05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Hep söylerim, dergiler edebiyatımızın soluk aldığı alanlardır. Bir sanatedebiyat dergisi yalnızca bir dergi değildir. Oluşturduğu ortamla sanata süreklilik kazandırır. Yeter ki derginin böyle bir ortam oluşturacak gücü olsun. T ÜYAP 12. İzmir Kitap Fuarı’nda, benim de aralarında bulunduğum 4 arkadaş, İzmir’de yayımlanan sanatedebiyat dergileri üzerine bir toplugörüşme yaptık. Efdal Sevinçli, XIX. yüzyıldan günümüze doğru geniş bir dergi dökümüyle, bilimsel bir çalışmanın şaşırtıcı güzelliğini sergiledi. Turgay Gönenç, değişik düzencelerden edebiyat dergilerine bakmanın coşkusu içindeydi. Veysel Çolak, yıllardır bir başına çıkardığı “DİZE” gibi bir şiir dergisinin kazandırdığı deneyimle, edebiyat dergilerini değerlendirmenin ustasıydı. Hep söylerim, dergiler edebiyatımızın soluk aldığı alanlardır. Bir sanatedebiyat dergisi yalnızca bir dergi değildir. Oluşturduğu ortamla sanata süreklilik kazandırır. Yeter ki derginin böyle bir ortam oluşturacak gücü olsun. Dinleyiciler arasında İzmir’in iki önemli sanatedebiyat dergisi; İLE’nin yöneticisi Hayri Yetik ile ÜNLEM’in yöneticisi Lütfü Dağtaş da vardı. Ayrıca Ankara’da çıkan HAYAL dergisini yöneten Özgen Kılıçarslan da aramızdaydı. Başarılı bir yayın serüveni geçiren ÜNLEM’in yeterli olanağı bulamadığı için kapandığını öğrenmemiz üzüntülü bir haberdi. Bir dergi mi sanat ortamı oluşturur, yoksa gelişmiş bir sanat ortamı mı bir derginin yayımlanmasını kolaylaştırır? Sanırım bunlar birbirini besleyen oluşumlardır. Ama 1947 Temmuz’unda yeni bir anlayışla yayımlanan FİKİRLER dergisi çevresinde, edebiyata ilk adımları atan kimi gençler, dergiden aldıkları güçle kendilerini önemsiyordu. Edebiyata ilk adımları atsa bile, yeniyetme edebiyatçıların kendilerine güvenmesi gerekir. FİKİRLER dergisi 1927 yılında yayımlanmaya başlamış, 1947’de edebiyatta işlevi olan bir dergi kişiliği kazanmıştı. FİKİRLER, İzmir Halkevi’nin yayın organıydı. İzmir Kız Lisesi’nin Başöğretmeni Vedia Baha Pars Halkevi’nin de başkanlığını yaptığı için derginin sahibi görünürdü. Ama gençlere inanıyordu. “Kırk Karanlığı”nda Halk Partisi müfettişleri dergideki gençlerin dağıtılmasını istediği zaman; “önce beni görevden almanız gerekir” demesini bilecek kadar yürekli bir kadındı. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Eski bir İzmir dergisinden çağrışımlarla... leri özellikle belirtiyordum. Sözü FİKİRLER dergisine getirerek şöyle sürdürdüm söyleşiyi: “Resmi kimliğinin dışında, çağdaş edebiyata açık, özgür bir dergi olarak yayımlanmaya başlamıştı. O dergi çevresinde Halil Dumanoğlu, Orhan Kartal, Emin Aktuna, Halim Spatar gibi arkadaşlarla birlikteydik. Halkevi çevresinde Abidin Elderoğlu gibi önemli bir ressam, Naci Gündem gibi gençlerin yolunu açan bir müzikçi vardı. Edebiyata açılmada bu ortamların da yararı olmuştur.” Edebiyat ortamından bir dergi çekilince, onun boşluğunu doldurmak ister gibi, yeni bir dergi çıkıyor. İzmir’in nitelikli dergilerinden KOVAN 1947’de yayımına son verince, onun kadrosu da FİKİRLER’e geçmiş, FİKİRLER daha güçlü olmuştu. Şükran Kurdakul FİKİRLER’in ülke çapında aranan edebiyat organlarından biri olduğunu belirterek 1947’deki yazarlarını şöyle belirtiyor: “Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar, İlhan İleri, Besim Akımsar, Ceyhun Atuf Kansu, Şükran Kurdakul, Mustafa Şerif Onaran, Berin Taşan, Fakir Baykurt, Orhan Hançerlioğlu, Kemal Bekir, Edip Cansever, Ercüment Uçarı” (ŞAİRLER ve YAZARLAR SÖZLÜĞÜ, İnkılap Kitabevi, 1999). Kemal Bekir’le Gazi Ortaokulu’nda, Şükran Kurdakul’la İnönü Lisesi’nde sınıf arkadaşıydık. “Şiire ilk adımları atıp da geride kalan, hevesten öte iz bırakmayan arkadaşlarım da vardı. Gaye Nail Ozanoğlu, Mustafa Hepderin, Nuran Yuluğ, İsmet Aktan ya çoktan göçtü bu dünyadan, ya kendinin uzaklarında bir yerde.” Doğrusu İzmir, Yaşar Aksoy’dan sorulur. TÜYAP Kitap Fuarı’nın gizli tarihi de Yaşar Aksoy’un elinden çıkmıştır (İZMİR KİTAP FUARI ANILARI, Etki Yayınları, 2007), Yeri gelmişken anımsatmak gerekir: TÜYAP Kitap Fuarları bir kültür şenliğidir. Deniz Kavukçuoğlu’nun eşgüdümünde gizemli bir güç kazanmıştır. Keşfedilmeyi bekleyen bir ülke gibidir TÜYAP Kitap Fuarı. Tepebaşı’ndan Beylikdüzü’ne İstanbul Kitap Fuarı’nın son 25 yıllık serüvenini yayıma hazırlayan Deniz Kavukçuoğlu, bilinmeze uzanan o yolculukta bize görmeyi öğretiyor (BİR YOLCULUK ÖYKÜSÜ, Kültür Sanat Yayıncılık, 2006). Sanatedebiyat dergilerinin edebiyatın dar bir alanında derinleşerek ayrıntıları işlemesi doğal sayılmaktadır. Oysa Orhan Kartal, müziğin seslerinden, resmin renklerinden edebiyata bakmanın bir ayrıcalık olduğunu anımsattı. FİKİRLER dergisinde buna da özen gösterilirdi. Turgay Gönenç resmi yorumlayarak edebiyata bakmanın da ustasıdır. Ama kapsamlı sanat dergilerinin çıkması, Orhan Kartal’ın anımsattığı gerçeği değiştirmiyor. miz gamzeli gülüşüyle, mutlu mu mutlu, karşımızda. Yanında bizden oldukça büyük bir genç var. Naci Hoca öylesine ilgili ki bu gençle, neredeyse rahatsız olacağız. Bakın çocuklar! Bu, Nail Payza. Tıpkı sizin gibi, benim çok iyi öğrencilerimden biri (BİLİM ve GELECEK, İz Bırakanlar, İmbat Gazinosu, Nisan 2007). Nail Payza İstanbul Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Andrés Segovia’nın uyarlamasından gitarla Bach çalıyordu. Halim Spatar, Emin Aktuna, Argon Mavi, Gaye Nail Ozanoğlu ile birlikte benim de tıbbiyeye girişimde Nail Bayza’ya duyduğumuz sevginin de payı olabilir. Ama o FİKİRLER yıllarımızda Ceyhun Atuf Kansu ile de mektuplaşırdık. Bizim tıbbiyeye girişimizde onun da etkisi olabilir. İZ BIRAKANLAR BİLİM ve GELECEK “İz Bırakanlar” bölümünde Nail Payza’ya geniş yer ayırmış. Ruken Kızıler, “Bu dosyanın en özgün katkısı Halim Ağabey’in gençlik yıllarını usta diliyle aktardığı, anı yazısıdır” derken, Bilge Payza’nın Küçükesat’taki evini de anlatıyor: “Bilge Payza, Ankara Küçükesat’taki duvarlarını, yağlıboya kokusu hâlâ tüten tabloların süslediği evlerinde bizi kabul etti. Nail Bey’in atölyesini gezdik, baskı aletlerini gördük, botanik bahçesini andıran salonunda, kilim serili koltukların üzerinde ağırladık. Bilge Hanım’ın ‘harp’ının tınıları eşliğinde kotardık bu yazıyı.” (BİLİM ve GELECEK, İki Kum Tanesinin Arasında Bilim ve Sanatı yaratmak..., Nail Payza, Nisan 2007) Nail Payza biyokimya alanında dünyaca tanınmış büyük bir hekimdi. İkinci evliliğini Abidin Elderoğlu’nun kızı, “Arp sanatçısı” Bilge Hanım’la yapmıştı. Hekimlikte Nail Payza öyledir, ağabeykardeş ilişkisi hep sürer. “Abidin Hoca’nın fırçaları ile boyaları bana miras kaldı” demek inceliğini gösterirdi. Nail Ağabey’in ölümünden sonra Bilge Payza, hüzünlü bir güzellikle bakıyor geçen zamana. Oğlu da babası gibi hekim olan Kemal Payza, “İki kum tanesinin öyküsü”nü şöyle anlatır: “Babamdan bilime, sanata, müziğe ve bunların tümündeki ortak tema olan yaratıcılığa değer vermeyi öğrendim. Hatırlıyorum, ben çok küçük bir çocukken, bir insan yaşam bulduğunda, hücrelerinin toprakta bir kum tanesi kadar küçük olduğunu anlatmıştı. Ve kişi öldükten sonra, yeniden kum olur. O kum ile kum arasında kişi bir şeyleri başarmış olmalıdır, derdi. Bunu asla unutmadım.” Nice acılar döneminden, nice yenilgilerden geçtik. Halim Spatar diyor ki: “Hangi acı sürgit ezer ki insanı?” Orhan Kartal’la Kordon’da kalamar ile karides tava eşliğinde şaraplarımızı yudumlarken akşamı karşılıyor, geçen zamana dalıyorduk. Eski bir İzmir dergisi nice çağrışımlara sürüklemiş, gençliğimizi anımsatmıştı bize... ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. İMBAT GAZİNOSU Kitap fuarları bir edebiyat ortamı olabilir. Kimi edebiyatçıların uğrak yeri olan içkili yerler, hele birkaç kadeh atınca dili çözülen ozanların “ahkâm kestiği” içki masaları özel edebiyat ortamları sayılabilir. Ama kırklı yılların İzmir’inde, adını M. Halim Spatar’ın koyduğu “İmbat Gazinosu” da böyle bir yerdi. “İmbat Gazinosu”nda yoğunlaşarak kırklı yılların sanat ortamını Halim Spatar şöyle anlatıyor: “Harçlıklarımla plak almaya başlamıştım. ‘İmbat Gazinosu’na bu plaklarımı getiriyor, oradakilerle birlikte inanılmaz yoğun bir dikkatle, çıt çıkarmadan dinliyorduk. Bir süre sonra Orhan Kartal arkadaşım beni ve Emin’i resim atölyesine götürdü. Abidin ve Rıza Hocalar’la tanıştırdı. Ben resim yapmayı öteden beri severdim. Bir üst kata çıkıyorduk. İnanılmayacak sevgi ve güzellik dolu bir başka dünyanın içine dalıyorduk. Resim çalışırken Abidin Elderoğlu Hoca, Rıza Hiti Hoca gelip bizleri izliyor, bizleri yönlendiriyorlar, eğitiyorlardı. Böyle günlerden bir akşamüstü, Naci Hoca (Naci Gündem), o çok sevdiği KİTAP ÜLKESİ TÜYAP’taki “İzmir Edebiyat Dergileri” toplugörüşmesinde FİKİRLER dergisi çevresindeki arkadaşlarımı anarken Halil Dumanoğlu’nun öldüğünü de söylemiştim. Turgay Gönenç sözümün arasına girip, “Orhan Kartal da öldü” deyiverdi. “Nasıl olur, daha dün konuştum onunla. Bu toplantıya da geleceğini söylemişti” dememe kalmadı; lacileri çekmiş, rahat adımlarla ön sırada bir yere geçti Orhan Kartal. Turgay Gönenç sözünü şöyle düzeltti: “Ben Yaşar Aksoy’un yalancısıyım.” EDEBİYAT ORTAMLARI Kırklı yılların İzmir’inde nasıl bir edebiyat ortamı oluştu? Müzikle, resimle beslenen bir edebiyat ortamıydı bu! Ahmet Yıldız benimle yaptığı bir söyleşide soruyordu: “Size edebiyatı sevdiren etkenler, kişiler kimlerdi? Tarihsel, toplumsal, kültürel ortam nasıldı?” (EDEBİYAT ve ELEŞTİRİ, Mustafa Şerif Onaran’la Söyleşi, MartNisanMayısHaziran 2007): Ev çevresiyle okul çevresini anımsatırken Ziya Şölen, Ziya Somar, Hikmet İlaydın, Abdülkadir Karahan, Ali Ölmezoğlu, Fuat Edip Baksı gibi öğretmenSAYFA 20 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 899
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear