18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

¥ haftır! Bu üç farklılık örneğin nasıl bir bütüne varır? Eğlenceli olurken tehlikeli, hem eğlenceli hem de tehlikeli olduğu için de tuhaftır diyelim. Batı sanatları dediğimiz veya Batı düşüncesi, Avrupa düşüncesi dediğimiz bilgi alanı için de aynı şeyi düşünebilir insan. Antropoloji bilimine veya Darwinci biyolojiye, Malthus sosyolojisine bakınca, Adam Smith’in ekonomipolitiğine ya da... Büyük, büyüleyici, benzersiz bir proje dahilinde bilgi öznesinin dehşet verici biçimde sınıflandırılması ve bunu yapan kurumlara geçen olağanüstü bir iktidar söz konusu. Roman sanatı bunlardan çok etkilendi. Bilgi nesnelerine yaklaşırken Darwin’in yahut Smith’in kendi bilgi nesnelerine yaklaştığı gibi yaklaştı. Bunu drama kuralları çerçevesinde, romandan önce çok etkili olan neoklasik dönemde, İmparator Augustus’a hayranlık duyulan, o dönemki klasik, mükemmel eserlere duyulan hayranlıkla bağlantılı olarak bir yapı içinde de verecekti. Ama hikâyeleri tefrika edeceksen, çünkü o dönemde, romanın ilk çıkış döneminde başat yaklaşım oydu, o neoklasik yapı kimseye ilginç ve sürükleyici gelmiyor. Belki yüksek eğitim almış kişiye gelir de asıl hikâyesini anlattığın balıkçıya, tezgâhtara, kömürcüye, ufak kasaba memuruna ilginç gelmez. O zaman tehlikeli dediğin süreç başlıyor ve sürükleyici, eğlenceli yapmaya çalıştığın hikâyenin anlatılma biçimi bütün söylemler arasında hâkim hale gelirken, tehlikeli biçimde her şeyi kendi nesnesi yapabildiği bir cesaret ve iktidar konumundan hareket ediyor. Dickens yahut Fielding gibi muazzam projeler yaratan romancılara baktığında hiçbir konu veya temayı dokunulmaz, bilgi nesnesi yapılmaz görmediklerini fark ediyorsun. Bu cesaretleri onları da, sonraki romancıları da hem eğlendirici ve eğlence yaratıcı hem de tehlikeli kıldı. olarak kralcı olduğunu söylüyor, sanat görüşü de çok klasiktir ve romantik şairleri değil de önceden bahsettiğimiz neoklasik yazarları beğenir. Dini inancı da çok kuvvetli ve müthiş inançlı bir Katolik. Şimdi Eliot’un ilginç olan yanı bu inançlarına rağmen yaşadığı, ifade ettiği karamsarlıkları, çorak dediği, terk edilmiş, aslında romantik dönemde çok sevilen terk edilmiş evler, çaresizlik, karanlık melankoli duyguları. Eğer bu umutsuzluğun ifadesi bir inancın hayal kırıklığıyla geliyorsa yaşasın inanç diyesi geliyor insanın. Benim kafamdaki iyi anarşist bir devlet memurudur ama alçak, hain bir devlet memurudur. İkili oynayan ajanlar vardır ya kitaplarda veya Soğuk Savaş dedikleri dönemde yıllarca CIA’de çalışmış ama aslında bir komünistmiş falan... Tarihsel figürleri gözden geçirdiğinde onlar bana hep daha ilginç gelir. Swift mesela dinsizin önde gideniydi ama hayatını ilahiyatçılıkla kazanıyor. Her zaman için iktidar, yapılarıyla, sınırları ve tarihselliğiyle bir nesne şeklinde karşında duruyor ve onun alternatifi bir güç de çoğu zaman olmuyor. Yazarken o gücün yapabildikleri insana büyüleyici geliyor. Bir dev gemi kurup onu yüzdürmek, okyanusta onun ilerlemesini seyretmek istiyorsun. Kocaman direkleri olsun, yelkenleri rüzgârla dolsun, uçup gitsin. İşin anarşist yanı senin en sonunda bu geminin batışını görme arzunda, nasıl yüzdüğünü iyi bildiğin aracın nasıl batacağını da iyi bilmende. Macera’da da ortasınıf romancılığına, kabul edilen gerçek ve geleneklere karşı biraz böyle bir tavır var. Ben senin mükemmel bir kopyanı yaratabilirim ama bak ne yapıyorum gibi... KONUMLARIN BELİRLENMESİ Romanın girişindeki ithaftan yola çıkarsak, düzensiz hayal gücü kurma çabası mıdır tüm bunlar? Malum, yerleşik edebi ve popüler sanata başkaldırıyorsun!.. Düzensiz hayal gücü diyerek şundan bahsediyorsak tamam, yazar dediğimiz kişilerin hayalgücü dediğimiz melekeleriyle, zihinsel yetenekleriyle yazdıklarını varsaydığımız kitaplar var ve bunların sahip olduğu düzenden farklı bir düzen, farklı bir söz dizimi veya estetik yapıyla yazıyorsun şeklindeyse soru, buna katılıyorum. Ama bu durumda da ilk bahsettiğimiz düzen belirleyici oluyor, sen ondan farklısını, onun zıttını yapmaya çalışan oluyorsun. Bu da senin çabanı primitif veya tepkisel kılar. Önemli olan düşman gördüğün, hâkim gördüğün, alay edilmesi lazım diye gördüğün şeyin içine girmek, bir kurt gibi onu kemirmek. Elbette öncelikle uyum sağlaman ve gövdenin şeklini alman, onun içinde kolayca hareket edecek vücut özelliklerine kavuşman gerekiyor. Bu da, söylemi içselleştirmek veya onun papağanı olmaktır diyelim, biraz tuhaf bir ifade ama, onun öyle uyumlu bir parçası olmalısın ki her aradığında, her çağrı geldiğinde evet diyebilmelisin. Tabii burada da Hegel’den bildiğimiz bir ölümkalım savaşı, konumların belirlenmesi var. Ancak o içselleştirme ve bütün uyum sağlandığında, o zaman kemirecek gücün olabilir. O yüzden de düzensiz demek bir anlamda düzen dediğimizin zıttını ifade ettiği için, düzenli düzensiz demek daha doğru olur. O düzen sana her şeyi öğretiyor çünkü o düzen elindeki tek şey oluyor bir süre sonra. Anarşist yanın olduğunu, haliyle anarşist bir metin kaleme aldığın da söylendi, katılır mısın buna? Anarşist olmak hiçbir angajmanı, bir siyasi, felsefi, dinsel gelenekle hiçbir türlü özdeşleşmemeyi ifade ediyor gibi durduğu için herkes zevkle anarşistliğini ilan ediyor. Fakat T.S. Eliot gibi bir yazara bakın, siyasi CUMHURİYET KİTAP SAYI 991 NABOKOV’UN ALAYCILIĞI Kahramanın Gündüz’le romandaki anlatıcın sık dalga geçiyor! Romanın dili de mizaha kayıyor fazlaca; ironiye varıyor ve haliyle eleştirele dönüyor son kertede, katılır mısın? Kahramanlık roman sanatında başlı başına bir kurum zaten. Tarihsel, felsefi, siyasal kökleri var kahraman dediğimiz karakterin. Roman yazmak da kahramanlık olarak görülür. Çoğu zaman roman yazma işinin kendisini başarmışsan zaten bir hikâyenin kahramanı oluyorsun, o hikâyeye de her zaman yazılmakta olan edebiyat tarihi diyelim. Seni tarihsel özne olarak bir yere koymak, damgala, paketle, rafa kaldır yapmak isteyen çok olur. Hatta yalnızca toplumun onlardan oluştuğunu da benim düşündüğüm çok olmuştur. Vladimir Nabokov mesela kelebek yakalamaktan hoşlanıyordu. Macera’da Nabokov’un çok özel bir yeri vardır. Nabokov anlattığı kişilerle alay etmeyi sevmiştir ve onun ironisi anlatılar tarihindeki ironik kanonla çok içlidışlıdır. Bir ara çok fazla Nabokov okurdum ve onun Puşkin veya Jane Austen’ı okurken sevdiği en önemli şeyin ironi olduğunu, onun da asıl icra ettiği işin bu olduğunu görürdüm. Ancak daha da dikkatle bakınca Jane Austen’ın ironisi çift bir ironi gibi geliyor. Yani kahramanı, bir roman meraklısı, özgürlük düşkünü genç kız diyelim, bu kahramanıyla alay eder gibi görünürken aslında o kahramanla alay etme usulleriyle alay ediyor. Nabokov’un ise niyetleri ve estetik projesi çok reaksiyoner. Fransız devriminden de, her türlü radikal projeden de nefret ediyordu ve kelebekleri öldürüp onlara isim vermeyi, kelebeklerin kanatlarının güzelliğini incelemeyi daha ilginç buluyordu. Austen’ın aksine çok muhafazakâr biriydi ve müthiş bir iktidar sembolüydü. Bugün hâlâ çok sevilir ve liberal kanon diyelim ona, tehlikeli ve eğlenceli kanon okunurken hep ön plandadır. Bir bakıma Macera’da da mesele alaycı bakışla alay etmek ama öyle bir yapı kurabilmek ki, sonsuza dek, alay etme kavramının hiçbir son nesnesi olmayana kadar bunu sürdürmek. ? [email protected] Macera/ Kaya Genç/ YKY/411 s. SAYFA 17
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear