24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Edebiyatımızın 'Salim Amca'sını bir yıl önce yitirmiştik Sosyolojik bir belgesel olarak Salim Şengil öyküsü ? Çiğdem ÜLKER “E s Be Süleyman Es’ adını verdiği ilk kitabı, Salim Şengil öykücülüğünün sağlam atılmış güçlü temelidir. Salim Şengil’in yirmi altı yıl önce, 1980 yılında Cem Yayınevi tarafından basılmış bu öykülerini okuyunca güncelliğini yitirmemiş bir yazarla ve onun ustalıklı Türkçesiyle karşılaşır okur. Yazar, güneşli, sıcak ve dostça açılan bir kapıdan öykü dünyasına girmektedir. Bu kapının adı Fethiye’dir ve kitabın öyküleri de Fethiye’ye adanmıştır. Yazarın bütün öyküleriyle tanışıp öykülerin hepsini okuyunca anlaşılacaktır ki, "Es Be Süleyman Es"in öyküleri bir yandadır diğerleri bir yanda. Ancak Fethiye’de atılan temel ve o temele konulan tohum öyle sağlam bir toprak bulmuştur ki kendine, Salim Şengil’in öyküleri bugün Türk edebiyatının önemli değerleridir. Es Be Süleyman’ın öyküleriyle, diğer iki kitabın "Savrulup Gidenler”in ve "Penceredeki Işık"ın öyküleri birbirlerinden farklıdır. Ancak, ana hatlar "Es Be Süleyman Es”te çizilmiş, Salim Şengil bu kitapla öykücülüğünü tanıtlamıştır. Hayata ve insanlara hoşgörülü bir bakış, iyilikleri ve yaşama sevincini yazan bir kalem, dünyayı seven, ona mizahla da bakabilen bir yazar. 1940’lı yıllar. Dünya, ikinci savaşın dehşetini yaşarken Akdeniz’le Ege’nin karıştığı noktada bir kıyı kasabacığıdır Fethiye. Bütün Akdeniz’de savaşın uğramadığı, Alman savaş gemilerinin görünmediği birkaç yerden biridir . Türkiye’de Ege kıyılarında, neşeli ve mutlu insanların yaşadığı, sırtını dağa yaslamış güvenli bir köşedir. 1940’LARIN FETHİYE’Sİ Yazar adını hiç söylemese de, ipuçlarıyla bize oranın Fethiye olduğunu anlatır. Kaya Köyü, Karagözler Mahallesi, Bahri Baba Parkı, Tepesidelik yöresi, Payamlı bahçesi, Kaya mezarları… Bugün hâlâ Fethiye’nin nirengi noktaları değil midir. Salim Şengil, "Es Be Süleyman Es" başlığıyla topladığı öykülerinde 1940’ların Fethiye’sini bir çocuğun gözünden ama bütün ayrıntılarıyla anlatır. Öyle bir anlatıştır ki bu, öyküler anıya, anılar öyküye dönüşür ve altmış yıl öncenin Fethiye’si nerdeyse bugün bile elle tutulacak bir canlılık kazanır. Neredeyse belgesel değerine ulaşır; Fethiye’nin dünden bugününe bilgiler verir. Bu Akdeniz kasabasının yaşama alışkanlıkları, gündelik hayatı, kasabalıların davranışları, yerel dil kullanımları sunulur öykülerde. Ve bütün bunlar öylesine düz ve doğrudan öylesine tarafsız bir bakış açısıyla anlatılır ki, öyküler neredeyse görsel bir değer kazanır. Bugün, yayımlandıklarından nerede çeyrek asır sonra sosyolojik bir belge gibi bize o yöremizin yaşamıyla ilgili verir. Ve bunu da edebiyatın büyülü etkisini hiç yitirmeden, şiirli, rüyalı bir atmosfer kurmayı başararak yapar. 1940’ların Fethiyesi, bir vapurun haftada bir uğradığı, tek bir belediye otobüsünün kasabanın gururu olduğu, ilçe merkezinden beş bucak ve doksan altı köyüne ancak toprak bir yolla gidilen uzaktaki kasabadır; (s.41) ama öykülerden anlarız ki burası olabildiğince ileri bir yaşama düzeyine ulaşmış alabildiğine uygar bir Akdeniz kentidir. Günümüzden altmış yıl öncesinin masalarını denizin kenarına koyarlar, erkekli kadınlı oturulur, sıcak gecelerde serinletici gazoz, limonata, sinalko içilir, gençler kolkola gezerler, kadınlar açık giysilerinin örtemediği güneş yanığı vücutlarını omuzlarına aldıkları ince hırkalarla gizlemeye çalışırlardı." (s:41) Ya da şu satırlara bakalım; bu öyküde kasabalılar hep birlikte pikniğe Payamlı Bahçe’ye gitmektedir: "Sabahleyin yollara dökülen insanların kollarında şişkin karınlı sepetler, genç kızların kanaviçe işli kılıflarıyla ellerinde taşıdıkları mandolinleri, çocukların tartaklaya tartaklaya çekiştirdikleri kuzuları, bu görkemli gidişe daha güçlü bir anlam ve renk veriyordu. 2005’te yitirdiğimiz Salim Şengil, uzun yıllar yayıncılığını yaptığı "Dost" ve "Seçilmiş Hikâyeler" dergilerinin yanı sıra öykücülüğümüze seçkin katkısıyla da Türk edebiyatının klasik yazarlarındandır. Öykülerini inceleyen bir yazıyla anmak istedik onu. SAYFA 20 Fethiye’sinde bugünün pek çok Anadolu kentinden daha olanaklı bir yaşam olduğunun kanıtıdır 1943 doğumlu bu öyküler. İşte Salim Şengil’in öyküsündeki Fethiye’den bir kesit: "Aslında bizim oraların insanı çok uygardı. Çoğu dışarıdan Girit’ten, Rumeli’den, Rodos’tan gelmişlerdi. Yerlisi yok denecek kadar azdı. Görevle gelmiş memurlar ise kentin uygar havasına alışıverirlerdi. Akşam üzerleri okaliptüslü "Yeni yolda" kızlar bir yanda delikanlılar öbür yanda gezerler, karşılıklı söyleşirler, gülüşürler. Yağmurlu geçen iki üç ayın dışında sürekli bahar havası yaşanır burada. Yazın da çok sıcak olur. Kordondaki kahveler Her ağacın altından zaman zaman bir gramofon, bir mandolin, genç kızların yüreklerini hoplatırken gençlerin oyunları şarkı ve gülüşleri daha yukarılarda kayalara oyulmuş Cenevizlerin mezar kalıntılarındaki yankılanırdı. Salıncaklarda korkusuzca göklere yükselen genç kızların, yeşil dallarında arasında renk renk etekleri savruluyor, örtülü yerleri cömertce açılırken, onları seyre dalmış delikanlıların gözlerinde mutlu bir yaşamın ışıkları parlıyordu.” Bütün bunlar yazarın anıları mıdır, ustaca kurgulanmış öyküler midir; kuşkusuz birincisi. Bir Fellini filminden, Amarcord’dan çıkıp gelmiş gibi duran bu sahneler küçük bir çocuğun göKİTAP SAYI ? CUMHURİYET 853
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear