05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ş ümüş Yüzyılı’nın en yetenekli ve ünlü şairlerinden biri olan Sergey Aleksandroviç Yesenin, 21 Eylül 1895’te dünyaya geldi. Ailesi mutlaka köy öğretmeni olarak yetişmesini isterken Sergey’in kafasında ise çok farklı şeyler vardı. 1912’de, okulu bitirdikten sonra, matbaacı İ. Syitin’in yanında dizgici olarak çalışmaya başladı. Anna Romanovna İzryadnova ile orada tanıştı ve alelacele evlendi. 1914’te “Huş Ağacı” adlı ilk şiirini bir çocuk dergisinde yayımlandı. Genç şair 1915 yılında Petrograd’a gitti ve orada o zamanın en ünlü Rus şairlerinden Blok, Gorodetski ve Kluev ile tanıştı. İlk şiir kitabı Radunitsa da (Yas Yortusu) 1916 yılında yayımlandı. Sonrasında da diğer kitapları geldi. 1925 yılında ölen Yesenin’in mezarı Moskova’nın Vagankov Mezarlığı’nda bulunmakta ve günümüzde de sevenleri tarafından sık sık ziyaret edilmektedir. iir Atlası CEVAT ÇAPAN Sergey YESENİN/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy Ben, sana hasretken, senden uzakta, Ayyaş gibi nasıl ölebilirim! Ben hep sevecenim eskisi gibi Bilir misin gizli kuruntum nedir: Unutup bu kahredici günleri Hemen o alçacık eve dönmektir. Hele bahçemizde dallar bu kez de Çiçekle süslensin beyaz ve iri. Ama sen uykumu bozma seherde Sekiz yıl öncesi yaptığın gibi. Uyandırma o romantik düşleri, Uyutulmuş hislerime dokunma – Yaşam ki en küçük yaşımdan beri Hep büyük acılar yaşattı bana. Ne dualar öğret bana ne iman, Geriye dönmeyi asla istemem. Sensin benim sığındığım son liman, Son ışığım, üzerimde titreyen. Yetsin artık bunca azap çekişin; Aynı giysilerin içinde yorgun, Oturup üstüne yaşlı eşiğin Beni beklemekten vazgeç n’olursun. *** Öp beni kanatarak Acıtarak öp beni Ne mümkün ayarlamak Kalbimin ateşini. Boşaltılan kadehler, Eğlencenin zevkidir. Unutma ki ey dilber, Hayat bir kez verilir! Bak pusarık perdeyi Sis kaplarken ufukta Ay, sarı karga gibi, Yükselerek uçmakta. Öp beni ve şehvet sun Çünkü ecel yakında. Gökteki ay sonumun Sanırım ki farkında. Erkekliğim esridi! Ölümse ölüm, derim! Ben seni, ey sevgili, Öperken ölmeliyim. Düş mavisi sabrımla Tutsağındım hep senin, Keşke kiraz ağzınla “Ben seninim” deseydin. Bu bardak bir gün biter, İç, eğlen ve transa gir – Çünkü hayat, ey dilber, Yalnız bir kez verilir! *** Hoşça kal, ey Baku! Ayrılmaktayız. İçimde hüzün var, içimde korku. Sancıyan bu yürek, atan bu nabız ‘Dost’ sözcüğünün en net yorumu. Hoşça kal, ey Baku! Ey Türk evladı! Kanım çekiliyor, gücüm yitiyor. Dalgalı Hazer’i, hoş Balahan’ı Ölünceye kadar unutmak çok zor. Hoşça kal, ey Baku! Ey içli şarkı! Sarıldığım dostum mutlu yine de… Ardımdan sallanan başıysa, sanki Altın bir gül, mavi sisler içinde *** Kız kardeşim Şura’ya “Öp beni kanatarak” Zamanıdır demek geri dönmenin.” Konuşuyor, ama kaşları çatık. “Dönmelisin! Evet! Komünist misin?” “Yo!..” “Kız kardeşlerin hep komsomolcular. Yaptıkları iğrenç! Halleri çirkin! Akşam ikonları yere vurdular, Kilise haçını kırdı komiser. Tanrı inancına hançer vuruldu Ve benim ibadet ettiğim tek yer Dağdaki Akkavak gölgesi oldu… Sen – Evde her şeyi anlarsın zaten.” Yürüyoruz yeşillikler içinde. Kır ve bayırlara sevinirken ben Dedemin gözleri hep kilisede. .................. “Merhaba ey anam, halin nicedir?” Gözlerim gözyaşı döküyor oysa. Burda inek bile ağlayabilir Bu sefil ortamı bir görmüş olsa. Duvarda küçük bir Lenin takvimi Kız kardeşlerimin Mekânı bu yer – Sanki temennaya zorluyor beni Sılamda gördüğüm değişiklikler. Geliyor etrafın Kızı, gelini… Bir şey arıyorlar tavırlarımda Byron edasıyla köpeğim beni Havlayarak karşılıyor kapıda. Sılam benim! Değişmişsin Gerçekten. Çağ beni de değiştirdi, doğrusu. Dedem hâlâ kırgın umutsuz iken, Kardeşim gülüyor ağız dolusu. Lenin’e ikona diyemem asla, Dünyayı bilenim… Evini seven… Eğilip verilen hoş bir selamla Eski banka çöküyorum yeniden. “Ha, konuş!” deyince Kardeşim o an “Kapital”e İncil gibi dalıyor. Bense habersizim Engels’ten, Marks’tan Onlar için zaten vaktim kalmıyor. Gülünç buluyorum Sanki kendimi Kardeşimin beyin fırtınasında… .................. Byron edasıyla köpeğim beni Havlayarak karşılıyor kapıda. *** “Saadi, demiştin bir defa bana, Öpermiş kızların memelerini”. Sen de biraz sabret, allahaşkına, Elbet göreceksin hünerlerimi. Bir şarkında demiştin ki “Şu Fırat Kızdan güzel güller görmüş, a canım!”. Ben de olduğumda çok zengin bir zat Daha hoş bir şarkı uyduracağım. Ben yine de gül budarım bahçemde Bir başkadır dünyada gül sevgisi – İçlerinde olmadığın bilsem de Şahane’den daha güzel birisi. Bana öğüt vermek sanırım ayıp Çok şükür bağımsız bir insanım ben – Bu dünyada şair gibi yaşayıp Şair gibi öpüyorum öperken. *** Şahane’m, bir tanem, Şahane’m benim! Ben bir kuzey çocuğuyum, bildin mi, Dinle, anlatayım memleketimi, Talazlanan çavdarını enginin. Şahanem, bir tanem, Şahanem benim! Ben bir kuzey çocuğuyum, bildin mi, Orada ay doğar yüz cilve ile Kentlerin en hoşu Şiraz’da bile Unutulmaz o bizim Ryazan iklimi. Ben bir kuzey çocuğuyum, bildin mi. Dinle, anlatayım memleketimi, Ben çavdardan aldım bu kumrallığı Anmalık say onu oranın malı – Azaltmış olursun sıla derdimi. Dinle, anlatayım memleketimi. Talazlanan çavdarını enginin. Düşledikçe perçemimi seyret sen. Gülümse sevgilim, sevin, neşelen. Yansıtmasın bana bu halin senin Talazlanan çavdarını enginin. Şahanem, bir tanem, Şahanem benim! Kuzeyde bir kız bırakmıştım ben Sanki inadına sana benzeyen, Hâlâ beni anmasını isterim… Şahanem, bir tanem, Şahanem benim! *** Ben görmüş değilim Boğaziçi’ni Benden onu anlatmamı isteme. Mavi bir alevin titreyişini Gördüm fakat senin gök gözlerinde. Bağdat yollarında kervan sürmedim Ne kınam var, ne de ipek kumaşım. Eğil benim servi boylu güzelim, Dizlerin üstünde dinlensin başım. Yoksa hiç mi merak doğurmaz sende Ölümsüz davalar, benim kimliğim – Örneğin o Rusya denen ülkede Ben sevilen çok ünlü bir şairim. Talikalar öter benim kalbimde, Mehtabın altında köpekler havlar. Duydun mu dünyanın hangi yerinde Bulunur doğduğum o mavi diyar? Kasvetten gelmedim senin yanına Sen bana gaipten “Gel” dedin, geldim. Kuğu ellerini uzatıp bana Sarıldın, üstüme kol kanat gerdin. Huzuru ne denli önemsesem de İlenmedim geçmiş coşkun günleri Tanıt öz yurdunu birazcık sen de, Anlat bana neşe dolu bu yeri. Hüznüm bitsin, filizlensin umudum Tazelesin beni saçtığın esin, Kuzeydeki o kız için duyduğum Özlem duyguları eriyip gitsin. Görmemiş olsam da Boğaziçi’ni İnan ki ben onu keşfettim sende – Mavi bir alevin titreyişini Gördünce o güzel gök gözlerinde. ANAMA MEKTUP İyi misin yaşlı anam, can anam? Ben iyiyim. Yürekten selamlar sana! Başın üstündeki o alçacık dam Hep gark olsun ayın aydınlığına. Yazdılar ki acılardan bezmişsin; Aynı giysilerin içinde yorgun, Oturup üstüne yaşlı eşiğin Hep benim dönmemi bekliyormuşsun. Bilirim karanlık çökene kadar Sessizce yolları gözlemek zordur: Hayalinde sarhoş kabadayılar Belki de hep beni bıçaklıyordur. Ama canım anam, üzülme asla Gördüklerin sırf kâbustur, eminim. 24 G SILAYA DÖNÜŞ Coşunca sılamı görmek hevesi Çocukluk köyüme Döndüm yine de Yaşlı bir burç gibi yerli yerinde Yükselmekte haçsız dik çan kulesi. Ne denli değişmiş her şey burda da Devinim var yoksulların ömründe. İnanılmaz şeyler gözüm önünde Beliriyor rastlantıyla art arda. Tanıyamıyorum Evimi bile: Selam yok sevdiğim akçaağaçtan, Önceleri eşikte oturan anam Civciv beslemiyor artık eliyle. Yaşlanmış olmalı, hem de çok Şimdi. Ve şaşkın dört yana bakıyorum ben, Bu yabancı yeri hiç çözemeden. Tek dağ ağarıyor eskisi gibi Onun eteğinde Boy boy taşlar var Bu bir mezarlıktır! Ve haçlar burda Düşen askerlerce yaylım sonunda Sanki birbirine kucak açmışlar. İki büklüm ve değnekli Bir dede Tozlu yolda ilerliyor bu yana: “Söyler misin dedeciğim Nerede Oturuyor Yesenin’in Tatyana?” “Tatyana… Hmmm… O evin ardında işte. Ya sen? Yoksa onun Berduş oğlu mu?”... “Oğluyum. Ne oldu, ne bu endişe? Gözlerin Kedere neden gark oldu?” “Demek ki Torunum şu an yabancı!..”. “Ah dede, karşımda sensin desene?” Ve o ağır sohbet, zehirden acı, Süzüldü gözlerden otlar üstüne. ............................ “Sen otuzunu aşkın değilsin kesin… Ben üç kere otuz… Yolcuyum artık. Dünyada o kadar çok kedi var ki Sayısını bilmeyiz ne ben, ne de sen. Kalbim bezelye bahçesi sanki Ve bir yıldız göz kırpıyor göklerden. Bu bir sanrı mıdır, bir düş hali mi, Ama izleri var aklımda kalan – Minder üstündeki can dostum kedi Bana bakıp mırıldıyor durmadan. Oysa ben çocuğum, deneyimsizim, Ninem yine çok şen, örgü örüyor. Birden kaplan gibi sıçrıyor kedim Ve yumağı ayağıyla sürüyor. Artık ne o günler ne de ninem var. O geçen zamanla çok şey değişti – Sevdiğim kedimden şapka yaptılar, O şapka dedemin başında şimdi. MART 2011 SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1101
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear