Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Kapak konusunun devamı. nanlarca örtülüyor Bu olağanustu vc korkıınç bir ayrıcalığın kaynağındaysa gazetecinin" tanık olma" ve elbette "bunıı yansıtma' yukümlüluğu var. Bu bağlamda "gazeteci tarihin tanığıdır" tanımı çok doğru gelıyor ınsana. Ama araştırmadan, sorup soruş,turmadan, karşılas,tırmadan, ayırıp birleştırmeden, dünü bugüne taşımadan, irdefemeden, didiklemeden, yorumlamadan yazarak tarihe tanıkhk yapılamıyor. Yapılan tarihe tanıklık de^il düzenin, iktidann, egemenin "vakanüvıstliği" oluyor. Özellikle son 30 yılda yaşanan toplumsal ve siyasal olaylar "bildiklerimi yazsam yer yerinden oynar ambarında" depolanıyor. Gazetecinin bildiklerini yazmaması diye bir lüksü olmamalı diye düşünenlerdenim. Tarihin tanığı gazetecÜerin büyük çoğunluğu ne yazık ti yıllardır görmeyen, duymayan, Konuşmayan "üç maymun" simgesiyle algılaniyor. Kısaca ben bunca yıllık deneyimimden sonra "yazmanın bir eylem" olduğuna ve eyleme dönüştürülmeyen tanıklığın bir işe yaramadığına inanıyorum. Yeter ki bu tanıklık önyargılara, ideolojik tutkulara, siyasal saplantılara ve de elbette bilgisizlik batağına saplanmamış olsun. Dılenen bu iji sona bıraktp son kitabından, Bozkurtlar dan başlayalım 1940'lardanoünümüze uzanan araştırmada MHP'li Ülkücüleri irdelıyorsunuz ama "bu bir anlamda bızım de tarthımız" dtyorsunuz? Kitaplanmın tumünün ortak paydasının kendi tarihimize dönük olduğunu düşüniiyorum. Kendi tarihimizde temel hak ve özgürlüklerin, demokrasi ve bağımsızlık kavgasının, örgütlü toplum ve nukuk dcvleti savaşımının ve elbette emek savunusunun ağırlıklı yeri olduğunu biliyorum. Bu amaçlar için gcnç yaşlarında vurulupyeredüşenlerin, cezaevlerinde ömür tüicetenlerin, yaralananların, sakat kalanların,düşman ve hain ilan edilenlerin ve de sonuçta siyasal/ toplıımsal yaşamdan dışlananların yoğunluğunu düşününce, bence, "kendi tarihimiz" yaklaşımının yanlış olmadığını sanıyorum. Sayüarla bakmayı biliyorsanız eğer ve de elbette unutmuyorsanız; soruyor/sorguluyor araştırıyorsanız, neden/nasıl/nerede/ ne zaman diyebiliyorsanız; soğuk savaşın en büyük yıkımının Türkiye'de, Türkiye solunda, yaşandığını hiç zorlanmadan görebilirsiniz. Bu yıkımın bir ucunda sevgili ölülerimiz, bir ucunda da artık kabul etmek gerekiyor ki, bizim yenilgimiz var.Yara deşiyor olmaktan, acıya acı katıyor olmaktan ben de hoşnut değilim ama tanığı oldtığıım süreçte kendi yenilgimizin tarihine gözlerimi kapayamıyorum. Kendi tarihimiz dediğim bu. Burada hemen Gramsch'nin "faşizmin tarihi aynı zanıanda antifaşizmin ve onun yanlışlannın da tarihidır" yaklaşımını anımsamak gerekiyor. Arada bir aynaya bakmaya, kendi tarihimiz diyorum belki de. Umutsuzluğu, çözümsüzlüğü anlatmıyor elbette kendi tarihimiz. Tam tersi çözümün bir parçası değilsek, sorunun bir parçası olduğumuzu anlatıyor. Ben aracıyım. Gözle görülen elle tutulan somut örneklerden yola çıkarak çözümün bir parçası olunmadığı sürece yenilginin kaçınılmazlığını tarihe aktarıyorum.Yenilgiyi elbette son saymıyorum. Kavgayı mücadeleyi elbette yenilgiyle noktalamıyorum.Yenilgiyi bir cleneyim, bir birikım olarak görüyorum. Samuel Beckett'in "Hep denedin hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Ama iyi yenil" önerisine kulak vermenin yararına inanıyorum. Bir de şu var kendi tarihimizi biz yazmazsak başkaları yazıyor ve yalanabaşvuruyor çarpıtarak/ saptırarak yazıyor. Kendi tarihimizi bunun için çok önemsiyorum. SAYFA 4 *" Karanlığın kirli tarihinin yazarı Erbil Tusal tirmeden yeniyi kuramazsınız. Dünü yadsıyarak bugün boğuştuğumuz toplumsal, siyasal, ekonpmik sorunlann kökenine inemezsıniz. ()rnefiin bugün Dünya Bankası ya da IMP' kökenli ekonomi dehalarını eleştırirken, 194O'lı yıllarda Alman Dışışleri belgelerınde "bize yakın Türkler" olarak adı geçen Türkeş ve arkadaşlarının kimler olduğunu, neler yaptığını bilmek zorundasınız. Birilerine yakın Türkler hep oldu ve siz bunu bilmek zorundasınız. Ya da bugün küreselleşmenin yanında veya karşısında olabilirsiniz ama Amerikan, Ingilız, Alman, Rus motifleri taşıyan emperyalizmin Türkiye ilgisinin tarihsel kökenlerini bilmeden küreselleşmeyi anlayamazsınız.Kısaca bugün Türkiye'yi anlamak/ anlatmak isteyen herkesin tarihlebağını koparmaması, dünü asla unutmaması gerekiyor.Türkiye'nin nereye gittiğini soranlann, örneğin; Türkes'in Amerikan yanlılığı için ABD Büyukelçisi'nin ne dediğini ya da Türkeş'in haşhaş ekim yasağınm kaldınlmasına karşı çıkarken neler dediğini bilmek zorunda olduğuna inanıyorum. Dünu bugune tajiyorsunuz, dünle bugünü btrlestıriyorsunuz, btr sentez önerıyorsunuz? Evet. Siyasal ve toplumsal olaylann tek tek analizi bizi sağlıklı/ gerçekçi bir sona götürmüyor çünkü. Orneğin 194O'lı yıllarda Sansaryan Han'ın tabutluklannda işkenceli sorgulardan geçen Türkeş'in orduda etnik temizlik planında ne olduğunu bilmeden, MHP'nin 1990'lann başında Kürt sorununun çözümü icin getirdiği önerileri anlayamazsıruz. 40'L yıJların Türkıyesi'nden 90'h yıllann Türkiyesi'ne ancak sağlıklı bir sentezle ulaşılabüeceğini düsünüyorum. Ya da örneğin 1980 öncesi partide cirit atan ajanlar olduğunu bilmeden, Türkeş için rapor hazırlayan MHP'li Abdulkh Çatlı ve Oral Çelik'in Susurluk çetesindeki yerlerine, başka deyişle çetenin insan kaynağına ulaşamazsınız. Siz hiç Susurluk tan sonra Haluk Kırcı'dan Muhsin Yazıcıoğlu'na, îbrahim Çiftçi'ye, Can Ozbay'a, Yaşar Yıldırım'a kadar herkesin niçin "kullanılmış olmaktan" yakındığını düşündünüz mü? Yeri geldiğinde mafya adına silahlanna davranıp "çeksenet tahsilatı" yapan, yeri geldiğinde "karapara"aklayan,uyusturucu trafiğine kanşan ve hatta bir ya da birden fazla yabancı gizli servis adına çalışan Ülkücü Bozkurtlann kim olduğunu bilmeden bu ve benzeri sorular yanıtlanamaz. Zor bir is ve büyük emek gerektıren btr çaba santyorum ?.. Zorluk kaynaklara ulaşmakta değil. Asıl zorluk tek tek olaylardan bütününün sentezine varmada.Tarihsel ilişkilendirmede. Bana göre kasalarda kilit altında tutulan belgelere gereksinim de yok. Kanıtları, belgeleri ve tanıklarıyla her şey yazılmış, okuyacak, irdeleyecek didikleyecek araştırmacı bekliyor sadece. Duydu*una gördüğune inanmayan, durup dinenmeden sorup soruşturan bir yapı gerekiyor. Yoğun emek işte bu noktada başlıyor. Örneğin 1968'lerde Milli Türk Talebe Birliği'nde filizlenip 2000'lerde Hizbullah'ın mezar evlerine gelen süreçte yer alan ülkücüleri tek tek saptamak gerekiyor. 1 Mayıs kınmından Maraş kıyımına, Abdi İpekçi'den Uğur Mumcu sııikast'ına uzanan siyasi cinayetlerde adı geçen Ülkücü Bozkurtları tek tek sapta mak elbette kolay olmuyor. Her seyden önce büyük bir sabırla binlerçe onrjİnlerce sayfa okumak gerekiyor. Önce somut bilgilere ulaşacakşınız. O bilgilerle senteze ulaşacakşınız. Örneğin MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası soruşturmasını saptıran Milli Güvenlik Konseyi üyesini, sıkıyönetim komutanını bilmezseniz; Türkeş'e "Iktidara gelince ilk işim seni cezaevinden çıkarmak olacak" diye mektup yazan devlet ve siyaset adamının neyin peşinde olduğunu ortaya çıkaramazsınız. KİTAP SAYI 604 OtaytonnanalU Kltaptorm ortak paydası Kendi tarihimiz derken abartmıyorum, sadece her birimizin payına düşenin saptanmasını istiyorum. Bunu gereği gibi yapabilseydik eğer, çok daha az bedel öderdik. Bu ülkenin çocuklarını ölüm tarlalarına kinılerin sürdüğünü, siyaset arenasında kimin elinin kimin cebinde olduğunu, siyasetin nasıl finanse edildiğini, ihanetin boyııtlannı daha kolay bulabilirdik diye düsünüyorum. Tarihe aktarmak dedinız de, Bozkurtlar'la tarihe neyi aktardtnız örneğtn? Ülkücü Bozkurtlar'ın değişip değişmediği tartışmasına açıklık kazandırmayı amaçladım öncelikle. MHP'deki değişimi Alparslan Türkeş mi, Devlet Bahçelı mi başlattı" sorusu, yanıtını aradığım temel soruydu. Devlet Bahçeli Türkeş'in başlattığı değişimin ürünü mü ya da Muhsin Yazıcıoğlu ve Muharrem Şemşek, Türkeş/ten hangi nedenle koptular ve benzeri soruların yanıtını bulmadan değişim/ dönüşüm sorununun irdelenemeyeceğinı düşunüyorum.Bıyık kesmekle, sarmısak yememekle, tespih çekmemekle deği§ip dönüşülebileceğine, siyasi yelpazenin merkez sağına çöreklenebileceği savına gülüp geçivorum. Bu tür yaklaşımlarda "çtkar' koKusıı alıyorum. Yaşanmış ve yaşanmaktd olan bunca ömekten sonra onların "biz değişmedik" îbranna karşın başkalannın "onlardeğişti" ınadının gerçekliğini sorguladım. Söylemle eylem arasındaki bire bir ilişkiyi yadsıyan "beyaz sayfacılann" neyi amaçİadığını araştırdım. Unutmayı ve unutturmayı amaçhyorlar. Bir daha geriye dönüp bakmamayı, her şeyi/ herkesi silip atmayı, geçmişi sıfırlamayı, yol arkadaşlarını, dostlannı ve hatta aşklarını, sevdalarını yok saymayı değişim/dönüşüm sayanlann/ sananların sayısı arttıkça unutmamanın, bir başka deyişle siyasi belleğin değer kazandığını gördüm. Salt onların değü Türkiye'de bir devlet politikası olarak yasama ve yargı denetiminden uzak tutulan bazı kişi ve kurumların gerçek anlamda değişime nasıl ve neden karşı çıktıklarının irdelenmesini de istedim. Siyasal karşıtını öldüren bir katile nasıl "kadrolu teükçi" görevi veriliyor? Kadrolu tetikçilerin siyasal karşıtlannı öldürme suçlannın üstü nasü örtülüyor? Korunup kollananlar kim, koruyup kollayanlar kim? Ve benzeri yüzlerce sorunun yanıtının alışılagelen bir "ezbere" dayanarak verildiğini gördüm. Devlet adam öldürmez, devlet işkence yapmaz, çalmaya, hortumlamaya göz yummaz dıyen devlet ve siyaset adamlarınuı neyi nereye kadar bildiklerini araştırdım. Ortaya çıkan tabloda siyasi belleöin unutma/unutturmaüzerindekurgulandığını gördüm. Vnutma ve unutturma savına yönelık örnekler vermek gerekirse?.. üyle çok ki. Büyük unutuş, bence, ırkçılığın ve milliyetçiliğin şiddetin aynlmaz bir parçası olduğu gerçeğine sırt çevirmekle başlıyor. Bir de hâlâ yanıt bekleyen sorular var. Orneğin 19 Nisan 1999 seçimlennden birkaç gün sonra Rahşan Ecevit olası koalisyon ortağı MHP'yi "can yakıp /can almakla" suçlayan ünlü konuşmasını niçin yaptı, sorusu o gün de bugün de yanıtlanmış değil. Ya da 1970'lerin ortalarında solcu gençlere "asıl onlar faşist.." diyen Ecevit 1990'lann sonunda MHP'li ülkücülerle nasıl ortak oldu? Veya 57. hükümet kurulmadan önce Ecevit'lerin önüne konan dosyada neler vardı ve benzeri onca soru nasıl/neden yanıtsız kaldı?tletişim çarkının hangi dışlisinde yer alırsanız alın bu soruların yanıtını bulmak ve akrarmak zorunda olmanız gerekiyor. Gereknıiyor mu? Ya da örneğin Albay Türkeş "partililerinin kanştığı siyasi cinayetler için ne dedi" veya Türkeş'in "Demirel umursamadı" dediği cinayet neyi anlatıyordu sonılannın şimdiye dek vanıtlanması gerekmiyor muydu? Ben bu sorulan sorabildığıme ve yanıtını alabildiğime göre herkesin sorması gerekmiyor mu? O zaman unutturulmak istenen ne diye düşünenler haksız mı? Toplumsalbarış ıçın eskı deüerleriaçmamak diye iyi niyetlt bir yaklaşım olamaz mı? Olamaz. Olamaz çünkü eskiyi netleş Büyük unutuş f İ CUMHURİYET