25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL tercihi yok. Şair eşleştirmelerinde de dizelerin birbirini çağırmasını gözetmiş. Şiirsel, tavırsal birlik, benzerlik aramamış. Alemdar, onların imge dünyalarına girmeye, onlardan ödünç aldığı sözcüklerle kendi imge yapısını kararak yeni şiirler oluşturmaya çalışmış. Konusu da aşk, ayrılık, yalnızlık. Böylelikle adını andığı, dizesini aldığı şaire, şiirlerine dikkati çekmiş, onu hatırlatmış oluyor. Diğer yandan da ödünç aldığı imgeleri ve sözcükleri kullanarak şiirine yeni bir açılım kazandırıyor. Gelenekten yararlanıyor, dizeye önem veriyor. Tek sorun bir süre sonra, okuduğunuz şiirler çoğaldıkça, tekrar duygusu yaratması. Söyleyişindeki yoğunluğun da bu yorgunluğu yarattığını söylemeliyim. MAHFİL Şiir okuma notları ÇIKIŞ üven Turan yeni kitabı Çıkış’ta (Yapı Kredi Yay. Ocak 2008) Gizli Alanlar, İz Sürmek ve Cendere kitaplarında geliştirdiği izleği sürdürüyor. İnsanın doğasıyla, doğanın değişimini birbirine koşut, iç içe geçmiş bir biçimde anlattığı şiirler bunlar. Gece ve gündüz, kendinde yolculuğa çıkmanın vesileleri oluyor. Gidilen bir yol var ama nereye varılacağı pek belirgin değil. “Bilinen bir yere gitmeden / bir yere ulaşılabilir.” İnsanın kendi yalnızlığında yaptığı yolculuk ister istemez doğayla buluşuyor. Doğayı keşfediyor. Şiir, az ve öz yazma sanatıdır. Olabildiğince az sözcükle yaratılır imgeler. Bir hikâyede anlatılabilecek bir konuyu, temayı bir şiirin tek bir dizesinde bir imge ile okura verebilirsiniz. Güven Turan’ın şiirinin anahtar sözcüğü “yalın”lık. Çıkış’ta ses boşluklarıyla, “es”lerle, bu yalınlığı en uç noktasına getirmeyi deniyor. Az sözcüklü şiirler bu ses boşluklarında çoğalıyor. Çıkış, tek bir şiir gibi görünse de bence her sayfası ayrı birer şiir olarak da okunabilir. Zaten bütünlüğünü de yarattığı ana imgede, insanın çıkış arayışında bulursunuz. Yanınızda uyanan biri varsa, hüznü paylaşabiliyorsanız ve hâlâ yalnız olduğunuzun bilincindeyseniz aradığınız çıkışı belki de bulmuşsunuz demektir. G Şairin dediğine mi, yaptığına mı bakmalı? Yusuf Uğur, kitabın ön kapak içinde “Bana göre şiir; ne öğretilebilir, ne de öğrenilebilir bir şeydir. Bir şairden şiir yazmayı öğrenemezsiniz” diyor. Bu cümleler insana, 1990’larda başlayan bir tavrı düşündürüyor. O dönem, kitap, dergi okumamakla övünen şair adaylarına sıkça rastlamıştık. (Şimdi azalsa da bu durum devam ediyor.) Onlar şiirin vahiy gibi bir şey olduğunu sandıklarından olsa gerek öğrenilemeyeceğine inanıyorlardı ya da öyle bir hava yaratmak istiyorlardı. Yusuf Uğur, şiirin öğrenilemez bir şey olduğunu söylese de şiirleri, öğrenme sürecini önemsediğini gösteriyor. Dizelerindeki şiirlere, şairlere gizli ve açık göndermeler de bunun kanıtı. VAKİTLER İNCELİKLER Güven Turan İLK AĞACI ÖPEREK Zeynep Köylü, ilk kitabını yirmi yaşında yayımlamış, hemen dikkatleri çekmiş bir şair. Ödüller almış. Son Arzum Gül ve Kedi’nin yayın tarihi 1998. İlk çıkışın böyle güçlü olması iyi bir şey ama aynı zamanda şair için zorlayıcı. İlk kitap aşılması gereken bir engel halini alıyor. Onu aşmak, daha iyi, güçlü şiirler yazmak bir zorunluluk gibi geliyor insana. İkinci kitabını yayımlamak için on yıl beklemesinde böyle bir handikap var mıydı, bilmiyorum. Zeynep Köylü’nün ikinci kitabı İlk Ağacı Öperek (Everest Yay.), 2007’nin Aralık’ında yayımlandı. 1998’le 2005 arasında yazdığı şiirlerden oluşuyor. Şiirlerin tamamını okuduğumuzda oluşan imgede ev, aile ve toplumun belirlediği sınırları aşmaya çalışan ve zaman zaman bunu aşka sarılarak başaran bir genç kadın var. Çoğunlukla doğaya sığınıyor, ama orada da huzur bulamıyor. Onun sesi, şiirlerde, dizelerde ilerledikçe sizi etkisi altına alıyor, kavrıyor. Zaten şiirden beklenen de budur. Bir anlamda Zeynep Köylü ilk kitabında bıraktığı yerden devam ediyor. SAYFA 12 Şiirleri söyleyişinden de bu anlaşılıyor. İlk kitabından kopma, farklılaşma yok. Bu bir gereklilik de değil. Önemli olan ilk kitapta getirdiği öz ve biçimde aşama kaydetmesi, bir adım daha ileri gitmesi. Bu izleri yeni kitapta buluyoruz. Ama güçlü bir gelişme arzusu yok, şair yerini belirginleştirmeye çalışıyor. Zeynep Köylü’den daha fazlasını beklediğimizi düşünüyorum. Hüseyin Alemdar, önce sinemanın büyüsünü yaratan filmlerin ve onların unutulmaz oyuncularının şiirlerini yazmıştı. Şimdi de şiirin, şairlerin şiirini yazmış. Vakitler İncelikler (Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Aralık 2007) genel olarak bir şairin bir dizesinden yola çıkarak yazılmış ve çoğunda başka bir şairden dizeyle bitirilmiş şiirlerden oluşuyor. İlginç bir biçim denemesi. Alemdar, bu şiirlerde, konu edindiği, ele aldığı şairlerle bir ruh ikizliği kurmaya çalışıyor ve başarıyor da. Yannis Ritsos, Birhan Keskin, Rilke, Haydar Ergülen, Emily Dickinson, İlhan Berk, Necatigil, Sabahattin Kudret, Dağlarca gibi şairleri ele almış. Belirli akım, izlek YAĞMURU BEKLEME ODASI Yusuf Uğur Uğurel, en genç şairlerden, 1982 doğumlu. 2007 Yaşar Nabi Nayır Ödülü’nü kazandığı Yağmuru Bekleme Odası (Varlık, 2007) geçen yılın son aylarında kitaplaştı. Yusuf Uğur’un lirik olmamaya çalışan lirik bir şiiri var. Kendi kendini yadsımaya çalışıyor gibi. Şiirin sesini, müziğini kolayca yakalıyor ve bunu fark ettiği anda aforizmasal cümlelerle bu lirizmi kırıyor, bozuyor. Parlak dizeleri, imgeleri var, ama derdi daha çok kendini, içinde bulunduğu ruh halini anlatmak. Şiirine girmenizi, kapılıp gitmenizi istemiyor gibi. Sanki kendisiyle aynı ruh halini bulacağınızdan korkuyor. Okuru dışarı itmeye, kendi dünyasından çıkartmaya çalışıyor. Konuşkan bir şiir. Bu hal şiirlerin üzerinde yeterince çalışılmadığını düşündürüyor. Yoğun felsefe okumalarının da etkisi hissediliyor. Felsefi terminolojiyi doğrudan aktardığını düşündüren dizeleri de var. Haftalık şiir dergisi çıkartmak, olacak iş değil gibi görünür insana. Şiir, yazarı çok, okuru az bir alan. Dergilerin de pek fazla okuru olduğu söylenemez. Böyle bir ortamda sermaye desteği bulmak söz konusu olamayacağı için, değil haftalık bir dergi, aylık dergi bile çıkartmak çok güç bir iş. Şiir dergilerinin hep amatörce, dar zamanlarda, güç koşullarda çıkartıldığı düşünülürse sermaye sağlamanın yanında, zamana karşı yarışmak gibi pratik, teknik güçlükler de var. Tüm bunları bildiğim için Ahmet Güntan, Osman Çakmakçı ve Ömer Şişman’ın haftalık bir şiir dergisi çıkartacaklarını duyduğumda çok merak etmiştim. Derginin kendinden önce duyurusu geldi. “Şiirin düşmediğini, dimdik ayakta durduğunu, şairlerin birbirine düşman değil komşu olmak istediğini göstermek için Mahfil’de bir araya geldik” diyorlardı. Mahfil Arapça kökenli bir sözcük, “toplantı yeri”, “toplanmış kimseler” anlamında, yani hedeflenen amacı belirten bir isim. Her cuma yayımlanıyor. Fiyatı da son derece uygun; 50 yeni kuruş. Bu yazıyı yazarken, şiir dergiciliğinin en önemli handikapı olan zamanında ve düzenli çıkma engelini başarıyla aşmış, 10. sayılarına ulaşmışlardı. Ama Mahfil’in gerçek anlamda haftalık bir dergi olabildiğini söylemek mümkün değil. Dergi tek yapraktan oluşuyor. Her sayıda iki kısa yazı, iki, en fazla üç şiir yer alıyor. Haftalık olmanın yarattığı avantaj olan günceli yakalama özelliği yok. Yeni çıkan kitapları, şiirle ilgili olayları, gelişmeleri haber vermiyor. Tartışmaları sıcağı sıcağına değerlendirmiyor. Görünüm itibarıyla çok sayfalı bir derginin bir yaprağı gibi. Derginin “Toplanmayı seçtik!” sloganı ise hayata geçmiş görünmüyor. Belli bir çizgideki şairler, dergi yöneticilerinin bilinen yakınlıkları, beğeni ve tercihleri ile oluşturuluyor. Eleştiriler bir yana, Mahfil’le, “haftalık şiir dergisi” düşüncesinin hayata geçirilmiş olması bile önemli. Mahfil’e uzun ömür diliyorum. ? Hüseyin Alemdar CUMHURİYET KİTAP SAYI 946
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear