25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kaan Arslanoğlu'ndan 'Sessizlik Kuleleri2084' ‘Sessizlik Kuleleri’nde bir mevsim Bir karaütopyayla karşımızda Kaan Arslanoğlu. Yakın geleceğe ilişkin kimi olayların, betimlemelerin dolayımından aslında bugüne ilişkin bir yadsımanın peşinde belli ki. Bütün anlatıların, var olan gerçeklikle kurduğu spesifik ilişkinin, sanatsal gerçekliğin bir sonucu bu. Şimdiyi kâh geçmişe, kâh geleceğe yansıtarak, kâh da olduğu yerde sabitleyerek yapıyor bunu yazar. belli ki. Bütün anlatıların, var olan gerçeklikle kurduğu spesifik ilişkinin bir sonucudur bu, yani sanatsal gerçekliğin. Şimdiyi kâh geçmişe, kâh geleceğe yansıtarak, kâh da olduğu yerde sabitleyerek yapar bunu sanatçı. Zaten başka türlüsü de mümkün değildir, ne geçmişi yeniden canlandırabilir, ne de geleceği gelecek olarak tasarlayabiliriz. Yapılan şey, şimdiyi, geçmişin ya da geleceğin içinde yenidenüretmek, tasarlamaktan ibarettir. Aslında Sessizlik Kuleleri'nde Kaan Arslanoğlu'nun yaptığı da bu. Bugüne dek kullandığı, alışık olduğumuz dilden çok farklı, epik, destansı bir dille yapıyor bunu yazar. Kısalı uzunlu cümlelerden, bol sıfatlı, betimleyici bir anlatım biçimi tercih etmiş olmasından hareketle onun yazarlığının yeni bir aşamasına geçtiğini söyleyebilirim. Artık bilim adamı ve yazar kimliği, yazar kimliğinde bütünleşmeye başlamış gibi gözüküyor. Memleketimden Karakter Manzaraları'nda kendini hissettiren çatışma, kısmen de olsa burada da “konklav” bölümünde görülüyor. Ama daha bir bilinçte ve uzlaşmaya hazır. Nitekim, dilin, işlediği temaya ya da teknik deyişle nesnesine bu kadar upuygun bir biçim alması yani dönüşmesi çatışmanın sonlandığını, bütünleşmenin gerçekleştiğini gösteriyor. VE APOKALİPS… İçinden geçtiğimiz, halen devam eden bir apokalipsin analizi, ancak muhtemel ve mümkün sonuçları üzerinden yapılabilir; insanlık 21. yüzyılda büyük bir yıkım yaşamış, dünya ve doğallıkla insanlık yok oluşun eşiğine gelmiş ve ancak Nuhvari bir çözümle varlığını devam ettirebilmiştir. Elbette ki pek çok şeyi yitirerek… Teknoloji hayallerimizin ötesinde bir sıçrama kaydederek, yapay bir dünyanın sınırsız olanaklarına ulaştırmıştır insanlığı, öyle ki kişiliğiniz canınızı sıkıyorsa onu bile değiştirebilirsiniz. Zaman ve mekân artık insanı sınırlandıramamaktadır. Ama yine de insan genlerinin esiridir. Bu gelenekselleşmiş bir Kaan Arslanoğlu temasıdır zaten. Bizim nedensiz gördüğümüz şeylerin tamamı onun için gen haritasına bakılarak izah edilebilir. Kötülük genetiktir, tıpkı iyilik gibi. Neresinden bakılırsa bakılsın, Sessizlik Kuleleri'nde nedensiz bir kötülükle karşı karşıyayız, genetik nedenler dışında hiçbir mantıksal etken ya da aktör yok... Ortalamanın egemenliği altında, aşırılıkların kaynağında yok edildiği bir toplumda, kontrol altına alınamayan bir söylem ve pratik belirir birdenbire. İktidar; tarif edilemeyen bir tehlikeyle karşı karşıyadır, standartdışı davranışlar geliştiren, çıkış arayan, var olan gerçekliği saçma bulan insanlar vardır toplumda. Ve tüm bunlar yok edilmek için yeterlidir. Olağanüstü teknik bir toplumda, insanlar yüksek teknolojik cihazlarla genlerine, deneyimlerine hatta atalarının deneyimlerine varıncaya dek izlenebilir, kontrol edilebilir. Kuşkulu kişiler denetlenir ve hiçbir sonuç alınamaz. Tek kuşkulu kişi, yani Mesih, yok edilecektir. Ama baştan beri hikâyeyi bize anlatan, hikâye 1. tekille anlatılıyor, düşüncelerinin gelişimini adım adım izlediğimiz kahramanımız, yazar adına da düşünerek ve konuşarak, kötülüğün nedenini sonunda anlıyor ve açıklıyor. Şeytan! Bir anlamda Karamazof Kardeşler'deki nedenselliği çağırıyor bu durum. Tek farkla, burada şeytan da Tanrı da biziz! Bu birlik teması, üzerine konuşulması gereken bir soruyu gündeme getiriyor. Yaşanan bunca korkunç deneyime rağmen kötülük nasıl var olabiliyor? Arslanoğlu'un yanıtı kesin, genetik nedenlerle, soyağacının eğilimlerle uyuşması sonucu. Bu anlamda, yapıt öncesi düşünümlerini yapıtına başarıyla aktarmış yazar, ama yazarlığın itkisiyle bir direniş noktası koymayı da ihmal etmemiş. Her şeye rağmen “Neydi peki eksik olan? Değiştirmeye ve gerekirse savaşmaya kararlıydım artık, ama neydi tamama ermemiş değer? … Ortalamanın küstah egemenliği mi? Evet, sinirimi en çok bozan şimdilik oydu. Bu yetersizliğin şımarıklığı. Bu kendine bile ihanet eden kendini bitirdiğini bile görmeyen bastırılmış akıl. Belki ondan da çok şu durağanlık. En çok da unutkanlık. Kan üstünde yükselen ihtişamlı parlak hükümranlık. Kutsal kasenin asıl sırrı: Ondaki akıl iksirinden pek az insan nasiplenmişti, nasiplenenler bile pek az içebilmişti. Ve içenler yok edilmişti. Ve bu hep gizlenmişti. Hep gizlenmişti.” YAKIN GELECEK... Felsefe ve siyaset literatüründe “ideoloji” ve “yenidenüretim” kavramlarıyla tartışılan bir olgunun edebiyata tercümesiyle karşı karşıyayız. İnsan kendi elleriyle kendisini kötülüğe mahkum etmektedir. Ama her şeye rağmen kapışma devam etmektedir; “Göle gitmeliydim şimdi. Ormanda birkaç gün saklanırdım. Sonra dönecektim elbet. Önce on üçüncüyü bulacaktım. Ardından uhuvvet ateşini yeniden yakacaktım. Sura yedi kez üflenmeden yedi yüz milyon kez titreyecekti yürekler. Aşağılar kızıla kesmişti. Şehir alev alev yanıyordu altımda. Üstünde kopup geldiğim ışıklı ülkenin sarp zirvelerini gördüm.” Karşımızda duran metin bir karaütopya, herhangi bir biçimde alternatif dünyalardan, farklı toplumsal modellerden söz açmıyor, şimdinin imkân, olanak ve eğilimlerinden yakın geleceğe ilişkin vizyonlar sunuyor Sessizlik Kuleleri... İçinde yaşadığımız hem toplumsal hem de evrensel gerçekliğe dair, farklı bir perspektif geliştirmeye ayarlı… Tüketimin fetişleştiği, “insan gerçekliğinin” yapay ve üretilebilir bir biçim almaya başladığı, sorunların ilaçlarla ve hastalıkların bütçelerle konuşulduğu ve hatta üretildiği bir dünyada yaşıyoruz. İşte tam bu noktada bir an durup, etrafı âleme bakmak ve neler olduğunu düşünmek gerekmiyor mu? ? Sessizlik Kuleleri2084/Kaan Arslanoğlu/İthaki /124 . CUMHURİYET KİTAP SAYI 907 ? Ali ÖZGÜR elecekteyiz… 2084 yılında… 1984'ün karanlık dünyasının üzerinden tam yüz yıl geçmiş… Beden ve zihin teknolojileri akıl almaz ölçüde gelişmiş durumda ve insanların beyinleri tıpkı bilgisayarlarınki gibi yeniden yapılandırılabilir…Kimlikler, deneyimler, düşler, anılar kısacası tüm insani nitelikler yapay ve değiştirilebilir… 2084'te en karanlık kâbuslarımız gerçek oluyor! Ama hiç kimse gerçeğin ne olduğunu bilmiyor! Hiç kimse kim olduğunu ve gerçekte ne olduğunu bilmiyor, ben ve öteki bir ve aynı şey! O halde iyi de kötü de aynı bedende gizleniyor olamaz mı?!” Kaan Arslanoğlu'nun son kitabının arka kapağından aktarmaya devam ediyorum, “Doğanın uygarlığımıza intikamcı yüzünü göstermeye başladığı şu günlerde Kaan Arslanoğlu, yeni romanıyla bizi uzaklara, 2084 yılına götürüyor. Büyük, küresel doğal felaketlerin insan türünü ve dünyayı yok oluşun eşiğine getirdiği artık tüm sağduyulu bilim insanlarınca dile getiriliyor. Kaynakların tükenmekte olduğu, iklimlerin değişmekte olduğu, apokalipsin eşiğinde olduğumuz vs… Sessizlik Kuleleri'nde, Kaan Arslanoğlu, bugünün imkânlarının içinden geleceğe mutedil bir bakış fırlatıyor… İçinde direnişi ve insanı barındıran sorgulayıcı bir bakış… Tüketimin tanrısallaştırıldığı günümüze keskin bir eleştiri… Her son yeni bir başlangıç değil midir?” Elbetteki bir hazırlıkla karşı karşıyayız, yapıtın atmosferini tanıyoruz önce, nasıl bir edebi gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu öğreniyoruz arka kapaktan. Ve çevrim tamamlanıyor, kitabın son sayfasını çevirdikten sonra başlıyoruz açıklamaya. Bir karaütopyayla karşımızda yazar, yakın geleceğe ilişkin kimi olayların, betimlemelerin dolayımından aslında bugüne ilişkin bir yadsımanın peşinde SAYFA 6 “G Kaan Arslanoğlu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear