22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Avara kasnak yaşlılığın avare ardılları gibi yaşlanarak yaşayakalan değil, tam tersine yaş alarak yaşayagören biri olun! Yeni yılın da, yeni yaşın da anlamı burada bence. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası 28 Aralık Perşembe yazısını yollayıp da iç rahatlığıyla 21 Aralık Cumhuriyet’ini satın alarak sırtımı şöyle geriye ata ata “Kitaplar Adası”nı son bir kez, biraz da denetlemek amacıyla okumaya girişmeden daha telefonum çaldı. Uğur Bilge arıyordu, Ayvalık’tan. “Avara kasnak” değil, “avare kasnak” yazıyormuşum ikidir. İlk yanlışımın ardından Atila Aşut bir yazısında buna değinmiş. Ama yanlışı pekiştirircesine “avare kasnak” yazınca yine ben, olmamış… Olur mu, olmaz tabii… Böyle yanlış yapılır mı? Ne ki yapmışım işte, öyleyse düzeltilmesine geldi sıra. Her iki sözcüğün de, gerek yazılı metinlerdeki gerekse sahne üzerindeki kullanımına gözümle, kulağımla kim bilir kaç kez tanıklık yapmışımdır. Ama yine de taş gibi kalmışım işte, görememişim yanlışımı… “Avara” da, “avare” de Farsçadan dilimize girmiş sözcükler. Dil Derneği Türkçe Sözlük’ten aktarıyorum: Avara: “1.(Halk ağzında) İşe yaramaz, kötü, 2.(Uygulayımbilimde) Üzerinde döndüğü ve kendisini taşıyan milden bağımsız olarak çalışan düzenek. 3.Motorun boşa çalışması, boşta, rölanti. Avara kasnak işlemek, hiçbir işe yaramadan boşuna çalışmak. (Makinenin bir bölümünü) avaraya almak o bölümün çalışmasını durdurmak.” Avare: “İşsiz, aylak, boşgezen: Avare insanlar. Avare dolaşmak işsiz, başıboş, aylak dolaşmak, avare etmek bir kimseyi işinden alıkoymak.” Halk ağzında avareden bozma avara sözcüğünün farklı seslendirilişlerine tanık olmuşumdur. Her üç “a”yı da uzun, ilkini kısa tutup ötekileri uzun, ilk ikisini uzun üçüncüsünü kısa tutarak seslendirebiliyor halkımız. Ancak avarede iki “a” da uzun okunurken üçüncüsü, “e” kısa seslendiriliyor. Oysa avara kasnak söyleyişindeki avarada tüm “a”lar kısa okunuyor. Tövbe tövbe, yaşlanıyor muyum ne? Şairin dediği gibi zira ki yaşlanmak, kendindeki veriyi ya da bilgiyi yeterli, ötesinde yetkin saymak, verinin ya da bilginin tartışılmasını gereksiz görmek değil mi bir açıdan? Böyleyse durum, eyvah ki ne eyvah! Aldı mı beni bir düşünce… Böyle kara kara düşünmenin de sonu yok… Acaba ne yapsam? Hem söyleyişin doğrusuna yer versem, hem de yaşlılık üzerine bir kitaba değinsem, Bilge’yi, Aşut’u geçtim, okur ne der, bağışlar mı acaba beni? Avara kasnak yaşlılığın avara ardıllığı... “Genellikle yaşlılık fiziksel görünüşe atfedilir. Oysa yaşlılığın, bilişsel ve sosyal izdüşümleri de vardır. Bir kişi yaşlı gözükmekle beraber, parlak bir zekâya ve ‘delikanlı’ sosyal davranışlara sahip olabilir. (…) Takvim yaşı ile insanların kendilerini algıladıkları yaş arasındaki bu fark (…) ‘işlevsel yaş’ ve ‘toplumsal yaş’ ayrımı yapılarak kavramsallaştırılır. Birincisinin, insanın duyularında, görünüşünde,beyinsel ve fiziksel sağlığında ve aktiflik derecesinde ortaya çıkan değişiklikleri anlattığı belirtilirken, ikincisi, kronolojik yaşlarından ziyade kişilerin toplumda deneyimledikleri benzer tecrübelerine vurgu yapar. (…Ne var ki) yaşlılık konusunda belki de en konvansiyonel düşünceyi içeren ‘eksiklik’ kuramıdır.” ABD’de “1921 yılında yayımlanan test sonuçlarına göre; kişilerde 30 yaşından itibaren ‘eksiklik’ güçlü bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu araştırmanın sonuçları, insanların yaşlandıkça ‘randıman’ kaybına uğradıklarını, zekâlarında bir düşme başladığını, pratik yeteneklerinde bir gerileme olduğunu ‘bilimsel’ olarak ortaya koyunca bir yandan yaşlılık olgusuna yalnızca biyolojik bir süreç olarak bakan yaklaşımlar güç kazanırken öte yandan da yaşlılar hakkında yüzyıllardır oluşan kalıp yargılar pekiştirilmiş oldu. Ancak test uygulamaları birçok yönden eleştirilmiş ve sonuçlarının yanıltıcı olduğu birçok araştırmayla da kanıtlanmıştır.” (9) “Yaşlılık” sorunsalı, ağır bir süreç olarak işlemekle birlikte artık Türkiye’nin de gündeminde. Aydın’da Adnan Menderes Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanlığınca yürütülen “Sağlıklı Yaşlanma ve Yaşlılarda Üreme Sağlığı İçin Sosyal Destek Modeli” başlıklı projede de amaç, “Aydın’da yaşlılarda sağlıklı yaşlanma ve cinsel sağlık üreme sağlığı konularında bilgi ve davranış değişikliği yaratan değişik programların uygulanması…” olarak belirlenmiş… Aydın’daki projenin gerekçesinde yer alan vurgu önemli: “Avrupa’da 2050 yılında 65 yaş üstü nüfus, toplam nüfusunun %25’ine ulaşacaktır. Türkiye’de 1965’te 54 yıl olan ortalama insan ömrü…, 2003(‘te) kadınlarda 72 erkeklerde 67 yıla çık(mıştır).” (3) Yaşlılar ve Yaşlı Yakınları… kitabından aktarıyorum: “… Ülkemizdeki oran, Batı ülkelerindeki eğilimlere kıyasla çok daha düşük olsa da, 3.5 milyona yaklaşan sayılarıyla yaşlılar, ülkemizde önemli bir sosyal kesimi oluşturmaktadır.” “Esasen yaşlıların yaşadıkları temel sorun, modern dünyanın onlara göre tasarlanmamış olmasıdır. Modern dünya, 881 üretici ve tüketici bireylerin dünyasıdır. Yaşlılık bu ilişkilerin dışında tutulmaktadır. (…) Dolayısıyla yaşlılar, ne mutlak olarak toplumsal yaşamdan dışlanmış ne de mutlak olarak ona içerilmişlerdir. Yaşlı nüfusun bu resmi henüz çizilememiştir.” (7) Oysa yaşlı dediğimiz insanlar, yaşam bağları güçlendirildiğinde görece gençleşebiliyor. Şu satırları Aydın raporundan alıyorum: “Her ne kadar yaşlılıkta cinsel sağlık üreme sağlığı konuları üzerinde durulmasa da yaşlıların da cinsel bakımdan aktif kalabileceği, üstelik cinsel faaliyetin sürdürülmesinin fiziksel ve ruhsal sağlık üzerinde de birçok olumlu etkisinin olabileceği pek çok çalışmada gösterilmiştir.(…)Tüm bu nedenlerden ötürü yaşlılıkla ilgili destek modellerinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.” Ne ki “2002 yılında Aydın İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yaşlılar üzerinde yapılan araştırma sonucuna göre, yaşlıların %15.9’u yalnızlık, terk edilmişlik duygusu içinde olduğunu, sadece %7.4’ü sosyal faaliyetlerde bulunduğunu; %83.7’si geleceğe yönelik planları olmadığını belirtmiştir.” (3) Bu doğrultuda genç insan, nefesini tutma gereği duymaksızın etkinliklerini sürdürebilir. Ancak belirli yaş almış birinin bu anlamda, bir ölçüde de olsa nefesini tutması gerekiyor bana göre. Öyle ya, yaşam enerjisi kazandıracak her etkinlik, bir nefes tutma eylemidir yaş almışlar için. Yaşlanan insansa, tersine bir genç tutumu sergileyecektir, onlardaki hovardalığa benzer bir savruklukla, arkası sürekli gelecekmişçesine, tutmaya kalmadan verecektir nefesini, sonra da nefessiz kalacaktır ummadığı anda. Soluğu tutmak, usu soğutmaktır bir anlamda. Ancak usu soğutmaktan amaç, ona buz kalıbı halinde donmuşluk yapıştırmak değil elbette. Ya ne? Isısını aynı çizgide götürüp istimde tutmak onu, avara kasnak durmaktan kurtarmak sözün kısası! Bu çerçevede Yaşlılar ve Yaşlı Yakınları Açısından Yaşam Biçimi Tercihleri, alanında örnek gösterilebilecek bir kitap. Diyeceğim yalnız söz konusu projenin sonuç raporunu derli toplu gözler önüne sermiyor, yanı sıra alanda ufuk açıcı, yaratıcı düşünceyi kamçılayan önemli bir işlevi de üstleniyor. Kalaycıoğlu ile çalışma arkadaşları Tol, Küçükural, Cengiz grubunun Heidi E.Hamilton’dan aktardığına göre, “45 yaşında yeni çocuk sahibi olmuş çiftler, kendilerini akranlarından çok 25 yaşında yeni çocuk sahibi çiftlere daha yakın hissed(iyor).” (9) Bunu aşk, cinsellik için de öngörebilirsiniz! Yeter ki beyinsel etkinliklerinizi sürdürüyor olun! Çünkü giz, beyinde! ‘AN’I DONDURMAK: USU KAYNATMAK! Bir de “an”ı, yani zamanı dondurmak var… Nefesi tutmak kadar önemli bu da! An’ı dondurmak derken neyi anlatmak istiyorum? Yazlık siteler vardır ya, böyle birini getirin gözünüzün önüne… Kimi yaş almışlar, arkalarındaki rüzgârla farklı bir erkeyle buluşup böyle ortamlarda işe dalıp kendilerini unuturlar neredeyse. Kuşkusuz bu da nefes tutma biçimlerinden biridir, içkinleştirilen erkenin akıllıca kullanıldığını gösterir bize. Ancak yine de kabadır erkenin kullanılma biçimi… Alıp başınızı dağlara çıkın derim ben size örneğin, fotoğraflar çekin, oturun anılarınızı yazın, ne bileyim yaşadığınız yöreye damganızı vuracak, çevrenizde iz bırakacak işler yapın… An denilen zamanı böyle dondurabilirsiniz ancak, yoksa yaptığınız iş, kol işi ya da emek eylemi her ne ise anı dondurmaya yetmez kesinlikle. An’ı dondurmak ne anlama gelir? Usu, taşmaya hazır esriklikte tutmak demektir, ocakta ısısını koruyan demlik ya da tencere gibi bir fincan çay, bir tas çorba içebilirsiniz istediğinizde. Yaşlılar ve Yaşlı Yakınları…, günün birinde mutlaka uğrağından geçeceğimiz bir yaşam dilimine değgin önemli başucu kaynağı, en azından iki binlerin başları için bunu söylemek olası. Üstelik yaklaşımıyla, diliyle, anlatımıyla özen yansıtan bir kitap bu. “Hem yaşlılar, hem yaşlı yakınları hem de ilerde yaşlanacak olan 3050 yaş arasındaki potansiyel yaşlılar gözetilerek irdelenmiş” (7) olan kitaba TUBA’nın “tuba tuba.gov.tr” adresiyle ulaşılabileceğini sanıyorum… Okuyun bu kitabı, avara kasnak yaşlılığın avare ardılları gibi yaşlanarak yaşayakalan değil, tam tersine yaş alarak yaşayagören biri olun! Yeni yılın da, yeni yaşın da anlamı burada bence. Evet, yeni yılınız, yeni yaşınız kutlu olsun yaş ala ala yaşayan, yaş alıp yıl öteleyen sevgili yaş yaşlılar! ? SAYFA 27 SOLUĞU TUTMAK; USU SOĞUTMAK! Yaşlılara dönük yaratıcı drama çalışmalarını ilk kez Ankara’da gerçekleştirmiştik, Doku Kültür Okulöncesi Eğitim Merkezi’nin yöneticisi psikolog Nur Yaşar’la birlikte, gerek çocuklarda gerekse yaşlılarda bu yönde bilinç oluşturmak amacıyla, Sağlık Bakanlığı’na bağlı Ümitköy’deki Huzurevinin konuklarıyla Doku Kültür’ün çocukları arasında esaslı bir köprü kurmaya girişerek… Farklı zamanlarda sürdürdük çalışmayı, ötesinde başka konuya özgülediğimiz bir belgesele de yerleştirdik andığım etkinliği… Sonradan öykücü arkadaşım Müyesser Güner’in aracılığıyla Emekli Sandığı’na bağlı Balgat’taki Huzurevinde bir başka drama çalışması daha gerçekleştirdim… Bu çalışmalarım sırasında gördüm ki alan, yaratıcı dramayla ilişkisinde ihmal edilmiş… İşte Aydın’daki yaşlılarla ilgili projenin hazırlığını duyduğumda, yaratıcı dramaya projede kesinlikle yer açılması gerektiğini, dramanın, böyle bir hedefi somutlayıp bunu ortaya çıkarmada farklı açılım getireceğini dile getirdim… Yaratıcı drama çalışmaları, kestirmeden deyivereyim; nefesini tutmayı öğretir yaşlılara… Ne demektir bu? “Nefes” derken, yaşam enerjisi elde etmede insanın gereksineceği kaynakları kastediyorum. GENÇLİKLE YAŞLILIK ARASINDAKİ O İNCE ÇİZGİ: US Elimde bir rapor kitap var: Yaşlılar ve Yaşlı Yakınları Açısından Yaşam Biçimi Tercihleri (Türkiye Bilimler Akademisi Raporu: 5, 2003). Kitabı yayına hazırlayanlar şu adlardan oluşuyor: Doç.Dr.Sibel Kalaycıoğlu (Proje Koordinatörü), Uğraş Ulaş Tol (ODTÜ Siyaset Bilimi, Doktora), Önder Küçükural (ODTÜ Sosyoloji, YL), Kurtuluş Cengiz (ODTÜ Sosyoloji, YL). Cumhuriyetimizin onuncu yılına ulaşırken her yaştan on beş milyon genç yarattığımıza ne çok sevinmiştik. Aradan geçen yetmiş beş yıl sonra ciddi biçimde yaş almış insanlara kavuştuk gerçekten. Yaşlılık konusunda adım atarken, kavramsal açılıma gerek var: CUMHURİYET KİTAP SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear