22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

\ KISA.KISA İstanbul'da Bir Zürafa YILMAZ ÇONGAR {{ (...) 1875'te, en dramatik olaylardan biriyaşanırOsmanlıSarayTnda:Bir yıl sonra saltanat tahtına uturacak olan şehzade II. Abdülhamit'in başkadını Nazikeda Kadın odasında piyano çalarken, dersi biten yedi yaşındaki kızı Ulviye Sultan da yanına gelir. Nazikeda Kadın, odanın bir köşesinde oynayan kızını görmeden sürdürür, müziğin büyülü dünyasındaki yolculuğunu, Piyano tuşlarından çıkan sese bir insan çığlığı karışır aniden! Nazikeda Kadın, oturduğu tabureden sıçradığında ateş topu içinde çırpınan bir kız çocuğu görür. Bulduğu kibritle oynarken elbisesini tutuşturan Ulviye Sultan odanın ortasında bir meşale gibi yanmaktadır! (...) Nazikeda Kadın, şokıı çabuk atlatır ve ateşi söndürmek düşüncesiyle kızına sarılır; (...) anne ve kız yerde çırpınırken, bedenlerinden yükselen ates dilimleri üstünde bir papağan çığlıklar atarak uçmaktadır (...)" (s. 9) Olaydan Nazikeda Kadın yaralı olarak kurtulursa da, kara gözlü, uzun kirpikli, beyaz tenli, pembe yanaklı Ulviye Sultan yaşamını yitirir. Bir gün sonra, beyaz bir kefene sarılı yanık bedeni Eminönü'ndeki Yeni Cami'nin türbesine gömülür. Türbenin hemen yantnda bulunan MısırÇarşısı'ndaki hayvan pazarında satılan papağanların karşısına dikilen insanlar ise, sözlerin zavallı kuşlar tarafından yinelenmesini isterler. Ovsa papağanlar kendi dilleriyle, yanan Ulviye Sultan'ın öyküsünü anlatırlar aına tıpkı anne ve kızın çığlıklan gibi, onları duyacak, duysa da anlayacak kinıse yoktur. Bu, ozan ve vazar Sunay Akın'ın ilginç olaylardan yola çıkarak, eleştirı oklarını duyarsızlar ordusuna yönelttigi "Satılık Papağan" adlı denemesinden bir kesıttir. "Benimdenemelerim, şiirlerimin yoğrulduğu hamurun teknesıdir" diyen Sunay Akın, "istanbul'da Bir Zürafa" adlı yapıtında bu teknelerden otuzunu sunar okurlarına. " Bir konuyu derinlemesine incelemeyegirişmeksizin, kişiscl görüşlerin, duyguların özgürce anlatımı" olarak tanımlanan denemede sav, kanıt, kesin sonuç aranmaz ama eleştirüerin yörüngesi sonsuza dek uzanır. Fransa'da bu yazın türünün kurucusu Montaigne (Monteyn, 15531592), îngiltere'de Bacon'dır (Beykın, 15611626). Ülkemizde ünlü deneme yazarları, Falih Rıfkı Atay, (18941971), Nurullah Ataç (18981957), Sabahattin Eyuboğlu (19081973), OrhanBurian (19141953), Salah Birsel (19191999), Vedat Günyol (1911....), Nermi Uygur (1925....) vb.'dir. "İstanbul'da Bir Zürata" adlı yapıtta, hayvanlar acımasız kişilerin elinde sürekli haksızhğa uğrarlar, zavallılar çığlık çığlığadır. Örneğin "Ali Ozan'ın Gözyaşları" başlıklı denemede 1910 yılının 12 Haziran günü îstanbul'dan kalkıp Hayırsız Ada'ya yaklaşan bir teknede Fransız karikatüristi Georges Goursat kendilerine doğru can korkusuyla, umarsızlıkla yüzen köpeklerin resmini çizmektedir elindeki kâğıda. Uygarlaşmanın kurbanı olarak Istanbul sokaklarından toplanıp Hayırsız Ada'da ölüme bırakılan başıboş köpek sürülerinin ulumaları çocıık ağlayışljrını andırır. Tekne kıyıya yaklaş.tık(,a zavallı hayvanların ölü arkadaşlarını yemek için birbirleriyle dalaştıklarma tanık olur. (s. 129) Denemeler arasında "Gazalı Hürriyet" de unutulmaz. Kalpağında "Ya Hürrıyct Ya Olüm" yazar. İkıncı Meşrutiyet'in ünlu kahramanı, kolağası (önyüzbaşı) Resnelı Niyazi Bey'e (17831913) ve on un ozgıırlıığe susanıı^ bir bölük askerine kılavuzlukeden, adına "Ga zalı Hürriyet" denen bu giizel geyiğin bonradan ba^ına gelenleı, yakın tarinimızın ııtanç sayfalarını oluşturur. Her iş bittikten, sözde özgürlük ele geçirildikten sonra, bu zavallı geyik, birkaç çıkarcının elinde bir apartmanın (Letatet Apartmanı) bodrumunda, pis, havasız, gubre kokulu, yarı karanlık bir yerde "Bir kuruş" karşılığında meraklılarına gösterılir. (s. 61) Aa ve mutsuzluklar Diğer bir denemede, çocukluğunda bir sirki gezen ozan Akgün Akova çadırların arasında altında ateş yanan bir saçın üstüne konulan yavrıı bir ayı görür. Ayakları yandığı için, kızgın sacın üstünden inmeye çalışan ayıya bir "eğitici" elindeki kürekle vururken, diğeri de elindeki tefi çalarak bağırmaktadır: "Oyna bakalım Şerafettin!.. Oyna bakalım Şerafettin!.." "Karşılaştığı bu korkunç görüntü belleği'ndeki tazeliğini korur yıllarca. Günün birinde, yaşamın gizemini çözen, bilgelik dolu bir yazı kaleme alır: " Anladım ki, her neşenin arkasında bir hüzün, her mutluluğun arkasında bir acı vardır. Bu acı ve mutsuzluklar bizden zaman zaman gizleniyor. Bize anlatılmıyor, öğretılmıyor." (s. 139) "Yaralı Balina"da, 1972 yılında Gölcük'te nhtıma bağlı bırakılmış ünlü Yavuz zırhlısı, hüzünlü görünümüyle karaya vurmuş ,güçlükle soluyan, ölüme terkedilmiş bir balinaya benzetilir. Anılar Birinci Dünya Savaşı'na ve Enver Paşa'ya (18811922) dek uzanır. Âynı denemede, 5 Nisan 1953 tarihinde Nara Burnu açıklannda Isveç bandıralı Naboland şilebiyle çarpışıp yine yaralı bir balina gibi acı dolu sesler çıkararak Çanakkale nin karanlık sularında yiten ve arkasında dramatik bir aşk öyküsü bırakan Dumlupınar denizaltısı konu edılir. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa (17691848), padisah Il'nci Mahmut'a, 1823 yılında armağan olarak bir zürafa gonderir. Hayvan, görenlerin şaşkın bakışları arasında, Istanbul sokaklarından geçirilip, Çinili Köşk Meydanı'na getirilir. Zürafa, halk tarafından, zararsız, uğurlu ve kutsal kabul edilir, natta "zürafayı gezdirenin cennete gideceği" bile söylenir. Bu yapıtın yazarı Sunay Akın, aynı zamanda Üsküdar'da Zeynep Kamil semtinin ilk futbol takımı olan Zeynep Kamil Gençler Gücü nün kurucularındandır. Denemeleri arasında, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın kızı Zeynep .Hanım'la, Yusuf Kamil Paşa'nın aşkları, iki kez evlenmeleri, Usküdar'da yüz yatakJı Zeynep Kamil Hastanesi'ni kurmalarını da konu eder. (s. 6869) Yapıtın diğer sayfalan arasında gezinen her okur, Alkatras Kuşçusu olarak bilinen, önce idama sonra sonsuza dek hapse yargılı olan Robert Stroud'la, "Rus casusu" olınak suçundan idam edilen Rosenberg'lerle, GS'nin unutulmaz amigosu Kaııncaezmez Şevki'yle, îstanbul'un bilinen tek kadın tulumbacısı Bahıiye Hanım'la, Mutareke yıllarında istanbul'da pızetecilik yapan 1954 yılı Nobel Odülü'nün sahibi F.rnesr Hemingvvay'le (18981961), lzmir'in işgalinde emperyalistlere ilk kurşunu atan, Efzun Alayı'nın bayraktannı öldürdükten sonra sjchit düşen, Konak Alanı'na yontustı dikilen kahraman gazeteci Hasan Tahsin'le (Osman Nevres, 188815 Mayıs 1919), konuyu filmleştirmek ve Hasan Tahsin roliınü kendisi oynamak isteyen Yılmaz Gü ney'le (19371984), "Zürafa" sözcüğünün "sevici" anlamına da geldiğini sonradan öğrenen ozan Edip Cansever'le, resimlerini dü^ınan askerlerinden kurtarmak isterken öldürülen ressam Hasan Rıza Bey'le ve daha onlarcasıyla karşılaşacak, onlara "Merhaba" diyecek; Fransızlar tarafından kacırılan Milos Venüsü'nün, İstanbul'da ilk atlı tramvayın öykülerini, Kulüp Rakısı'nın etiketinde yulardır içkilerini yudumlayan, çoğunluğıın Atatürk ile Inönü'ye benzettiği iki kişinin gizini, güvercinlerin dilinden Cumartesi Anneleri'nin çilelerini, tarihimızin derinliklerinde unutulmuş, merak uyandıran, elestirilere hedef ve yergilere konu olan daha birçok olayı öğrenccek veya anımsayacaktır. Kendine özgü biçemi ve akıcı, an Türkçesiyle kaleme aldığı, okuru şaşırtan, araştnmaya yöneltenbu yapıtı nedeniyle Sayın Sunay Akın'ı kutlar, "İstanbul'da Bir Zürafa"yı tüm yazınseverlere öneririm. • tstanbul'da Bir Zürafa/ Sunay Akın/ Denemeler/ Çınar Yayınları/ Mayıs 2001/158s bglnç olaylar Uygsphğmkurbanı Gölgenin Ucuntia MUZAFFER BUYRUKÇU kus u d a k i 'Ten' kitaGölgenin bıyla tanıUcunda* dığım ve yeteneğine, kültürüne, sorunlan ele alış biçimine ve anlatışına hayran olduğum Mehmet Ergüven, benim her zaman okuma gereğini duyduğum ve okuduğum deneme yazarlarının arasına katılmıştır. Katılmıştır ve bilgi dünyamın sınırlannı genişletmiştir. Mehmet Ergüven, Nermi Uygur gibi, Akşit Göktürk gibi, Enis Batur gibi özgün bir yazardır. Onlar gibi yaşamın bütün kaynaklarından beslenir, beslenmediklerini de yüksek düzeydeki bir yapıta dönüştürerek değerlendirir. Sanata ve estetiğe büyük önem veren Mehmet Ergüven, müzik, resim, tiyatroyla ilgilenir ama bu ilgisi yüzeyde değildir, derinlere giden bir ilgidir bu. Ve derinlerde kala kala üretim ve atılım gücünü yitirmiş, gercekleri yeniden bufup canlandırarak yukarlara çıkarır, akıp giden, geçtiği bütün toprakları sulayan, alüvyonlar bırakan yaşam ırmaftına sunar...yaşamı çekici kılan odakları çoğaltır. 'Gölgenin Ucunda' kitabıyla daha önce sıınduklannı aşan denemeler getirir. Müzik, resim, şiir iç içedir bu denemelerde. Ressamların resimleri arasında dolaşırken yaratıcısıyla yaratılan yapıtı gözlemci ve saptamacı bir tavırla irdeler; birbirine geçen, birbirine aktanlan düşünceleri, duygulan, dokundukça çözülen ilişki yumağının her ilmiğini, yeniden tanımlar. 'Den«me' adlı giriş yazısında, "Soru sormak, merak etnıeKtir; bu da, kurcalanan konu hakkında yeterince bilgi sahibi .plunmadığının peşin peşin kabulüdür. Öyle ki, en cid •• CUMHURİYET KİTAP SAYI 597 Sunay Akın, kendlne özgü biçeml ve akıcı, an Türkçesiyle kaleme aldığı kitabında, okuru şasırtıyor. arastırmaya yöneltiyor. SAYFA 16
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear