24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Irak işgalinin Amerikan emperyalizmi açısından taşınması daha da zor bir yük haline geldiği bugünlerde ‘Öldür Öldür Öldür’, okunması daha da önemli hale gelen bir kitap. yetle) devlet okullarında alışveriş merkezleri ile CD mağazalarında mümkün olduğunca çok vakit geçirerek bu gereksinimi karşılamaya çalışırlar. İşte bu ortamda yoz ve katliamlarla dolu geçmişi hakkında hiçbir bilgiyi gizlemeyen Jimmy Massey’in açıklamaları tüm şiddet dolu dürüstlüğü ile okuyucunun “aynanın diğer tarafına geçmesini” sağlamaktadır. B ugün Irak’ta ya da dünyanın başka bir yerinde insanlar bu kadar rahat öldürülüyor, ülkeler bu kadar rahat işgal edilebiliyorsa, biz dünyada yaşamakta olan çoğunluk bu katliamlara ve işgallere karşı sesini çıkartmadığımız içindir. Tabii sesimizi çıkartmamak sadece bir cesaretsizlik sorunu değil. Modern toplum, gerçekleştirdiği hak ihlallerini bizlerin belli bir kesimine, hatta en iyi eğitimlerden geçmiş olanlarımıza benimsetme konusunda olağanüstü bir başarı sağlamış durumda. Emperyalistlerin belirleyiciliğine girerek içi boşaltılan Batılı uygarlık, aynı zamanda ciddi bir toplumsal kontrol aracı olarak istismar edilmekte. İletişim teknolojisi, eğitim, ideolojik aygıtların kullanımı konularında lanet olası bir hegemonya altında yaşıyor insanlık. Modern toplumun kayıtsız şartsız itaate indirgenmiş sistematiği ile, modern bir kulluk statüsü sağlanmış durumda. Adeta çoğunluğun suç ortağı haline getirildiği bir dünyada yaşıyoruz. Başta ‘terör’ olmak üzere kavramların içi öyle boşaltılmış ki, onları kullanarak sağlıklı bir düşünce zinciri bile kurmak olanaksızlaşabiliyor. ‘Kanun’ kelimesi çoğu zaman hukuktan temel farkla otoriteye boyun eğmeyi koşullayan bir anlama bürünmüş durumda; ki yurttaşlık bilinci böylesi kanunlara itiraz etmek, kavramları yeniden kurmakla mümkün hale gelebiliyor. ABD toplumu bu konuda dünyanın en kötü örneği durumunda. Kendi çocukları devletlerinin gerçekleştirdiği işgallerde profesyonel katiller olurken susan, olup biteni görmezden gelen, bundan nemalanan, dolayısıyla artan oranda kirlenen bir toplum. Erdoğan AYDIN Kritik SIKINTI VE UTANÇ Çavuş Massey, Amerikan işgaline karşı giderek yayılan Irak isyanının nedenini artan oranda masum insanın öldürülmesine ve Iraklılara insancıl herhangi bir yardım yapılmamış olmasına bağlıyor. Dahası, ABD’nin önce savaşı kazanmak, şimdi de direnişi kırmak için misket bombaları ve zayıflatılmış uranyum dahil her türden gayri meşru aracı kullandığını gösteriyor. Bir operasyon sonrası iyi olup olmadığını soran komutanına, “Hayır, bugün iyi bir gün değil, bir düzine sivil öldürdük” demesi üzerine onun, “Hayır, bugün iyi bir gündü” diye devam etmesi karşısında Massey, ilk kırılması ve yabancılaşmasını yaşayacaktı.. “Evet, hükümetimiz için masum insanları öldürdüm. Ne için? Ben ne yapıyordum? Bundan gelecek fayda neredeydi? Hükümetimizin sorumlu olduğu bir çeşit kötülükte kendi payımın da olduğunu hissediyordum. Bundan sadece sıkıntı ve utanç duyuyorum.” Bu dönüşüm ve suçluluk duygusuyla Massey’in, giderek mesleğini sürdüremez hale gelecekti. Hemen belirtilmeli ki, Jimmy Massey ABD emperyalizmine karşı bir sosyalist, hatta bir muhalif bile değil. Aksine tipik bir ABD yurttaşı ve gönüllü asker. Bu anlamda söz konusu anılar, dayanılamaz hale gelen yaşanmışlıkların kusulmasından ibaret. Yaşananların ne sosyoekonomik arka plan bilgisine sahip ne de böyle bir iddiası var. Ama yaşanmış örgütlü vahşetin ta ortasında biriktirilmiş anıların anlatımı olarak bazen onlardan da çarpıcı bir anlama bürünebiliyor. Bu niteliğiyle kitabın bir dizi çok büyük önemini özellikle anmak gerek. Bunlardan birincisi şiddeti, çoğunlukla sanılanın aksine egemenin şiddetini, yani kelimenin doğru anlamda