22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

? dil ne çok dil ne çok dil.” Çoğu zaman yadırgasak da, ötelesek de ne çok aksan, ne çok hayat vardır. Dilin tonal dizgesi ile ele geçirilmiş zihin sahnede, perdede, bilinçte tonaliteyi görür ve oradan bir varlık edinir kendine. Ben’in oluşumu… Ben başlı başına bir normdur ve bu norm çerçevesinde normlar üretir. Tıpkı ben gibi dilsel yapı da ‘ağır’ bir şeydir, taş gibi, üzerimize çökmüştür. Bu ‘ağırlığın’ altından kalkıp hayatın akışkanlığına bir türlü katılamayız. Dil hantallaştırıp ağırlaştırır bizi. Bu doğrultuda aksanlar, lehçeler soluk aldırır bize. Kendimizi ifade ettiğimizi düşünürüz, oysa dilin örgütlediği bir zihniyeti, normları ifade ediyoruzdur. Muzaffer Kale bu boyunduruğa feyk atıp Lirik Aksan’ı dilin potasına sokar. Lirizm varoluşun coşku dolu adımlarıdır. Hayatı ilerletir, ona bir akışkanlık verir. “Ağaçtan bir yaprak düştü. Gülme sesi geldi evden. Bir kadın bir şeye çok gülüyordu.” (s. 7.) Aslında “aslının binde biri bile değil görünen” (s. 13.) bir hayatın içinde “içimize gömülü ve kırık olanı” (s. 13) çıkartmayı denemektedir şair. Edindiğimiz varlıkların kara bir deliğe dönüşüp varlığımız yuttuğu yerde nasıl “Günün alışıldık dilini/ boza boza konuşuyor”sa “kadınlar/ çocukları ve kocalarıyla” (s. 12.) Muzaffer Kale de bizle öyle konuşur. Aslında hepimiz içten içe biliriz zaman ve mekâna gömüldüğümüzü: “Belki içimizden biri/ hepimizin bildiğini/ ve asla söyleyemediğini/ çıkıp söylemeliydi,/ ters kapaklanmış duran/ günün çanağı altında.” (s. 13.) Düştüğümüz dünya üstelik bir de ters dönüp üzerimize kapanmıştır. Biliyoruzdur, ama yine de… Sosyodilbilimci William Labov’un gözlemiş olduğu üzere bir dili, bir aksanı, bir lehçeyi konuşmak onu konuşanların dünyası hakkında bize bilgi verir. Bu doğrultuda Muzaffer Kale’nin varoluş şemasındaki yerini öğreniriz Lirik Aksan’ı öğrendikçe… Lirik Aksan, şairin Bir Günlük Güneş, Gözlerim Akşama Ölür, Acıtmıyor Boynumu Dünya, Işıktan Kalan Kırılma ve özellikle de son iki kitabı Hiçbir Şeyi Unutmadım ve Sakın Zar Atma adlı kitaplarıyla akıp gelmiş malzemenin yeni bir alaşıma dönüştüğü bir kitap. Hayattan sökülüp koparılmış yaşantı ve deneyimlerin taşınıp Lirik Aksan’a getirildiğini görüyoruz kitaptaki şiirlerde. Burada önceki altı kitabın bir nehir gibi işlediğini özellikle belirtelim. Bu anlamda hem dil hem de şiir SAYFA 34 Muzaffer KALE anlamında taşınarak gelen malzemenin Lirik Aksan’a çökerek yeni bir oluşuma gittiğini söyleyebiliriz. Sesler, sözcükler, söyleyiş biçimleri, deyişler sürekli birbirleriyle etkileşerek alaşımı canlı kanlı, dinamik bir aksana dönüştürüyor. Bu alaşımda lirizmin bir ‘harç’ gibi çalıştığını da hemen belirteyim. Diğer bir deyişle ‘lirik yalıtım’ da diyebileceğim bir ‘harç’ bu şiirleri daha önce başka yazılarımda da özellikle vurguladığım “taş gibi” şiirlerden ayırıyor. Günümüz modern Türk şiiri üyelerinin birbirine uyguladığı ‘yapısal baskının” üç aşağı beş yukarı tektip şiirler yazdırdığı doğruysa Muzaffer Kale bu baskıdan kurtulmayı becerebilen şairlerden. Standart şiir ve bu şiirin elitlerinin dili öyle ya da böyle yazılan şiiri belirlerken Lirik Aksan bu yapıyı çatlatıp o çatlaklardan sızarak kaçıyor. Muazzam bir siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel baskı ve şiddetin hayatı adeta cehenneme dönüştürdüğü bir ortamdan söz ediyorum. Muzaffer Kale kendi özgün varoluşuyla işte bu “taşlaşmanın” ortasından, arasından, gerisinden, ilerisinden, altından, üstünden, içinden, dışından kır çiçekleri gibi fışkırıyor. “Taşlaşmayı” delerek ‘çiçekler patlatıyor’: “Hey Sabah! Siz gerçekten de iyiydiniz, ipek gibi elleriniz ellerinizi burada unuttunuz, dönüp gelmeyeceksiniz bir daha asla, ama biz hep buradayız geçici bir süre.” (s. 15.) ? (1) Nietzsche Lirik Aslan/ Muzaffer Kara/ İlya Yayınları/ 64 s. KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 922
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear