Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Dilin yüzyıllar süren değişimi içinde şiir dilinin de geçirdiği bir serüven var. Genel dilin etkisinde kalsa da, şiir dili, özel bir değişim gösterir. Çünkü her ozan şiir diline kişiliğini, biçem özelliğini sindirmek ister. Söze yeni anlam yükleri kazandırırken alıştığımız anlamın ötesinde, çözümü kolay olmayan yeni bir anlam gelişir. iir çevirisinde anlama varmanın çeviriyi kolaylaştıran ilk adım olduğunu anımsamak gerekir. Talat Sait Halman anlatmıştı: Melih Cevdet Anday’ın şiirinde anlamını çözemedikleri bir dizeyi çeviremedikleri için kendine danışmışlar. “O zaman nasıl bir duyarlık içinde olduğumu bilemiyorum. Ben de anlayamadım” yanıtını vermiş. Bir ozanın yaşadığı ruhsal karmaşa “anlamsızlık” olarak da yorumlanabilir. O ruhsal karmaşada her insanın kendinden bile gizlemek istediği utanmalar, kırgınlıklar, öfkeler aranmalıdır. O ruhsal karmaşada gizli bir suç da olabilir. Bu duyarlıkların nasıl bir imge yoğunluğu kazanacağı bilinemez. Gökçenur Ç. bunu bir dizede yoğunlaştırmış: “Çıplaklığın: Şiirde örtük anlam” (HER KİTABIN EL KİTABI, Yitik Ülke Yayınları, 2006). Çıplaklığın örtünmesi; öfkenin yatışması, korkunun çekilmesi, utancın eksilmesi, kızgınlığın yumuşaması diye yorumlanabilir. O davranışların arkasında ancak kendimize açıklayacağımız bir suç da olabilir. Belki de sezdirmelerle yetindiğimiz bir sevi duyarlığı içindeyizdir. Sevgili bunu anlar mı? Anlamaz görünür de uzaklarda mı durur? Nedim Efendi kendini içkiye vererek o özlemi dindirmeye çalışıyor: “Sen bîhaber, hayalin ile kuşelerde biz Tâ subh olunca her gice ayş ü dem eyleriz.” Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Ş Şiir dili kendi gizler gölgeyi bilimsel yöntemlerle açıklamak; zorlamalı, yapay bir izlenim bırakıyor. “Vuzuhu kurşuna dizmeli” diyen Ahmet Haşim’den çok önce, anlamın alacakaranlığında, kendini gizleyen bir şiirin gücüne inanıyorduk. İMGE İLE SAÇMA Dil gerçeği, imge özelliği kazandığı zaman, dil içinde yeni bir dil oluşuyor. Metin Altıok bu gerçeği şöyle yorumluyor: “Çünkü sözel varlık gerçekliğe insanın eklenmesiyle oluşur. Sözel varlık nesnel varlıktan farklı olarak insan tarafından yorumlanmış varlıktır. Bizi kuşatan nesneler dünyasında her şey tam bir karmaşa içerisindedir. Biz bu karmaşaya dille bir düzen getiririz. Başımızdaki dünyayı ancak böyle bir intizam içinde kavrarız” (ŞİİRİN İLK ATLASI, “Dil, Şiir ve Anlam!” Kırmızı Yayınları, 2006). Metin Altıok örtülü anlamın imgeyle bir şiirsel değer taşıdığına inanır. Anlamsızlık saçmayla sınırlanırsa “İçi boş” bir söz yığını olur: “İmgenin bir iç mantığı olduğu unutulmamalıdır. Aksi halde imge kolayca saçmaya dönüşür. Oysa saçma ile imge birbirinden farklı kavramlardır. Şiirin en önemli yapıtaşı olan imge insan duyarlığını özüne uygun olarak uyaran ve onu harekete geçiren bir duyu zembereğidir. Saçmanın mantıksız ve anlamsızlığına karşılık imge bir özel anlam ve mantık taşır. İmgeyi sağarsınız fakat saçmanın içi boştur” (ŞİİRİN İLK ATLASI, “Dil, Şiir ve Anlam!”, Kırmızı Yayınları, 2006). (Yeri gelmişken anımsatayım: Baki Asiltürk bilimsel çalışmaya şiirsel bir duyarlık kazandırmasını bilen, çalışkan, iyi niyetli bir araştırmacıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yayımladığı 4 ciltlik Türk Edebiyatı Tarihi’nde “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Manifestolar” bölümünü o yazdı. ŞİİRİN İLK ATLASI’nı Metin Eloğlu’ya mal etme yanlışı kitabın yeni baskılarında düzeltilebilir diye umuyorum.) MEHMET TANER’DE BİR FREN SESİ Bir dilin yapısal özelliklerine bakmak, düzyazı mantığıyla yorumlamak, o şiiri anlama anlamına gelmez. Şiirbilim kuramlarını her şiire uygulama olanağı yoktur. Hele anlatı şiirinin uzağında; eksiltil meyi kıran yeni bir anlatım biçimi geliştirmek gerekecektir. Eksiltilmiş bir dili, yeni değişmecelerle örülmüş imgeleri değişik bir anlatı taşır. Şiirin örtük anlamına yakışan öykü o anlatıda gizlenir. Belki de kendini açıklar gibi gizleyen bir örtük anlamı özlüyoruz. Çünkü içimizdeki “öbür kişi”yi anlatmaya korkuyoruz. Çıplak görünmekten şiirdeki örtük anlama sığınıyoruz. Betül Tarıman’la yaptığı söyleşide Yücel Kayıran diyor ki: “Ben, iç dünyası gerilimli olan biriyim. Daha çok, içinde derin endişeleri ve korkuları olan biri oldum. Ama içimdeki korkunun, korkuların üstesinden gelmeyi de öğrendim” (ON ALTIN ŞİİR, Altın Portakal Şiir Ödülleri, “19972000”, Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı, 2007). Yücel Kayıran şiirle üstesinden geldi o gerilimin: “Dil kapalıydı kendimi ifade için sözden yazıyı döndüm rüyama giren hayale ruhumdan bir tüneli kazmak için kendimi içimdeki mağaraya aldım” Bir ozanın yaşadığı ruhsal karmaşada öylesine suçsuz dalgalanmalar var ki, etkisi sürer. Kendinden bile gizlemek ister o dalgalanmayı. Yorumlarımızla çoğalan bir örtük anlamdır o! Yücel Kayıran, “Her insanın bir cehennemi vardır” demekle yetinir. DUYARLIKLARI SEZMEK Şiir dili kendini gizler. Açıkça anlatır gibi görünseniz de, duyarlıkları sezmek özel bir yetenek ister. Gülten Akın da, Metin Altıok da açıklar gibi örter şiirini. Belli bir dizeyle sınırlı değildir anlatılan. Ötesi sizin düşlem gücünüzde genişler. Belki de asıl şiir orada başlar. Hele bir “saklı su” olan Mehmet Taner şiirini açıklamaya yalnızca dil duyarlığı yetmez. “Önemli olan, gerçeklikle ya da birbiriyle ilişkisiz görünen olgular arasındaki olası değişmece ilişkileridir” diyen Mehmet Yalçın gibi bir şiirbilimcinin, “gri fren” sözündeki değişmeceli duyarlığı sezmesi, o şiirdeki dilsel incelikleri göstermesi gerekir. Yalnız Mehmet Taner mi? “Saklı su” sanılmayan ozanlar bile, dil özelliklerindeki ayrıntılarda keşfedilmeyi bekliyor. İyisi mi Mehmet Taner’in bir anısına değinerek yazıya son verelim: “Metin’in bana verdiği ilk kitabı “Gezgin”deki ithaf şöyle: ‘Mehmet Taner’e, acıyla’. Metin de, ben de, ömürlerimiz kendi öyküleriyle kendi farklı anlamlarını dışa vursun elbette istemişizdir, özellikle o günlerde. Yer yer öyle olduğu da oldu mu? Metin’in şiirinde yer alan onca ‘yangın’, onca ‘duman’; hele ‘külünün savrulacağı’ Sıvas’ı adıyla sanıyla anışı, kitabındaki kehanet hattını trajik bir biçimde, ‘acıyla’ anekdotlaştırmamış mıdır?” (Gölgesi Yıldız doluHazırlayan: Zeynep Altok, Metin’li Zaman, Mehmet Taner, Dünya Kitap, 2003). Meraklısı İçin Not: Metin Altıok’un şiirleri hâlâ ellerde, hâlâ dillerde dolaşıyor. Onu artık Kırmızı Yayınları yaşatıyor. (Bir Acıya Kiracı, Bütün Şiirleri, 2006). ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. BELİRSİZLİK Divan şiirinde, o arka bahçeyi açmayı kolaylaştıran “anlam anahtarları” vardır. Ama “metin şerhi” dersi dış anlamı çözmeye yarar. Dış anlamın ötesini merak etmeli insan. O anlam derinliğine nasıl varırız? Ozandaki tedirginliği sezemezsek şiir tümcesindeki örtülü anlamın gizlerine ulaşamayız. Eser Gürson’un nitelemesiyle “düzyazımsı şiir”de İlhan Berk şiir tümcesinin belirsizliğine değiniyor: “Tümce, Kendini saklamalı. Öyle kurulmalı.” Alıştığımız gerçeğin ötesinde neler var? Belki de yanılsama sandığımız “şizoit gerçek” şiirin dokusunu oluşturacaktır. Yeter ki dilin dokusundaki o büyülü gerçeğin ayrımına varılsın. İlhan Berk’in tanıdığı gerçekti o: “Dilin delilik, çılgınlık, şizofreni boyutları, hep ilgi alanım olmuştur. Düşünmeyi bir yana atıp, rastgele, uluorta yazma eylemlerine giriştim çoğu zaman. Belirsizliğin egemen olduğu bir yolu denemeye kalktığım da oldu” (TÜMCELER GELİYORUM, şiir, Yapı Kredi Yayınları, 2007). Anlam yorumuna bir ozanın şiirbilim anlayışından bakmalı. Şiirdeki kalın SAYFA 28 miş bir dille, değişmeceli anlamla gelen şiirde uzak çağrışımların izini sürersiniz. Belki de “Puslu Sabah”a içinizden bir öykü yakıştırmak geçer. Mehmet Taner divan şiirine çağdaş bir yorumla bakmasını bilen bir ozan, bize “saçma” gelen dizelerinde bir gizli göndermenin özlemi içindedir. Mehmet Yalçın’ın sorusunu nasıl yanıtlamalı? “Ama fren sesinin gri olması bütünüyle saçma. Ayrıca sabah sabah kimin elinde, ne vazosu, ne glayölü?” (Cumhuriyet Kitap, Vazoya Sığmayan Glayöl, 10 Mayıs 2007). “Acı bir fren sesi”nde eski bir duyarlığın kullanılmış ozansılığı var. “Puslu Sabah”la örtüşen “gri bir fren sesi”nde ne var? Belki de sevgiliyle geçen dağınık bir sofranın sabahıdır söz konusu olan. Artık Nedim Efendi gibi sevgiliden uzak, kendini dağıtmıyor insanlar. “Vazoya sığmayan glayöl”de neden bir sevi anısı olmasın? Ama asıl, “Çevre Çitin Üzerinde Yağmur” Ahmet Muhip Dıranas’a bir saygı duruşu gibidir. Mehmet Taner “Temas”ıyla “Olvido”dan geçerek büyük bir şiire yürümüştür. Dıranas’la benzerliği olduğu için değil, belki yalnızlık kesişmesinde bir şiir sıkıdüzeni içinde oldukları için. Metin Altıok’un “saçma” anlayışında “içi boş söz”, dizede “dolgu” gibi durur. Mehmet Taner’deki değişmeceli söz düşlem gücümüzde çoğalır. Yapısal özelliklere bakarken, harf değişiminden şiir tümcesi ile dize ayrımına varmak yanıltıcı olabilir. Asıl incelenmesi gereken Mehmet Taner’in dizelerindeki ses uşumunda gizli bir aruz sesi aramak olmalıdır. GERİLİMLİ BİR İÇ DÜNYA Artık şiirin içini kurgularken, öyküle MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 907