18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

OKURLARA zın önemli adlarından biri. Yapıtları okurun sıcak ilgisi ile karşılaşan Tunç’un yeni romanı, ‘Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi’ adını taşıyor. Tunç bu kez, kendi ifadesiyle, yakın tarihimizin ana başlıklarının etkilerini, hayatların üstüne düşen gölgelerinin varlığını işliyor. Zaman ve mekan kavramlarını gözetmeksizin yazınsal bir Türkiye panoraması ortaya koyuyor. Bu romanının da diğer kitapları gibi ilgiyle okunacağını bildiğimiz Ayfer Tunç’la yeni kitabı üzerine söyleştik. Nazmi Ağıl, 1964 Eskişehir doğumlu, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Şimdilerde, Koç Üniversite’si İngiliz Dili ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde öğretim üyesi. Geoffrey Chaucer’dan ‘Canterbury Hikâyeleri’, Alexander Pope’tan ‘Bukleye Tecavüz,’ Theodore Roethke’den ‘Açık Ev’, John Ashbery’den ‘Dışbükey Bir Aynada Otoportre’, ‘Demir Raylar’ gibi önemli yapıtları dilimize kazandırdı. Ağıl’ın ilk şiir kitabı ‘Gökçe Yazı’ adını taşıyor. İkinci kitabı ‘Boşanma Dosyası’ ile 1998 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandı. Ağıl, ‘Beni Böyle Değiştiren’, ‘Aşk Küçücük’, ‘Kırılgan’ , ‘Kokarca Aramak’ adlı yapıtlarının ardından Babalar ve Oğullar: Umut’un Defteri ile çıktı şiirseverlerin karşısına. Nazmi Ağıl’la son kitabı ve şiir üzerine konuştuk. Kaya Genç adına edebiyat çevirilerinde, deneme, eleştiri yazılarında rastlıyorduk; şimdi bir ilk romanla karşımızda. Genç, ‘Macera’ adını verdiği kitabında, İstanbullu kahramanı Gündüz’ün ülkelerarası yolculuklarına ortak ediyor bizleri. Genç Erdem Öztop’un sorularını yanıtladı. Ayfer Tunç, edebiyatımı ENİS BATUR Pervasız Pertavsız Gözün Süzgecinde itrinlerde görüyorum, alıp karıştırmadım: Kötü Fotoğraf Elkitabı. Bir şaka mı, şakaysa hangi türden, yoksa biberli bir kılavuz mu, buna gereksinme olduğundan emin değilim: Ortalık, ortalık diyorsam galeriler ve yayınlar tıkabasa kötü fotoğraflarla dolu. “Kötü”, sıradanı ya da vasatı karşılamıyor burada, düpedüz ıskalanmış, bozuk çıkmış fotoğrafı gösteriyor. Benim bildiğim, bozuk ürün ıskartaya alınır, “defolu ürün” adı koyularak yüksek indirimle satışa koyulur (“defo”yu üstelik görmekte zorlanırsınız), çağdaş sanat, buna karşılık, övgü döşüyor kötü ürüne, neredeyse yüceltiyor. Sanatın geleneksel, klâsik mahiyetine şamar mı? İyi de, birkaç kötü ürün yeter bunun için, binlercesiyle karşılaşınca göz de bozuluyor. Georges Rousse, Depardon, Koudelka, Salgado birkaç ustayı saymakla yetiniyorum, aşılmış fotoğrafçılar besbelli. Bakış açıları, teknikleri, kılı kırk yaran üsluplarıyla geçmişe aitler. Reklâm sloganındaki gibi: “Siz hâlâ annenizin kullandığı çamaşır suyunu mu alıyorsunuz?” “Çağdaş Sanat”, bu hali tavrı işleyen gurularıya, sözümona sanatçılarıyla öfkelendiriyor beni. Herkesi eşek yerine koyan bozuk ürünleri bana fazlasıyla demode geliyor aslında. Çoğu, bozuktan ötesini zaten beceremeyen insanlar. Adam gibi fotoğraf çekebilen bozuğu hedeflediğinde fark görülüyor sorun burada. 1960’ların sonuna doğru şiir de geçtiydi o yoldan. Denis Roche’un çıkışına değinmiştim: İşi bilen birinin bozuşturmalarına, yorgunu yokuşa sürmesine kim ne diyebilirdi? Oysa, ne oldu, yaklaşık bir on yıl boyunca, önüne gelen ağzına geleni kâğıda döktü, ayrıkotları kapladı her yanı, şimdi bitpazarlarında bile bulamayacağımız binbir kitap ve dergi sayfasını dolduran herzeler neyse ki uçup gitti Şiirse, alacağını almıştı o tuhaf deneyimden, yoluna döndü, yoldan çıkmayan, köşesinde işini sürdürenler kaldı bize. Bir imge çılgınlığı yaşanıyor nicedir. Herkesin çılgınca imge üretmesi geçici körlükler yaratmış olabilir. İmge üreten, seçerek imge toplayan, görüntü üstünde kafa patlatan biri olarak günaha katkıda bulunuyor olma tasasına yenik düştüğüm oluyor. Bu kitabı, baştan, yazıimge işbirliğiyle çatmaya karar verdim gene de. Ayna’dan, demek 1975’ten bu yana, çiftleştirdim durdum. Olanakları zorlayarak, daha doğrusu olanaksızlığın kapısını zorlayarak yola devam ettim. Yakınıyor muyum şimdi, yakınmıyorum, doğrusunu V yaptığıma inanıyorum. * İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde bu kadar şey gösterilmemiştir. Bütün köşelerinden ifade fışkırıyor gündelik yaşamın. Büyük kentin düzeni bu dilin üstüne kurulu artık: Evlerin içini, sokakları caddeleri kaplayan, fırsat bulduğunda yeri göğü istila etmekten geri durmayan bir dil. Ben imgeyle, görüntüyle ilgili kalmayı sürdüreceğim, çünkü beslenme odaklarından biri gözüm. Ama, işimin canalıcı boyutlarından birini ayıklamanın, seçmenin, ayrıştırmanın oluşturduğunu unutmamak gerekir: Yakınıyorsam, bundandır: kirlenmenin nereye varacağını anlamalıyız, Napoli’den gelen çöplük görüntüleri, günü geldiğinde içinde boğulacağımızın haberini vermiyor mu? İzleyebildiğim kadarıyla kimse, yaratıcılık alanlarının yarattığı çöplük üzerinde durmadı bugüne dek. Kütüphaneler, müzeler, arşivler şüphesiz eleme dizgeleri geliştiriyorlar; buna karşılık, Tecim Dünyası neyi satabiliyorsa onu istiyor: Kötüymüş, bozukmuş, umurunda değil. Ortalama insan, tüketici nüfusunun belirleyici katmanı. Ayarlar ona göre yapılıyorsa, nedeni düzayak: Etki altına alınması, âmiyâne deyişle yutturulması güç olmuyor pek. Bugün şu da sorulabilir, öte yandan: Kültürel açıdan kendisini seçkin katında görenin aymazlık katsayısı yükselmedi mi? Yeni teknolojiler, hücumu kişinin cebine dek taşıdı. Onun için de, yanımızdan geçenlerin üstü başı leş gibi kokuyor. * Birkaç ay önce Arte selamlamıştı Jeanne Moreau’yu, geçen hafta başka bir kanalda yarım saatlik bir söyleşisini dinledik, önceki gecede sahnede izledik Issız Dönme Dolap’tan on bir yıl sonra, bir defa daha selama durmak geldi içimden bu özelin özeli, alımlı Jeanne Moreau TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] ve kültürlü, derin kadının önünde. Tutuculuğun kırıntısına rastlanmıyor sözlerinde: Yaşlanmak herkesi iyikötü törpüler, törpülemese ehlileştirir, ona ilişememiş. Buna karşılık, olgunlaştıkça olgunlaşmış: Hiçbir aşırılık, fazlalık, gösteriş, caka yok çıkışlarında, bir su nasıl akarsa öyle konuşuyor. Hayat üstüne, insan ilişkileri üstüne, tutku ve ten üstüne söylediklerini, kadın erkek ayırmıyorum, Türkiye’de kimin ağzından bunca tartımlı biçimde duyabilirdik? Öğrenmiş, yetişmiş, gelişmiş, olmuş Jeanne Moreau. Tek bir ticari filimde rol almamış. Güçlü partönerleri olmuş özel yaşamında, iş yaşamında: Louis Malle’den başlayarak. Bir çocuk doğurmuş. “Anne olmak ne doğal ne de zorunludur” diyebildi dimdik bakarak. Bilebildiğim, Duras’yla yakın arkadaştı; bir de, eşcinsel olmasına karşın, uzun süre Pierre Cardin’le yaşamıştı. Laclos’ya bu denli yakın nasıl olmasın? Cardin’e gelince: Le Monde’da okudum, bizim ziyaretimizden bir iki yıl sonra Sade’ın Lacoste’daki yıkık şatosunu satın alıp restore etmiş, şimdi orada yaşıyorLouis Malle muş. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 991 SAYFA 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear