Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
D nsan emekli olsa da emekçidir. Yaşama serüveni dediğimiz o bilinmez akışa karışmak bile emek ister. Ama yaşamanın içinde savaşım verirken çalıştığımız işte kişiliğimizi oluştururken “ağır işçi” olduğumuzun ayrımında değilizdir. Kendini ev içi çalışmalarına veren kadın bile “ağır işçi”dir. Evi düzene sokarken, çocuğunu yetiştirirken, kendini eğitmenin sorumluluğu içindedir. Yaşlılığın kıyısından geçen zamana bakan insan, bir iç ödeşmesine dalıp, yaşamayı yeniden keşfeder. Sevmek bile emek isteyen bir iştir. Kömür işçisinden TEKEL direnişçisine, ev kadınından yaşlılık sorunlarına kadar emek isteyen öyle bir çalışma dizgesi var ki, bunların edebiyata yansıyan özelliklerini işlemek yeni bir “İşçi Edebiyatı”nın doğmasına yarayabilir. İŞÇİ EDEBİYATI Geçen yıl “İşçi Edebiyatı” üzerine yazdığım bir yazıda 2009 yılında ödül alan eserler üzerinde durmuştum (Cumhuriyet KİTAP, “İşçi Edebiyatı”, 14 Ocak 2010). Kısaca anımsatmak gerekirse; 2003 yılında “İşçi Öyküleri Yarışması” olarak başlayan, 5 yıl içinde 803 öykünün değerlendirmesiyle “İşçi Öyküleri”ne kişilik kazandıran bu yarışma ödülleri, 2008 yılından başlayarak edebiyatın bütün dallarını kapsamıştır. Böylece “İşçi Ebebiyatı”na kişilik kazandırmak amaçlanmıştır. Hani bir zamanlar köy enstitülü yazarların oluşturduğu bir “köy edebiyatı” vardı. Kimi yazarlar “köyden edebiyat çıkmaz” anlayışı içindeydi. Aynı anlayışın izini sürenler “işçi çevresinden edebiyat çıkmaz” görüşünü ileri sürebilir. Oysa insan olan her yerde edebiyat vardır. Acımasız, insansız doğa bile yazarın bakışında yeni bir anlam kazanır. “İşçi Edebiyatı Yarışması” 2009 yılında yaşamöyküsü, anı, şiir gibi edebiyat dallarında değerlendirilmişti. Bu yarışma, 2010 yılında edebiyatın değişik alanlarını kapsadı. Alaattin Timur ile Mahmut Hamsici bir kasabanın değişen yaşama koşullarından yola çıkarak yaşamöyküleri, değerlendirme yazıları, çarpıcı resimlerle okurları etkiliyor (Madenci Kasabasında Yıkımın FotoğrafıYERYÜZÜNDEN NOTLAR, Nota Bene Yayınları, 2010). Gökhan Bulut’un yayına hazırladığı; konuşmalar, yazılar, günlük notlarla işlenmiş bir direnişin serüveni (Tekel Direnişinin Işığında Gelenekselden Yeniye SAYFA eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN İşçi Edebiyatı Ödülleri’nin anlamı İ İşçi Sınıfı Hareketi, Nota Bene Yayınları, 2010). Ödül kazanan bu iki kitap edebiyatın alışmadığımız alanlarına ışık tutarken işçi direnişinin yaşamayı etkileyen özelliklerini de belirtiyor. Armatçuk’ta, özel kesime bırakılan kömür çıkarma işinin kasabanın yaşamasını nasıl etkilediği ayrıntılarla belirtilirken bu olaylarda nice öykü derinliği olduğu da insanı düşündürüyor. Ankara’da “TEKEL işçilerinin direnişi”ne tanık olanlardan biriyim. O kış kıyamette bir çadırda geçen geceler nice romana kaynak olacak acıları barındırıyor. “Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülleri” kapsamında bu çalışmaların da değerlendirilmesi tarihe düşülen bir nottur. İnsanlık tarihinin gelişmesi içinde hiçbir ayrıntı unutulmamalıdır. Bu iki çalışma da unutulmaması gereken ayrıntıların değerlendirilmesidir. zanır. Önemsenen bir eleştiri anlayışıdır bu! “Merhaba Gösteri Topluluğu”ndan Mustafa Sercan’la birlikte dört arkadaşı (Şefika Güngörlü Kamcez, Rüksan Doksatlı Tuna, Dündar İncesu, Erdinç Özköylü) dergilerde, gazete köşelerinde kalmış yazılarını derlemeseydi Günay Akarsu’nun tiyatro eleştirmenliğiyle ilgili yönünü yeterince bilemeyecektik. Toplumcu görüşü benimsemiş olması onun önyargılı bir yazar olduğu, güdümlü yazılar yazdığı anlamına gelmez. Bu hoşgörülü, barışçı yazar değişik görüşleri bağdaştırmasını bilen bir tutum içindeydi. SON YAZISI Günay Akarsu’nun tiyatro eleştirileri, Ocak 1959’da, Şükran Kurdakul’un yönettiği YELKEN dergisinde başladı. Değişik dergilerde, gazetelerde ölünceye dek yazmayı sürdürdü. Dahası, son yazısı ölümünden sonra, Ocak 1983’te TÜRKİYE YAZILARI’nda yayımlandı. Yazıyı yayımlayan dergi yönetmeni şöyle bir önyazı iliştirmeyi görev bilmiş: “Sevgili arkadaşımız, değerli tiyatro adamı Günay Akarsu’yu geçen ay yitirdik. Onun tiyatromuza ve insanımıza katkısını unutmayacağız. Anısı önünde saygıyla eğilirken, ölümünden kısa süre önce gönderdiği yazısını yayımlıyoruz.” Günay Akarsu İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi’ni bitirdi. Ama ondaki bu tiyatro coşkusu üniversite yıllarında da vardı. “1957’de Teknik Üniversite Sanat Kulübü Tiyatrosu’nun kuruluş çalışmalarına katıldı. Bu tiyatroda oyuncu ve daha sonra yönetmen olarak çalıştı. Ahmet Say’ın yönetiminde çıkan TÜRKİYE YAZILARI’ndaki son yazısı “Özel Tiyatrolara Devlet Yardımı Üstüne Kuramsal Düşünceler” başlığını taşıyor. Devlet bütün kültür etkinliklerinin üstesinden gelebilir mi? Demokratik açılımlarla sivil toplum örgütlerini, özel kuruluşları destekleyerek kültürün gelişmesine yardımcı olmak zorundadır. Ama devlet gelenekçi bir siyaset anlayışı içindeyse devrimci bir sanatın gelişmesine destek verir mi? Günay Akarsu da devletten destek ummanın gerçekçi sonuçlara varamayacağı kaygısı içindedir: “Soruyu, hemen ülkenin kültür etkinliklerini artırmak, sanatsal yaratının düzeyini yükseltmek hükümetin görevleri arasındadır da ondan diye yanıtlayıvermek gerçeğin yalnızca bir yüzünü yansıtmaktan öteye geçmez. Böyle, bir yanı abartılmış, bir yanı ise bütünüyle gözlerden gizlenmiş, çarpıtılmış, dolayısıyla gerçek olmaktan çıkarılmış saptamalarla doğru sonuçlara varılamaz.” Bu yazı Ocak 1983’te yayımlandığına göre “12 Eylül Baskı Yönetimi” vardı. Ödenekli tiyatrolara “yönetimin karışması, giderek bu kurumları doğrudan yönetmesi sürecinde ise bu kurumların hiçbir işlev yüklenmedikleri, dahası tiyatromuzun gelişmesine ayak bağı olduğu görülmüştür.” İŞÇİ EDEBİYATININ YARINLARI “Abdullah Baştürk İşçi Ebebiyatı Ödülleri”nin düzenlenmesinde her ne kadar Baştürk ailesiyle “DİSK/Genelİş Sendikası”nın işbirliği varsa da, eşgüdüm sağlanmasında Baştürk ailesi adına Tuncer Uçarol yardımcı olmaktadır. Tuncer Uçarol hem yazışma yazmanı, hem de “Seçici Kurul” üyesidir. Ayrıca “Seçici Kurul”da Özgen Seçkin, Vecihi Timuroğlu, Remzi İnanç, Necati Tosuner de görev yapmaktadır. “Toplumcu Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam: S. GÜNAY AKARSU” kitabı için “Seçici Kurul”un gerekçesi şöyledir: “Tiyatro bilgisinin derinliği yanında toplumcu felsefeyi çok iyi özümsemiş, yaşamını örgütlü insana adamış S. Günay Akarsu’nun 19591982 yıllarından öğrencilerince seçilmiş eleştiri ve diğer yazılarında; ‘İşçi Tiyatrosu ya da Yarının Tiyatrosu’, ‘Devrimci Tiyatro’, ‘Halk Tiyatrosu’, ‘Halk Gecesi’, ‘Gerici Tiyatro’, ‘Politik Tiyatro’, ‘Amatör Tiyatro’, ‘Sanat ve Faşizm’, ‘Meydan Sanatı’ gibi kavramlar da kullanılarak özellikle 1970’lerin işçi/emekçi hareketi ve toplumcu tiyatro sanatçılarının çalışmaları çok yönlü değerlendirilip çok sayıdaki oyun ve durum üzerinden kısa, akıcı, ayrıntılı, karşılaştırmalı, eğitici eleştirilerle toplumcu tiyatrocular ve kuramcılar için bir başyapıt oluşturduğundan.” Günay Akarsu yalnız yazar olarak değil, yönetmen, yayıncı, dergici olarak da çok yönlü bir çalışmanın içine girdi. “İzlem Yayınları”nı kurdu. “Oyun”, “Tiyatro 70” gibi dergiler çıkardı. Kısa süren yaşama serüvenine nice güzellikler sığdırdı. Ahmet Say, Ankara’ya gelen Günay Akarsu ile “Tavukçu”daki içki sofrasında yakınlık kuracağı bir söyleşi ortamı hazırlamıştı. Ama o ağzına içkinin damlasını koymadı. Böbreklerinden hastaydı. Kalbi de iyi değildi. Bu kültür emekçisi, tiyatro emekçisi dünyamızdan çok erken göçtü. Bizi sağlıklı tutan kusursuz denge bozulmaya görsün; haksız yere içerde tutulmak o dengeyi bozuyor. Abdullah Baştürk asılmakla yargılanıyordu. “Onlar ancak benim ceketimi asarlar” diye heyheylenen bir tavır içendeydi. Ama o kusursuz denge bozulunca kansere yenik düştü. Artık edebiyata açılan yeni bir kapı var: “Abdullah Baştürk İşçi Edebiyat Ödülleri”. Ödüller, nice acılarla kararan dünyamızda içimizi sevinçle dolduruyor. Yaşamaya katlanmayı kolaylaştırıyor. TEKEL işçilerinin direnişinden kömür işçilerine uzanan yolda toplumcu tiyatronun aydınlığı var. Edebiyatla biçimlenen umudun aydınlığıdır bu! Yarınlara inanmayı kolaylaştırıyor. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: TOPLUMCU TİYATRO “2010 Yılı Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülleri” arasında üzerinde durmak istediğim kitap Günay Akarsu’nun toplumcu tiyatro çalışması üzerine yazdığı yazıların derlenmesidir (Toplumcu Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam: S. Günay Akarsu, MitosBoyut Yayınları, TiyatroKültür Dizisi, 2009). “Merhaba Gösteri Topluluğu”nun yayına hazırladığı bu kitap, toplumcu tiyatroya emek veren Günay Akarsu’yu değişik yönleriyle bize tanıtırken bu 50 yaşına gelmeden (19331982) ölüme yenik düşen kültür insanının önemini de belirtmiş oluyor. Günay Akarsu’nun kurduğu “Merhaba Gösteri Topluluğu” adına “Sunu” yazısıyla onu anlatan Mustafa Sercan yazısına şöyle başlıyor: “Sabri Günay Akarsu emekten yana, emekçiden yana, sosyalizmden yana taraf olmuş, yaşamının eksenini bu doğrultuda sanata, tiyatroya adamış bir düşün insanıydı. Örgütlüydü. Kuruluşundan itibaren Türkiye İşçi Partisi’ne üye olmuştu. Çağdaş insanın örgütlü insan olduğuna inanırdı.” Günay Akarsu bir takım çalışması oluştururken toplumcu anlayışın değişik yaklaşımlarını benimseyen arkadaşlarını sevecen bir sıkıdüzen içinde çalıştırmasını bilmiştir. Bu zor işi başarmak ancak Günay Akarsu gibi bir gönül insanının özverili çalışmasıyla başarılabilirdi. Toplumcu duyarlığı temel alan bir eleştiri dizgesi, belli bir dünya görüşüne dayandığı için, öznel anlayışı Abdullah Baştürk, 1 Mayıs 1978’de Taksim’de konuşma yaparken. (Fotoğraf: Erdoğan Köseoğlu) aşan bir güç ka Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 22 24 MART 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1101