Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Adalet Ağaoğlu'nun 'Fikrimin İnce Gülü' romanını yeniden okumak… Toplumu değiştiren olgunun romanı Göç olgusunun insan üzerindeki dönüştürücü etkisini ilk kez Adalet Ağaoğlu, “Fikrimin İnce Gülü” romanıyla bir köşetaşı olarak ortaya koydu. Bu roman, ilk yayımlanışının üzerinden otuz yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, ya da işte tam bu yüzden, edebiyatımızda gerçekten klasik bir köşetaşı olma konumunu ve değerini kanıtladı. Sürecin henüz ilk evresinde, olgunun bireyi ve toplumu derinden ve kalıcı olarak etkileyen boyutu ilk kez bu romanın tasarımında ele alındı. da. Ülkenin ekonomisini, bireyini ve toplumunu derinden değiştirmiştir. Söz konusu, üretim ve tüketim alışkanlıklarıyla birlikte uygarlık ve giderek kültür değişimidir. (Konumuz olmamakla birlikte, iç ve dış göçe bağlı olarak, Türkiye'yi temelden değiştiren ikinci olgunun, kentlerin her anlamda azmanlaşması olduğunu belirtmiş olalım. Kent ve kasabalardaki bahçeli, bir ya da iki katlı ahşap binaların gecekondular dahil yıkılarak, müteahhit denilen yeni bir ara zümre tarafından, plansız ve kültürsüz çok katlı betonlaştırılmasıdır.) 2 Dış göçün yol açtığı büyük toplumsal çalkantının, süreç uzadıkça, sanata, en başta anlatım ya da dile getirme sanatı edebiyata yansıması kaçınılmazdı. Olgunun boyutuna ve süreğenliğine bakınca, etkiyi yalnızca dış göçü yaşayan insanlarda görmüyoruz. Başlangıçta belki de daha büyük etki, anayurtta, geride bırakılanlar üzerinde görülür. Yazar ve şairlerimiz, bu şaşırtıcı etkiyi başından itibaren öykü, roman, oyun ve şiirde işlediler. Göç toplumunun kendi içinden çıkan ya da göç edenlerle birlikte giden yazarlar da, başlangıçta her ne kadar Almanlar tarafından “Betroffenheitsliteratur”, yani bir anlamda “yakınma edebiyatı” diye küçümsense ve edebiyat dışı başka kategorilerle adlandırılsa bile, zamanla çok önemli yapıtlar ortaya koydular. (Bkz.: Türk Edebiyatı Tarihi 14. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2006. Yüksel Pazarkaya: Göç Süreciyle Yurtdışında Oluşan Türk Edebiyatı. Cilt 4, s. 627640.) Ve bugün Avrupa'da hem ora dillerinde, hem Türkçe yazan yazarlar varlıklarını kabul ettirdiler. HASSAS BİR TASARIM Edebiyata iki koldan yansıyan göç olgusunun insan üzerindeki dönüştürücü etkisini ilk kez Adalet Ağaoğlu, “Fikrimin İnce Gülü” romanıyla bir köşetaşı olarak ortaya koydu. Bu roman, ilk yayımlanışının üzerinden otuz yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, ya da işte tam bu yüzden, edebiyatımızda gerçekten klasik bir köşetaşı olma konumunu ve değerini kanıtladı. Sürecin henüz ilk evresinde, olgunun bireyi ve toplumu derinden ve kalıcı olarak etkileyen boyutu ilk kez bu romanın tasarımında ele alındı. Adalet Ağaoğlu, tarihsel süreç açısından son kerte hassas bir tasarım seçiyor. Bunu ilk kez o yapıyor. Hassas eksen, Almanya ile Türkiye'yi, iki toplumu ve iki kültürü birbirine bağlayan yolmuş gibi görünse de, aslında yol tek başına bu işlevi yerine getirmeye yetKİTAP SAYI ? Yüksel PAZARKAYA 1 61 yılının 30 Ekim tarihini taşıyan Ankara Sözleşmesi, yakın tarihinde Türkiye'yi kökten değiştiren iki süreçten birinin başlangıcını belirler. Türkiye ile Almanya arasında imzalanan bu sözleşmeyle, Anadolu'dan Almanya'ya (ardından diğer birçok ülkeye) yığınsal dış göç başladı. Anadolu insanı ilk kez ve çoğun kendi ülkesinin kasabasını, kentini atlayarak, Avrupa'nın sanayi kentlerine yollandı. Kabuğunu kırdı. Başlangıçta bir tür dış gurbet olarak algılanan ve adlandırılan olgu, yaşayanı da, gözlemciyi de temelden yanılttı. Dönüşü olmayan bir odise süreci başlamış oldu. Geçici göç, sürekli yerleşime dönüştü. Göç kuşağından, gittikleri ülkede yeni kuşaklar doğdu. Sayıları milyonlarla ifade edilen Türk Avrupalılar ya da Avrupalı Türkler diye bir toplum oluştu. Doğallıkla süreç, evre evre değişik adlarla anıldı. Bugün, Ankara Sözleşmesi'nden neredeyse yarım yüzyıl sonra, sürecin dönüşsüzlüğü, bugünlere dek “Göç ülkesi değiliz!” diye direnen Almanya yönetimince de sonunda kabul edildi. Şimdi artık, “yanılmışız” itiraflarıyla, “Evet, Almanya bir göç ülkesidir. Sorun, göçmenlerin Almanya'ya uyumunu sağlamaktır” diyerek ertelenmiş bir süreç benimsendi. Erteleme, sorunları da ertelemekle kalmadı, günden güne artırdı ve büyüttü. Uyum denilerek uygulananlar da uyumdan çok toplumu sendeletmeye uygun. Bu ayrı bir konu. Liberal miberal ekonomiymiş, dışa açılmaymış, hepsi ya göz boyama, ya yanılgı. Türkiye'yi yakın tarihinde kökten değiştiren ana olgu, ellilerde başlayan ve hâlâ süregelen iç göçle, bunun 30 Ekim 1961 tarihinden itibaren sınırı aşmasıyla varılan dış göçtür. Dış göç, iç göçün nitelik değişimidir aynı zaman 19 ? SAYFA 24 CUMHURİYET 922