Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? bir vicdanı gelişsin: “Oysa, çoğu Türk işçisi Bayram'ı sevmiyordu; kokmaz bulaşmaz, küçük çıkarlarına hepsinden fazla düşkün olan Bayram'ı. Bunun ötesinde, canları sıkılırdı Bayram'la. Bir memleket meselesi konuşmaya kalkarsın, hık mık. Bunda ses yok. Eğri, doğru bir laf etmez. Acık Demirel'i sever görünür ya, o bile şöyle sıkı bir tartışmayı sürdürecek kadar değil.” (S. 185) KİMLİK SORUNU Bayram kadar okul ve dünya görmeyen Kezban bile, ondan çok daha usçu, yargıgüçlü ve bilinçlidir. Ona yakıştırılan şu söyleni hem bilinçli ve bilinçsiz birey tipini hem de Bayram'ın kimlik sorununu bir çırpıda çözümleyiveriyor: “Bunun derdi, İsmail Abim gibi milletin derdini kendine dert etmek değil ya?.. Bunun derdi bir nişan halkası, bir kutu şeker. Nişanı takarsa taksinin yolu uzar, diye düşünür bu. Bu yetim büyüdü. Bu öksüz büyüdü. Bunu ben anlarım. Başka kimse anlamaz. Bu, çok itildi kakıldı. Bu, insandan korktu. İnsandan korkup bir makineye sardırdı sevdayı. Bu, benden bile kaçar oldu. İnsan insandan geçer mi? İnsana ne varsa insandan. Bak hele, İsmail'in laflar bunlar. O böyle diye diye dilime dolandı benim de. Kötü laf mı? Dosdoğru laf. Bu bizimki de lafebesi oldu çıktı. Bir gün başına bir iş gelecek onun da…” (S. 214215) 7 Romanın yazılış ve ilk basım yılını göz önünde bulundurursak, anlatım kurgulaması açısından da, çağdaş Türk edebiyatında çok önemli bir yeri oldu ğunu saptarız. Nasıl yaşanan ve anlatılan zamanlar özgün bir kurguyla şimdiki zaman ekseni üzerinde sürekli değişiyorsa, birbirine kenetleniyorsa, anlatan Ben, özelde Bayram'ın bakış ve görüş açısı olmak üzere, hem değişik kişilere kayıyor hem de anlatım biçimleri çeşitlilik gösteriyor. Bu bakımdan, çağdaş bir yenilik ve özgünlük sergiliyor. Açılar iç içe geçiyor. Anlatma ile konuşma, şimdi ile geçmiş, giderek gelecek, anıştırma, çağrıştırma ve dolaysız deyiş ve söyleyiş kendine özgü bir yapılanma kuruyor. Bayram'ın bakış ve görüş açısı, üçüncü kişi anlatanla gitgel halinde, betimlemeler metin örgüsü içinde yerini alıyor. Böylesine bir kurgulamayla Adalet Ağaoğlu, geriye dönüşler, çağrıştırmalar ve anıştırmalarla yalnızca Bayram'ın öyküsünü anlatmıyor, bir yandan da yolu yazarken, yolu betimlerken, Türkiye'yi yazıyor. Bayram'ın tüketim olanağı bularak, sözde değişimine koşut, Türkiye'nin de, Demokrat Parti iktidarıyla başlayan süreçte, kuruluş devriminin özünden uzaklaşan liberal ekonomi ve tüketimcilik yönündeki değişimini betimliyor. Anlatan Ben'deki açı değişimi ile betimlemeye birer örnek: “Yine de Bayram, Shell'in adamından istemeye çekinerek ön camın tozunu aldı. Teker kapaklarını püf püfledi. Arka tampondaki göçüğü eliyle yokladı. Schell'in adamı bir zamanlar bu tür çok fa'ya.’ ” (S. 106) Açının sık değişimi, okuru da yalnız tüketici olarak görmeden, romanın ana izleği üzerine bilinçle yansıtmacı bir konuma getirmek için, onu sürekli düşünmeye, kurguyu kafasında yansıtmaya yöneltir. Anlatan Ben ile Bayram arasındaki bu açı gitgeline bir örnek: “Bayram, yarım saatlik bir uykunun getirdiği gevşeklikten tümüyle sıyrılamamıştır. Oturduğu sıranın üstünde bir an öylece duruyor: İyi olmuş be. Uyumuşum. Dinlenekalmışım. Ben o İstanbulİzmit arasında katiyen süremezdim artık. Ölümüz çıkardı. Balkız da iyi yorulduydu haa…” (S. 117) Çağrışımlar şimdinin gözlemlerince anıştırılır çoğun: “Araba vapurunun ardındaki dalgacıklar yeni bir resmi ağdırıp getiriyor: Kezban'ın başında düz pembe, naylon bir eşarp. Pembesi yanaklarına vurmuş. İyice keselenip yımeraklı görmüştür: Artık Romanda işlenen kanmış sanki Kezban.” (S. azaldılar, hemen hiç kalizleklerden birini 138) madı böyleleri sanıyoroluşturan AlmanBöyle çağrıştırılan geçdum. Ola ki ben, göre göya'daki yabancılık miş, hem şimdinin içine re alıştım.” (S. 61) da aslında, bir yerleşiyor hem de anlatım Anlatan Ben'den Mercedes uğruna çeşitliliği ile kurgu oya giShell'in adamını doğruödenen bedelin, bi işleniyor. Bu çeşitlilik dan söyletmeye geçiş koyabancı kavramı içinde, örneğin, geçmiş puksuz. Bu, özgün bir altında horlanma bir an içinde, sanki şimkurgulama ve romanda ve ezilme olduğudiymiş gibidir Kezban'ın kullanılan tekniklerden nu ifade eder. İncişu söylenisi: yalnızca biri. Betimlemetilmenin, horlan“Kezban, sırılsıklam oller de arada hep işleyen manın, yıldırılmamuş, artık boyaları iyice kurguya işlevle bağdaşık: nın sınırlara bağlı birbirine geçmiş, gülleri “1 Numaralı Devlet Yoolmadığının bilinkarışmış başörtüsünü çelu şimdi, cetvelle çizilmiş cinde değildir Baynesinin altında üst üste gibi dümdüz uzanıyor. ram. düğümlüyor. Sanki, salt İlerde, bir tepenin karnına bu işi yapmak için beklisaplanıp orada bitivereyor: Ben niye kopamıyorum şunun pacekmiş izlenimini veriyor.” (S. 61) çasından? Seni, on dördünde, kireçli Bayram'ın kafasındaki anıştırmalar tepenin üstünde koklayıvermişse ne olyoluyla açı değişimine de bir çok örmuş? Köyde ‘Bayram'ın yavuklusu’ dinekten bir tanesiyle yetinelim: ye adın çıkmışsa ne olmuş?” (S. 138) “ ‘Bir tomofil taksi dokuz binon bin Bayram'ın gördüğü, yaşadığı an yalbugüne bugün…’ diyordu Dazlaklar'ın nızca anıştırma yoluyla çağrışımlara yol Raşit. ‘Demirkıratlar herbirimize essahaçmıyor, aynı zamanda yansıtmalara da tan da bir traktör vermeye kalksalar geçiveriyor. memlekâtı satmalılar…’ ” (S. 69) Bu romanın ana özelliklerinden biri, Türkiye'nin ellilerde başlayan dönükuşkusuz, Bayram'ın Balkız adını verdişümünün bugün gerçekten “memlekâtı ği Mercedes'in kişileştirilmesidir. Bu kisatma” noktasına gelmesi de, bu roşileştirme de değişen açıları içerir. Temanda dile gelen bireysel ve toplumsal melde Bayram'ın Ben'i, Balkız ile örtüyönlenişin gerçekliğine bir im sayılmalışür, özdeşleşir bir yandan, ama aynı zadır. manda, Bayram'ın kendi geçmişinden öç almak için çıktığı yolculukta (“Ben, ÇAĞDAŞ BİR TEKNİK bu bizim köye, onca yer dolandım, onAnlatımın kurgulanmasına çağdaş bir ca boklara batıp çıktım da, şu son bir teknik olarak film sahnelerinin hızlı deaydır hasretlendiğim gibi hiç hasretlenğişimini de anlatım tekniği olarak uygumedim.” S. 159), ona yoldaş, arkadaş, lar. (Adalet Ağaoğlu, zaman ve mekânı dosttur. Ama onunla laubali olamaz. film gibi kolay değiştiren radyo oyunu Onu ciddiye alışında, kendisinin ciddiortamından da çok deneyimli bir yazarye alınmasına özlem vardır. dır.) Yarım sayfa içinde Bayram'ın Sir“Balkız'a karşı duyduğu utanma, suçkeci'den Almanya'ya yolculuğa çıkış luluk karışımı bir tedirginlik de ayrı sahnesi, o sahne sırasında daha önce bu yük.” (S. 158) gidiş için geçirmek zorunda kaldığı işAdalet Ağaoğlu'nun “Fikrimin İnce lemlerin çağrışımı derken, hemen şimGülü” romanını yeniden okurken, çağdiye geçiş: daş yazınımızda bu romanın daha fazla “ ‘Yol ver Fargo Mustafa'ya.’ üstünde durulması gerektiği sonucu, Önündeki bir yük kamyonunun arka sanırım, varılacak en önemli sonuç. ? çamurluğuna yaldızlı harflerle yazılmışGökçeada, Eylül 2007 tı bu yazı. Alçak bir burnu tırmanırken, tüm araçlar yavaşlıyor ve Bayram uzun Fikrimin İnce Gülü/ Adalet Ağaoğlu/ süre önündeki yaldızlı harflere bakmak İş Kültür/ 268 s. zorunda kalıyor: ‘Yol ver Fargo MustaCUMHURİYET KİTAP SAYI 922 SAYFA 28