05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Naomi Klein’dan ‘Şok Doktrini’ Felaket kapitalizmin yükselişi No Logo adlı kitabıyla adını dünyaya duyuran Kanadalı gazeteci Naomi Klein, 1950’li yıllardan itibaren dünyayı ele geçiren ekonomik sisteminkapitalizmin ve getirdiklerinin veya götürdüklerinin insan hayatına aşamalı bir şekilde ‘kabul ettirilişinin’ hikâyesini anlatıyor Şok Doktrini’nde. Kitap, Selim Özgül’ün çevirisiyle yayınlandı. Ë Hazal AKBAŞ ok Doktrini, felaketlerden doğan kapitalizmin, felaketlerle beraber açılan yeni sayfaların ve felaketler sayesinde ortaya çıkan fırsatların(!) tarihi. Bu tarihte sık sık karşımıza çıkan “temiz sayfa” ve “yeni fırsat” kavramlarının insanı olumlu düşüncelere yakınlaştırdığı hiç kuşkusuz doğrudur ancak işin bilinmeyen yüzü, fırsatın kime ve neye fırsat olduğu Naomi Klein’in kitabın açılışını yaptığı New Orleans örneğinde görülebilir. 2005 yılında New Orleans’ı vuran Katrina Kasırgası şehri temizlemiş, zaten ortadan kaldırılması uygun görülen toplu konutları ve okulları yerle bir etmişti. Yıkma işi doğal bir felaketle gerçekleştiğine göre işin önemli kısmı bitmişti, geriye kalan şehri yeniden inşa etmekti. Toplu konutların yerine güvenlikli siteler yapıldı. Devlet okulları neredeyse kaldırılıp yerini özel okullara bıraktı. Öğretmenlerin sendika anlaşmaları geçerliliğini kaybetti. Doğal afet tarafından ortaya çıkan fırsatlardan yararlanan diğer bir bölge de Sri Lanka’ydı. 2006’daki tsunamiden sonra yıkılanları yerine koymaya ekonomik gücü olmayan Sri Lanka hükümeti, IMF ve Dünya Banka’sından borç aldı, kıyı şeridini “yeniden yapılandırma”ya açmak karşılığında. Bu, Sri Lanka halkının kıyı şeridine evlerini kuramayacağı anlamına geliyordu. Eskiden balıkçılık yapılan sahiller turizme açılacaktı. Bütün bu olanların mantığı 50 yıl öncesinde Milton Friedman ve onun başında olduğu Chicago Üniversitesi iktisat bölümü tarafından oluşturulmaya başlanmıştı. Friedman’a göre serbest pazar ekonomisi ancak özgür dünyalarda gerçekleştirilebilirdi. Devletin ekoNaomi Klein nomiden tamamen çekildiği bir dünyada. Her şey özelleştirilmeliydi. Sağlık ve eğitimin paralı olması, emekli maaşının devreden çıkması gibi gereklilikleri olan bir ekonomi özgürlüğüydü bu. Normal koşullar altında insanların bu katı ekonomik önlemleri kabul etmesi akla yatkın gelmiyor. İşte bu noktada kitaba adını veren olgu devreye giriyor: Şok doktrini. Başlarına gelen beklenmedik bir felaket sonrasında şaşıran, ne yapacağını bilemeyen, şoka giren halk daha önceleri kabul etmeyip karşı çıktığı yaptırımlara boyun eğmek durumunda kalıyor. Sri Lanka halkının tsunami felaketinden önce karşı çıktığı özelleştirmelerin felaket sonrası kolayca gerçekleştirilmesi ve şok halindeki insanların buna itiraz edicek fırsatı bulamamaları şok doktrininin gerçek hayattaki karşılığı oluyor. Şok ortamını yaratmanın diğer bir yolu da felaketi yapay yollarla yaratmaktı. Sri Lanka ve New Orleans da insanlara korku salma görevini doğal afetler üstlenmişken askeri darbelerin çok daha ürkütücü şoklar yaratmaya ortam sağladığı çok açıktı. Naomi Klein kitabın önemli bir kısmında Şili deneyine yer vermiş. Şili, Milton Friedman’ın serbest ekonomi teorisini denemek için seçtiği ülkeydi. Demokratik rejimin askeri darbeyle devrilmesinden sonra başa gelen Pinochet diktatörlüğünde tutuklamalar, işkenceler, kaybetmeler, cinayetler insanları şoka sokarken, Chicago Üniversitesi’nin zamanında Şili’den alıp yetiştirdiği öğrenciler de ülkenin ekonomik danışmanlığını yapıyordu. Şiddet karşısında şoka girmiş Şili halkı ikinci bir şokla ekonomik şokla karşı karşıyaydı. İkna edici bir süre geçmesine rağmen Şili’nin düzensiz ekonomisini yeterince serbest ve özel olmayışına bağlıyordu Milton Friedman.Şok tedavisinin hangi yöntemlerle uygulandığından pek bahsedilmiyordu. Klein, Şok Doktrini‘nde hak arayışında tutuklanıp daha sonra kendilerini hak arayanları tutuklarken bulan insanların Polonya’sını, Falkland Savaşı’nın getirdiği milli duygulardan faydalanan Thatcher İngiltere’sini, 11 Eylül’ün ardından insanlarının korkularından yararlanan ABD’yi, gerçek anlamda yıkılıp yakılarak şok üstüne şok yaşatılan Irak’ı, dünyanın dört bir yanından, farklı kıtalarda, farklı kültürlerde, farklı demokrasilerde uygulanan şok tedavisinin yok ettiklerini ve bunların üzerine inşa edilen kapitalizmi anlatmakla yetinmiyor. Şok tedavisinin insan beynine müdahalesini de değiniyor. Şili deneyine benzer bir deney de McGill Üniverversitesi’nde psikiyatrist Ewen Cameron tarafından gerçekleşliştirildi. İnsanın hafızasıyla beraber içindeki her şeyin silinip silinemeyeceği, boşaltılan yerin başka bir insanla doldurup doldurulamayacağı araştırılıyordu. CIA destekli bu deneyde istenen sellerin alıp götüdüğü New Orleans gibi yeniden yapılmaya hazır bir alan yaratmaktı. Cameron en küçük şikayetle gelen hastaları üzerinde bu deneyi gerçekleştiriyordu. İnsanlar elektroşoka tabi tutulup yoğun uyuşturucu etkisi altında görmeleri, duymaları, konuşmaları, hisleri engellenerek günler geçiriyordu. Bu tüm duyulardan yoksunlaştırma eylemi, hiçleştirme çabalarının sonuç verdiği bir süre sonra ortaya çıktı. Ancak şok tedavisi, bu uygulamada yeni bir insan yaratmayı başaramadı. Dünyada yıllarda uygulanan bir sistemin biz farkına varmadan yaşadığımız hayatları adım adım değiştirmesinin koca bir özeti Şok Doktrini. Peki, şok tedavisini bilmek, şoka uğratıldığımız felaket zamanlarında bu tedaviye karşı koyabilmemizde etkili olur mu?? Şok Doktrini/ Naomi Klein/ Agora Kitaplığı/ 640 s. la devam ediyor ancak söz konusu nefretin sonuçları hiç de çocukça olmuyor. Domuzları Tekmeleyen Çocuk, sayfalar ilerledikçe, yüzlerce insanın (ve Robert’ın) öldüğü bir korku fantezisine doğru yol alıyor. Aslında, Domuzları Tekmeleyen Çocuk için bir korku öyküsü demek doğru değil. Kitabı, içinde barındırdığı mizahi unsurları ve şiddeti göz önünde bulundurarak “grotesk” olarak niteleyebiliriz. Kitabın bir diğer özelliği de lokmalık kitaplardan olması. Yani, kitabı bir oturuşta okuyabiliyorsunuz. Kitabı okurken, bir yandan da kitap için yapılan desenlerdeki detayları inceleyerek öyküye bir de David Roberts’ın gözünden bakabiliyorsunuz. Kitabın yazarı Tom Baker (Thomas Stewart) aslında bir aktör. Baker, asıl bilinirliğini, Guinness Rekorlar Kitabı’na dünyanın en uzun süren bilim kurgu televizyon programı olarak giren “Doctor Who” isimli televizyon dizisinde, 19741981 yılları arasında “Doctor Who”yu canlandırarak kazanmış. Domuzları Tekmeleyen Çocuk, Baker’ın 1997 tarihli otobiyografisinin ardından 1999 tarihli ikinci kitabı.? Domuzları Tekmeleyen Çocuk/ Tom Baker/ Çeviren: Oya Yalçın/ Altıkırkbeş Yayın/ 112 s. Ş Ë Onur ULUDOĞAN 996 tarihli David Lynch klasiği “Lost Highway/Kayıp Otoban” filmi, “Dick Laurent öldü” sözleriyle başlar ve bu sözlerin ardından kendimizi uzun soluklu bir kâbusun içinde buluruz. Domuzları Tekmeleyen Çocuk ise“Cumartesi, 13 Haziran ve Robert Caligari bugün ölecek” cümlesiyle başlıyor. Kitabın sayfalarını çevirip David Roberts imzalı desenlerine göz attığımızdaysa aklımıza Tim Burton’ın gotik karakterlerini getirmemek elde değil. Kısacası, Domuzları Tekmeleyen Çocuk, daha okumaya başlarken bize farklı bir serüven sunduğunu gösteren kitaplardan. Kitap, giriş cümlesinden de anlaşılacağı gibi bize Robert Caligari’nin öyküsünü anlatıyor. Robert on üç yaşında ve oldukça uyumsuz bir çocuk. En büyük eğlencesi gazetelerdeki seri ilanları okuyarak “doymak bilmez” hayal gücünü beslemek ve tutumlu ablası Nerys’nin domuz biçimindeki kumbarası Trevor’ı tekmelemek. Robert’In kumbara Trevor’ı tekmeleme tutkusu, meydana gelen birkaç ufak kazanın ardından evrilerek gerçek doSAYFA 18 1 Tom Baker’dan ‘Domuzları Tekmeleyen Çocuk’ Bir çocuğun ölümü Domuzları Tekmeleyen Çocuk, Tom Baker’ın otobiyografisinin ardından ikinci kitabı. Kitap için bir korku öyküsü demek doğru değil. İçinde barındırdığı mizahi unsurları ve şiddeti göz önünde bulundurarak “grotesk” olarak niteleyebiliriz. Kitabın bir diğer özelliği de lokmalık kitaplardan olması. Yani, kitabı bir oturuşta okuyabiliyorsunuz. muzlara yönelmeye başlar ve bu tutku domuz pastırmalı bir sandviçi tekmelemesi yüzünden tekmelenmesiyle son bulur. Tekmelenme tecrübesinin ardından Robert, en azından dışarıdan bakılınca, Tom Baker düzelmiş gibidir. İnsanlara gülümsemez, onlara kibar davranmaz. Ancak bu durum küçük Robert’ın insanlara olan nefretini gizlemesini sağlayan bir maskeden başka bir şey değildir. Öykü, Robert’ın çocukça görülen bu nefretinin anlatımıy CUMHURİYET KİTAP SAYI 1065
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear