22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Göderi çapaklı trafik ışıkları "Sokak", Nijerya asıllı ve îngiltere'de yaşayan yazar Biyi Bandele'nin ilk romanı, Bandele, lngiltere'de, özellikle tiyatro alanında son derece yaratıcı ürünler veren bir yazar. Lorca ve Apra Behn gibi ünlü yazarların oyunlarından yaptığı adaptasyonlanyla, bu alanda isim yapmış. Çalışmalarını Royal Shakespeare Company'de sürdüren yazarın romanı, hakkında fazla bilgimiz olmayan Nijerya'nın da kaynaklık ettiği yaratıcı ve çokkültürlü bir yazın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. mayan bir nedenden dolayı. Gözlerinin önüne bir soğan ko çanı gelir ve bir türlü gitmek bilmez. Bir diğer olay Nehusta'nın telefonudur. (Kitabı okduğıımuzda bu telefonun kitaba konu olaylann gerçek zaman sırasının sonunda olduğunu öğreniriz, yoksa başta mıydi!)). Nehusla kitaptaki, pek merkezi yer kaplamayan, aşk olmak bakımından naif romantik ve efsanevi olmaktan ziyade bizim sevgilimizi hem cinslerinden bile kollamaya çalısarak diken üstünde yaşadığımızgelgeç aşîdarımıza benzeyen aşk hikayesinin kadın kahramanıdır. Ve nihayet, trafik ışıklarının gözlerinin çapak.bağlaması. (Yoksa ilk olan bu muydu? Önemi yok!) Gerçekten de bu olaylardan hiçbiri o kadar önemli değildir, kitapta da biri diğerinden daha fazla yer kaplamaz. Ama herbiri kendi içinde bir fırtına taşır. Yazarı kimi zaman üç nafta eve kapatan, ona giin ışığı göstermeyen fırtınanın gerçekleşebilmesi, yani kitabın ortaya çikabılmesi için hepsinin bir araya gelmesi gereklidir. Kitap onu hazırlayan olaylarla birlikte tek bir günün hikayesi gibidır. Sokak, önce ve sonranın olmadığı, belki iç içe geçerck bir şimdiki zamana dönüştüğü bir postzamanda olanlardan, üst üste yığılan, bir araya gelen olaylardan söz ediyor. Her kitap gibi birinci sayfadan başlamasına rağmen, aslında kitabın birbaşlangici yok. Bu yüzden bir sonu da yok. Tıpkı, belki haklı bir merak ve öfkeyle bakışlarımızı hep başlangıçlara yönelttiğinıiz kendi hayatlanmızda başlangıçların ve sonların içiçe geçmesi gibi. Kitapta olaylann akışını görselleştiımek için verebilecek en iyi örnek.galihaTarantino'nunPulpFiction'ı... Biyi Bandele'nin kitabı Sokak, bir esrar tribini, bir esrime anını, yıldızlara yiikselerek yaşmna yerine, her giin yanmdan geçtiğimiz, her sabah aynı otobüse, metroya bindiğimiz, yüzleri kendini ele vermeye terbiye edilıııiş 'sıradan' insanların gözlerine, ruhlarına, yaşantılannın tam orta ycrine yapılan bir yolculuktan, bu ruhlar seli geri çekildikten sonra geriye kalan, hakkını vermeden kullandıktan, yeterince tüketilmeyip bırakıldıktan sonra, o bizler hakkında çok şey anlatan çöp tenekelcrini boylamış kelimelerle yazılmış bir kitap. Kitabı açıyor ve ilk sayfadan itibaren yüziinüze yerleşen, engelleyemediğiniz aptalca bir gülümseme Ue son sayfaya geliveriyorsunuz. Sokak, tüm iyi şeyler gibi insanı sonradan 'vuran', değeri sonradan anlaşılan, okuyup bitirdikten çok sonra, bir kafede oturup kahvenizi yudumlayıp gelip geçenleri seyrederken, mutfakta yığılmış bulaşıklan yıkarken aklınıza hic yoktan geliveren, en önemlisi bugünlerae artık giderek zorlaşan bir şeyi, insanları sevmeyi, yabancıları tanımayı arzulatan bir kitap. Bu yüzden de iyi bir kitap. Yer Brixton. Yirmi beş yıl sonra tüm Ingilizlerin siyah olacağına dair esprilere ilham kaynağı olan, nüfusunun yüzde doksanını Afrikalıların oluşturduöu, Beyoğlu gibi Mahmutpaşalaşmak yerine, kültürün, sanatın, üretildiği ve tükeüldiği, giderek kaynıak iistiı tabakanın yerleşmeye başladığı Kuzey Londra'da bir semt. Polisin renklerini kısıtlamadığı, ttıhaf göründüğü, tuhaf bir dıli korıuştuğu, tuhaf bir müzik aleti çaldığı için kolundan tutup götürmediği, kaldırıp kovalamadığı bir şokağın sakinlerinin karakter panayırı. Üzgür, çokkültürlü, çok renkli. Insan demokrasinin sokağa, beyinlerimizin, kalplerimizin tam ortasına yerleştiğinde ortaya neler çıkacagıru hayal etmekten kendini alamıyor. Biyi Bandele'den "Sokak" MURAT SAĞLAM üncel yayınlarından çıkan Nijeryalı yazar Biyi Bandele'nin romanı, ilk okuyuşta insanda uyandırdığı parçahlığın, düz çizgisel bir zaman içinde ilerlemeyen olay örgüsünün, sonuna kadar işlenmemiş, yalnızca panoramik bir şekilde betimlenen çok kahramanh kitabmın ardında, belki yazarın kendisinin bile farkında olmadığı bir tutarlılık ve bu tutarlıkğın bize anlattığı çok önemli bir şey var. Bu şeyin ne olduğunu anlamak için önce yazara kulak verelim, öyle ki kitabın bize düşündürdüklerini dile getirdiğimiz zaman bize yapacağı itirazlara kulağımızı tıkarken biraz haklı olabilelim. Biyi Bandele bir sokağı, Brixton'u anlatmasının sebebinin o sokakta gördüğü, çok renklilik, çok kültürlülükten ve DU çok kültürlülüğün, örneğin otobüsten inip yere adımını attığınızda insanın içini dolduran enerjisinden etkilendiği için yazdığını söylüyor. Kitabın, içine yerleşen kötücül bir cin gibi karnını tekmeleyip durduğunu, başka şeyler yazmayı planlayıp başka projeler üzerinde çahşırken sürekli araya girip hayatını kesintiye uğrattığını söylüyor. Yazar açıkça bazen ne yazdığını bilmeden yazdığını, kendini dışarı çıknıak, kelimelere dökülmek için karnını tekmeleyen bir kitabın caresiz hamileliğine teslim ettiğini itiraf ecıiyor. (Yazann ne yazdığının farkında olmaması, kitabın büyüklüğünün kanıtlarından biridir. Bu onun taşı kendisinin görebildiğinden, gözünün seçebildiğinden daha uzağa attığını gösterir). G nin tek sebebi burada yaşananlar olabilir. Ama acaba hiç düşüniizü anlattığınız birisi size, yahu sen de çok gerçeküstücüsün der miydi? Ossie Jones'un komastnda gördüğü düş, tıpkı bizim düşlerimiz gibi bir mantığı ve tutarlılığa, hatta daha fazlasma, politik bir bildiriye sahiptiı ()ssie düşünde kendisini bıJduğu otoyoldan geçen arabalardan biri tarafından alınır. Düşolmakla tularlı her düşte olduğu gibi, kendisini alan arabanın genç şoförü ile darmadağın, yani tutarsız bir sonbete girer. Latı uzatmayalım, bu sohbetin sonunda aslında kendi ana babasını öldürmüş olan bir katilin arabasma binmiş olduğunu anlar. Anlar ama çok geç anlar. Polis, düşler diyarına yataktan düştüğünde kafasına giren türbişonun travması sonucunda beyin sinirlerinin intihar etrhesiyle gelen üssie'nin hiç kimse olduğunu öğrenir. ünu hapsc atar. Bu hapishanenin bütün mahkumlan adam öldürmekten suçludur. Çünkü cezalandırılabilir tek suç odur ve çezası ömür boyıı hapistir. (Düş bu ya!). Üstelik bu tek suç, yani adam öldürme (gelin biz buna insan öldürme diyelim) için verilen ceza, yani örnür boyu hapis, ancak birden çok ömrünüz varsa size verebilecek bir cezadır (Düşbu ya!). Bu yüzden ölüm orada arzu edilir bir şeydir. Peşinden koşup onu canınıza almaya ikna etmek isteyebilir, kabul etmezse burnuna yumruğa yapıştırabilirsiniz. Orada yaüm de çtktm denmez. Oliim de şu ömür boyu hapsini tamamlayım, denir (Düşbu ya!). Kugkusuz böylebir ceza sistemi, DÖyle bir h^pishane gerçeküstücü olmaktan ziyade gerçeğin üstünde bir şeydir. Yani onu cleştiren ve aşan bir şey. Düş görmeyi, düşlerini anlatmayı bilen bir gerçekçilik. Holywoodvari fdmlerden, bu filmlere benzeyen süper kahramanlann, hani şu sabah kalktığında bu gün ne yapacaktım diye mahmur mahmur kendine soru sorup cevap alamayan biz sıradan insanların gıpta ederek maceralannı okuduğu, clana doğduğu anda hayatının amacı kendisine malum olmuş ve dışiyle tırnağıyla bu amacı gerçekleştiren üstün insanlar ile her anı hayatın anlamsızlığını sorgulamakla geçen başarısız mı başarısız (henüz sinema el atmadı mevzuya) karakterleri sevmeyen okuyııculara miijde. Kahramanı ve antikahramanı olmayan bir kitap bu. Orada insanları başarılarından dolayı sevmiyor, başansızlıklan ve talihsizlikleri dolayısıyla onlara acımıyor, karakterlerin kehdi olmaklığının mucizesine, mucizenin sıradanlığa tanık olmanın sevincini yaşıyorsunuz. Acı herkese eşit olarak dağıtılmış, herkesin hayatı roman. Kelhne satıcuı Yazar, sigaradan sararmış dişlerinin arasından kanadı kınk kuşlara benzeyen öksürdüğü kelimeleri avııcuna yatırıp onlan tertemiz olana kadar silip kanatla donatan, dünyada ve evrende dili getirilmiş ve getirilmemiş kelimeler kadar kullanılmaya yatkın hale getirip onlan sesin ve sessizliğin ötesindeki büyük boşluğa salan, ülseri azmadığı zamanlar, gün doğmadan metro istasyonunun öniindeki her zamanki yerini alan, tanesi yüz bin liradan kansına, sevgilisine, anneler gününde annesine hcdiye alnıak isteyen insanlara kelime satan, üstelik müşterisinin telafiuz edemediği, hapşırırken burnundan çıkıp yere düşerek zarar gören kelimeleri venileriyle değiştirme garantisi verir5 bu bozuk kelimeleri iğne iplikle tamir eden, yanından geçerken kuiağımıza fısıldayan bir kelime satıcısı, bir deli. Buraya kadar her şey iyi. Bizi, çok bizi anlatıyor. Bizi anlatıyor, tabii aramızda markette gördügü kasiyer kıza âşık olduğu için hes»p ödemeyi uzattıkça uzatan, bir barda zil zurna sarhoşken hayatının kadınına rastlayan, sevgilisinin ölümünün ardından hayata küsüp yaşamı oyalanmakla geçiren, âşık olduğu kadınm her anını fotoğrallavıp evi duvardan duvara onlarla kaplayan, kaplamak isteyen yoksa bilmem. Bunların yanında, her nc kadar Biyi Bandele'nin kaleminden çıktığında çok gerçekçi hatta sıradan gibi görünse de, tamamen yazına ait karakterler ve olaylar var. Zaten ona gerçeküstücü bir yazar diyorlarmış. Biyi bu etiketle alay ecfer gibidir. Çünkü bu sıfat, ortak, herkesin paylaştığı bir gerçekliğin ve gerçek dışmm var olduğunu varsayar. Eleştirmenler daha güzel bir gerçek için varolangerçekliğe itiraz ede bir tutuma gerçek iistücü diyerek işin kolayına kaçıyor. Oysa kitaptaki gerçeküstü gibi görünen olaylar, Nenusta'nın babası Ossie Jones'un, bir cece sarhoşken yataktan düşmesiyle başlayan ve on beş yıl süren bir konıa da görülen uzun süren, yani uyanılamayan Dİr düşte yaşananlardır. Burası düşler diyarıdır. ()na gerçeküstücü bir yazar denmesi Sıradan Insanlar Dünyadl Peki Biyi Bandele nin tark etnıeden yaptığı, daha doğrusu yaptığının farkına varmadığı şey nedir? Biyi Bandele bana Nijeryalı demeyin diyor. Kısacası bu lngiltere'de ve Ingilizce yazılmış bir kitap. Ama unuttuğu bir şey var. Ingilizce bilen nerkes, bu dilin bir dunya dili naline geldigi günden beri artık o eski Ingilizce olmaktan çıktığını ve înglitere'nin de o eski Ingiltere olmadığını bilir. Yirmi beş yıl içinde nüfusunun yüzde doksanının siyan olması beklenilen sanşın bir Iskandinav ırktan bahsediyoruz burada. Istanbul o eski lstanbul mu? Beyoğlu'nda yürürken başka bir ulustan bir insanla karşılaşmak sizi şaşırtıyor mu? Oysa Biyi Bandele hem Nijeryalıdır, hem değildir. Bir AfroBritanyalıdır. Yani yeni dünya vatandaşı. Artık anadilrni konuşmayan, konuştuğu dili de anadiline uydurarak konuşan küresef dünyanın yeni insanı. Şimdi îngiltere'nin Brixton gibi kozmopolit bir sokağından bahseden bir edebiyat, Afrika edcDİyatı mıdır? Biyi Bandele cevap versin. Hayır! Peki Ingiliz edebiyatı mı? İyi bir üçüncü dünya okuru olarak ben cevap vereyim. Hayır!. Kitabın, içeriğiyle çok ilişkili kapağına gelince... O konuda söylenecekçok şey var ama... Yerimiz dar, yerimiz dar. • Sokak/B/y/ Bandele/Türkçesi Murai Sağlam/Güncel Yayınctlık/240 J. CUMHURİYET KİTAP SAYI 600 Roman, aynlan sayfa bakımından diğerlerinden pck de öyle ayrıcalıklı olmayan kahramanlanndan birinin, çapak bağladığı için gözlerini açamayan bir trafik lambasının, şu hepimizin çok iyi bildiği bir türlü yanmayan yeşil ışığı bekleyen Dada'nın (Dadaizmle alakası yok!) yolun karnı kaçırılmaya en müsait paragraf, lki olay daha olur. Nehusta ona telefon eder ve komşusu Haifa Kambana orgazm olamaz. Yazar bize "Her birini tek tek ele aldığmızda bu olaylardan hiçbirinin o giin olacaklar için sözii edilmeye bile değmez. Anıa bir arada değerlendirildiklerinde siddetli bir kuraklık döneminin sonrasındaki fırtınayı haber veren bulutlar gibi..." olduklarını açık acık önceden bildirilir. Kuşkusuz buradaki kuraklık yazarın kuraklığıdır. Insanlann kulakJaııııa kelimeler fısıldayarak, bilgisayardaki kelime işlemcisi yardımiyla kelimelerle oyna yarak geçirdiği bir oyalanma dönemidir kuraklık. I Iaira Kampana orgazm olamaz. Basit ve üzerinde durulmaya t)ile gerek olSAYFA 12 Ipaflk lambası
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear