05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

? Meral Pazar kuruluşundan yıkılışına kadar Köy Enstitülerinin geçirdiği evreleri çarpıcı özellikleriyle belirtiyor. Enstitüler “ahlaksızlık, dinsizlik, komünistlik yuvaları” olarak nitelendirilmektedir. Melih Cevdet Anday, İsmail Hakkı Tonguç’tan dinlediği bir olayı anlatır: “İnönü, Sirer ile Tonguç’u özel trenine almış, Köy Enstitülerinin bulunduğu yerleri dolaşıyorlar. Reşat Şemsettin Sirer, İnönü’nün sorusu üzerine enstitüleri çok iyi bulduğunu söyler. Öte yandan Tonguç’a: ‘Okusunlar da gelip bizi öldürsünler mi istiyorsun!’ diye çıkışır.” Meral Pazar ilginç bir anıya daha değinir: Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanlığı’na getirildiği 5 Ağustos 1946’da yeni düzenlemelere girişir. Mahmut Makal diyor ki: “Tonguç görevinden ayrılırken, Sirer elini omzuna koyar, ‘Senin suçun, köy çocuklarına sıçmayı öğretmeden okumayı öğretmen; üzülmeyeceksin, biraz operasyon yapacağız’ der. Tonguç da yeni yayımlanan ‘İlköğretim Kavramı’ adlı yapıtını verir. ‘Yanıtım burada yazılı’ der.” Köy Enstitüleri ilk 6 yıllık coşkusunu 25 yıla tamamlayacak kadar sürdürseydi, yurdumuza gerçek demokrasi yerleşebilirdi. Aklındaki yasaklardan kurtulamayanlar köylünün gücünden korktular. O kısa dönemde yetişenler bile bilim, siyaset, özellikle edebiyat alanında adını duyuran kişiler oldu. Köy Enstitülerinin çalışma ilkesi “birey olma yolunda insan” yetiştirmek leme.” Türkiye bugün 70 milyonu aşan büyük bir ülke. Öğretim birliği anlayışı içinde eğitimi geliştirmek olanakları araştırılırken Köy Enstitüsü ilkelerinden günümüzde nasıl yararlanılacağı ilkeleri üzerinde durulmalı. Tekkelerle zaviyeler kapatıldıktan sonra alaydan yetişme din adamları din kurallarını öğretmede yeterli olmadı. İmam hatip okullarının açılması zorunluluktu. Ancak hangi gereksinime yarayacağı, sınırlarının nasıl çizileceği belirtilemedi. İmam hatipten yetişen yoksul Anadolu çocukları da kendini geliştirerek önemli yerlere gelmesini bildi. Ama son 60 yıl içinde giderek çoğalan, amacını aşan bir eğitim dizgesi içinde yer alan imam hatipliler, yaşama serüveni çok kısa süren Köy Enstitülüler kadar üne ulaşamadı. Birey olma bilinci içinde yetişmenin bunda önemli yeri olduğu araştırılmalı. Birey olma bilinci, insanın kendini aşmasına, kişilik oluşturmasına olanak sağlamaktadır. KÖY ENSTİTÜLERİ BİR ÇAĞSAMADIR Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Kasım 1947’de kapatılmıştı. Demek 60 yıl geçmiş aradan. Abdullah Özkucur “Köy Üniversitesi”nin çekirdeğini oluşturan bir yükseköğrenim kurumu olarak görür Hasanoğlan’ı (HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ, Selvi Yayınları, 1990). Küreselleşme çabaları içindeki dünyamızda çağdaş yaşama koşullarını karşılayacak eğitim anlayışlarının nasıl biçimlenmesi gerektiği araştırmaları sürüyor. Bu bağlamda Hasan Coşkun’un Köy Enstitüleri ile çevre koşulları üzerine yeni bir incelemesi çıktı. (HASANOĞLANELMADAĞ, Eğitim Açısından Bir Çevre İncelemesi, CTB YaHasan Âli Yücel yınları, Ankara 2007). Hasan Coşkun geniş katılımlı bir alan araştırması yaparken Hasanoğlan Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’dan, Köy Enstitüsü kökenli, eğitimciyazar Niyazi Altunya’ya kadar bilinçli bir çevreyle işbirliğine girişmiş. Artık insan emeğinin teknoloji eğitimiyle daha çok değerleneceği bir dünyada, çağdaş yaşama koşullarına uyum sağlamak söz konusudur. AYKIRISANAT, Mehmet Demirel Babacanoğlu’nun titiz yönetiminde 15 yıldır Adana’da yayımını sürdüren, ilkeli bir kültürsanatedebiyat dergisi. İlkelerinden biri de her yıl nisan ayında Köy Enstitülerinden yetişen bir değeri anmak. Geçen yıl dosya konusu Mahmut Makal’dı. Bu yıl Fakir Baykurt anılırken Köy Enstitüsü konuları yeniden irdeleniyor. (AYKIRISANAT, Dosya: Fakir BaykurtKöy Enstitüleri, MartNisan 2007). Fakir Baykurt 11 Ekim 1999’da Almanya’da ölmüştü. İbrahim Eroğlu’nun onunla yaptığı eski bir söyleşi ilk olarak Aykırısanat’ta yayımlanıyor. Fakir Baykurt bu söyleşisinde, özellikle Avrupa’daki yabancı düşmanlığına değiniyor (AYKIRISANAT, Yurtdışındaki Türk Edebiyatı ve Yabancı Düşmanlığı, MartNisan 2007). Köy Enstitüleri artık bir çağsama olarak anılacaktır. Ama o kısa süren eğitim dizgesi kirletilerek yok edilmeseydi, Türkiye çağdaş dünyada çok daha onurlu bir yerde olmayacak mıydı? ? 896 SAYFA 39 için “iş içinde eğitim” anlayışına dayanıyordu. “İş içinde eğitim” anlayışını öğretmenliğe yakıştırmayan görüşü Sabahattin Eyüboğlu şöyle anlatıyor: “Köy Enstitülerine en çok çamur niçin atıldı bilir misiniz? Bu kurumlarda iş ilkesi öne sürüldü, iş eğitimi yapıldı, öğrenciler duvar ördü, ağaç dikti, işçilere benzedi diye. Ne demekmiş okulda işçilik? Okul efendi yetiştirirmiş, ter kokulu, eli nasırlı işçi değil.” Osman Bolulu bir yapının duvarlarını sıvarken; badem bıyıklı, kara melon şapkalı, eli bastonlu, ufak kesim bir adamın önü çektiği bir topluluğun geldiğini, badem bıyıklı adamın; “Sizi yakında bu amelelikten kurtaracağız” dediğini anlatır. Osman Bolulu sözünü sakınmaz: “Biz amele değiliz, öğretmeniz! İş üretiyoruz!” Reşat Şemsettin Sirer’in bakan olmasıyla başlayan Köy Enstitüleri yıkımı; Demokrat Parti yönetiminde, 27 Ocak 1954’te, enstitü adının kaldırılıp “Öğretmen Okulu” adını aldığı bir yasayla tamamlanmış oldu. Bu okulların kaldırılmasına karar verildikten sonra sözdenedenleri çoğaltmak kolaylaşır. BİREY OLMA BİLİNCİ Meral Pazar, incelemesini bir temele dayandırmak istiyor: “Köy Enstitülerinin Türkiye Eğitim Sistemi’ne getirdiği ilkelerden günümüzde yararlanma konusunda bilimsel bir inceCUMHURİYET KİTAP SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear