Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Çetin Yiğenoğlu’yla ‘Haydar’ı Öldürmek’ üzerine Son on yılda tam on faili meçhul cinayet. Bütün cinayetler kesici aletle işlenmiş. Bedenler, cerrah titizliğinde, adeta belirli bir ritüele uygun kesilmiş izlenimi veriyor. Bazılarının kulakları kesilerek avuçlarına konulmuş. Maktüllerin hepsi erkek. Cinayetler Ayvagediği, Elmalı ve Hocalıobası üçgeninde işlenmiş. Cinayet alanı bir şeytan üçgeni gibi. Seri cinayetlerin sırrı da Haydar cinayeti gibi bu karanlık ormanlarda gizli. Yöre sakinleri cinayetlerin o yörede bir yerde gömülü olduğuna inanılan efsanevi Kozan definesi nedeniyle işlendiğini düşünüyor. Çetin Yiğenoğlu ile Haydar’ı Öldürmek adlı romanını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR esik kulaklar... Mitleşen anlatılar... Derken seri cinayetler... Hem fiili hem manevi metafor o acı kokan “katran.” Gazetecinin telaşı, merakı. Tehdit mektubu... Yeni Mansur... Roman böyle okura soru işaretleri yükleyerek başlıyor. Adeta uzun metraj bir gerilim filminin içinde, alacakaranlık kuşağından sesleniyor satırlar. Gazeteci Çetin tüm olayların göbeğinde, polisiye telaşını mesleki telaşıyla birleştirerek daha yaşanır bir dünya için çıkıyor yola. Her şey nasıl başladı? “Mitleşen anlatılar”dan başlayabiliriz örneğin. Bildiğiniz gibi mit olgusu, hem bütün roman boyunca hep duyumsatılan Katran efsanesinde hem başka olgular da var. Ayrıca Yazar Çetin’in içinde yer aldığı gelişmelerde de “mitik” gizemli ögeler hemen hemen hiç eksilmeden varlığını sürdürür. Cesedi bulunmayan, kaynağı bilinmeyen kesik kulaklar sorunsalını da benzer bir sürükleyicilik ögesi olarak değerlendirebilirsiniz, yapıtın çözüm bölümünün sonlarında iyice açığa çıkan seri cinayetleri de. Soruda açıkça belirtildiği gibi bütün bunlar hem fiili hem manevi birer metafordur. Her biri başlı başına bir roman olarak iki romanın iç içe geçmişliğinden de başlayabiliriz örneğin. Şerif Amca’nın dilinden, kaleminden anlatılan bölüm Toroslar’ı Toroslar’ın dilinden anlatma savımın gereği olduğunu belirtmek isterim burada. Bu, her zaman Toroslar’ı o yitik gerçekliğin doğasıyla, doğallığıyla, doğasal diliyle yazma tutkumun bir ürünü. Romanın bu kesitinde güzel Türkçemizin nasıl bir varsıl kaynağa sahip olduğunun kanıtı kitabın arkasında yayımlanan 400’ü aşkın sözcükten oluşan sözlükçeye de değinmek isterim. Şerif Amca kaleme almış gibi kurgulanan kesitte söz konusu sözcüklerin dışında farklı dil oluşturulduğunu da belirtmek gerek. Dikkat edilirse “ben anlatıcı” gazeteci Çetin’e ait dilin rengi, kokusu, tadı ile aynı değildir bu kesitteki dil. Yazım ve dil farklıSAYFA 14 ‘Küçük ölümler karşısında sessiz kalanlar kendilerini de öldürür’ lığı bilinçli bir seçimin ürünü. Bu, gerçeklik duygusu yaratmaya dönük bir çaba. Yazarın adı olan “Çetin”le mesleği olan “gazeteci” nitemi de bu duyguyu arttırma ereğiyle seçildi. Yoksa Çetin’i “Metin”, gazeteciyi de “emekli polis” yapmak hiç zor olmazdı, takdir edileceği gibi. Belki, biz söyleşiye özellikle romandaki telaşlı gazetecinin merakı, üsletik gizli veya açık sürekli aldığı tehditlerden de başlayabiliriz. Okuyucuyu kitaba sıkıca bağlamayı erekseyen “acaba”larla sarmalayan ögeler olarak değerlendiremez miyiz bunları? Yalnız Yeni Mansur değil, kadınerkek bütün olay kahramanları bir yandan duldasına sığınılacak birer korunak ama yine de bunların hemen hemen hepsi, aynı anda en ağır kuşkunun altındaki roman kişileri değil mi? “Her şey nasıl başladı?”, diye soruyorsunuz. Katran efsanesinin dayanılmaz gizemi, bir cinayet olgusu, bu konuya gerek öğretmen Şerif Amca’nın, gerekse romancı İbrahim Ağabey’in (Sarıibrahimoğlu) yazdıklarını roman için çıkış, başlangıç noktası diye alabilir miyiz? Acaba, öğretmen Şerif Amca’nın oğlu Arif Ağabey’in “Kan gövdeyi götürüyor, senin haberin yok; nasıl bir gazetecisin?” benzeri sözlerle kışkırtmasını mı yeğlemeliyiz? Hayır. İçtenlikle söylemem gerekirse İbrahim Ağabey’in yayınlanmamış romanının başlangıç için çok etkili olduğunu söyleyebilirim. Ama, gerek Şerif Amca, gerekse Arif Ağabey bütünüyle kurmaca. Bu işin aslını, astarını araştırmanın K roman kahramanı Çetin’in beyninde hiç durmadan kımıldayan bir kurt olması da bildiğiniz gibi bir başka kurmaca. Haydar’ı Öldürmek’in başlangıcı benim çocukluğuma dek gider. Ailemin yarı göçebe yaşamı sürdüğü yıllara rastlayan çocukluğum, yazları romanın coğrafyasında geçti. “BANA ÖZGÜ YENİ BİR ROMAN BU” Çetin Yiğenoğlu, ‘Haydar’ı Öldürmek’in yeni bir roman arayışı olduğunu söylüyor. Katran hikâyesi Çukurova’da adeta bir İngiliz anahtarı gibi. Her hayırlı durumda anlatılageliyor. Burcu bulananın, gurbete çıkanın, askere gitmeye hazırlananın, gönlü bir hoş olanın derdine derman bulduğu bir hikâye diye yazıyorsunuz. Anlatır mısınız? Sorulan soru, sorunun kuruluşu hem soruyu soranın bu işin uzmanı olduğunu hem de romanın iyi okunduğunu gösteriyor. Bu bağlamda Katran efsanesini Çukurova’da, özellikle sıkışma anlarında her kapıya uyan, uymakla kalmayıp o kapıyı açan bir İngiliz anahtarı gibi değerlendirmek hiç de yanlış olmaz. Doğrusu, bu anahtarın ille de Katran efsanesi olması gerekmez. Çukurova, Toroslar mitler diyarıdır. Dünden bugüne, binlerce yıldır halk, her durumda elinde, İngiliz anahtarı gibi kullanacağı bir efsane bulur, bulmuştur da. Bulamasa yenisini yaratır. Katran efsanesi de bunlardan biri. Yöredeki mitlerden tek farkı Haydar’ı Öldürmek’in yazarı tarafından kaleme alınmış olmasıdır. Şerif Amca’nın notları; değişim, dönüşüm havası. Dünyanın hızla değişmesine karşın değişmeyenler. Ruhu şad olsun! Marshall Yardımı. Çukurova’yı saran fabrikalar. Değişimin dünyadan bihaber köye yansıması! Değişenin değişmeyenleri. Şerif Amca hayıflanır: “Bu dağlıların, bu orman insanlarının, bu ağaç erlerinin, emekçileri nin kültürlerini, bu sözlü kültürü gün ışığına çıkarmaya katkıda bulunmak, benim için öğretmen kimliğim bir yana en azından bir yurttaşlık görevidir.” Haydin Katran efsanesi. Romanın belkemiği. Anlatır mısınız bu koşut ilerleyen duyguları, efsanenin kaleme alınış dürtüsünü? Kimi insanlar ya da toplum kesimleri çok da bilincinde olmaz o müthiş değişimin. Kimileri de bilincinde değilmiş gibi davranır. Ancak kim geriye dönüp baksa ne müthiş bir değişimdönüşüm yaşandığını kolayca görebilir. Değişimdönüşüm olgusu bu romanda, Şerif Amca’nın notlarında da, baştan sona Katran efsanesinin yer aldığı kesimlerde, hatta gazeteci Çetin’in içinde yer aldığı roman kesiminde de var. Hemen her şeyde olduğu gibi değişim ve dönüşüm olgularında hem ‘iyi’ler, hem ‘kötü’ler bulunuyor. Bir ahlakçı olması beklenmese de bir yazar, buradaki iyi’nin yanında kötü’yü de işaretlemek zorunda. Konuya şu açıdan da bakılmalı: İyi, kötü yönleriyle değişme ve bir de değişmeme, değişmeden kalma. İkincisine örnek olarak Marshall Yardımı benzeri “yardım”larla insanların, halkların hatta devletlerin uyutulması, aldatılması, onların sinir uçlarının duyarsızlaştırılması gibi evrensellikler hiç değişmeden sürüyor, denilse konu, olması gerektiğinden sert bir biçimde mi ortaya konmuş olur? Çukurova’yı saran fabrikalardan söz ediyoruz. Bugün bu fabrikaların yerinde yeller esiyor demek, acı gerçeği anlatmaya yeter mi? Bir kez Şerif Amca’nın dönemi, yani romandaki birkaç katmanlı zamanın en eskilerinden birinde de bir değişim yaşanıyordu. “46 Ruhu”, “Marshall Yardımı” gibi kavramların imlediği bu dönem Çukurova’nın yine bir yeniden kuruluş sürecini, yani bir değişim ve dönüşüm sürecine denk düşer. Şerif Amca’nın hayıflanmasına eksiksiz ka ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063