terörü göstermek, onu bütün vahşetiyle yansıtmak anlamında olağanüstü başarılı bir kitap. Bunun da ötesinde Massey, ABD deniz piyadelerinin, her yinelenen işgalde kitlesel düzeyde profesyonel katil üreten bir yatağa dönüştüğü gerçeğini olağanüstü inandırıcılıkta gösteriyor. ABD’nin Irak’taki katliamlarını büyük bir soğukkanlılıkla gerçekleştiren bu canavarların nasıl yetiştirildiğinin, umut ve sorunlarıyla herkes gibi olan bu insanların nasıl birer ölüm makinesine dönüştürüldüklerinin başarılı bir sunumu bu kitap. Öldür Öldür Öldür idealist Amerikalıların pembe hayallerini gölgelemekten veya kurumun gözlerini üzerlerine çekmemekten korktular. Bağımsız ve ilerici görünen yayınevleri bile Jimmy’nin karakterini fazlaca karmaşık ve taslağının içeriğini cinsel açıdan fazlaca açık buldular. Açıkçası masum sivillerin öldürülmesinden ziyade Jimmy’nin cinsel uygunsuzluklarından huzursuz olan bazı editörler, anlatılanların cinsel yönünü hasıraltı etmek istediler. Deniz piyadelerinin sapık cinsel iştahlarının, Amerikan ‘asker hastalığının’ tam bir teşhisini koyabilmek için bunun vazgeçilmez bir parçası olduğu gerekçesine dayanarak, bu isteği reddettik.” Sonuçta kitap hiçbir şekilde Amerikan kamuoyuna ulaştırılamayacaktı. Amerikalı yayınevleri tarafından geri çevrilen kitap, ilk defa Fransa’da yayımlanabilecek, ondan sonra da Türkiye’nin yeni yayınevlerinden biri olan Versus Yayınları tarafından basılacaktı. Saulnier “Jimmy’nin hikâyesi, Amerikan ordusunun İkinci Dünya Savaşı’ndan beri geçirdiği uğursuz değişimi gözler önüne sermektedir. İkinci Dünya Savaşı’nda savaşa giden askerler, üzerine ateş açılsa dahi başka bir insanı öldürmeye direniyorlardı” diye belirttikten sonra ordunun bu ‘zaafını’ gidermek üzere yapılanları anımsatacaktı: “Askerlerin, düşmanın insan olmaktan çıkarılışını vurgulayan bir eğitimden geçerek, silahlarını ateşleme refleksi geliştirmeleri zorunlu hale getirilmiştir. Başka bir deyişle, insanları robot katillere çevirmek zorunlu hale gelmiştir. Bunu yapabilmek için, Amerikan ordusu üçlü yöntemle, yani Duyarsızlaştırma, Şartlandırma ve Savunma Mekanizmalarını Reddetme yöntemi ile kendi askerleri üzerinde psikolojik bir savaş vermek zorunda kalmıştır. Eğitim daha gerçekçi bir hale gelmiştir: Acemiler, insana benzeyen hareketli hedeflere ateş etmeye ve eğitim çavuşları, öldürmeyi coşkulu ve baştan çıkarıcı bir dille anlatmaya başladı. Ordunun çabaları başarılı olacaktı, nitekim Vietnam savaşı sırasında askerlerin yüzde doksanı karşı ateş açmıştı.” Bu eğitim sistemi içinde Massey, “Bu testosteron yüklü dünyada, kendimi günden güne daha savaşçı hissettim ve acıdan zevk almaya başladım. Acı iyidir. Çimeni ne büyütür? Kan, kan, kan. Bu kelimeler kafamda sürekli yankılanıyordu ve kendimi bir gecede bir Pitbull’a dönüşmüş hissediyordum” diye yazacaktı. Fakat savaşın acımasızlığı içinde Massey (ve ne yazık ki çok az olan benzeri), sonunda “ordunun en sevdiği kelimeler olan ‘Şan’ ve ‘Şeref’in anlamsızlığını keşfedeceklerdi”. “Onları dinlerken Faustvari bir anlaşmayı hatırlamaktan kendinizi alamıyorsunuz” diye yazar Saulnier: “Asker her şeye gücünün yettiği hissine kapılıyor ama ebedi suçluluk duygusuna mahkum.” Saulnier’in söz ettiği bir diğer önemli ayrıntı, asker toplama görevlilerinin bu görev sırasında savaşmaya ikna ettikleri gençlerin sabıka kayıtlarını temizleyip sağlık sorunlarını üstlerinden gizledikleri gerçeğidir. Irak savaşından dolayı asker toplamanın iyice zorlaştığı bir gerçeklikte orduya katılmak isteyenlerin yasaya rağmen sağlık, kriminal ve uyuşturucu sorunlarının “vatan için” saklandığına ve görev başarısıyla terfi edenlerin ise tüm bu açılardan daha da sorunlu bir ruhsal yapı sergilediklerine işaret edilmektedir. Ordu, Amerikan hükümetinin emperyalist maceralarını gerçekleştirmek için her yıl askere 210,000 “kelle” almak zorunda. İşte, 15,000 asker toplama görevlisi (acemi er başına yaklaşık 14,000 dolar mali KENDİNE YAYINCI BULAMAYAN KİTAP Bir dizi önleyici filtre ve kontrol mekanizmasını aşmayı başararak, gazeteci Natasha Saulnier sayesinde kitaplaşan “Öldür Öldür Öldür” adlı kitap, ABD’nin Irak işgali sırasında işlediği savaş suçlarını, bu suçları işleyen deniz piyadelerinin iç ortamı ve onları profesyonel katiller haline getiren eğitim sistemini anlatan çok özel bir tanıklık. Ama öyle çarpıcı bir tanıklık ki, Amerikan emperyalizminin olmazsa olmaz parçası olan militarizmini, hiçbir teorik argümana başvurmadan deşifre ediyor. Ama onun bundan da büyük önemi, Amerikan özgürlük ortamını sınayan, deşifre eden bir turnusol kâğıdı olmasıdır. Nitekim ABD’nin Irak işgalinde sivillere karşı işlediği savaş suçlarını ve ABD ordusunun iç yapısını tüm çıplaklığıyla ve içeriden anlatması nedeniyle kendine yayıncı bulamayacaktır. Irak savaşıyla yüzleşmek istemeyen Amerikan demokrasisi ve yayıncılığı onun gün yüzüne çıkmasını engelleyecektir. Adeta uluslararası bir el, kitaba ve öykünün canlı tanığı Jimmy Massey’e ambargo koyacaktır. Çavuş J. Massey’in anılarını kaleme alan N. Saulnier, “Ebu Garib skandalı ortaya çıktığında, medyanın nihayet çoğunluğa katılarak, Amerikalılara gerçeği söyleyeceğine inanmıştım” diye yazar. “Oysa gelişmeler cesaret kırıcıydı. Jimmy’nin heyecanlandırdığı insanlar ya sol görüşlü ya da okuyucuları zaten savaşa tamamen karşı medyadan veya denizaşırı ülkelerin medyasındandı. İrtibata geçtiğimiz büyük yayınevlerinin önce kitap hakkında çok iyimser olanlar ‘yasal izni alamadıkları’ gibi basit bir gerekçe ile geri adım atmaları şaşırtıcı değildi. Açıkçası, SAYFA 22 ‘ŞAN’ VE ‘ŞEREF’ “Bu kitap, ruhumu kurtarmak için gösterdiğim çabanın bir parçası. Umarım kullandığım dili ve anlatacağım pek çok sahnenin katışıksız gaddarlığını bağışlarsınız. Artık hepsi geçmişte kaldı. Fakat kendimi iyileştirmek ve ülkeme en iyi bir şekilde hizmet etmek için, bugün deniz piyadesi olmanın ne anlama geldiği, nasıl konuştuğumuz, nasıl düşündüğümüz, nasıl düzüştüğümüz ve nasıl öldürdüğümüz konusunda dürüst davranacağım” diye yazıyor Massey. Gerçekten de kitabı okuduğumuzda, Irak’ta yaşanan gerçekliğin bugüne kadarki tahminlerimizden çok daha vahşi ve dramatik, Amerikan deniz piyadelerinin ise lanet emperyalist misyonlarının bile ötesinde aşağılık olduğunu görüyor ve tekrar tekrar irkiliyoruz. SONUÇ “Öldür Öldür Öldür” bir trajedinin öyküsü. Kitap, savaşın, salt saldırıya uğrayanları değil saldırıda kullanılanları da kurbanlaştırmasını, okumaktan iğrenilecek kadar vahşileştirmesini göstermenin başarılı bir örneğini oluşturuyor. Bir yandan Irak’ta yaşananların gizlenen yüzünü, bir failin tanıklığıyla gösterirken diğer yandan kendini elden bırakmadan bir solukta okutturan bir kitap örneği oluşturuyor. Onu sadece yaşananların komşu topraklarda yaşanıyor olması ve failinin “stratejik müttefikimiz” olması nedeniyle değil, aynı zamanda düşük yoğunluklu bir şiddetin kurbanı olagelen bir ülkenin yurttaşları olarak da ayrıca okumalıyız. Kitap (böyle bir şeyi hedeflememiş olsa da), şiddetin kuşattığı bir atmosferin ondan kaçarak değil, üzerine giderek, hayatımızdan çıkıp gitmesini sağlayan bir yurttaş sorumluluğunu yerine getirerek aşılabileceğini göstermek anlamında da dikkate değer bir çalışma. Irak işgalinin Amerikan emperyalizmi açısından taşınması daha da zor bir yük haline geldiği bugünlerde “Öldür Öldür Öldür”, daha da büyük bir önem kazanmış bulunuyor. ? eaydin@cumhuriyet.com.tr KİTAP SAYI 876 Jimmy Massey’in açıklamaları tüm şiddet dolu dürüstlüğü ile okuyucunun “Aynanın diğer tarafına geçmesini” sağlamaktadır. CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear