Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Karikatürist Eflatun Nuri ile 'Benim Adım Eflatun'u konuştuk ‘Konuşacak ne çok şeyimiz varmış...’ dedi, "bundan bir tane alın, fırçayla, istemediğiniz çizginin üstüne sürersiniz, kapanır." Adı aklımda 'guaj' diye kalan boyanın, neden sonra bir tane edinince 'guaş' (gouache) olduğunu ayrımsadım. Bir tür galat gibi, hala 'guaj' denir, o başka. Yılların resim kartonu 'şöler'e (schoeller) 'şöhler' denmesi gibi. Neyse... Bunları niye anlatıyorum. Eflatun Nuri ile ilk nasıl tanışmıştık diye düşününce bu karşılaşmayı anımsadım. Evet evet, ilk karşılaşmamız böyle olmuştu. Eminim. Mıstık'la da ilk karşılaşmamızdı bu. Aynı sokakta, biraz ileride, sağdaki bir apartmanın ikinci katında bulunan Akbaba'ya karikatürlerimi götürmeye başlayalı daha birkaç ay olmuştu. Orada Cafer Zorlu ve Zeki Beyner'le tanışmıştım. Götürdüğümüz çizimleri onlar değerlendiriyorlardı. Bir de, galiba karikatür getirmek için uğradığı bir sırada rastlantıyla Şadi Dinççağ'ı tanımıştım. Böyle yerli yerine oturtunca, Mıstık ve Eflatun Nuri'nin Akbabacılardan sonra karşılaştığım ilk ustalar olduğunu söyleyebiliyorum. Sanırım her genç çizgi meraklısı için adını, çizgilerini bildiği ustalarla tanışmalar özel anlardır. Heyecan vericidir. Benim için böyle olmuştur. Geçen yılın sonlarına doğru Eflatun Nuri bir kitap yayımladı. Yo hayır, karikatür kitabı değil; bir tür anı/anlatı kitabı. İlhan Selçuk'un önsözünü yazdığı kitabın başında, Aziz Nesin'in Eflatun Nuri hakkında bir değerlendirmesi yer alıyor: "... On üç yıl oluyor... Sakat bacağından ameliyat olan Eflatun haftalarca yatakta kalmıştı. Evinde ziyaret ettim... Bir karikatüre istediği son biçimi ve anlamı verebilmek için o karikatürü yirmi kez yapmıştı. Çizilmiş yirmi kartonu incelemiştim. Bu çaba niçin? Vermek istediği anlamı, en yalın ve en uyumlu çizgilerle vermek için... Siz o karikatürü, orta sayfada göreceksiniz: Savaştaki bir askerin korkunç özlemi... Bir gün Türk karikatür galerisi açılır yada resim heykel müzelerine karikatür de alınırsa, oraya göstereceğim adaylardan biri bu karikatürdür..." Aziz Nesin'in sözünü ettiği 'orta sayfa', büyük yazarımızın 196869'da yönettiği, Günaydın gazetesinin haftasonu mizah eki Ustura’nın orta sayfasıdır. Bir çok Ustura gibi, o özel Ustura sayısını da çok iyi anımsarım. Ve Aziz Nesin'in Eflatun Nuri'yi takdim yazısını... İşte Klodfarer’deki hanın aydınlık bir odasında tanıştığım Eflatun Nuri, bu Eflatun Nuri idi. 'Delidolu' çıkmadı. Uzunca bir süre Mıstık'la da Eflatun Nuri'yle de karşılaşmadık. Mıstık ağabeyle 80'lerin başında Milliyet Çocuk dergisinde yine bir araya geldik. Onun, bizi yürekten sarsan ölümüne kadar da (Mart 2000) gırgır şamata, dostluğumuz sürdü gitti. Eflatun ortalıkta yoktu. Eflatun Nuri için 'efsanevi' şeyler anlatılırdı. Duyardık. İşte, sigara almaya çıkıyorum diye gider iki yıl sonra gelir, filan gibi... Gelince de sigara paketlerini masasına koyup oturur, kaldığı yerden çizgisine devam edermiş! Bir ara öğrendik ki, Eflatun Nuri İzmir'de, bölgenin genç çizerlerini toplamış, Yeni Asır gazetesine Gıcık diye bir mizah eki yapmaktaymış. 12 Eylül'le kapatılan sivil toplum kuruluşlarının, 1984 ortalarında, etkinliklerine yeniden başlayabilecekleri duyurulmuştu. Bizler de Karikatürcüler Derneği'ni derleyip toplamaya çalışıyorduk. Üyelere, bildiğimiz adreslerine gönderdiğimiz bültenlerin bazıları geri geliyordu. Dernek üyelerinin bir bölümüyle ilişki kurulamıyordu. İzmir'de çok sayıda etkin üyemiz vardı. Yönetim kurulunda karar aldık. İzmir'e gittim. Yıllar sonra Eflatun Nuri'yle bir kez daha karşılaştık. Gerçekten, bölgenin genç çizerleriyle inanılmaz bir 'ağabeykardeş' ilişkisi kurmuştu. Gıcık'ın haftalık toplantısında birlikte olduk. Derneğin eski, etkin üyelerine ulaşmamızı sağladılar. Tuncay Urcan, Tufan Arkayın ve artık aramızda olmayan Orhan Aksoy'la yeniden bir araya geldik. Eflatun Nuri için İzmir önemlidir. Çizgi yaşamında dönem dönem bu kentte bulunmuş, çalışmıştır. Kitabında da söz eder: "... İzmir'e gidince, öyle hemen İstanbul'a kaçmak kolay olmuyor[du]..." Uzunca bir süre sonra Eflatun Nuri İstanbul'a döndü. Bıraktığı yerden başladı. Mizah dergilerinde 'ağabeylik' yaptı. Bir bölümünü sözünü ettiğimiz kitabına aldığı harika yazılar yazdı. Özlediğimiz 'kalabalık' karikatürlerinden çizdi. Kimse duymasın, 80'i devireceği bugünlerde hala güzel öfkesini, enerjisini koruyarak yeni çalışmalar tasarlayıp durmakta. Düşle gerçeğin, olağandışıyla olağanın kolkola girdiği bu kitaptaki yazılardan öğrendiğim şudur: Sanırım, Eflatun ağabeyin masasında iki küçük şişe var; iki mürekkep şişesi... Birinde dantela gibi işlediği karikatürlerini çizerken tarama ucunu daldırdığı çini mürekkebi bulunuyor; ötekinde, harika anılar için yazı mürekkebi. Bu mürekkeplerin formülünü çalmak gerek! Kitabın adı mı? Adı, Benim Adım Eflatun. Eflatun Nuri ile her oturuş uzun uzun hoş konuşmalar demektir. Bu defa da böyle oldu. Bir duvarında Aziz Nesin'in o çok sevdiği Eflatun Nuri karikatürünün asılı olduğu meyhanede buluştuk. Sık sık, gelip Eflatun ağabeye saygı ve hayranlıklarını belirten yan masa komşularımızdan koparabildiğimiz anlarda konuşmaya çalıştık. Aktarabildiklerim, ağırlıkla "Benim Adım Eflatun" ile ilgili bölümlerdir. Eflatun ağabey, merhaba... Biz sizden özlemle karikatür albümü beklerken, bir anlatı kitabınız çıkageldi. Kitapla ilgili konuşacağız ama, bir karikatür albümünüz için daha ne kadar beklememiz gerekiyor? Ben yıllarca, yayın hakkı bakımından tedirgin olduğum için karikatür albümü yapmaya istekli olmadım. Son yıllarda, sözleşmeler imzalandığını, kitap sahibinin haklarının korunduğunu duyuyorum. Artık albüm yapabilirim sanıyorum. Yalnızca bir kitap için değil, birçok kitap olabilecek dosyalarım hazır. "Benim Adım Eflatun"daki yazılar daha önce nerelerde yayımlanmıştı? Kitaptaki yazıların bir bölümü Öküz dergisinde çıkmıştı. Yeni Harman’da ve Kaçak Yayın’da çıkanlar da var. Bizans tarihiyle ilgili yazılarım Yeni Harman’da, anılar da Kaçak Yayın’da çıkmaya devam ediyor. Kitabınızda adı geçen dostlarınızdan, çizer arkadaşlarınızdan bazıları artık yaşamıyorlar. Zaman zaman özledikleriniz oluyor mu? Hiç ayrımsız hepsini… Yitirdiğimiz, yitirmediğimiz ayrımını kabul etmem. Yalnızca yitirdiklerimizi değil tümünü çok seviyorum, özlüyorum. Rıfat Ilgaz’ın yeri ayrıdır; bunu söyleyeyim. Çok nazik, utangaç bir insandı. Herkese çok saygılıydı. Bir şeyden ötürü birine kırılsa bir daha görüşmek istemezdi. "Benim Adım Eflatun"daki anılara, özellikle o anılarda yer alan arkadaşlarınızdan tepkiler aldınız mı? Olumlu ya da olumsuz... Ferruh Doğan’ın Asrileşen Köy albümüyle ilgili yazının Öküz’de çıkmasından sonra Ferruh arayıp, Dolmuş dergisinin idarehanesinde geçen konuşmalarda kendisinin bulunmadığını, o sırada Ankara’da, askerde olduğunu söylemişti. Bir de Tonguç (Yaşar) sık sık, yazmaya çok zaman harcadığımı, bunun yerine çizmem gerektiğini söyleyip duruyor. Yeni yazılarınız için başka bir kitap düşünceniz var mı? Tabii, tabii… Sonraki yazılar da kitaplaşacak. "Benim Adım Eflatun"dan hoşnut kaldınız mı? Okurdan, yayınevinden nasıl tepkiler aldınız? Memnunum. Sadece dağıtımının daha iyi yapılmasını isterdim. Hala kitabın ulaşamadığı yerler olduğunu duyuyorum. Bir de, duyurusunun biraz daha iyi olmasını isterdim. Sizinle ilk karşılaşmamızda sarmal kompozisyonlu, çok figürlü bir karikatürle savaşmaktaydınız... Ona çok emek verdiğiniz belliydi. O karikatür sonra ne oldu, anımsar mısınız? Delidolu’yu Oktay Verel yönetecekti. Dergi için hazırlanan bütün malzemeler onda toplanıyordu. Tüm orijinal karikatürler, öykü çevirileri… Söylediğin o karikatür bendeydi. Çok uğraşmıştım. Bir ara poster oldu. Benim isteğimle İzmir’deki Ege Ekspres gazetesi basmıştı. 500 kadar filan. Sonra o karikatürü Makine Mühendisleri Odası’nın bir yarışmasına verdim. Öylece kaldı. Çok sonra bu çizimi aradık Oda’da. Bütün karikatürler vardı, bir tek o çıkmadı. Oda yöneticilerinden birinde olabileceği söylendi. Bu söyleşi bunun için vesile olsun. Okurlarsa, bu karikatürün bana dönmesinden mutlu olurum. KİTAP SAYI 50 Kuşağı'nın ünlü ismi Eflatun Nuri 'Öküz', 'Yeni Harman', 'Kaçak Yayın' dergilerinde yazdığı anılarını 'Benim Adım Eflatun' adıyla bir araya getirdi. Önsözünü İlhan Selçuk'un yazdığı kitapta, Aziz Nesin'in de çizerle ilgili bir kısa değerlendirme yazısı bulunuyor. Ağırlıklı olarak aynı dönemlerde çalıştığı yazarçizer arkadaşlarını ve yaşamından kesitleri anlattığı kitabında Eflatun Nuri anılarını öykü tadında okuyucularıyla paylaşıyor. ? Semih POROY 975 yaz'ı olsa gerek. Nereden duyduysam, Delidolu diye bir mizah dergisinin çıkacağı kulağıma çalınmıştı. İşin başında (galiba) Oktay Verel varmış, çizim işlerine de (yine galiba) Mıstık ve Eflatun Nuri bakacaklarmış. Özene bezene birkaç karikatür çizdim! Derginin yönetim yeri Klodfarer Caddesi'nde, Cağaloğlu yönünden girildiğinde soldan birinci ya da ikinci hanın üst katlarından birinde imiş. Gittim. Buldum. Evet, iki usta da oradaydılar: Eflatun Nuri ve Mıstık (canım Mıstık abi!..). Selamlaştık. Çizdiklerimi gösterdim. Daha çok Mıstık ilgileniyor, konuşuyordu. Eflatun Nuri başını oturduğu masaya iyice yaklaştırmış, kocaman bir kartona sarmal bir karikatür çizmekteydi. Yüzlerce figürle boğuşuyordu. Kimden öğrenmiştim bilmem, o zamanlar kuşe kağıtlara çizerdim. Yanlış, hatalı bir çizgiyi de jiletle kazırdım. Sanırım Mıstık'tı, "Yanlışlarınızı kazımayın, guajla kapatın." dedi. Boş boş baktığımı görmüş olmalı ki, masasının üzerindeki küçük, beyaz şişeyi gösterdi, "İşte bu," 1 ? SAYFA 20 CUMHURİYET 869