05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

köpüren bir sabun gibi eriyip gitmek ister" (s. 93). Gerçekten de öyle olur; adam, yazgısı mitologya tanrılarınca biçilmiş bir ölümlü olarak terleme taşında çan verir. Oykü kişilerinin davranışları izlendiğinde, uyutn gibi görünen dengelerin bile çelişkilerle sarmalandığı görülür: Aziz Bey'in babası anası, VusfatAziz Bey, ZekiAziz Bey, MaryamAziz Bcy, ZekiToros... Ayfer Tunç'un öykülerinde kişilerle mekânlar arasında güçlü bir bağ kurulduğundan; bu çelişki IstanbuîBeyrut için de söz konusudur. Mitologyası sayısal bir düzene dayanan Ayyıldız Apartmanı da (Mağara Arkadaşlan) 'insan'da olduğu gibi bir yıkılışı simgeler: "Ayyıldız Apartmanı, kucaktan kucağa geçerken hızla yaşlanan konsomatrisler gibi; çabuk çökmüş, henüz tazeyken el üstünde tutulan, pabuçlarından şampanya içilen, aşka, şehvete, pahalı hediyelere boğulan, yaşlandıkça azarlanan, güzelliği soldukça unutulan ve sonunda adi bir barın tuvaletinin kapısında oturup, çıkanlara kolonya döken eski bir orospu kadar düşmemişse de, yedi katının artık anlam ifade etmeyen ihtişamıyla, lstanbul'a ağlamaklı gözJerle bakar oldu."(s. 20). ların arasında kaybolacağını, havanın ansızın karararak yaralı ruhunu bir kez daha sızlatacağını düşündü". (s. 89). Görülüyor ki, Tunç'un öyküsüne doğa betimlemelerinden çok kişi betimlemeleri egemen. Yazarlık, sözcüklerin kancalı uçlarıyla bir doruğa tırmanma çabasıdır. Her yazarın düşlediği 'doruk' ayrıdır. Yazarın, maraton koşucuları gibi ortak bir hedefi yoktur. Sema Kaygusuz, öykü sanatına ilişkin kapsamlı bir konuşmasında, ortaya attığı "Ustayı aşabilirim, onu yerinden edebilirim." yolundaki yargısına yine kendisi karşı çıkarak şu görüşleri ileri sürüyor: "Edemezsiniz. Çünkü edebiyatta aşkınhk yoktur. Çünkü her yazı, yazarının özerk ağrısını taşır, o ağrıyı yalnızca anlayabilir, ancak kendi ağrınıza dönüştüremezsiniz. Sizin işiniz, kendi ağrınızı doğru okumaktır. Yazın tarihinde oluşmuş zirvelere çıkar, kendi zirvenizi döşeyebileceğiniz bir alan aça bilirsiniz ancak. Orneğin Maupassant'ı ya da Sait Faik'i aşmak mümkün müdür? Biri göreceli gerçeklik üzerine düşünce üretmiş, Naturalizmin atası olmuş; ötekı ise, insan sevgisini, yalnızca insan kalarak değil, bir balığın, bir kibrit alevinin yerine geçerek, ötelere kadar sevmeyi yazmıştır. Sizin işiniz, her ikisine bakarak, onları birbirine bağlamak, onlara yeni bir şey eklemek, kendi zirvenizi yaratıp yaratamayacağınızı yoklamaktan ileri gitmemektir." (Cumnuriyet Kitap, sayı: 594) Konuşmada geçen, yazann kendi zirvesini yaratıp yaratamayacağı sorunu çok önemli. Bu, yazann kendi yaratıcıüğı, ya da kendi kültürel koşulları içinde kendini sanatsal bir üretici olarak var etmesi anlamını taşır. Bu noktaya varmayı başarmış sanatçının kendi zirvesinden başka zirvesi yoktur; sanatsal üretimde böyle bir 'zirve' belirlemiş sanatçı da pek fazla değildir. Bundan yoksun bir sanatçı nın, aslanın ağzındaki ekmeği kapmak gibi, olmadık tehlikelerle boğuşmayı göze alacağı; kuşkusuz bir sonuca da varamayacagı açıktır. Ayfer Tunç'un, sanatçı duyarlığıyla kendi 'zirvesi'ne tırmanmaya çalışan bir öykücü olduğunu aynca belirtmeye gerek yok. Tunç, olaylara salt kadın duyarlığıyla yaklaşmıyor, öyküsünü yalnızca bununla besleme yolunu seçmiyor. Insana, gözlemlerinin geniş kavrama giicü ve çok genç yaşta edindiği yasamsal deneyimlerinin bilinçiyle, cinsler üstü bir 'zirve'den bakıyor. Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek adlı anlatısında da belirgin biçimde görüldüğü gibi, yazma alanianna ayrıntısal gözlemlerle yaklaşması, Tunç'un öyküsünün sınırlannı belirlemeye yeter. Tunç, insan varlığını odak alarak toplumsal yapiyı irdelerken de, kalıp betimlemeler, algılamayı bir yana iten yöntemler kullanmıyor, yarattığı kişilerin özündeki 'hayatiyet'i kavramaya çalışıyor. Seçkln bir öykü Aziz Bey Hadisesinde yer alan "Soğuk Geçen Bir Kış"la Ayfer Tıınç, öykü sanatına seçkin bir öykü kazandırmıştır. Sisyphos'un yazgısı, "yatarkcn kat kat giyindiği, iki kürlü yorganı ve güve yenikleriyle dolu battaniyenin üstüne, bir de eski paltosunu örttüğü halde, soğuktan uyuyamayan" (s. 88) Semavi Bey'in varacağı sonu da belirler. "Yaşlandığını hissettiği günden beri, vücudunu nereye gitse peşinden gelen, manasız bir sevgiyi ona vermek için çabalayan bir köpek gibi" gören Semavi Bey'in yaşadığı ortam, "bir kara kül yığını ve anılar cöplüğü"dür. Semavi Bey küflü yorganlara bürünüp, yaşamda kendince bir yer tutarken, evin hali bir "ölü çürüyor gibi"dir; "bir zamanlar pahalı tabloların, altın yaldızlı aynaların süslediği duvarlar" soğuktur (s. 90). Öte yandan, "evlilikte seven tarafın sadece kendisi olduğunu anlaması uzun sürmeyen" (s. 50) Vuslat, "odanin uzak bir köşesinde yanan abaiımın yüzünde yaratnğı koyu g ölgelerle pencerenin önünde oturııyor, H aliç'in kirli sularına yansıyan kırık dökük bir ay ışığına bakarak, kendi hayatını düşüniir ve kederlenir." (s. 51). Kişilerin, sonu belli tragedya kahramanlarını çağrıştıran yazgıları sürer gider. Mağara Arkadaşları'ndaki "Ayyaş Yazar"ın elinden uçan taslak yazıları ise Sisyphos'ıın omuzlarındaki küre'den başka neolabilir?.. Dili incelikli kullanrna, öykü sanatının temel koşuludur. Onceki iki paragrafta geçen betimlemeli dilsel öğelere bakarak, Tunç'un, öyküsünü hangi dil alanlarında dolaştırdığı anlaşıhr. Şu söz öbekleri Ayfer Tunç'un öykü dilini nasıl biçimlendirdiğini kanıtlamaya yetecektir: 'kucaktan kucağa geçerken nızla yaşlanan konsomatris', 'küflü yorgan', 'güve yenikleriyle dolu battaniye', 'çabuk çökmek', 'solan güzellik', 'eski bir orospu', 'kara kül yığını', 'anılar çöplüğü', kovu gölgeler', 'kirli sular', 'kınk dökük bir ay ışığı'... Tunç, öyküsüne egemen olan sıradan olaylar görüntüsünü, dilini bir kişinin ya da varlığın özelliklerini, içinde bulunduğu ruhsal yapıyı çizecek ustahkla kullanarak aşıyor. Betimleyici öğeler yer yer yaşamsal bir görüntü yaratıyor. "...kendi lcaderinin acımasızlığına terk edilmiş bir adam olarak mutsuz ve kırgın yaşıyor, ruhunun ölümü karşısında, vücudunun iyi kötü çalışmasına, her bir hücresinin yaşama içgüdüsünün sadık birer temsilcisi olarak hayata devam etmelerine şaşıyordu. ...Içine küçük ve yalancı ümit kırıntıları saçan sahtekâr güneşin az sonra bulutCUMHURİYET KİTAP SAYI 600 Ortak hafızamıza tutulan NAZLI OKTEN itabın kapağından bize doğru dimdik bakan bu kız çocuğunun zihin kamerasına kaydettikieri, sayfalar boyu sürecek bir yolculuğun ilk işaretleri... Biraz dibe dalmak gibi, önce bildik ayrıntdarla karşüaşıyorsunuz: birkaç tanıdık balık, geçip giden birkaç denizanası. Devam ettikçe ay rıntılaruı büyüsüne kapılmaya başlıyorsunuz. Bugünün tam göbeğindeki bir başka zamana ve yaşınız müsaitse geçmişinize ve kendi içinize bir yolculuğa davet ediyor sizi Ayfer Tunç. Dip balıklarının büyülii dünyasına inmek isteyenler için derinlere uzanan, ayrıntılardan örülü gergin bir ip. Kendi derininiz ne kadar derindeyse o lcadar derine.Henüz kentli bir geçmişin önce gülümseten sonra şaşırtan yerli ayrıntılanna.Bizi sarıp satmalayan ortak hafızadan paytmıza düşeni sorgıılamak üzere, tarihin bugün, bugünün tarilı olduğu yer ve zamana. K Birçok yerde ısrarla vurguladığı gibi, Abdülaziz Bey'in Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri adlı kitabı Ayfer Tunç'un Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek'i yazmasını tetiklediyse, kuşkusuz bu bir tesadüf değil. Dün, bugünden kuruulandığı ve bugün dünün üzerine kurulu olduğu olçüde, yaşadıklarımızın birgün gelip tarih olacağı düşüncesi, modern zamanlara damgasını vurmuş durumda. Sosyal bilimler açısından bakılacak olursa, sosyoloji, antropoloji ve tarihin giderek geçişli hale gelen sınırları, kurumlar, devletler ve hatta toplumsal hareketler açısından yazdmış olanlarla yetinilmesini artık mümkün kılmıyor. Ozellikle sözlü tarih çalışmalarının, toplumsal olan ile bireysel olan arasındaki teğet noktasını ortaya koymayı amaçladığı oranda, bireyin kendi anlatısını nasıl kurguladığı her zamankinden daha fazla önem kazanıyor. Herhangi bir bölümünden açıp okumaya başlayabüeceğiniz şekilde parçalı bir halde yapılandırıırnış bu kitap, kişisellikten genefe uzanan bir tanıklık olmanın yanısıra Borgesvari tuhaf bir referans eseri olmaya hazır sanki. Belli bir insan topluluğuyla, bir ülkenin smırları içinde bir ulusla, bir kentin, bir köyiin sınırları içinde hemşehrilerle, bir evin sınırları içinde bir aileylc, mekânla sınırL olan ya da olmayan toplumsal grup ğil; ancak biz, siyasal hayatımızdaki keskin kopuş nedeniyle yetmişler adını çok daha rahat koyabiliyoruz. Kitabın alımlan ma biçimleri üzerincle kuşkusuz çalışmak gerek ama bir yazar olarak Ayfer Tunç, bir nostalji çalışmasınm kolaycılığına girişmiyor, bunu yapmak istese, her ayrıntıyı sayfalarca ballandıracak dil yeteneğine sahip olduğu açık: tam tersiAyfer Tunç'un öykülerlnde, yazann bir yorumu olarak, değl$lm yazgı ne Lir döküm yapıp' yı yenemlyor. kurtulmak istiyor sanki bu yılların zihnini dolduran ayrıntı larla birlikte yasamak, ortak bir hafızanın lanndan. Temiz bir sayfa açmak istiyor sanoluşumunu da beraberinde getiriyor. En ki hcm yazarlığında hem buralıhğında. Yakaba örneğini, A.B.D. için "Kennedy'nin zılar ve öyküler boyu gere u/ata kullana öldürüldüğünü öğrendiğıniz anda neredeybileceği binlerce ayrıntıvı bir çırpıda seridiniz, ne yapıyordunuz?" sorusunda bulan veriyor önümüze, hem de ustası olduğu dil ortak hafıza meselesi, bir "biz" duygusunu inceliklerinin çoğuna yüz vermeden dümgeniş ölçeklerde oluşturan mekanizmaları düz bir dillc yapıyor bunu. Monotonluğu anlamaya çalışan sosyal bilimcilerin ilgi göze alarak kuDandığı dili gcçrniş zaman odağı oldu. Çizgisel bir ilerlcme modeli göbir süre sonra sizi adeta hipnotize ediyor. z önünde turıılauğunda dünya, çok zamanAyfer Tunç, kitabın girişinde Neden, Nalı haller yaşıyor. Farklı çağlann biraradalısıl? bölümünde, tüm çekincelerinin yanıp dünyanın bir Kerçckliği haline gelmişsıra, geçmiş zamanda anlattığı hallerin hâken, bunlardan en önde olanı hâlâ, diğerlâ yaşandığını bildiğini vurguluyor. Ama lerinin de arkadan takip edeceği bir refehızlandırılmış zamanlarda herşeyin dili rans noktası olarak görülüyor.Bu çokzageçmis zamana çabucak mahkum olduğumanlılığın vc bugünün gecmişte, geçmişin nu bilen bir yazann diliyle anlatıyor. bugünde erimesinin örneklerinden birini "In"lerin nasıl nızla "out" olduğunu, bu gündelik hayatta moda alanında yaşıyoruz. kitabını da yüceltildiği kadar hızla küçümRetro akımı, örıce yetmişli yılları geri dönsemeye hazır beklcycn okurları olacağını dürmüştü, son gunlerdc seksenler railarda. bilerek yapıyor bunu; geçmişe bir borç Varolmayan ve içinde hareket edilemeyen ödcr gibi ya da silkinip ondan kurtulmak bir bugün, bireyin kendini dalgalara bırakister gibi. Çünkü birçoklarımız gibi belli ki tığı, toplumsal harckederin kan kaybettiği o da, getirdiği bugünden hoşnut değil. bir şimdisizlik hali, eğer işler iyi giderse ileride insanlık tarihinin karanlık zamanlarınŞu günlerde genelde bir bestseller oladan biri olarak görülecek; ve her karanlık rak alımlanıp okunan bu kitabın yoğun bir zaman gibi, nicc ilerlemelere gebe olduğu özeti, kitap piyasaya verilmeden birkaç ay söylenecek. önce bir süreliğine, Türkiye'nin ilk internet yayınevinde (www.altkitap.com), ücGündeUk iıayah yazmak retsiz olarak yayımlandı. Halen aynı siteTürkiye açısından bakıldığında yermişli de, okurların kitaba katkıda bulunabileyılların büyüsü, her şeyin burada olup bitcekleri bir forum süregidiyor. Uzun soluktiği hissinin, bir yetinme hali olarak değil, lu ve paylaşmaya açık bu proje, ortak hadaha homojen bir toplumsal kültürün varfıza dediğimiz seyi iyiden iyiye somut bir lığının arttırdığı bir paylaşma hali olarak biçimde ortaya koyuyor. Bu hafızanın sınıfyaşanmasıdır. Ayfer Tunç, gündelik hayatı sal, etnik, mekânsal sınırlüıkları elbette her zaman eleştirilebilir. Ama unutmayalım ki yazmanın peşinde olduğundan siyasete pek yazann sosyal tarih yazmak gibi bir iddiası de yer ayırmadığı kitabını, bu konuda bir yok; yine cıe bu, kitabın bu dönemin sosküçük bölümle ve 80 darbesinin keskin koyal tarihi üzerine çalışacak olanlar için vepuşuyla bitiriyorsa bu, keyfi bir seçim derimli bir malzcme oluşturmasını engellemiğil gibi görünüyor. Kitabın en başında çoyor. cuk oyunlarının anlatıldığını hatırlayıp bir metaforla devam etmck gerekirse, topuKocaman gözlü bir kız çocuğunun zihmuz sıkıştırılmış bez parçalarından da olsa nine hapsettiği ve şimdi bir yazar olarak sahep birlıkte bir oyun oynuyorduk, sonra lıverdiği tüm o ayrıntılar, o dönemi yaşaamcalar gelip topu kestilcr. Takınılar küçümış olanlar için olduğu kadar yaşamamışlün, oyunlar katmaşıklaştı ve ip atlamaya lar için de değerli ve önemli: çünkü, dün çalışanlar, bir arasız sırasız devamh kriz hayanın ve Türkiye'nin son yıllarının acımalinin ortasında debelenip durtıyor. Topsızca gösterdiği gibi, "biz olma duygusu, lumsalın kayboluşu, siyasetin işlevsizleşmesorgulanmadığında acı verici sonuçlar dosi, kuşkusuz sadece Türkiye'nin sorunu değurabiliyor. • • SAYFA 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear