22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Vitrindekiler Denemeler/ Montaigne/ Say Yayınları/ 494 s. Yazdığı metinlerle edebiyatta ‘deneme’ türünün oluşumuna yol açan Montaigne, kuşku yok ki, ortaçağ karanlığına ışık tutan, insancıl kültürün evriminde etkin rol oynamış, Avrupa kültürü ve düşüncesinin gelişmesinde en az Sokrates kadar etkili olmuş bir düşünür. Hakikat peşindeki insanın sonsuz serüvenini izleyen bu metinler, büyük bir zeka ve alçakgönüllülük örneği. İnsanın aklının yetersizliğini sergilemeye yönelik çabası, bitmek bilmeyen ayrıntı düşkünlüğü, özgün üslubu, ‘yaşama sanatı’na verdiği yapıtın simgesi. Türbanlı Siyaset/ Gürgün Say/ AYA Kitap/ 340 s. “1980’li yıllarda ülkedeki sosyal ve ekonomik gelişmeden pay alan ilmekten ümidini kesen Anadolu insanı, ümidini ahirete bağladı, dine sarıldı ve antilaik çalışmalar sürdüren tarikatlara yöneldi. Böylece seçmenler, sosyoekonomik kriterlere göre oy kullanmak yerine, kendi tarikatlarına ve din duygularına yakın buldukları partilere oy verir hale geldiler. Bu özellikteki seçmenlerden oy alıp iktidara gelmeyi amaçlayan partiler, türbana can simidine sarılır gibi yapıştılar. Yanlarında türbanlı kadınları taşıyarak, türbanı bir partinin dindarlığını gösteren bir işaret, bir simge, bir sembol haline getirdiler. (…) Yazar çözümü aydınlanmada ve örgütlü çabalarda görürken, Atatürkçü aydınların, ‘türbanın bireysel hak değil, siyasal bir sembol olduğunu’ şiddetle savunması gerektiğini söylüyor” diyor Hakan Dursun Cengiz. Ariflerin Menkıbeleri/ Ahmed Eflâkî/ Kabalcı Yayınevi/ 814 s. Zamanının çeşitli ilimlerini öğrenen, özellikle de felekiyat denilen yıldızlar ilminde büyük ün kazandığı için Eflâkî mahlasıyla tanınan Osmanlı mutasavvıfı Ahmed Eflâkî, Konya’ya gitmesinin ardından Mevlânâ’nın torunu Ulu rif Çelebi’nin sonra da onun oğlu bid Çelebi’nin hizmetine girdi. Astronomi ve attârlıkla da uğraşan Eflâkî’nin Konya’da bir rasathane kurduğu da bilinmektedir. Şeyhi Ulu rif Çelebi’nin isteğiyle başladığı yapıtı “Ariflerin Menkıbeleri”ni yaklaşık otuz beş yılda bitirmiş. Mevlânâ’ya ilişkin çeşitli kaynaklardan yararlandığı yapıtında, yaşadığı dönemi anlatmış ve Mevlânâ’nın ölümünün ardından Mevleviliğin yapısına, yayılmasına, XIV. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’daki toplumSAYFA 32 vantes Enstitüsü’nün düzenlediği bir sempozyumda çeşitli bildirilerle dile getirildi. Kitapta yer alan makaleler İspanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun rekabetinden başlıyor, iki ülkenin 20. yüzyılda Frankizm ve Kemalizm tecrübelerini de anlattıktan sonra Avrupa Birliği’ne katılım süreçlerini inceliyor. Bulgaristan Mektupları/ Düz.: Kemal Özer/ Nâzım Kitaplığı/ 424 s. 1949 yılında Bulgaristan’a göç eden, 1958 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyeliğine kabul edilen, parti çalışmalarını Bulgaristan dışında sürdürdükten sonra 1971 yılında bu ülkeye dönen şair, yazar ve çevirmen Fahri Erdinç ile Kemal Özer’in birbirlerine yazdıkları mektuplar, 197686 döneminin sanatsal ve siyasal gündemlerine ışık tutuyor. 1970’li yıllarda Türkiyeli yazar ve sanatçılar ile sosyalist ülkelerin yazar ve sanatçıları arasında daha sıkı bağlar kurulmuş ve karşılıklı ziyaretler yoğunluk kazanmıştı. Erdinç ile Özer, mektuplarında, hem bu ilişkiler hem de Bulgar ve Türk yazar, şair ve sanatçılar hakkındaki değerlendirmelerini paylaşıyorlar. İki Şair Arasında İstanbul/ Sunay AkınAkgün Akova/ AYA Kitap/ 112 s. Sunay Akın ve Akgün Akova, uzun yıllardır iki iyi arkadaş. 1998’de, Akgün Akova, Sunay Akın’ı İstanbul’la baş başa bırakarak yola çıktı. Bir çift kanadın bir altın madeninden daha değerli olduğunu söyleyerek, elinde fotoğraf makinesi, Anadolu’yu ve dünyanın başka coğrafyalarını dolaştı. Yüzlerce gezi yazısı yazdı, binlerce fotoğraf yayınladı. Sunay Akın ise, bu zaman içinde İstansul’u oyuncakçılarına, zürafalarına, mahyalarına, balıkçılarına ve minare gölgelerine kadar kâğıda geçirdi. Akın ve Akova, bu yapıtla, ilk kez bir kitaba birlikte imza atıyorlar. Türkiye’de Dil Tartışmaları/ Derleyenler: Astrid MenzChristoph Schroeder/ İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları/ 258 s. Türkiye’de ulusal ideolojinin oluşumuyla, modern Türk devletinin doğuşunda dilin rolü üzerine yapılan değerlendirmeler, bugüne kadar süregelen tartışmaların temelini oluşturmuş bulunmaktadır. Bugüne kadar özellikle ‘dil devrimi’nin tarihsel, sosyolengüistik ve sözbilimsel açıdan tahliliyle, yorumlanması değişik boyutlarda ele alınmış ve bu alanda değerli çalışmalar yapılmıştı. Astrid Menz ile Christoph Schroeder’in derledikleri bu yapıta temel oluşturan ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde “Türkiye’de Dil Tartışmalarında Yeni Yönelimler” adı altında düzenlenen sempozyumun çıkış noktası ise değişik bir olgunun; Türkçe üzerine tartışmaların ‘yeni bir evreye girdiği’ yolundaki ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 881 sal, siyasal ve dini yaşama dair bilgiler vermiş. Daha çok bir halk romanı biçiminde yazılan bu yapıtta, Mevlânâ’nın coşkusu, düşünceleri, davranışları ve halkla olan ilişkileri çok açık ve içten bir dille anlatılmış; bu ilişkiler sayesinde o dönemdeki Anadolu halkı devlet adamları ve bölgenin genel durumu hakkında oldukça açık bilgiler sunulmuş. Timurlenk/ Beatrice Forbes Manz/ Çeviren: Zuhal Bilgin/ Kitap Yayınevi/ 292 s. Beatrice Forbes Manz, bu çalışmasında Timur’u bir göçebe hanedanın kurucusu ve çok yetenekli bir insan olarak ele alırken devlet kurma mekanizmaları, kabile politikalarının dinamikleri ve kişisel yönetimin doğası gibi daha geniş konuları da tartışıyor. Timur’un iktidara geldiği kabile konfederasyonu içindeki siyasi kültürü inceleyerek Timur’un gevşek ve isyankâr bir yapıyı tek bir kişiye itaate dayalı disiplinli bir ordu haline nasıl getirdiğini araştırıyor. Beatrice Forbes Manz, ABD Tufts Üniversitesinde öğretim üyesi. Orta Asya ve İran siyasi kültürü ile Timur döneminin toplumsal ve kültürel yapısı alanlarında çalışmalar yapıyor. İstanbul Latin Cemaati ve Kilisesi/ Rinaldo Marmara/ Çev.: Saadet Özen/ Kitap Yayınevi/ 262 s. Bizans döneminde Konstantinopolis’te yaşayan ve büyük çoğunluğu Cenevizli olan Latinler, Galata’nın anahtarını sunarak Fatih’in hâkimiyetine boyun eğmişlerdi. Bu Latinler imparatorluğun azınlık tebaasından ya da reayadan sayıldılar, Osmanlı Latin cemaatini oluşturdular. Kuşatma sırasında kaçarak başka ülkelere sığınanlardan ortalık yatıştıktan sonra İstanbul’a dönenler ise yabancı kimliklerini korudular. Bunlar, kapitülasyonlara tabi olan yabancı Latinler ya da Levantenlerdi. Rinaldo Marmara bu kitabında bir cemaatin tarihini inceliyor. İspanyaTürkiye/ Pablo Martin Asuero/ Çeviren: PeraBayaz Çarum/ Kitap Yayınevi/ 350 s. Akdeniz’in iki ucundaki iki ülke: İspanya ile Türkiye. Kanuni Sultan Süleyman ve V. Carlos döneminden, Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na katılmaya hazırlandığı bugünlere kadar askeri ve diplomatik temas halindeydiler. Cervantes’te ve Yahya Kemal’de görüldüğü gibi iki ülkenin edebiyatına da yansıyan bu ilişki, İstanbul’daki Cer
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear