bizans imparatoru, “Konstantinopolis düştükten sonra onursuzca yaşamaktansa, ölü bedenimin şehrin topraklarına karışmasını büyük bir şeref sayarım” diye direnir. Konstantin, “Direneceğiz, ya kazanırız, ya ölürüz. Her ikisi de korkakça yaşamaktan iyidir” diyerek direnişini sonuna değin sürdürür. Şehir düşünce de “şehir düştü; ben nasıl hâlâ yaşıyorum” diyerek, “yalın kılıç” yeniçerilere saldırır ve ölür. Türklerin kahramanlıklarıyla övünen ve olayın bir taraf için yengi, öbür taraf için yenilgi olduğunu söyleyen Tahir Hakkı bile mahzunlaşır: “Ne yazık ki tarih her zaman her yerde kanla yazılıyor!” Erk/İktidar Niçin Bölüşülmez? Fatih’in babası II. Murat zamanında sarayda “iki hizip” vardır. “En gözde oğlu Alâeddin Çelebi” öldürülen II. Murat, Çandarlı Halil gibi Türk soyundan gelen güçlü bir sadrazam ve Zağanos Paşa ve Şahabettin Paşa gibi kapıkulları ve devşirmelerin oluşturduğu bu hiziplerin çatışmasından bıkmıştır. Fatih, Konstantinopolis’i aldıktan sonra “ilk iş olarak devşirme paşaların rakibi, Sadrazam Çandarlı Halil’i ölüme yollayarak”, söz konusu hizip çatışmalarını devşirmeler lehine sonuçlandırmıştır. Ahmet Ümit, Fatih’in kişiliğini çözümleme bağlamında “baba, niçin öldürülür?” sorusunu, roman sanatının sunduğu psikolojik çözümleme olanaklarından da sonuna değin yararlanarak yazınsallaştırır. Yazarın çözümlemesi ve betimlemesi uyarınca, “hepimiz babamıza hayranlık duyarız. İşin ilginci, aynı nedenle onu yok etmek isteriz; babanın yerine geçmek için.” Baba gibi olmak, “anneye sahip olmak demektir.” Ayrıca insan, bu isteğinden dolayı “suçluluk” ve “korku” duyar. Bu suçluluk azabı, “beraberinde iğdiş edilmek korkusunu”, diyesi, hiçbir zaman baba olamama korkusunu getirir. Dolayısıyla, “korku ve hayranlık, nefret ve sevgi” hep yan yanadır. Ayrıca, baba; gücü ve geçmişi simgeler. Tikel ve güçlü bir bireye dönüşmek için babayı aşmak gerekir. Öte yandan, padişah olmak, salt anneye sahip olmak değildir; babanın gücünü ele geçirmektir. Bu ise çok daha “karmaşık bir durumdur”; çünkü “iktidar kadından daha tehlikelidir.” Bu bölümde Freud ile Müştak’ı rüyada buluşturan Ahmet Ümit, Freud’u şöyle konuşturur: “Ben sizin Fatih Sultan Mehmed’i, bizim Prens Hamlet’e benzetiyorum.” Prens Hamlet’in yaşamı bilinmektedir. Baba, oğul, kardeş ve diğer yakınların öldürülmesi, erki ele geçirme savaşımının kaçınılmaz sonucudur ve bu her dönemde ve her yerde olmuştur. Yazar, nu yüzden Freud’u “hükümdar adayı birden fazlaysa, kardeşkanı akması kaçınılmazdır” diye konuşturur. Bu olay, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesine değin geriye gider. “Kadim çağlardan beri iktidarın her zaman tek sahibi olmuştur.” Erk/iktidar, bölüşülmez. Dolayısıyla, “dünyayı kurtaracak kişi, ? ister kral olsun, ister peygamber, ? he ka Osman dürttüğ “kanlı g E Müştak’ı bırakıp Amerika’ya giden tarih profesörü Nüzhet, aradan yirmi yıl geçtikten sonra, bir gün ansızın telefonla arayarak, “Merhaba Müştak” deyip İstanbul’da olduğunu söyler. Bu telefon konuşması, içinde öldürümlerin de olduğu karmaşık bir olaylar dizisinin başlangıcıdır. İnsan, Nasıl İnsanileşebilir? Yazınsal polisiye türünün başlıca özelliği olan insanın “karmaşıklığını” belirgin bir yeterlilikle sergileyen Ahmet Ümit, yaşamın denetlenemeyeceğini özellikle Müştak figüründe çarpıcı bir dille anlatır. Bu nedenle, anılan figürün karakter özelliklerini belirlemek yararlı olabilir. Ahmet Ümit’in kurgulamasına ve romanın bütününe serpiştirdiği nitelemelere göre, romanın başkahramanı Müştak Serhazin; “kendisine haksızlık eden”, “zaman zaman kararsız, iradesiz, savunmasız”, “yaptığı işe gereği gibi yoğunlaşamayan”, “korkak, çekingen ve saygılı”, “kafası dağınık”, “çok okuyan, güçlü bir kalemi olan, ancak yazmayan”, “hastalığından dolayı yaptığını anımsamayan”, “onulmaz aşkı, kendisini yaşama bağlayan kadını öldürdüğü duygusuyla kıvranan”, “aslında karıncayı bile incitmekten sakınan”, “aşırı ölçülü”, “kendini çirkin ve kötü bulan”, “altı yaşına değin altını ıslatan”, “yaşamın zorluklarıyla yüzleşmekten kaçınan”, “baskıcı babasının ölümüyle rahat bir nefes alan”, “kendi içinde bir savaşçı ve dirençli, bir de edilgen ve boyun eğen kişilik taşıyan”, “başarısız ve şaşkın”, “kendine hep yenilenleri örnek alan”, “isteği tükenmiş, işe yaramaz bir profesör”, “sıkıya geldi mi sıvışan”, “kendisini berbat bir hoca, kötü bir arkadaş, yalnızca kendi meseleleriyle ilgi2012 lenen kötü bir adam” olarak gören, “hiç kimseye güvenmeyen”, “temkinli davranan”, kendini “işgüzarlar prensi, salaklar şahı, yalancıların piri” olarak adlandıran, hastalığı nedeniyle, “sadece sorunlardan değil, sorunu yaratan yaşamdan kaçan ve krizin ardından etrafındakileri algılamakta güçlük, kavrayışta çarpıklık ve değerlendirmede yanlışlık çeken”, tek teyze kızı Şaziye’nin “kendisini kollaması ve korumasından son derece hoşnut olan”, “her şeyin yerinde olmasına özen gösteren”, “düşmanları için bile üzülecek kadar duygusal ve yufka yürekli”, kendisini “kendine bile yararı olmayan mıymıntı bir tarihçi, uymaca akıllı” olarak niteleyen, “hep yufka yürekli, merhametli ve uyumlu”, “patavatsız bir yanı olan”, “başkasına her zaman her koşulda iyi davranan”, “kurban olmaktan hoşlanan”, “kadınlarla macerasını Nüzhet ile başlatan ve sonlandıran”, “zengin ve köklü bir aileye mensup pırlanta gibi bir çocuk” olarak görülen, “her zaman cömert”, “hayatı boyunca kavgadan, dövüşten uzak durmuş, suçtan beladan kaçmış saygın bilimci”, “kendine zarar verecek ölçüde beceriksiz”, “her tülü kötü olaydan kendini sorumlu tutan”, hep bir orta yol arayan”, “kendini lüzumsuz bir adam” olarak gören, “hatır için çiğ tavuk bile yiyen” gibi karakter özellikleri taşır. Ahmet Ümit, her türlü zaafına karşın, böyle karmaşık, insancıl, mütevazı ve bilimsel bir karakter yaratarak, “estetik adalet” ilkesini başarıyla anlatılaştırmıştır. Bu figürün insaniliğini, onun “kimseye zarar vermemesi”, “hep kaybedenlerin tarafında yer alması”, yenilmiş biri olarak “yenilmişlerin tarihini anlatması” ve “düşmanları için bile üzülmesi” söz Tarih Nası Alma “anlatın nitelem için geç Tarih ların öz olmasıd rih ayn ları ned ler. Bun biyatı s kurgula ma süre selleştir siyle or Theo eleştiris tarak sa ne daya gerçekl bir “pe rak olu gün biç kurgula retiyle” Bu ya çekliğin sanat iç zınsallık sallık n biçems evi olar ile olan pıtı, dil ve dil d çemsell cu orta andığım latmak demekt özgünlü lirleyici mek”, b tadır. Ahm nellikle ye, yazı dayanır yaklaşım münde çen tele Kardeş Bir zam tanı ola ve savu sel haki açığa çı cidir. N ğı evlili memişt Müşt Nüzhet yer alan lunan b lanarak hastası li unutk rede bu kesin b evinde lince, c rak, evd kanıt o ve deni Böyle olayları layışı ar “öldürm laması, ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1164 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear