05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Mehmet Akif Tutumlu ile ‘Harf Atışları’ üzerine ‘Hakikat seyyar metafor ordusu değil mi? Mehmet Akif Tutumlu asıl ününü hukuk kitaplarıyla edinse de bir filozof şair olarak biliniyor. Düşünce dolayımında derin yapısını bulan, kısa, özlü, bütünlüklü şiirlerin biçemini oluşturduğu Tutumlu ile Harf Atışları‘na dair bir söyleşi gerçekleştirdik. Ë Mustafa KÖROĞLU odern yaşamın insan hayatını çalışma (meslek) odaklı bir yaşama çevirmesi karşısında yazıyı bir varoluş edimi olarak seçmiş bir yazar olarak zaman ve mekânın önemi nedir sizce? Evin içinde ayrı bir evi olmalı mı yazarın? Vüs’at O.Bener’in deyimiyle yazarken “Sığınacağım bir yere ihtiyacım var” diyor musunuz? Özel bir çalışma mekânının varlığı içinde mi yoksa hevesi ile mi yazıyorsunuz? Bu sorunuz aklıma Bachelard’ın Poetikanın Mekânı başlıklı yapıtını getirdi. Poetik ürünün inşa edildiği yer ontolojik olarak yazarın tin dünyası olmakla beraber bunun fiziksel uzama döküldüğü yer yazarına göre değişir kuşkusuz. Ancak bu yer bana göre, benliğimi ödünç aldığım ötekinin mevcut olmadığı bir yer olmalı. Yani geçici bir kıyısızlık insan bakımından. Bunun dışında coğrafi yerin önemi yok benim için. Bu yer çalışma odam olabileceği gibi bir başka yer de olabilir. Bu dediklerim yaratıcı yazı bakımından geçerli tabii, araştırma türü yazılar, kitaplar için kaynaklarımın olduğu yeri yani çalışma odamı tercih ederim. “HARFLER DOYAMADIĞIM BİR IRMAĞIN SU ZERRECİKLERİ GİBİ” İnsanın yaşadığını anlayabilmek için nabzının yani kalbinin atıp atmadığına bakılır ya bu anlamda “kalp” varlığın indirgenebildiği son düzlemdir diyebiliriz. Harfler Bertrand Russell’ı değiştirerek söylersem “şiirsel atomlardır” ifadesini de bunun yanına koyduğumuzda kitabınızın adının Harf Atışları olması yazının sizin hayatınızdaki yaşamsal önemini mi anlatıyor acaba diye merak ediyorum? Harfler size gerçekte ne sağlıyor? M Harfler benim açımdan içine girip yıkanmaktan doyamadığım bir ırmağın su zerrecikleri gibi. Asıl bütünleşme nasıl ki tüm bedenin suya girmesiyle oluşuyorsa, harflerin birleşmesiyle oluşan sözcüklerin, bunların oluşmasıyla oluşan tümcelerin dizelerinakıttığı ırmak da tinin estetik fenomenlerle bütünleşmesini sağlıyor. Şiirin bir varlık sorunu yoktur, ancak şairin insan olarak kendini bilme ve bulma isteğinden kaynaklanan bir var olma sancısı vardır diye düşünüyorum. Bu sancının birçok şairde sorularla sınırlı bir doğurganlık yaratmasına karşın sizin şiir ve metinlerinizde kimlikleri çoğul bir perspektif üzerinden okuma, onları sorgulama bilinci göze çarpıyor. Bu yetkinliği yoğun olduğunu bildiğim felsefe okumaları mı sağlıyor size? Benlik kişisel, kimlik toplumsal bir tanımdan söylemsel dolaşıma çıksa da, bunların ampirik tanımları farklılık gösterir. İnsanın kendi zamansallığını yaşadığı süreçte oluşun getirdiği değişim potansiyeli her ilişki bağlamında yeni bir tanım ihtiyacını gündeme getirir. Bu nedenle sözünü ettiğiniz sancı durumsal değil, insan tekinin özgül zamansallığına yayılan bir nitelik gösterir. Bu bağlamda felsefi perspektifle poetik perspektifin kesiştiği noktalar var elbette. Kitabın “Yaşamrenk” bölümünün ilk şiiri olan “Anaokulunu” okuduğumda (ki şiirin adı dizenin başlangıç sözcüğü aynı zamanda) 4 dizenin de birbirinden bağımsız ne kadar farklı şeyleri imlediğini düşündüm. Ama buna rağmen aynı anda tüm dizelerin zihnimde oluşturduğu bir an’ı film sahnesi çeker gibi kurgulayabildim. O an bana kalsın ama siz bana başkalarının bakışı ile mümkün kılınan bu çeşitliliği nasıl yazabildiğinizi anlatmayı deneseniz. Sözünü ettiğiniz şiir hakkında bir şair arkadaşımın da anlaşılmazlık hadi itirazı diyelim vardı. Aslında şiirin ilk hali bundan farklıydı. Ancak benim içime sinen versiyonu kitaptaki hali. Doğal olarak bu şiirde her şiirde olduğu gibi anlamdan değil anlam katmanlarından söz edilmeli. Sonuçta hiçbir şairin anlaşılmamak ya da anlam üretmeye olanak tanımayan bir söylem kurma amacı güdeceğini sanmıyorum. Sizin çeşitlilik dediğiniz de çoğul özne, çoğul perspektif kurgusundan neşet eden ve geometrik bir çizgide buluşan imgeler değil mi zaten? “OTANTİK OLAN ELBETTE DOĞRUDAN YAŞAMDAN ELDE EDİLENDİR” Felsefenin kaynağında hayret olduğunu söyleyen Platon’u ve düşüncenin önemini “basit olanı merak etmek ¥ ve bu merak duygusunda ikamet Ë Mehmet Mukadder YAKUPOĞLU Varlığımızın aşırılığı ehmet Akif Tutumlu’nun Harf Atışları’nı ilk kez okuyup bitirdiğimde varlığımızın bu dünyada ve toplumda kendiliğinden oluşan sınırlarını sürekli ihlal ettiği duygusuna kapıldım. Âşıksın ama aradığın aşktan öte bir şey, yaşıyorsun ama hep başka bir yaşam biçimini arıyorsun, ben’ini arıyorsun ama kimliğin zehirlemediği, yargıçsın ama yargılamadan kaçan. Şair her taraftan kuşatılmışlık duygusundan harf atışlarıyla kurtuluyor. Kitabın birinci bölümünün başlığı “Aşkrenk”. Şair sanki aşkı var olan bir duygu olarak değil de gülünç yaşamı renklendiren bir uyarıcı olarak betimlemiş. Aşk varsayılıyor ve bu varsayım iletişimsizliği daha da yoğunlaştırıyor gibi. Şiirlerde aşk hep aranıyor: Sözcüklerde, dilin altında kalan seslerde, sizden “sen”e dönüşmekte zorlanan ifadelerde, askeri disiplinle güvenceye alınmaya çalışılan ilişkilerde. Şair aşk diye bir duygunun, bir tutkunun var olduğuna inanan insanlarla alay ediyor gibi. “Ne aranıyorsunuz?” diye sordu kadın. “Sözcüklerimi” dedi adam. İkinci bölüm “Yaşamrenk”, yaşamın kendiliğinden akıp gittiğini hissettiriyor. Yazar kayıtsız, kaygısız bir ruh haliyle gündelik olayları büyük bir yalınlıkla aktarıyor. Olaylar nedensellik ilkesiyle birbirlerine bağlanmadan yan yana rastlantısal olarak meydana geliyor. Bu olaylara maruz kalan birey kendi kendine konuşuyor, duygularını, düşüncelerini kimseyle paylaşmıyor. Çünkü o paylaşmadığı, kendi kendine konuştuğu için yazıyor ve böylece ortaya yazarın tıpkı Blanchot’un Yazınsal Uzam’da Kafka’yı, Rilke’yi betimlerken kullandığı kavram M olan mutlak yalnızlığı çıkıyor. Bu yalnızlık şaire diğerleriyle toplumsal kuralların dışında bir ilişki kurma olanağı sağlıyor. Tuhaf biri olarak özgür yaşama olanağı. Üçüncü bölümde “Benrenk”in tuhaf dünyasına giriyoruz. Varlık ve yokluk. Ben ve hiçlik. Toplumun, kurumlarıyla benliği ortadan kaldırması. Bu bölüm bana yapısalcılık akımının benliği sorunsallaştırmaya yönelik eğilimini anımsattı. Ölen kimdir? Yapılan tören kurumu yapı olarak güçlendiriyor. “Yarın Irk, Devlet, Din, Ulus ve Aile kurumları önünde yapılacak törenden sonra kimsesizler mezarlığına.” Birey kurumlar için var ve kurumlar için ölüyor. Şair, Foucault’nun sözünü ettiği insanın ölümünü bir kurumun üyesi olduğu için çok daha iyi hissediyor ve hissettiriyor. Ülkemizin en büyük gerçeği insanın ölümüdür. Bu nasıl bir hastalıktır? Kurumlara, mitolojiye tapmak. Ülkemizde herkesi sindiren bir hayalet var. Ama bu hayaletin adını vermek bile insanı dehşete düşürüyor. Hepimiz yok edildik. Gölgeler olarak yaşıyoruz. Anonim sözler, bildiriler hepimizi birer kuklaya dönüştürdü. Dördüncü bölüm “Yargırenk”, soğuk dünyanın kapılarını açma cesaretini gösteriyor. Yargılamaktan kaçan bir yargıç portresi. Çünkü yargılama sürecinde insan ölüyor. Tıpkı Kafka’nın Bay K.’sı gibi. Geriye yüce yargı ve dolayısıyla yüce devlet kalıyor. Ben bu korkunçluğa nasıl dayanıyoruz diye soruyorum şaire. Şöyle bir soru sorduruyor bu şaşırtıcı düz yazı şiirler: Acaba en iyi yargıç, yargılamaktan kaçınan yargıç mıdır? O zaman belki de adil kararlar verilebilme şansı doğar. Beşinci bölüm “Filozofrenk”, şairin büyük filozofları kendine has dizeleriyle sunuşu. Son söz filozoflara mı verilmeli? Belki de bireyin küçücük eylemler toplamından ibaret olan basit yaşamında düşünceye ağıt yakmak ruhumuzun en çok gereksindiği şeydir. Filozoflar düşünen insan için her zaman referans noktaları olarak kalacaktır. Sonunda şair kendi dünyasını bize açma cesaretini, içtenliğini gösteriyor. Eser farklı duyumsamanın, düşünmenin, yaşadığımız rutin dünyayı değiştirmenin en güçlü araçlarından biri olduğunu kanıtlıyor. ? Mehmet Akif Tutumlu ve Mustafa Köroğlu ‘Harf Atışları’ üzerine söyleştiler... SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear