Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
İoanna Kuçuradi’den "Schopenhauer ve İnsan" Schopenhauer Schopenhauer üzerine Türkçe olarak yazılan ciddi incelemelerden birisi belki de ilki, ilk baskısı 1968 yılında yapılmış olan, tanınmış felsefecimiz İoanna Kuçuradi’nin "Schopenhauer ve İnsan" incelemesidir. Bu inceleme aradan otuz sekiz yıl geçtikten sonra yeniden yayımlandı. Kitabın, birisi tek başına, diğeri de Kuçuradi’nin "Nietzsche ve İnsan", "İnsan ve Değerleri" kitaplarıyla birlikte bir bütün olarak okunabilir ve değerlendirilebilir olma gibi bir özelliği bulunmaktadır. ? İsmail H.DEMİRDÖVEN(*) "Bir insan, kendibilincineen azından, Kendibilinci gereksinmesine ve çabasınaUlaşınca, bir kişi olur: Bundan önce, buna Ulaşmadıkça, kişi değildirşu ‘homo sapiens’in Bir ‘örneği’dir yalnızca" Etiğe giden yolda “Schopenhauer ve İnsan” dur. Ancak onun düşüncelerinin ve görüşlerinin günümüzde Varoluşçuluğu ve psikolojiyi derinden etkileyip yönlendirdiğini, kendileriyle bağlantı kurulabildiği takdtirde ancak zaman içinde insanın dünyasındaki yerlerini alabileceklerini unutmamak gerekir. A.Schopenhauer’ın Türkçeye çevrilmiş bazı metinleri bulunmaktadır. Onun ana yapıtı olan "Die Welt als Wille und Vorstellung’un (İsteme ve Görüntü Olarak Dünya) bazı bölümleri "İrade Felsefesi, Âlem, İrade ve Tasavvur" (1962) adı altında; "Parerga und Paralipomena (Diğer Yazılar ve Üzerinde Durulmamış Konular)" yapıtından "Aşkın Metafiziği" (1935,1983) başlığı ile bir bölüm; "Aphorismen zur Lebensweisheit (Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar)" (2005) ile "Über die Freiheit des Menschlichen Willens (İnsanın İsteme Özgürlüğü Üzerine)" adlı makalesi "İstencin Özgürlüğü Üzerine" (2000) başlığı altında Türkçede yayımlanmıştır. Schopenhauer üzerine Türkçe olarak yazılan ciddi incelemelerden birisi belki de ilki, ilk baskısı 1968 yılında yapılmış olan, tanınmış felsefecimiz İoanna Kuçuradi’nin "Schopenhauer ve İnsan" incelemesidir. Bu inceleme aradan otuz sekiz yıl geçtikten sonra yeniden yayınlandı. Kitabın, birisi tek başına, diğeri de Kuçuradi’nin "Nietzsche ve İnsan", "İnsan ve Değerleri" kitaplarıyla birlikte bir bütün olarak okunabilir ve değerlendirilebilir olma gibi bir özelliği bulunmaktadır. İNSAN VE YAŞAM Kitabın tek başına değerlendirilmesi ya da okunmasıyla Schopenhauer’in etik görüşünün temellerinden birisini oluşturan insan görüşünün; Kuçuradi’nin diğer iki kitabıyla birlikte okunmasıyla da Kuçuradi’nin etik görüşünün temelinde yer alan kavramlardan birisi olan "kişi" kavramının anlam tarihini görmek olanaklıdır.. Felsefenin bir araştırma ve bilgi alanı olarak etik tarihinde ortaya konmuş olan her etik görüşün arkasında, bize doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak verilen bir insan görüşü bulunur. Çünkü etiğin kendisine yöneldiği ya da felsefede etik denen alanı olanaklı kılan, adına "yaşam" dediğimiz, insanın belirli bütünlüğü olan bir kişi olarak ve başkalarıyla ilişkilerinde yaşadıklarıdır. Öyle ki "yaşam", dur durak bilmeyen, sürekli akan, avuçlarımızdan kayıp giden, arkasından koşup da ona yetişemeyeceğimiz bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle "yaşam"ı yakalamak, onu bir yerlerde alıkoyup, ona kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini sormak ilk bakışta olanaksız gibi durur. Ancak zaman içinde kimi olanaksız olanı olanaklı kılan insan, sahip olduğu özelliklerki en çok bilinen özelliği olarak bilme ve düşünme sayesindesayesinde; arkasında bilgi (Epistemoloji) ve varlık felsefesini (Ontoloji) ilgilendiren bazı felsefi sorular bıraka bıraka "yaşam"ı kavramlaştırmıştır. Bununla da "yaşam"ı bilinebilir ve üzerinde düşünülüp tartışılabilir bir duruma getirmiştir. "Yaşam"ı kavramlaştırmak en başta "insan"ı kavramlaştırmak demektir. "İnsan", Max Scheler’e gelinceye kadar kendi başına bütünlüğü (özerkliği) olan bir varlık değil de bir canlı türü olarak düşünülegelmiş, diğer canlı varlıklarla arasındaki özellikler bir "derece farkı" olarak algılanmıştır. İnsanın yaşamı söz konusu olduğunda bu derece farkı kendisini, birlikteyaşama olgusu olarak "Ahlak"ta (moral) somut Oruç Aruoba, "Yürüme"den H egel’den on sekiz yaş küçük olan Arthur Schopenhauer’ın yaşadığı yıllar (17881860), Hegel’in görüşlerinin Almanya’da yaygınlaştığı ve popüler olmaya başladığı yıllardır. Böyle bir dönemde Schopenhauer, Hegel’in ciddi bir eleştiricisi olarak ortaya çıkar. Ancak ondan hiç etkilenmediği de söylenemez. Biçimsel görülse de bu etkilenmenin, Hegel’in "Geist (tin)" kavramını merkeze koyarak kurduğu dizge ile Schopenhauer’ın "İsteme" kavramı merkezli dizgesi arasında olduğu söylenebilir. Schopenhauer’ın Berlin üniversitesinde dersler vermeye başladığı dönemde, Hegel de aynı üniversitede dersler vermekteydi. Schopenhauer derslerini ısrarla Hegel’in dersleriyle aynı gün ve saate koymuş, ancak Hegel’in derslerinde yer bulmak çok zor iken, Schopenhauer derslerini üç beş kişiyle yapmak zorunda kalmıştı. Yaşadığı döneme bakıldığında Schopenhauer’ın Hegel’in "gölgesinde" kaldığı söylenmiştir. Bu doğru laştırmaktadır. Böyle bakıldığında, "insan" öyle bir canlı türüdür ki onun "yaşam"da ne yapması, nasıl yapması, gereklilikler olarak belirlenmiştir. Bir canlı türü olarak insanın, içinde dinsel ve ideolojik öğelerin de bulunabileceği "ahlâk"ın şu veya bu biçimde taşıyıcısı olduğu ve onunla bütünleşmesi gerektiği düşünülmüş ve "yaşam" dediğimiz alanda günümüzde de yapıldığı gibi böyle (ideal) bir insan aranmış ama bulunamamıştır. Bundan sonra da bulunamayacağı rahatlıkla söylenebilir. Bu arayışın “arkasında gizli olan, hep, insanı peşinen ‘kötü’, egoist bir varlık olarak, bir zayıflıklar toplamı (Herder) ya da uygarlığın bozduğu bir varlık olarak (Rousseau) ‘kabul eden’ insan görüşü"nün bulunduğu söylenebilir (s.2). İmdi insan, birilerinin elindeki kırbaçla, gerçeklikte var olmayan ama insanın zihinsel dünyasında tasarlayıp kurarak böylece var kıldığı, örneğin "ahlak" gibi bazı kavramlar adına, tıpkı hayvanlar gibi hep yola getirilmeye, güdülmeye yazgılı bir varlık olarak algılanmıştır. Geçmiş ve günümüz böyle bir zihniyetin döktüğü kanların acı ve yürek yaralayıcı örnekleriyle doludur. Bu bağlamda bakıldığında "yaşam"da kavramlar yoktur. Spinoza’nın dediği gibi "köpek kavramı havlamaz". Bunun gibi, "yaşam"da da "insan" kavramı yoktur. Yaşamda kanlıcanlı var olanlar, her birinin bir adı olan tek tek kişilerdir. Bu nedenle İnsan ve Kişi (bir insan) kavramlarını özenle birbirinden ayırmak, yaşayan kişileri dışlamayan bir insan kavramı ve anlayışıyla yola çıkmak, gerçekçi ve ayaklarını yere (sağlam) basmayı gözeten bir etik görüş için son derece önemli olacaktır. Kuçuradi, bu incelemede, Arthur Schopenhauer’ın insan görüşünün, geçerlikte olan Hıristiyan moralini (ahlakını) temellendiren bir özelliğe sahip olduğu saptamasını yapıyor ve Schopenhauer’ın geçerlikte olan bu ahlakı başdeğer olarak kabul ettiğini söylüyorsa da; onun bununla yetinmediğine, "her eylemin onu yapan için zorunlu olduğuna, bir insanın her durumda ancak davrandığı gibi davranabileceği"ne işaret ederek; Schopenhauer’ın etiğinde "tek insan"dan yani "kişi"den hareket ettiğini özellikle belirtmektedir. Böylece Batı felsefesi tarihinde ilk kez etik ile insan bilgisi (antropoloji) arasında koparılamayacak bir bağlantının da kurulmuş olduğuna işaret edilmektedir (s.3). DÜNYANIN KARŞISINDA İNSAN İncelemenin, "Dünyanın Karşısında İnsan" başlığını taşıyan ilk bölümünde, insanın dünyanın "karşısında", bu dünyanın bilgisini araştırmaya ve öğrenmeye çalışan bir özne (süje) olarak bulunduğu temel düşüncesinden hareket edilmektedir. Özne olarak insanın edinebileceği bilgiler, "Görmenin sağladığı bilgi", "Kavramlaşmış bilgi", "İnsanın kendi kendisi hakkındaki bilgisi", "Metafizik bilgi", "İdenin KİTAP SAYI İoanna Kuçuradi ? SAYFA 16 CUMHURİYET 876