24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? verimli şekilde tartışılmaması bence. Enstitüler ya yüceltildi ya da yerildi. Evet romanım Köy Enstitülerini –de anlatıyor, roman gerçekliğinden uzaklaşmadan tartışmaya, irdelemeye çalışıyor. Vatan Dersleri, aslında bir çağ romanı projesi. Köy Enstitüleri ile sınırlandırılması doğru olmaz. Tabii ki roman kahramanından dolayı ağırlığın Köy Enstitüleri’nde… ÖNEMLİ BİR KONU Peki neden bu konu hep, o dönemi içinde yaşamış, ağırlıklı öğretmen kökenli yazarlarımızın işlediği bir konu oldu? Devamında gelen kuşak, böyle önemli bir konuyu ‘es’ geçti. Öyle ki, bir ara, 70 başı ve hemen öncesi "köy romanı", geri edebiyat nitelemesiyle dışlandı… Köy Enstitüleri kurulduğu andan itibaren tartışıldı, eleştirildi. Hâlâ tartışılıyor. Bugün bile gündemde olan bir cumhuriyet oluşumu Köy Enstitüleri… Bugün bile yüceltip geri dönmesini veya unutulup, hafızalarımızdan silinmesini isteyenler var. Benim kuşağım yazdıklarını yayımlamaya başladığında, çoğu köy enstitüsü mezunu öğretmenler tarafından kotarılan ‘köy edebiyatı’ neredeyse bitmişti, ilgi görmüyordu… Az önce sorduğunuz sorunun belki de yanıtı bu sona erme. Ama şöyle de düşünebiliriz: Köy Enstitüleri’ne en sert eleştiri 60’ların sonunda Kemal Tahir’den gelmişti: Bozkırdaki Çekirdek belki iyi bir roman değildi, ama etkisi büyük oldu. Köy Edebiyatı Köy Romanları ise aynı dönemde Attilâ İlhan tarafından tartışılmaya açılmıştı. Attilâ İlhan’ın Fakir Baykurt’la giriştiği tartışma as lında sonu işaret ediyordu. Öte yandan çok haklısınız Köy Enstitüleri öğretmen yazarların işlediği bir konu oldu. Çünkü köyden ve okullarından gelmiş, bir anlamda orada doğup çocukluğun farkına varmışlardı. Belirttiğim gibi kuşağımın konuyu es geçmesinin nedeni sona erme ve bilmediği bir konuya uzak durma isteği olabilir. İsterseniz buna ülkesini yaşadığı şehir sanan aydın aymazlığı da diyebilirsiniz. Nasıl bir çalışma içine girdiniz bu roman için, görüşme yaptınız mı siz de tıpkı Neşet İlhan gibi? Köy Enstitüleri ile ilgili oldukça geniş kaynak var. Bunların neredeyse hepsini inceledim, bütün köy romanların tekrar elden geçirdim. Televizyonda yayımlanan belgeseli de izledim, fotoğraflara baktım, bana yardımcı olabilecek kişilerle görüştüm. Açıkça söyleyeyim: Ben de roman kahramanı Neşet İlhan gibi umutsuzluğa kapıldım, çünkü hep aynı şeyleri dinledim, okudum. Belki de bu umutsuzluk beni romanı şimdiki haliyle kotarmama neden oldu. Bu umutsuzluktur ki yerli yabancı başka kaynaklara da gitmeme yol açtı. Dahası romanın geçtiği dönemlerle ilgili okumalar, araştırmalar yaptım. AYDIN TRAJEDİSİ İlk sorumda andığım romanınız, 12 Eylül dönemini konu alıyordu, bu romanda ise dendiği üzere, "aydın trajedisini" işliyorsunuz! Neden yirminci yüzyılın ikinci yarısına denk geldi sizce ‘aydın’ın trajedi halini alması? Yeri gelmişken sunu söylemek istiyorum: Vatan DersleriHal ve Zaman Mektupları’nın yalnızca ? Roman boyunca önümüzde katman katman bir açılıp bir kapanarak yayılan bu farklı zaman dilimleri içinde Köy Enstitülerine, köye, köycülüğe, köy romanlarına bakış açısının da uğradığı değişimi kolaylıkla aktarıyor İbrahim Yıldırım. Kahramanımıza gelince; o artık tam bu noktada, duruşu, çözümsüzlüğü ve sıkıntılı ruhuyla virgüle, kendisinin de söylediği gibi tıpkı vatana benzemekte… Üçlemenin ilk kitabı olan Vatan Dersleri’ne işte biraz da bu dönüşüm damgasını vurmakta. Ama sadece Neşet İlhan’ın dönüşümü değil bu. Kahramanımız bir romangerçek kaleme almak isterken roman gerçeğe, gerçek romana dönüşüyor git gide; bu projenin onun hayatına damgasını vurmasının, hiç bitmemesinin bir nedeni de bu olsa gerek. Ve İbrahim Yıldırım’ın dili… Onun romanlarının, her iyi edebiyatçının sahip olduğu gibi, akıcı, kendine özgü bir ritme sahip, kurduğu atmosfere, roman dünyasına ev sahipliği yapan bir dili var. Yer yer hızlanıp durulan, okuru içine alan ve kesinlikle akılda kalan bir dil bu. Kısacası "Vatan Dersleri" her yönüyle tam bir İbrahim Yıldırım romanı, yani iyi bir roman… ? 876 SAYFA 5 ? sinmiş İstanbul’dan, Anadolu’ya, kendi kendine çıkan mezarlık yangınlarına, alev alan iskeletlere, dağlardan inen korkunç Azidiler’e, sarı kar fırtınalarına, öğrenci ölümlerine, parçalanmış cesetlere, göz çukurlarına nazar boncuğu takan körlere savrulur. GİZEMLİ OLUŞUMLAR... Ta ki Galip Işık’ın anılarında artık tamamen kaybolana ve çevresinde bilmediği üstü örtülü gelişen birtakım gizemli oluşumların farkına varana kadar. Karısı kendisini terk etmiş, oğlundan ayrılmak zorunda kalmış ve bir süreliğine işinden de olmuştur. Üstelik üzerine çöken odun külü rengindeki İstanbul’a Neşet İlhan’ın belki de tek destekçisi, tek anlayanı olan yayınevinin muhasebecisi Meftun Amca’nın yanan vücudunun külleri de eklenmiştir. Ama artık Meftun Amca gibi geriye dönüş yoktur onun için de. Galip Işık’ın 1950’li yıllara dair, öğrenci ölümleriyle gizemi artan, politize olmaya yatkın Köy Enstitüsü anılarında, genç Neşet’in darbe öncesi 70’li yıllarda İstanbul’a batmış çabalamalarında ve 1990’lı yılların sonunda her şeye dışardan bakan Neşet İlhan’da Türkiye’nin son elli yılı yatmaktadır. CUMHURİYET KİTAP SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear