25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

r 0 K U R L A RA Taylan Altuğ, felsefenin tıhımını çözüyor kitabında. Dile Gelen Felsefe Taylan Altuğ'un kitap boyunca "semantik üçeen", "anlamlama üçgeni" olarak belirlediği temel yapı, her türlü belirsizliği, "bulutsuz varoluşu" aşarak kendini duyumsatıyor. BETÜL ÇOTUKSÖKEN * I 1 elsefi bir söz boşlukta varolmaz. İ H Felsefi sözün ortaya çıktığı yer, fell sefi düşünmenin sürekli içerisinde dolaştığı gündelik dilin sözcükleridir" (s. 20) diyor Taylan Altuğ yeni yayımlanan Dile Gelen Felsefe'de (**). Çoğun gündelik dilde kendine yer bulan felsefe, sürekli bir biçimde birbirine eklemlenen söz/söylem zincirleri olusturur. Felsefe dilin; alanlararası iliskiyi, bir başka deyişle, dısdünyadüsünmedil arasındaki iküi, üçlü belki sonsuz ilişki kurma biçimlerin bir Dakıma varolma bicimleriniaçık kılmak üzere, edimselleşmesidir. Taylan Altuğ'un Dile Gelen Felsefe boyunca "semantik üçgen", "anlamlama üçgeni" olarak belirlediği temel yapı her türlü belirsizliği, "bulutsu varoluşu" aşarak kendini duyumsatır. Filozofun her şeyden önce bilincine varması gereken budur: kendine özgü dilinde, başka deyişle söyleminde somudaşanın, başka öznelerin dikkatine sunulanın neye ilişkin olduğunu belırgın ya da kılmak. Felsefenin neliğini, yapısını ve işlevini/işlevlerini açığa çıkarmak rilozofa "düşünüyorıım", "anlam veriyorum" edimleri kadareşlik edendir. Filozof neyi dile getirdiğini, onıı asıl kışkırtanın ne olduğunu her zaman bilinçli bir biçimde gözler önüne sermelidir; toplumsal, gücül, soyut nitelikli dilden bilinçli bir biçimde seçtiklerini "kendisi" ve "kendisinin kılma"nın yolunu acmalı ya da açılmış yollarda kendi adımlarıyla yürümelidir. Felsefe tarihi açılan yolların, yürüyüş biçimlerinin biraz önce de dile getirildiği gibi, günliik dilde, doğal dilde somutlaştığını, benimseyelim ya da benimsemeyelim "nesne" durumuna getirildiğini bize gösteriyor. Herakleitos'tan anıa özellikle de tüm anlamlama süreçlerimizin ortak paydası dıırumundaki belirlenimleri saptayarak yol açıcı olan Aristoteles'ten beri, rilozoflar işlevlerinin ne/neler olduğunu daha bilinçli bir biçimde dile getiriyorlar. Her türlü varolana yönelen felsefe ve onun tekil somut örneği olarak her bir felsefi söylem, insan doğasınainsanın düşünme ve dıle getirme edimleriyle somutlaşan derleme, toplama işlemlerine ııygun olarak, varolanı her türlü karmaşıklığınalcarşm, derleyip toplamanın, cerçevelendirmenin yollarını açıyor; açılmış olan yolların üzerinde düşünüyor; "postmodern dil durıımu"nda bile kendini olup bitenin akışina bırakmıyor. Herakleitos'tan Derrida'ya değin gittikçe "bıılutsu"laşan dışdünyadüşünme dıl ilişkıleri tüm felsefe tarihinde kendine güçlü uğraklar buluyor. Taylan Altuğ söz konusu ilişkiler ağı üzerinde "düşünenleri anlamaya yönelen" ve bu konuda emek veren biri olarak bizi, "dile gelen felsefe"nin renkli dünyasına bir bakıma kendisini görünmez kılarak sokuyor. Taylan Altuğ'un bizi içine soktuğu bu dünyada, bizzat durduğu yerin ipuçlarını bize açık seçik olarak vermese de "Giriş" yazısmdaki kimi belirlemeleriyle bizi gerçekten kışlurtıyor. Dile Gelen Felsefe, Antikçağ ve özellikle Ortaçağla, William Ockham'ın (Guilelmus de Occam) görüşleriyle kimi arekesitleri paylaşan John Locke'la ("Ideler ve Sözcükler: Jonn Locke", ss. 2555); dilkültür bağlantısı sorunsalını etkin bir biçimde "kendisi kı600 ££ lan", "açığa çıkaran" Wilhelm von Humboldt'la ("Dil ve Tin: Wilhelm von Humboldt", ss. 5983); dilvarlık ilişkisini özellikle bir "çağırma" niteliği taşıyan adlandırmada gören Heidegger'le ("Diün Özü: Varlığın Dili: Martin 1 leiuegger", ss. 87145); dile yöneliminde sürekli olarak kendisiyle hesaplaşanWittgenstein'laCDilOyunlan: Wittgenstein", ss. 149169); dilbilimimbilim (göstergebilim) ilişkisinde, dilin bilimsel konumlanışında felsefi kalkış noktalannın önemini bize öğreten Saussure'le ("Bir Değerler Dizgesi CMarak Dil: Ferdinand de Saussure", ss. 173211) ve imler (göstergeler) dünyasında yaşayan insana, oldukca farklı bir dil durumunun tam da içinde bulunduğunu işaret eden Derrida'yla ("Postmodern Dil durumu: Jacques Derrida", ss. 215239) karşılaşmamızı belki de yer yer bulusmamızı sağhyor. Dile Gelen felsefe, bir yandan, dilin özgül, bireysel kullanımlanndan biri olarak ancak kendisi olan/olabilen felsefi söylemi bizim için acık kıbyor; öte yandan da felsefenin, farklı arakesitler oluşturmak üzere birbirine eklemlenen öznelerinden bir tutam sunuyor. Dili her türlü varolanı anlamanın vazgeçilmez bir ortamı olarak gören bu filozoflarda, dilin artık sıradan bir araç olmadığına tanık oluyoruz. Locke'u, Humboldt'u, wttgenstein'ı, Heidegger'i, Saussure'ü, Derrida'yi her türlü başkalıklarına karşın birbirine bağlayan da bu değil mi? Söz konusu belirleme, aynı zamanda felsefe dünyasının dilden kalkarak, dil bağlamında düşünmeyi içselleştirmiş diğer filozorlarına da, örneğin, Austin'e, Searle'e, Chomsky'e bağlanmayı da sağlayabilir. Her filozof dışdünyadil, düşünmedil ya da dişdünyadil ilişkilerini sürekli olarak gündeminde tutar ve bu doğrultularda birbiripden farklı düşünme tutumları ortaya çıkar. Örneğin, Locke, dil anlayışını dışdünyadüşünmedil ilişkisini, Heidegger bağlamında anılan (s. 1 (M) Peri hermeneias'taki (16 a) belirlemenin ışığında tümüyle somutlaştırmıştır. Ortaçağ felsefesinin birçok dilci filozofu da dışdünyadüijünmedil ilişkileri sorunsalı bakımından bu çizgide yer alır ve akla gelen ilk ad da kuşkıısuz William Ockhanı'uır. Gündelik, sıradan, yüzeysel yaklasım; dilin şeyleri doğrudan gösterdiği sanısına kapılmamıza yol açar. "Dili konıışanlar alışkanbkla, "sanki ad, şeyiıı türünün ya da özünün bilgisini kendinde tasıyormuş gibi" sözcüklerin adeta şeyler olduklan inancına kapılırlar. (...) üysa bu inanış, ciddi bir yanıltıdır. Sözcükler şeyler hakkında değil, fakat ideler hakkındauır. Sözcükleri şeylerle kanştırmak yüzünden, dil büyük ölçüde yanıltıcı olabilmektedir. Locke, içinden çıkılmaz görünen pek çok felsefi tartışmanın gerisinde bu yanıltının bulunduğu kanısındadır."(s. 33) Felsefe tarihi dışdünyadil ilişkisinin özselliği içeren yaklaşınılardan giderek nasıl sıyrıldığının en canlı tanığı durumundadır. Çünkü artık tartışmasız bir biçimde kabul gören, dilin uzlaşimsallığıdır; dilbilimsel veriler de bu konuda filozoflann belirlemelerini pekiştirmelerini sağlamıştır. Ancak bu yolla, adcı varlık anlayışlannın daha üstün biçimde öne çıktığı da ileri sürülebilir. Başka bir deyişle, tözcü anlayışlar yerini giderek, ilineklere önem ve öncelik veren varlık anlayışlarına bırakmıştır. Taylan Altuğ, Dile Gelen Felsefe ile dil sorunsalmın felsefi düşünüşte ne denli vazgeçilmez olduğunu farklı görüngelerin (perspektiO ortak paydalarını da hesaba katarak açık kılmaya çalışıyor. Üstelik adcı varlık anlayışlarına koşut olarak, felsefenin dilde aktığı, önceki dönemlerden çok daha yoğıın bir biçimde anlaşılıyor: "XX. yüzyılda felsefe, özelleşmiş bilimler karşısında kendisini yeniden konumlamak durumunda kaldığında; kendisini soru konusu haline getirir ve bu radikal îlk yazılan 1983 ytltndan itibaren yayımlanmaya başlamış olsada Ayfer Tunç'un yaıarlık serüveni 1989 ytlının 28 Haziran günü Sevgili Oktay Ak~ hal'tn eltndenaldtğt Yunus Nacli Öykü Ödülü ile basutdı. O gmıden bugüne altı kitap yayımlayan Ayfer TunÇt öykücülükte kendi sesini bulmuş, kendi zirvesini yaratmış bir yazar olarak parfadı. Yaşam serüveni ise 1964 yılında Adapazan 'nda başîadt. Erenköy Kız Lisesi ve htanbul Üniversüesi SiyasalBilgiler Fakültesi'ni bitirdi, Şimdilerdi Yapı Kredi Yayınlannda çalışıyor. Kitaplık, Hayalet Gemi, Öküz gibi dergilerde yazmayt süraürüyor. Nursel üuruel'in bir söyleşisi, kitaplan ve dört yaztyla tamtmaya aıhştık Ayfer Tunçu. Tülay Gcrtnan yıuardır Fransa'da yaştyor. Adam Sanat ta sürdürdüg'ü yazılanna geçmiş yulardan süzülüp gelen bir kitap ve bir CD ekledi. Gertnan'la kitabi üzerine konuştuk. Yaz sıcaklannda da kitaptan uzak kalmayın. Bol kitap h günler!... nır."(s. 18) Ancak farkına varmaınız gereken bir noktaya burada dikkati çekmek gerekli gibi görünmektedir: felsefe, "dilde' toplumsal/ulusal nitelikli dilin bireysel dışavurumunda, edimselliğinde varolur. Bu varoluşun belli bir eklemlenme süreciyle de birlikte gittiği gözden ırak tutulmamalıdır. îlkin büyük ölçüde ve kendisi olarak Eski Yunancada, arduıdan Latincede" dile gelen felsefe", ana sorunsallan kavramayı başarabilen her toplumsal/ulusal dil ortamında dile gelmeyi sürdürür; söz/söylem olarak ortaya çıkar, somutlaşır. "Felsefe, gündelik dilin alışılagel dik bağlamlarını ve onlarda yerleşik olağan düşünce kalıplarını kırnıak suretiyle, sözcükleri özgür kılar. Bu çaba, felsefi anlamın sözcüklere gelmesini sağlar. Sözcük ortak kullanım'dan çıkar ve özgürce konuşur hale gelir." (s. 20). kendini sorma girişiminde dil ile yüz yüze gelir. Felsefenin bu şekilde dile gelmesi ve dili görmesi, oasitçe dilin düşünce için önemini fark etme ve bu çerçevede dili felsefenin problemlerinden biri olarak almanın ötesinde; felsefenin, kendisinin dilsel olduğunu kavraması ile sonuçla Fetofe nepede duruyor? Taylan Altuğ, Dile Gelen Felsefe'de "Varoluşumuzu içerisinde gerçekleştirdiğimiz dilimizde, Türkçede, felsefe nerede duruyor?" (s. 20) diye soruyor ve şu belirlemclerde bulunuyor: "Felsen düşünce, Türk dilinin kendi içi biçiminden doğmamıştır; bu dilin gerçeklik ilgisinde, somut ("soyut" olması gerekir B. Ç.) tümel olarak kavram boy vermcmiştir. Son iki yüzyıldır çözmeye çalıştığımız temel kültürel sorunumuzun,somut tifcel ile soyut tümel arasındaki kapatılamaz mesafede kitlenip kalmasımn nedeni belki de budur." (s. 20) Acaba gerçekten de "kitlenip kalmış" ya da açümaz bir "kilit" mi burada söz konusu olan? Yerel/bireysel/tekil olanlaevrensel/toplumsal/kamusal/tümel olan arasındaki gerilimi hangi düşünmedil ortamında olursa olsun yakalayabilen biri artık felsefe dünyasının içinde demektir. Bu, Türkçede de gerçekleşiyor. Taylan Altuğ'un da dediği gibi "(...) felsefenin Türkçe konuşması yönünde büyük kazanımlar elde ettik. Felsefe olan ile felsefe olmayan arasındaki ayrım çizgisini çektik. Bir kendilik olarak felsefeye, bir dilde eriştik. Ama ne var ki, heniiz yoldayız: Türk dilinin düşüncede konuşma yolunun açddığı yerdeyiz. Felsefe Türk diline kavram'ı yerleştirmeye çalışıyor; fakat henüz kavram yaratmıyor." (s. 21) Ancak son altmış yıldır, daha önceleri Türkçede hiç söylenmemiş olanlar söyleniyor. Macit C>ökberk, Nusret Hızır, Takiyettin Mengüşoğlu, Bedia Akarsıı, Nermi Uygur, Cemal Yıldınm, loanna Kuçuradi, Uluğ Nutku, Ahmet Arslan, Arda Denkel, Doğan Özlem, Harun Tepe, Sevgi lyi, Gürol Irzık, Vehbi 1 lacıkadiroğlu, Abdullah Kaygı bu bağlamda ilk akla gelen isimler. Hiç kuşkusuz hepimiz işitenler, dinleyenler ve söyleyenler olarak yoldayız. Oyleyse sadece işitmek, dinlemek bir şeylerle dolmak yetmi yor; biz bunun farkındayız ve artık işittiklerimiz karşısındaki duruşumuzu da açık kılmaya çalışıyoruz. Felsefenin dışdünyadtişünmedil arasınılaki ilişkileri Taylan Altuğ'un deyişiyle, somut tikel ile soyut tümel arasındaki ilişkiyiaçığa çıkarmada ancak kendisi olduğunu "Türkçe" olarak da söyleyebiliyor, düşünce akrabalıklannı kurabiliyoruz artık. Çünkü tekille tümel, olup bitenle, onu çerçeveleyen kavram arasındaki gerilimi yakalayabiliyoruz;buanlamdadafelsefenin "tılsımrnı (yapısını ve temel işleyiş biçimini/biçimlerini) çözmüşoldıığumuzsavını ileri sürebiliyorve savunabiliyoruz. • (*) Maltepe ÛniversiU'ii FenEdebiyat Vakültesi Psikoluji Bölümii D Taylan Altuğ, Dile Gelen Felsefe, Yapı Kredi Yayınları, htanbul, 2001, 248 s. SAYFA 3 Kendi admtanyn yürümek Yüzeysel yaUanm TURHAN GÜNAY Imtiyaz sahibi: çağ Pazarlama cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berin Nadl Yayın Danışmani: Turtian cünay • Sorumlu • Müdür: Fikret llkiz Cörsel Yönetmen: Dilek llkoruro Baski: çağdaş Matbaacılık Ltd. Sti. Idare Merkezl: Türkocağı cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear