Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yunus Nadi 2006 'Sosyal Bilimler' Ödülü: Esra Yakut ‘Yapacağım çalışmalar için bir teşvik bu ödül’ Anadolu Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Esra Yakut, "ŞeyhülislamlıkYenileşme Döneminde Devlet ve Din" adlı kitabıyla bu yılki Yunus Nadi Ödülleri’nin Sosyal Bilimler Dalı’nda ödüle değer görüldü. Tarih, hukuk ve çeşitli makaleleri de bulunan Esra Yakut ile kendisine Yunus Nadi Ödülü getiren "ŞeyhülislamlıkYenileşme Döneminde Devlet ve Din" adlı kitabını konuştuk. ? Gamze AKDEMİR itabın düşün ve yazım sürecini anlatır mısınız? Kitabın düşünce bazında ortaya çıkışı, 1989 yılında Anadolu Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladığım döneme rastlıyor. Yüksek lisans tez konusu belirlemeye çalışırken, Osmanlı kurumları hakkında genel bir araştırma yaptım ve bu alanın ne kadar incelenmeye muhtaç durumda olduğunu gördüm. Kurumların içinden biri, "şeyhülislamlık" özellikle ilgimi çekti. Çünkü sadece bir kurum değil, dinin devlet içindeki konumunu da irdeleyebileceğim geniş bir alan vardı önümde. Doktora çalışmalarımı sürdürdüğüm yıllarda, konuyla ilgili araştırmalarıma devam ettim ve doktora tez konumu "Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Sonrası Şeyhülislamlık Kurumu" olarak belirledim. 6 yıllık zamana yayılan doktora çalışmalarımın, 5 yıllık dönemi kaynak araştırmaları ile geçti. İstanbul’da Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde, Meşihat Arşivi’nde çalıştım. Konuyla ilgili pek çok Osmanlıca gazete ve dergi taradım. Dönemin Meclisi Mebusan ve Meclisi Ayân tutanaklarından yararlandım. Konunun ne kadar geniş boyutlu olduğunu daha da iyi anladım. Çünkü nereye el atsam, meşihat ve şeyhülislamlık ile ilgili bilgilere, polemiklere rastlıyordum. Konuyu bir şekilde sınırlayıp, çerçevesini çizmem gerekiyordu. Topladığım bütün bilgi ve belgeleri bir yılı aşkın bir sürede yazılı hale dönüştürdüm. Doktora tezimi tamamlamıştım. Bundan sonraki idealim bu çalışmanın bir kitap haline dönüşmesiydi. Bu aşamada çeşitli ekleme ve düzeltmeler yapılarak yeni bir formatta farklı bir çalışma ortaya çıktı. Bütün bu çalışmalar sırasında en büyük şansım, alanlarında uzman iki hocamın, Prof. Dr. Ahmet Mumcu ve Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın varlıklarını her an yanımda hissetmemdi. Sadece bilimsel katkılarıyla değil, tıkandığım zamanlarda verdikleri moralle de her zaman yanımda yer aldılar. Onlara şükran borçluyum. Ayrıca kitabın yayımlanması aşamasında verdikleri destekler nedeni ile Ayşen ve Çağatay Anadol’a teşekkürlerimi iletiyorum. Tabii bu arada yoğun çalışma ortamı sırasında, eşim Kemal Yakut, hem İttihat ve Terakki Cemiyeti döneminin sonu gelmez ideolojik tartışmalarını değerlendirmemde ufuk açıcı katkılarda bulundu, hem de verdiği moral destekle yanımda yer aldı. İzninizle bu röportaj vesilesi ile aileme de minnettarlığımı sunmak istiyorum. Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkan Şeyhülislamlık kurumunun görevi, gücü ve vicdanlardaki yeri neydi? Kurumun, Osmanlı Devleti’ndeki en önemli görevi fetva mekanizmasının başında bulunmasıydı. Sözünü ettiğimiz devlet bir İslam devleti. Bu nedenle devlet işleri ile ilgili alınan her türlü karar İslamiyete uygun olmak zorunda. Bu uygunluğu sağlayan ya da alınan kararların İslamiyete uygunluğunu onaylayan kurum da şeyhülislamlık ve onun üstlenmiş olduğu fetva verme görevi. Öyleyse fetva mekanizması bir nevi devletin almış olduğu kararların halkın gözünde meşrulaştırılma aracı. Bu nedenle üstlenmiş olduğu manevi sorumluluk son derece yüksek. Şeyhülislamlık ile ne gibi ilklere imza atıldı? İslam tarihi içerisinde, fetva vermekle görevli başkent müftüsünün diğer müftülerin üzerinde yer alarak ulemanın başkanlığına getirilmesi ilk kez Osmanlı Devleti içinde gerçekleşen bir uygulama. Bu durum aslında, Yıldırım Bayezıd ile başlayıp Fatih Sultan Mehmed döneminde doruğa ulaşan Osmanlı merkezileşme politikasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Şeyhülislamlığın önceleri daha manevi, dini bir danışma misyonu iken sonraları siyasi ve idari bir konuma getirilmiş olmasının düşündürücü olduğunu da irdeliyorsunuz kitabınızda. Bu süreci anlatır mısınız? Şeyhülislamlık ilk ortaya çıktığı dönemlerde, fetva verme görevi gibi manevi yönü ağır basan sorumlulukları üstlenen bir makam. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren yüksek rütbeli kadı ve müderrisleri göreve atama ve azil yetkisi de onlarda. Yani ulemanın başkanlığına getiriliyorlar. Burada dikkat çeken bir durum söz konusu, devlet içinde atama ve azil yetkilerinin dışında başka bir idari yetkileri yok. Örneğin, son derece önemli bir idari meka853 K nizma olan, Divanı Hümayun’un asli üyeleri arasında yer almıyorlar. Bunun en önemli nedeni, manevi yetkileri dolayısıyla siyasi otoriteyi etkilemelerini engellemek. Sözünü ettiğimiz dönem, kişilik, yetenek, bilgi ve tecrübe açısından etkili şeyhülislamların hüküm sürdüğü dönem. XVII. yüzyıldan itibaren Divanı Hümayun’un gücünü yitirmesi ile birlikte, idari açıdan meşveret meclisleri önem kazanmaya başlıyor ve bu meclis toplantılarında şeyhülislamlar yer alıyorlar. Bunun en önemli nedeni, Zenbilli Ali Efendi, İbnKemal ve Ebussuud Efendi gibi güçlü şeyhülislamların döneminde, padişahların, makamın artan siyasi yönlerini sınırlamak, nüfuzlarını kontrol altına almak ve yenileşme hareketlerine şer’an destek sağlayarak sorumluluğu paylaşmak ihtiyaçlarından kaynaklanıyor. Şeyhülislamlık kurumu ile siyaset kurumu arasındaki ilişkiyi belirleyen faktörleri özetler misiniz? Ve bu örgütlü fetva kurumunun siyaset konusunda kantarın topuzunu kaçırdığı dönemi... Şeyhülislamların, Meşveret Meclisleri içinde yer almaya başlamaları, siyasi nüfuzlarının devlet tarafından tanınması anlamını taşıyor. Bu nedenle kurum tarihi açısından önemli bir kırılma noktasını oluşturuyor. II. Mahmud döneminde kurulan Meclisi Vükela’nın asli üyeleri arasında yer alarak, siyasi hayattaki yerlerini kuvvetlendiriyorlar. Ayrıca yine bu dönemde, temyiz mahkemeleri şeklinde işlev gören "Huzur Murafaaları" şeyhülislamların başkan lığında toplanmaya başlıyor. Böylece o tarihlere kadar bağımsız olan şer’i yargı ve fetva yetkileri şeyhülislamlığın bünyesinde toplanıyor. II. Meşrutiyet dönemine gelindiğinde şeyhülislamlık, hükümetlerle beraber değişen bir nezaret pozisyonuna geliyor. Hatta "parti şeyhülislamlığı" ifadesi kullanılmaya başlanıyor. 1916 yılında İttihad Terakki Partisi’nin kongresinde, kurumdaki siyasileşmenin sona erdirilerek, sadece diyanet işlerinden sorumlu hale getirilmesi kararlaştırılıyor ve 1917 yılında şeriyye mahkemeleri Meşihat’tan alınarak Adliye Nezareti’ne bağlanıyor. Ama şeyhülislamın kabine içindeki yerine dokunulamıyor. Şeyhülislamlık kurumunun en güçlü ve en zayıf olduğu dönemleri kıyaslar mısınız? Neler değişmişti? Şeyhülislamlık makamına, getirilen kişiler, Osmanlı tarihi içinde daima padişahlar tarafından göreve atanıp görevden alınabiliyorlar. Bu açıdan padişahlara karşı sorumluluklarında değişen hiçbir şey yok. Bununla beraber, özellikle XVI. yüzyılda, dini ve manevi danışmanlık misyonunu sürdürdükleri dönemlerde, son derece güçlü olduklarını görmekteyiz. Bunun ardında, dönemin şeyhülislamlarının kişilik, bilgi ve birikim açısından güçlü karakterleri de yatmakta. Pek çok Hattı Hümayun’u "şeriatla ilgili bir iş değildir, nasıl emredilmişse öyle olan" şeklindeki fetvalarla destekleselerde, padişahları Hattı Hümayunların yazılmasından önce verdikleri fikirle etkiledikleri de bir gerçek. II. Meşrutiyet döneminde, ilmiye sınıfının içinde bulunduğu acizliğin en önemli yansımalarını, başa geçen şeyhülislamların şahsiyetlerinde görebilmekteyiz. Pek çok siyasi mücadelenin içinde yer alan bu şeyhülislamlar, artık güçlü dönemlerindeki dini ve manevi misyonlarını çoktan yitirmiş, iktidarlarla beraber değişen siyasi birer aktör halini almışlardır. Sosyal Bilimler Dalı’nda Zeki Sarıhan ile paylaştığınız Yunus Nadi Ödülü hakkındaki düşünceleriniz? Yunus Nadi’nin imparatorluktan ulusdevlete geçişte ve devrimlerin yerleşmesinde önemli katkılarda bulunan bir şahsiyet olması son derece dikkat çekici. Dolayısıyla onun adını taşıyan bir ödülü almam, benim açımdan, farklı bir anlam ve değer taşıyor. Bilimsel kariyerimin başladığı ilk günlerden itibaren, her yıl ödül alan kişilerin çalışmalarını ve niteliklerini dikkatle takip ediyordum. Şimdi bu kişilerin arasında yer almak beni inanılmaz mutlu etmekte ve gururlandırmakta. Yapmayı planladığım çalışmalar için büyük bir teşvik niteliği taşımakta. ? Şeyhülislamlık Yenileşme Döneminde Devlet ve Din/ Esra Yakut/ Kitap Yayınları/ 268 s. SAYFA 13 CUMHURİYET KİTAP SAYI