Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
A. Didem Uslu’dan bir roman: “Zamanın Ötesinde Buluşma” ‘Asıl derdim, Avrupa’nın bize sorduğu soruya yanıt aramak’ Yirmi üç edebiyatçı bir araya gelirse ne olur? Ya edebiyatla ilgili sorunları tartışırlar ya da hep birlikte bütün roman yazma ilkelerini yıkarak bir eser ortaya koymayı düşlerler. Zamanın ötesinde buluşmayı başaran bu karakterler Avusturya’da gizemli bir şatoda bir aradadırlar. Kültürleri, dinleri, yaşamdaki özlemleri farklı olan bu karakterler, tarihi ve geleceği şimdide buluşturmayı denemek isterler. Didem Uslu ile romanı “Zamanın Ötesinde Buluşma”yı konuştuk. ? Tülay YILDIZ omanınızın ilk sayfalarında karakterlerinize, roman nasıl yazılır ya da yazılmaz üzerine bir dizi tartışma yaptırmışsınız, bunun üzerinden biraz neden böyle bir tartışmayla başladığınızı anlatabilir misiniz? Çünkü bu romanın katipliğini ben yaptım ama bunları tartışan oradaki edebiyatçılar. Edebiyatçılar bir araya geldiğinde edebiyatın sorunlarını kuramlarını tartışıyorlar. Ben de karakterlerime, birlikte kolektif bir roman yazdırarak bu tartışmanın neresinde olduğumu anlatmaya çalıştım. Onlarla birlikte bir roman kurguladım. Bu Modernizm ve Postmodernizm tartışmasını da içeriyor. Romana baktığımızda kurgu postmodern, üst kurmaca kullanarak üç katmanlı bir roman var elimizde ve tabii birçok öykü. Evet, romanın oluşum süreci, kurguladığım hikâye böyle bir yazma tekniğini kullanmam gerektiğini karşıma çıkardı. Burada önemli olan benim anlatmak istediğimi hangi yöntemle aktaracağımdı ve bunun da yazma biçimi buydu. Birçok öykü anlatırken aslında bu öykülerin hepsi tek bir şeye hizmet etsin istedim. Parçalılıktan bütüne doğru ilerlemek. Bunu da birçok şeyi beraber kullanarak yaptım. Asıl yazarlık serüvenim öykülerle başladığı için öykü anlatma oradan kaynaklı bir şey. ESİN PERİSİ OKUYUCUNUN KENDİSİ Modern bir meddah gibisiniz. Romanınızda masallar, romanın kendi iç serüveni ve bir de bütün bunları kuran ve kurgulayan bir esin perisi var. Bu esin perisi bütün karakterlere can veren onların hikâyesini kuran ve aynı zamanda romanı tamamlayan bir tanrısal göz mü? Esin perisi, aslında okuyucunun biraz da kendisi. Çok severek yazdığım bölümlerden birisiydi. Biraz sanatçının deli, yaratıcı, dahi ve absürd yanını onunla anlatmaya çalıştım. Esin perisi en dışarıda olan üstten bakan, belki de yaşamın bütünüyle masalsı yüzü. Yirmi üç insan ayrı kültürden, dinden, dilden ve siz onlara Gediz karakteriyle Osmanlı mirasını, Anadolu kültürünü ve Doğulu ile Batılı olmanın farkını anlattırıyorsunuz. Bunu yaparken amacınız ne? Bütün bu tartışmalar benim kendime sorduğum ve kendimle tartıştığım konular. Benim kendimi nereli hissettiğimle ilgili bir konunun açıklaması. Bana hep Avrupa’ya gittiğimde sorarlardı kendimi Doğulu mu Batılı mı hissettiğimi. Bu konu önceleri aklıma takılmamıştı ama zaman geçtikçe ben de bunu kendime sormaya başladım. Bundan sonra da kendimi tanımlamaya çalıştım. Asıl derdim, Avrupa’nın bize sorduğu soruya yanıt aramak ve bunu karakterleri tartıştırarak bulmaya çalışmak. Biz, görüntü olarak Batılıyız ama aslında içimizde Doğulu bir yan da var. Örneğin çok kaderciyiz, özgür seçime inanma denilen şey sanki bize hiç uğramamış. Belki de biz hep varmış gibi göstermeye çalışıyoruz. Gediz karakteriyle anlattığınız ve düşlediğiniz Osmanlının çok kültürlülüğü, Doğulu insanın tanımı bütün bunlarla arzuladığınız ne? Gediz’in, bütün bu Anadolu ya da Doğulu güzellemesi neden? Ben Atatürk’ün düşlediği uygar insanı, yaşamı, kültürü arzuluyorum. Biraz da Anadolu güzellemesi bundan, Anadolu insanının entelektüel olmasını, aydınlanmasını, düşünmesini ve düşündüğünü savunmasını istiyorum. Ben bu yazdıklarımla kendime ait olan sorulara cevap veriyorum. Bir bakıma kendimi tatmin ediyorum. Belki de eski günlere ve Cumhuriyetin ilk yıllarına özlem duyuyorumdur. Bir de bunun üstüne okuyucu bulursam seviniyorum. YAZARIN KURNAZLIĞI Evet, ama bu aynı zaman da bir yazar kurnazlığı değil mi? Ey okuyucu sen şimdi burada bana soru soracak ya da beni burada eleştireceksin ama ben buna önlem olarak bak kendi gardımı önceden aldım sana bütün cevapları verdim. Biraz eleştirinin yolu kapanmıyor mu? Evet, yazar kurnazlığı diyebiliriz ama aynı zaman da bu kurnazlık yazara yeni bir teknik getiriyor. Sorduğu sorulara kendi cevap vererek kendini daha çok açıyor okuyucuya. Aslında ben de yazarken kendimi okuyucunun yerine koymuş oluyorum. Yazar kim için yazar? Öncelikle kendisi için. Şuradan bakarsak aslında soruları kendime soruyorum ve kendim için tekrar yanıtlıyorum. Okuyucumla da paylaşarak çoğalmaya çalışıyorum. Farlı kültür ve dinlerden bir araya getirdiğiniz bu karakterlerin arasında bir de aşk öyküsü var. Neden iki farklı dinden insanın aşkını değil de, iki Müslüman arasında bir aşk kurguladınız? Ben kurgulamadım. Karakterler böyle olmasını istediler. Bu romanı yazan, oradaki karakterler; ben sadece onların yazdıklarını bir araya getiren birleştiriciyim. Ben orada olsaydım Türk ile Amerikalının arasında geçecek bir aşk öyküsünde ısrar ederdim. Ama Batı edebiyatında yapısalcı görüşte “Bitişik zıtlıklar” çok önemlidir. Bu bir diyalektik gelişmedir. Romanın karakterleri roman üzerinde tartışırlarken, bütün roman yazma ilkelerini yıkmak istiyorlar ve bu yüzden böyle bir aşkı tercih ediyorlar. Başka deyişle, diyalektiği yıkıp Doğu’nun herkesi kucaklayan anlayışını benimsiyorlar. Böylece roman Doğuluların eline geçiyor, onların elinde pişip gelişiyor. Bosnalı Emir ile Türk Gediz’in aşkı sanki biraz aşkın parodisi gibi. Bu karakterler aşkın Don Kişot’u. Don Kişot nasıl Ortaçağ şövalyeliğin parodisiyse, Emir ve Gediz karakterleri de aşkın parodisini oynuyorlar çünkü, romanı birlikte kurgulayan bu edebiyat insanları genç bir çift yerine olgun, evli ve yaşamın gerçekten de özlenen sahte düşler olduğuna inanarak böyle bir aşk öyküsünü onlara değer görüyorlar. Bu öykü tamamen onlara ait, bana değil. Ben her şeyi bir kenardan izleyen seyirciyim. Peki, bir de romanda bir sansür muzipliği yapmışsınız. Ben değil, dediğim gibi karakter yapmış. KARAKTERİN YAZDIĞINA SAYGI Önce sansürlü kısmı koymuşsunuz sonra da sansürü kaldırmışsınız. Neden böyle bir şey yaptınız. Ben karakterimin yazdığına saygı gösterdim, ne yazmışsa onu koydum, ancak onun sansürünü keşfettiğimde onun kurnazlığına karşı ben de yazar kurnazlığını gösterdim. Otoriteler (yani aile, devlet ve kurumlar) genelde insanoğluna ve sanatçıya, kısacası sanatçının eserine sansür uygular ve bu yüzyıllardır hep böyle olmuş. Ben de bu durumda bir gözlemci yazar olarak bu kez bir karakterin kendini sansürlemesine göz yumdum. Sansür esprisi çok özel bir bölüm olmuş ve de çok iyi bir buluş. Üstelik bunlar yan yana geldiğinde çok etkileyici iki öykü çıkıyor ortaya. Sanırım öykücülük yanınız yazarlığınızın ağır basan tarafı. Gediz karakteri siz misiniz? Evet, hem Gediz hem de bütün karakterler benim. Romanda birçok karakter ve pek çok kültür yan yana, gözlem gücünüz çok yüksek. Sanırım bu sayede birçok katmanı ve karakteri beraber aynı anda tamamlayabiliyorsunuz. Bu eğitimciliğinizin getirdiği bir yan olabilir mi? Ya da doktoranızı tiyatroda yapmış olmanız bu yanınızı güçlendirmiş olabilir mi? Ben taklit yapmayı çok severim. Beden dilim benim anlatımımı tamamlar ve varoluşumu güçlendirir. Çocukluğumdan beri bedenimi doğal bir biçimde ve elinde olmadan gördüklerimi anlatırken kullanırım. Bu bana belki de babamdan ve dedemden geçmiş bir miras. Onlar da KİTAP SAYI R ? SAYFA 16 CUMHURİYET 856