28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Şiirler/ ASOY Ş İ İSPANYOL HALKININ GELGİTLERİ Bir bak İspanyam, hemen tanıyacaksın beni, kan olup damarlarımda hep akmıştın hani, şimdi de öyle, usul usul habire akmaktasın. iir Atlası CEVAT ÇAPAN Rafael ALBERTİ/ Şiirler/ Çeviren: Yaşar ATAN dır’ ‘Ayakta tek ses olalım’ spanyol ozan Rafael Alberti (19021999), pek çok sanat dalında ürünler verdi. Şiirler, resimler, tiyatro oyunları... Epeyce de anı, eleştiri kitapları yazdı... Ama ozan yanı hep ağır basıyordu. Birçok edebi akımları içeren şiirleri, haliyle onun devrimci kişiliğini de yansıtıyordu. Cana yakınlık, içtenlik ve insancıllık gibi özellikler, yapıtlarının başlıca temalarıydı.. Fransız ozanlarından da çeviriler yaptı. “1927 Kuşağı”ndandı: Lorca, Picasso en yakın dostlarıydı. 1939 yılında Fransa’ya göç etti. İki yıl sonra da Arjantin’e sığındı. Otuz altı yıl sonra ülkesine döndü ve o şaşırtıcı üretimini aralıksız sürdürdü... (Ah yüreğim onlar seni yaralıyor) Dağlardan, ovalardan, denizlerden. (Ah yüreğim onlar seni öldürüyor) Almanı, Magriplisi, (Şarkılar söyleyelim bırak da yüreğim) Portekizlisi, İtalyanı. (Şarkılar söyleyelim beni bitirirsen yüreğim) Ve İspanya’nın bütün kırlarında bayırlarında (Seni yaralıyorlar yüreğim) ölüyor analar, babalar ve kardeşler. (Yüreğim sen yaşıyorsun) O yürekyakan karanlığın gölgeleri ve yabancıların donattığı iç düşmanlarımızın yengisi, görünmez bir kelepçe gibi bekliyorlardı seni. Ama ne zaman ki soluk soluğa can çekiştiğin mapusların ve o ölüm kamplarının duvarlarını aştın, işte o zaman geldi senden deniz ötesi bir rüzgâr ve bunca uzaklıklara karşın aramızdaki bu taş duvar, güç kattı hiç değişmeyen kanatlarına şarkımın: Onlar yaraladı beni, onlar vurup çarptı, (Ama örneğim oldun sen, hep sana baktım) öldüresiye vurdular da vurdular, (Örneğim oldun sen, hep sana baktım) ama hiç eğilmedim önlerinde. (örneğim oldun sen, hep sana baktım) Nereye gitsem ellerini uzattın. Sen İspanyam, acılarla kıvranırken bile, değişmedin hiç, hep elimde oldu kardeş elin. Ama dilerim, verdiğin o uçuk sevgi, o cesur yürek ve öğrettiğin soyluluk, o gençlik, hani alnıma nakışladığın o güzelim ışıklı yıllar, hiç kararmasın ve koşarken yaralı ellerimizle İspanyam, ayakta tek ses olalım ve doğuşunu ortak güneşimizin, birlikte kutlayalım... PAUL ELUARD’IN DÖNÜŞÜ Ta uzaklardan geliyorsun buralara, Akdeniz kokan bu bahar akşamında, hani günbegün nice emeklerle parlattığın o tanıdık ışıklarla Eluard, alnın çepeçevre ve ölümünle bir geliyorsun şimdi yanıma. Birazcık görmüştüm seni, bir ekim akşamıydı, bir demet buğday başağıydın hani sen Fransa’nın ve özgürlük dimdik ayaktaydı o zamanlar, değildi yıkık bir dünyanın çöplüğünde, ama senin o güzelim aşk kitaplarındaydı, düşlerini saran o yalın sözler içinde. Ve barış, tertemiz yüzünü daha örtmemişti o yas giysileriyle. Bugün bana geliyorsun Eluard, dimdik ayakta, denizleri aşaraktan ama bu ölüm akşamında. Nasıl da isterdim şimdi, nice şen şakrak ezgilerle yüklü, üstelik bildiğin nedenler yüzünden, hani sıcak ellerimizin bile bildiği o güzelim dostluğun sürüp gitmesini öyle. Gel, oturalım Eluard, sürgündeki şu mahzun bahçeme. Bahçemdeki şu yıldızçiçeklerine bak, yunankelebeklerine, güzelhatunçiçeklerine, hani habire tırmanan, ve göklere püsküren şu ağaçların altındaki, duvara sırılsıklam âşık sarmaşıklara bak. Çevremde dönen yeşil bir dosttur her biri, yoldaşım oldular nice zamandan beri, tümünü Eluard, senin.ölümsüz yüreğine sunuyorum şimdi. Hoşgeldin Eluard, hoşgeldin. Yeniden başlıyor yaşamın. Hadi konuş biraz. Konuşalım. ? 22 MART 2012 ? SAYFA 29 Ama gün oluyor, öyle karamsar anlarımda, ya da ne bileyim, gıdıkladığında kanım yüreğimi ve de yüreğimin doruklarına tırmandığında sen, artık tutamıyorsun kendini, hemen ışıklarla sarmalıyor, alıp götürüyorsun beni. O zaman başlıyorum açık seçik görmeye seni yanımdayken öyle sen, bulanık bir gölgeyken hani, aydınlanıyorsun birden, dönüşüyorsun bir denize, o halka halka dalgaların alıp götürüyor beni. Artık eriyip harmanlanıyorum seninle, karışıyorum öykülerine, canlı ve gizemli efsanelerine, gerçek geçmişine, şimdiki gerçeğine! İlkin İspanyam, halk meydanlarında tanıştım seninle, hani deniz kokan sokaklarda, nasıl çırpınırdı yüreğim, ah, sana sarılıp dans ederken döne döne, o güzelim oyunlarınla ve de ezgilerinle: Ay kız! Denizlerin tonton sireni, ne güzel bir kızsın sen, güzeller güzeli! Ay kız! Kötü yazgın yüzünden işte gömüldün sulara, kayboldun sularda. Ay kız, güzel kız! Yalnızca ellerim eriyip birleşmedi ellerinle, eriyip harmanlandı bütün bedenim seninle: senin dilinin yoldaşına dönüştü dilim. Gözlerin gözlerim oldu, hem en uç sevinçlerinde senin, hem en büyük acılarında; hani o sınırsız coşkuların, o yaratıcı açlığın ve de sayısız surların, hele o saklayıp da salıverdeğin boğa var ya, gözlerin hep gözlerim oldu, bütün bunlar için: Almış başını gidiyor orakçılar, (Bir yakın günde geri dönecekler) kuru tarlalarda orak sallayacaklar, (Bir yakın günde geri dönecekler) ve bir göletten su içecekler. (Bir yakın günde geri dönecekler) Gerçi kaynaşıyor börtü böcekle gölet, (Ama elleri ışık dolu o emekçiler, bir yakın günde geri dönecekler.) Ve sen de İspanyam, azgın bir sel olup tırmandın (o en üst doruklara, öldürücü bir yıldırım olup, hem karanlık öldürümlere ve kanlı vurgunlara, hem de gizlikapaklı o ihanet çetelerine karşı, durmadın hiç, çullandın hep çullandın üstlerine. Sonra da senin uyanışını karartanlarla savaşmak için bir daha indin yere. Ve kazandığımızda ilk yengiyi, başımızdaki defne dallarıyla yeniden, o kızıl doruğun en ucuna tırmandım seninle ve senin o büyük coşkularına karıştım tepeden tırnağa; harman oldum, ölüme meydan okuyan ezgilerinle: İşte akın akın geliyor işgalciler, 1151 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1153
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear