05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

? (15) Uğultuyla iki yanıma salınarak (16) Diyordum ki kök salmış rüzgârda, uzak (17) Bir palmiye gibi müziğinden, (18) Yamaçlardan inen sükut içinde (19) Bir şey söylenmiş idiyse (20) Benim, söylenen // (21) Çitlerde yükselen şu kokulu (22) Sarmaşıklardan gülden işittim bunu: (23) Seninle sana içinde dilsiz (24) Dolaşacağın defteri de gönderiyorum, (25) Gecede parlar, günde nemli (26) Kayadan ve yosundan (27) Ayırıyorum seni // (28) Durup dinledim, kokladım takat ile (29) Ciğerlerime doldurdum Yaban’ın sesini; (30) Telafi ise telafi, istila ise istila (31) Görgü ise evet kör görgü için (32) Baktım, otun böceğin çitlerden öte (33) Gözlerinin ta içlerine (s. 26) (34) Ah! Ürpersem ne, ürpermesem ne // (35) Bildim, gene de bilmenin (36) Duydum fakat nedir, duymanın tesellisi // (37) Tıkalı kulak, yakarışlarla açılır (38) Sızılarla nice kılcal kanal, (39) Ve orda olmayan, kim bilir (40) Bir ana damar belirir Görüldüğü gibi şiir, dokuz bağlama ayrılmış kırk dizeden oluşmuştur. Bağlamlardaki dize sayısı eşit değil. Dizeler ölçüsüz, ama büsbütün uyaksız sayılmaz. Bunları burada tek tek belirtmeye gerek görmüyorum. Nokta kullanılmamasıyla, tümce sonları belirtilmemiş; ama yer yer karşılaşılan anlam belirsizlikleri, tümce yapısından çok sözcük seçimine bağlı. Kaldı ki anlam belirsizliği, şiir dili adına önemli bir kusur da değildir. Sözlerin kuruluş biçimiyle ne denildiğini tam olarak anlamıyor olabiliriz; bunu Mehmet Taner’in kendisine sorsak, büyük olasılıkla, “Siz ne anlıyorsanız odur” diyebilir, çünkü kendisi için de önemli değildir bu. İsteseydi daha ikirciksiz bir anlatım yoluna başvurabilirdi; ama ozan bilgi vermeye değil, yalnızca şiir kurmaya yoğunlaşmıştır. Kısacası her türlü aykırılık, gündelik iletişim diliyle ilgili bir sorundur. Öte yandan, satır başlarında büyük harf kullanıldığına göre, temel anlatım birimi tümce değil, dizedir. Şiirin ses öğelerinden kurulu anlatım düzlemi, özellikle de uygulanan dizelem (versification) biçimi ve ses dokusu kolaylıkla incelenebilir. Ama onun karşılığındaki içerik düzleminin incelenmesi çok daha önemli. Bunun şiir açısından anlamı, yalnızca ele alınan konular ya da dil öğelerinin anlamı değil, hangi yordamlarla dile getirildiğidir. Çünkü şiir, doğal dil öğelerini bilgilendirme işlevinden uzaklaştırıp, başka düzlemde birer değer nesnesine dönüştüren ayrı bir dildir. Örneğin daha ilk yaklaşımda, ilk üç bağlamı oluşturan dizelerin düzdeğişmeceli (métonymique) bir anlamlama temeline dayandığı anlaşılıyor. Çünkü, düzenli olarak, olgular doğrudan değil, ipuçlarını verecek bir dizi yan öğelerle anlatılmıştır: “Sen” diye seslenilen kişi bir sevgili olmalı; anlatıcı, bir bahçede, belirli bir uzaklıkta, onu gözlemekte ya da beklemekte; en azından ona yakın, onun karşısında bir konumda durmaktadır. Ama “şu kadar uzaktayım” demiyor, “Bir palmiye kadar uzak” diyor; yani çok da yakınında bulunmadığı anlaşılıyor. Ancak bu uzaklık yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda tinsel, çünkü palmiyelerle iletişim kurulmaz. Ayrıca anlatıcı “senden uzak” demiyor, “müziğinden uzak” diyor. Demek ki aralarında görsel bir iletişim de yok; sevgili de doğrudan değil, müziği aracılığıyla anlamlanıyor. 3. ve 4. dizeler, anlatıcının yağmur nedeniyle görünmez kılındığı ve üşüdüğü, yine dolaylı biçimde başka öğelerle anlatılmaktadır. 6. dizede, kendisine eşlik eden (yalnızlığını gideren) insanlar (bu arada sevgilisi), doğrudan değil, ikide bir CUMHURİYET KİTAP SAYI yanıp sönen pencere ışıkları aracılığıyla anlatılmakta, vb. Ama bütün bu yorumlar çok da kesin değildir; olması da gerekmez. Daha anlaşılır bir şey var ki o da şudur: İçeriği belirsiz görünen ilk kesitte (ilk 6 dizede) başka bir düzen oluşmuştur: İnsanlar nesnelere bağlı olarak, nesnelerin gerisinde birer varlık izlenimi olarak canlandırılıyor: Düzenli biçimde, insan imgeleri yerine nesne imgeleri kullanılıyor; başka deyişle, nesneler insanları imliyor. Olaya doğal dil açısından bakarsak, bütün bunlar bir aykırılıklar dizgesi oluşturmaktadır. Şiirin geri kalan bölümü bu açıdan ele alınabilir. Belki de, şiire egemen olan daha tümü kapsayıcı bir anlamlama düzeni vardır; şiirde kullanılan değişmece türü yalnızca düzdeğişmece değil, başka türden de olabilir. Nitekim, gerek birçok ozan, gerekse kimi şiir kuramcıları , şiire en uygun düşen değişmecenin eğretileme (metafor) olduğunda birleşirler. Aykırılığın boyutları: Aykırılıklar yalnızca herhangi bir şiirde değil, şiirler arasında ve kitabın bütününde olabiliyor; en küçük dil öğesi düzeyinden en büyük betik boyutuna değin karşımıza çıkabiliyor; doğal dille de sınırlı kalmıyor; dil dışı gerçeklik dünyasıyla ya da mantık açısından da aykırı durumlarla karşılaşabiliyoruz. Birkaç örnek daha vereyim burada: PUSLU SABAH Çıkageldiğinde Puslu Sabah Gri bir fren sesi gibi Elinde vazoya sığmayan yedinci glayöl Kapıda boş Süt şişeleri Bir şiirden doğal dilin iletişim işlevini bekleyen bir okur, bunu okurken büyük olasılıkla uykuda gördüğü kimi düşlerin tutarsızlığıyla karşılaşacaktır, çünkü birbiriyle ilişkisiz olgular bir araya getirilmiştir: Başlıkta fazla bir aykırılık yok; birazcık duraksıyorsak, “sisli” yerine “puslu” denilmiş olmasındandır. Son iki dizede söylenen de şaşırtıcı değil, çünkü sabahları, dolusuyla değiştirilmek üzere boş süt şişelerinin kapıların önüne konulmuş olması sıradan bir olaydır. Ama aykırılık ilk iki dizede çok belirgin, çünkü “Puslu Sabah”, çıkagelmek eyleminin öznesi olarak insanlaştırılmış: “Sabah geldi” deriz, ama “Sabah çıkageldi” demeyiz. Öte yandan, “Puslu Sabah’ın fren yaparcasına gelip kapıya dayanması bir ölçüde gerçeğe uygun görünebilir, ama fren sesi’in gri olması bütünüyle saçma. Ayrıca, sabah sabah kimin elinde, ne vazosu, ne glayölü? İlle de anlatımı bir biçimde doğrulamak gerekiyorsa, bu da olası: “Puslu Sabah” belki de “sabahın köründe” gelip kapıya dayanan kapıcıya ya da sütçüye ev halkı tarafından verilmiş bir takma addır. Nitekim “Puslu Sabah”, hem üçüncü dizeyi oluşturan yüklemin öznesi olarak, hem de büyük harflerle başlayan yazım biçimiyle özel ad yerine konulmuş ve insanlaştırılmıştır. Ama bunları tam olarak bilemeyiz; bilmemiz de şiir adına bir anlam taşımaz. Önemli olan, gerçeklikle ya da birbiriyle ilişkisiz görünen olgular arasındaki olası değişmece ilişkileridir. Kitabın tümüne yansıyan aykırılık örnekleri de verilebilir. İşte birisi: “İçindekiler” bölümü “masumane” bir bilgi kaynağına benzemiyor. Örneğin 61 ve 77. sayfalar arasına rastlayan son bölüm “On İki Ayrı Metin ve İncili Maniler” olarak belirtilmiş ve bölüm başlığı olarak 899 kullanılmış (s. 59). Orada gerçekten 12 + 1 = 13 hesabına uyan betikler yer alıyor. Dış görünüşleriyle birbirine benzeyen 12 şiir ile bir düzanlatım şiiri yer alıyor. Mantık gereği, 12 şiir “On İki Ayrı Metin” gibi düşünülebilir, ama kitabın son betiğini oluşturan Ödünç başlıklı düzanlatım şiirinin mani kavramıyla hiçbir ilişkisi yok, üstelik bir de “incili” olarak nitelenmiş. Betiklere daha yakından baktığımızda, ozanın bizi ikinci bir kez daha kandırdığını görüyoruz: “İncili Maniler” birbirine benzeyen dizeli “On İki Metin”den birisinin başlığı (s. 71) ve onun da “mani” biçimiyle hiçbir ilgisi yok. Şöyle ya da böyle, yine de dil yanlışı yapmaz ozanlar; bıraktıkları boşluklar üstünde durmazlar yalnızca; ama yazdıkları şey gerçekten şiirse, o şiirde boşluk diye bir şey olmaz, tam tersine, pek de umursamaz göründükleri doğal dile göre, şiirin yapısı çok daha sıkıdır, çok daha tutarlıdır. Bu kısa gözlemlerden sonra derim ki siz siz olun, şiir kitaplarının masumiyetine güvenmeyin: Dış kapağının ön yüzünden başlayarak okumalısınız onları. * Çevre Çitin Üzerinde Yağmur’dan iki “metin” aktararak bitiriyorum bu yazıyı: Ayna ve Şiir D. W. Winnicot’a adandı içinde. Kısardın altın ışığını tozlu aralığın… ve elinde kaybolurdun, bir ödünç kalemin Temmuz 1967, Dereköy (s. 77) Önemli not: Mehmet Taner’in ozanlığı yanında genel olarak dilin bilinçli ve özenli kullanımına da büyük bir duyarlılık gösterdiğine tanık oldum. Yazıyı dergiye göndermeden önce kendisiyle paylaştım; bilgi eksikliğimi giderdi; yazım ya da başka türden yanlışlarımı düzeltme inceliğini gösterdi. Bunu burada belirtme gereği duydum. Kendisine teşekkür ederim. OZANIN KISA ÖZGEÇMİŞİ Mehmet TANER 4 Aralık 1946’da Nevşehir Arapsun’da doğdu. İlk ve Ortaokulu Alaşehir’de okudu. Bakırköy Lisesinden sonra DTCF Tiyatro Kürsüsü’nde üç yıl süreyle tiyatro eğitimi gördü. 19681974 yılları arasında TRT’de prodüktör ve spiker olarak görev aldı.1976 yılında satıcı olarak bir sigorta şirketinde işe başladı. 1980 yılında kendi sigorta acenteliğini ve ona bağlı olarak Tan Yayınları’nı kurdu. Tan Seçkisi’ni çıkardı. 1970 yılında TRT yarışmalarında “Ilık Kaynama” adlı şiiriyle “Tek Şiir” dalında başarı ödülü kazandı. 1974 yılında Milliyet Sanat dergisince düzenlenen “Yılın Başarılı Genç Şairi” ödülünü üç genç şairle paylaştı. 1981 yılında Bir Denizin Çekildiği Bütün Kıyılar adlı kitabı Türk Dil Kurumu ödülü aldı. Küflü Şimşek, 2000 Altın Portakal Şiiri Ödülü’nü kazandı. 2006 yılında yayımlanan Çevre Çitin Üzerinde Yağmur, Behçet Necatigil Ödülü’ne değer bulundu. Yayımlanmış şiir kitapları: Sunak (Derinlik Yayınları, 1978); Bir Denizin Çekildiği Bütün Kıyılar (Tan Yayınları, 1980); Arka Oda (Tan Yayınları, 1981); Dip (Gibi Yayınları, 1995); Siperler (No yirmi yedi Yayınları, 1997); Küflü Şimşek (Şiirler, 1.Baskı, YKY, 1999)*; Veda Vezinleri (YKY, 2002); Çevre Çitin Üzerinde Yağmur (Dünya Yayınları ,2006), Rüzgârdı Dinleyen Seçilmiş Şiirler (2006). ? 1 Eski zamanlarda bir kitabın kapsamı baştan sona kesintisiz biçimde dizelerle yazılır ve çok belirgin bir bütünlük sunabilirdi. Ama bu tür yazıların çoğuna şiir de denilemezdi, çünkü dize, yalnızca bir yazılı anlatım yöntemiydi. Kitabın içeriği bir anlatı, bir tarih, bir anı, bir destan, vb. olabilirdi. 2 Burada “yapı” sözcüğü, yalnızca dilbilgisel yapıyı belirtmez; bir belirtiler bütünü, yani bir ileti olarak: ses ve kavramların çağrıştırdığı öğeler bütünü olarak düşünülmelidir. 3 Bu sözü günümüz diline şöyle çevirmek olası: “Dünya çölünde heves kuşu döner durur”; “heves kuşu” da eğretilemeli kullanımında, “gönül” olsa gerek. 4 Burada bir gözlemde bulunmak zorundayım: Ben hangi nitelikte ortaya çıkarsa çıksın, şiire öncelikle bir “dil” olarak bakarım. Ama bizde şiiri sınıflara ayırarak tanımlamaya girişenleri onaylamıyorum. Kimileri “imgeli şiir” ya da “imgeye ağırlık veren şiir” diyorlar. Demek ki imgeye ağırlık vermeyen, belki de bütünüyle imgesiz şiirler de vardır onlara göre. Ama hiçbir yerde de şu “imge” denilen şeyden tam alarak ne anlamamız gerektiğini kavrayabilmiş değilim. Belki ayrı şeyleri düşünüyoruz. Benim anladığım imge bütün şiirlerin temel kurucu öğesidir ve “Şiirin Ortak Paydası” adlı çalışmamda önemli bir yer tutmuştur. Kısacası, şiiri sınıflara ayırarak değerlendirme yöntemi kolaycılıktan başka bir şey değildir, diye düşünüyorum. 5 “Temas” sözcüğü ile “çevre çitin üzerinde yağmur” deyimi, şiirdeki ve belki de bütün kitaptaki duyarlılık izlenimlerinin birer örnekçesi ya da anahtarı olabilir. 6 Umursamaz olurlar mı, özellikle de Mehmet Taner? * Veda Vezinleri’ni de kapsayan 2. baskısı yayımlanmak üzeredir. Sabahın eri yanıltır Ya da açıklar bilinmez ki insanı, O duygu bu dil şu anlam, Oynar durur aynada Erimiş cıva gibi Tersiyle düzü, düzüyle aslı Lâmbanın altında yüz, Işığın sırı gibi yüzde Gölgenin kanatları. (s. 24) Ödünç Papağan balıkları Ateş mercanlarının gölgesinde uyur S. J. Perse yaz ikindisi gelirken açık pencerene karşı uzanırdın, gözlerini yummak için. Giysilerinle; gözlerini yummak için. İncecik terlerdi, anımsanmayan bir anı gibi boynunu dolaşan o yanık kolye ve üşürdü gizlice, ılık ve habersiz mutluluğun. Gülümserdin, gözlerini yummak için. Başucunda bir deniz hazinesi beklerdi, uzaklardaki kalbinin yanıbaşında ve karaağır dalgaları yelin, saçlarına dokunacakdı sanki uyanışını boğardı bir uzun öpüşte gencecik kollarıyla odanı dolduran düş. Kımıldardın sonsuz gençliğinin Çevre Çitin Üzerinde Yağmur/ Mehmet Taner/ Dünya Kitapları/ 78 s. SAYFA 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear