Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? mez. Yol bir araç, bir aracı. Asıl hassas konum, o yol üzerindeki Mercedes'li Bayram'dır. Bayram'ın, Almanya öncesindeki geçmişi ile Almanya'da başlayan geleceği, o yol üzerinde seyreden, yaşayan şimdiki an içinde birbirine ulanıyor, birbirine bakışıyor. Seçilen kurgu zamanının hassaslığı buradan kaynaklanıyor. Değişimin somutlanması bakımından hareket yönünün Bayram'ın geçmişine doğru olması doğaldır. Lessing'in “Laokoon”da, estetik ölçüt olarak üzerinde önemle durduğu ve örneğin bir Mona Lisa'yı Mona Lisa yapan o ölçüt, yaşanan uçucu anın tesbitinde ağlayan geçmiş an ile gülen gelecek anın (ya da tersi) buluşarak, yaşanan anı gerçekten yaşanan an yapması ve bunu da sanat yapıtının yakalayarak o uçucu anı sonsuzlaştırmasıdır. Adalet Ağaoğlu, “Fikrimin İnce Gülü” romanında bu işi başarıyor. Bugün yeniden okurken, daha iyi değerlendirebiliyoruz. 3 “Kendime de bir kat temiz takım. Bir bu gömlek. Bi iki de çantada. Çanta mı? İşte burda. Bakın bakalım, gümrüğe tabi bir çöp bulabilir misiniz? Ben ticarete gitmiyorum herkes gibi. Ben bizim köylüye bir merhaba diyeceğim, bu kadar. Bir de Kezban… Ha, işte, bir de şu fotoğraf makinesiyle şu güneş gözlüğünü aldım. Başka hiç. Bayram böylece geliyor Ballıhisarlılar! Böylece. Haberiniz ola. Bir Mercedes işte, pırıl pırıl. Bir de ben, temiz pak. Gördünüz mü siz deloğlanı? Gördünüz mü ardından kikir kikir gülüştüğünüz İncegül Bayram'ı? Şimdi ben Kezban'a… Hadi yahu, ne balıkçısıymış? Kezban'ı ben… Neyse. Dur bakalım… Fikrini şaşırtma…” (S. 1617) KENDİNE GÜVENSİZLİK... Çatı bu tümcelerde çiziliyor. Ballıhisarlı Bayram, geçmişte alay edilen, aşağılanan, sözü dinlenmeyen biri. Onlara şimdi asıl Bayram'ın kim ve ne olduğunu gösterecek. Ballıhisarlı geçmişinden öç alacak. Köylüsüne bir merhaba, diyecek. Neyle? Pırıl pırıl Mercedes ile. Fiyakalı üst başla. Bir de yavuklusu Kezban var. Ama kendisini geçmişte olduğu gibi kabul eden, çünkü dengidir, öylece seven Kezban'a da önce kendini gösterecek. Ben kimim bak, diyecek. Ondan sonra Kezban ona kurban olacak. Kezban'ın sevgisinin hiç mi hiç ayrımına varamadığı belli. Kezban, onu baştan beri hep yanında, yamacında istiyor. Ama onun derdi Kezban sevdası değil, bir araba sevdası. Çünkü, arabasız kendini hep eksikli görmüş, hiç olarak algılamış. Çevresinin onu aşağılamasının, küçümsemesinin, yok saymasının temelinde kendine güvensizliğinin, kendi kendini yoksamasının yattığının ayırdında değil. Geçmişe uzanan eksende Kezban hassas bir ad. Bunun ilk imini, “Hadi yahu, ne balıkçısıymış?” tümcesinden alıyoruz. Öyle bir soru tümcesi ki, kurt olup, Ballıhisar menzilinde kafasını gerçeğin duvarına vuruncaya dek, onun beynini sürekli kemirecek. Yine, öç almak için, yola çıkılan o eksendeki baş hassas nesne, onun Almanya günlerinde yemeyip içmeyip, fazla mesai demeyip biriktirebildiğiyle aldığı Mercedes. “İncitmemek Mercedes'i. Bayram'ın tek yükü bu düşünce.” (S. 17) Kezban'ı incitmemek gibi bir düşüncesi hiç olmamış. Kendi kendisini CUMHURİYET KİTAP SAYI incitmemek gibi bir düşüncesi hiç olmamış ki, Kezban'ı düşünsün. “Kız gibi araba...” Bir de kendisini hiç adam yerine koymamış, şimdi ölüm döşeğinde olduğu bir amcası vardır köyde. Mercedes'i ile ona nasıl adam olduğunu bir gösterebilse. “Şu Mercedes'imle doğduğum yerlere bir varayım. Amcamın gözü kapanmadan bi yetişeyim. Bir geçeyim kahvenin önünden… Benimle eğlenmelerini, bana incegül, mincegül diye adlar takmalarını sildireyim, bir geri aldırayım… Kezban'ın balıkçısını falan boşa çıkarayım…” (S. 31) Mercedes ile o geçmişten ne kadar öç alınabilirse, sonunda o kadar alabiliyor. Yani hiç! Ya da başka bir deyişle, bilinçsizliğiyle hep kendinden öç almış olan Bayram, yine yalnızca kendisinden en büyük öçü alıyor. Ama bunun da ayırdında olmaksızın. Bayram, bu anlamda, bir adım bile ileri gitmemiştir. Sonunda görüp duyup şaşıracağı Ballıhisar bile, artık bildiği, doğup büyüdüğü yer değildir. Ama bunu düşünüp algılamaktan sonuna dek uzak kalacaktır o. Bununla Adalet Ağaoğlu, bir geçmişe dönülemeyeceğinin, terk edildiği yerden ve andan keyfince yeniden bağlamlanma olanaksızlığının romanını yazıyor. Bunu da romanın giriş sayfalarında okura sezdiriyor: “Ama, kamyonetin sürücüsü Bayram'la oynamayı sürdürdükçe, sık sık aynada kendi yüzüne bakarken yakalıyor kendini. Orda, bu Mercedes'in içine daha çok yaraşacağını sandığı, bir zaman öncesinin tutkulu bakışlı, kıvılcımlı, esmer delikanlısını görmeyi umuyor. Nerde?” (S. 3) Toplum, ta en ücra kırsal yerleşime değin, kabuk ve kimlik değişimi içinde. Binek otomobilin en âlâsı ellili yıllarda büyük kentlerin yollarını enine boyuna doldurmaya başlamış. Gören afallıyor. Direksiyonda oturana kral gözüyle, imrenme ve kıskançlıkla bakıyor. Erişilemez duygusu içinde. Bu yerli malı toplumunun, tüketim toplumuna dönüşüm sürecindeki ilk tomurcuk. Almanya yolu, bunu us almaz bir ivmeyle tetikliyor. Kırsaldan kentlere göç, oradaki yerleşim ve yapılaşma, yoksul, kıt kanaat ama kendi kendine yeten insanı, kendi üretmediğine bağımlı kılıyor. Kendi üretmediği, aslında ülkenin üretemediği, dıştan aldığı ile, ülkenin dışa bağımlılığı, tüketim toplumuna dönüştükçe büyüyor. Almanya'ya göç izleği romanda temel bir izlek değil, ama tetikleyici: “Vapurdaki çoğu kişinin ana konusu şimdi Almanya'daki işçilerimiz. Tek tek her bir açıdan çabucak incelendi onlar. Herkes, her şeyi bir ucundan tuttu. Parmak ucuyla. Bir sevdayı anlamaksızın, fikre takılan o ince gülü, Bayram'ı sevmek gibi, hiç sevmemek de bu tartışmaları bağlayan tek nokta artık. Tek ve kesin.” (S. 156) TÜKETİMLE BELİRLENEN KİMLİK Kimlik, kişilik ve karakter, eğitimle, geleneksel, göreneksel değerlerle yoğrulmuyor artık. Tüketimle belirleniyor. Bayram'da da bunu başından itibaren görüyoruz. Askerlikte Güneydoğu'ya giden, sonra Ankara'da araba tamircisinin yanında çıraklık yapan Bayram'ın, bir yabancı direksiyona oturur oturmaz yüzü değişiyor. Sanki o direksiyonla üstüne yamanan kimlik suratına yansıyor. “Elinde değil Bayram'ın. Ne zaman bir direksiyon başına geçse, yüzünde, bakışında, duruşunda, göreni öfkelen922 ? SAYFA 25