Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Feyza Hepçilingirler ile öykünen öyküler derlemesi "Öykünmece" üzerine "Giderek tîzleşen bir sesle vırtıniD duruvopum" Feyza Hepçilingirler, son kitabı "Oykünmece"de, yükselen değerler nedeniyle unutulmaya yüz tutan ya da içi boşalan değerleri, yirmi beş ayrı öyküyle ve yirmi beş ayrı biçemle anlatıyor. Her öyküye, adı dışında genel bir aa veren yazar, farklı insan kesitleriyle çağımızı yirmi beş öyküde özetliyor. Feyza Hepçüingir'le kitabı üzerine konuştuk. "Hiçbir şey sizin için olmadı. Otlar, ağaçlar, bitkiler ve meyveler, sizin onlardan yararlanmanız için değildir. Yemeyin; aaha ne kadar zaman ve miktar yiyeceksiniz? Yerde biten sebze, hıyar, sarmısak, mercitnek ve soğanla rızıklandığınız halde, siz bunlarla doymadımz. Iki ayaklı, dört ayaklı, solungaçlı, kanatlı ne bulduysanız yediniz; kendi türünüzden olanları da yediniz; hâlâ doymadımz. Baska hayvanların da yaşama ve soyunu sürdürme çabasının benim gözümde takdire değer olduğunu niç düşünmediniz. Kan dökmeniz ve birbirinizi öldürmeniz istenmedi. Kendi kanınızı boş yere dökmektesiniz. Meyveli ve gölgeli ağaçları, dalgalı ve sakin denizleri, rüzgârlı dağları ve yağmurlu ovalarıyla dünya hepinize yeterdi. Bırakıp gideceğiniz ve bir daha asla dönmeyeceğiniz bir kanş toprağı, komşunuz olan ve olmayanla paylaşmak yerine, onlann elinden almaya kalktınız. Kalpleriniz katılaştı, taştan da katı oldu. Kendi soyunuzdan gelen iki ayaklılara yönelik yok ediciliğiniz avıplanmaya ve cezaya layıktır. De ki: Eğer bir günah etmişsem, cezasını çekmeliyim." 'tnsanlara, Kan Dökücülüğe ye Lanete Dair" adlı öykii 'Divinia Oykü' PINAR GOKSAN AKER çoktan öldüğü klasik müziğe âşinalığın cep telefonu melodüeriyle sınırlı kaldığı, yaşantımızı reklamların yönlendirdiği, doğanın 'ofP, teknolojinin 'power' olduğu 21. yüzyılın ilk ceyreğinde, hepimiz teknolojik insan olma yolunda hızla ilerliyoruz. Yukarıdaki alıntıda da söylendiği gibi kalplerimiz katılaşıyor, taştan da katı oluyor, değerler çürümeye bırakılıyor. Feyza Hepçilingirler, son kitabı Oykünmece'de, yükselen değerler nedeniyle unutulmaya yüz tutan ya da içi boşalan değerleri, yirmi beş ayn öyküyle ve virmi beş ayn biçemle anlatıyor. Her öyküye, adı dışında genel bir ad veren yazar, farklı insan kesitleriyle çağımızı yirmi beş öyküde özetliyor. Fantastik Oykü'de geçmisine özlem duyan insan tiplemesi yer alırken; duarhğı yok olmus insan, Realist ÖykLÜ'nün; namusu iki baca,k arasında sanan insan da, Popülist.Oykü'nün kahramanı oluyor. Divinia Oykii'nünbaşrolünde, doğayı yok eden insan; Minimalist Oykü'deyse iradesine söz geçiremeyen insan var. Beklentilerinin esiri insan, Sofistike Oykü'nün; geçmişine sahip çıkmaya direnen ve küçük d,ünvasında kendineyeten insan, Mafyöz Oykü'nyn; kurallatın sınırladığı insan Satanist Oykü'nün; ciıjsel tercihleri sorgulanan insan, Maço Oykü'nün; yaşamı, feklâmlarda çevrelenen insan Reklâm Oykü'nün ve beklentilerine yanıt alamayıp çareyi ölümde arayan insan, Global Oykü'nün dokusunu oluşturuyor. Futbol Oykü, kafası futbol topuna dqnmüş insanî anlatırken; Postmo^ern Oykü, yaşama direnen, NosUİjik Oykü de anılannı lekelemek istemeyen insanî sunuyor okuruna. Dil yanlışlannı ele aldığı peş peşe ba sılan iki kitabından sonra okurlannın karşısına ilginç ve deneyci bir çalışma ile çıkan Feyza Hepçüingirler'le Öykünmece ve daha da küreselleşen Mavi Küre'deki ilişkiler üzerine şöyleştik: Öykünmece, adı üzerinde farklı biçimlere öykünen yirmi beş öyküden oluşuyor. Öncelikle sormak isledtğim, böyle bir projenin kafamzda nasıl biçimlendiği ve öykü başlıklarım neye göre belirledijtiniz? Kalemimi, alışık olmadığım alanlarda oynatmak, benim çok eski bir merakımdır. Doğrudan birilerini taklit etmek değil, her seferinde başka bir biçem denemek; belki asıl bu, denemek! Bana hep baslama heyecanı veren bir duygu! Yazarhkta, 'profesyonellik'ten kaçınmak, hatta korkmak gerektiği, yine eski bir kavrayışla kafamda yer etmişti zaten. Bir noktadan sonra hep kendisi gibi olmak, hep kendisi kalmak (biçem= 'üslup' için söylüyorum) ürkütür beni. Kendi söyleyislerini arayıp bulduktan sonra ne yazsa hep aynı tarzda yazan yazarlardan olmak istemediğim için arayışlanm ya da denemelerim sürdü. Oykü başhkları, kimi zaman içinde ne sakladığını pek de iyi bilmediğim kavram alanlarının kapısının aralanmasından, kimi zaman da var ettiğim alanı, kalıp kavramlardan birine sokma çabasından doğdu. Araytş ya da denemelerinizin sonunda okuyucuya yanstyan, her öyküde farklı bir biçem yakalamış olmanız.. Her öyküde farklı bir yazar ve farklı bir kalem karştmıza çıkan... Kendi çerçeveniz dışına çtkıp baska çerçevelerin sıntrlart içerisine girmek, yazma sürecinde sizizorladı mı? Anlattmınızın stmrlan ile öykü türlerinin stmrlan esleminde neler söylersiniz? Zorlanmak bir yana, yazarken en çok eğlendiğim kitabın bu olduğunu rahatça söyleyebilirim. Yazmanın bildik sıkıntılarının yerini, yeni baştan denemenin keyfi ve başarıp başaramama endişesi aldığı için yazma süreci bir serüvene dönüştü. Her yeni öyküye başlayışta, yepyeni bir alanda atınızı (burada at' benim!) sürmenin, 'Bakaltm, buyokuslart çtkabilecek mi?' Ayağt seker mi acaba? îniste yuvarlanmasm sakın heyecanı ve hemen her satırda ata, alışık olmadığı hareketleri yaptırmanın çoşkusu vardı. Öykü türü arayışımın sonuna gelmiş değılim aslında; ama abartmadan, tadını kaçırmadan virmi beş öyküyle sınırlamanın 'makul olacağını düşündüğüm için bir yerde arayışı kestim. Türkiye, 'kara' coğrafyast da dabil(17 Ağustos12 Kastm 1999 depremleri) tüm coğrafyalartnda birfarklılasma çevrimindert geçiyor. Yaktn sosyal tarihlendirme çerçevesinde, 12 Eylül 1980 de bir milat olarak belirginlesiyor. Bu milat, ekonomide, sanatta, dilde bir dönüsüm yaşattı, yaşatmaya da devam ediyor. öykünmece, bu sürecin ve farkltlasmamn topyekun bir yakınmacası mı dersiniz? Evet; bir anlamda öyle, 1980, gerçekten bir 'milat', kötü bir milat. Ekonomiyi bilmem ama sanatta, dilde, hele gün delik yaşamı neredeyse tümüyle yönlendiren medyada artık 'pespayelik' sınırlan zorlanıyor. Hiçbir alanda tutucu olmadığım halde, 1980 'milat'ından sonra, özellİKİe son on yıldır, hiç kimse taranndan yapılmamış, kendiliğinden ve öylece oluşmuş gibi görünen sığlaşmalara, yozlaşmalara kayıtsız kalamıyorum. Sizin sorunuzdan sonra fark ettim ki, son on yılda yalnızca yakınma dile getirmişim. Ktrmızı Karanfil Ne Renk Solar?, 12 Eylül'ün savurduğu yaşamlardan birinin romamydı; sonraki öykü kitabımın Savrulmalar adını tasıması rastlantı değilmiş meğer. Türkçe 'öff ve Dedim. 'An!' yine aynı yakınmanın ünleml i çığlıklan. öykünmece de onlann devamı. Kısacası, kime, kimlere ulaşıyor çığlığım bilmiyorum ama giderek genislettiğim bir yelpazede, giderek tizleşen bir sesle yırtınıp duruyorum. Sizinki bilinçli bir çığltk... Gözlemci olarak yaşamı sorguluyor ve çt&lığınızı ona göre tizleştiriyorsunuz. Öykülerdeyer alan insan tipleri ise bilinçsizce baBırtp duruyorlar. Yaşam karşısındaki aciziiklerini çevresindeki insanlara, doğaya ya da kendine zarar vererek gidermeye çalısıyorlar. Güçlerini, doğadan değil zulümden alıyortar. Aslında anlatitğtnız enikonuçoğunluk... Öykünmeceler, sanki'sm dökülen ayna 'dan yansttıyor Türkiye'yi... Ne dersiniz? Ne diyebilirim, güzel saptamalarınız için teşekkür edebilırim yafnız. 'Sın dökülen ayna' benzetmesiyle siz zaten söylemişsiniz her şeyi. O 'milat'tan sonra böyle oldu işler. Mafya, hiç bu dönemdeki kadar yaşamımıza girmemisti. Siyasetle birleşti; hükümetlerle, devîetle kucaklaştı. Şimdi artık zulmün borusu ötüyor. Insanlann birbirleriyle ve kendileriyle ilişkileri de bu bütünden ayrı değildir ki! En özel, en sıcak olması gereken ilişkilerde, aşklarda bile zorbalıknüküm sürüyor. Eleştirileriniz, sın dökülen aynadan yansırken, öykülere konu olan çevreler ve insanlar kadar, o türde öykü yazanlan da içine altyor mu? Ben yalnızca belirgin kimi biçemleri taklit etmeye çalıştım. Bu biçemlerle birebir örtüşen yazarlar var elbette; ama bu örtüşmeyi saptamayı da, bundan eleştiri anlamı çıkarma ya da çıkarmama yolundaki yaklaşımı da okura bıraktım. Okurun bu konudaki tavrını, tanıdığı üslubun sahibi olan yazara karşı tutumu belirlesin istedim. Oyküyü medya mensuplannın ayağa düşürmesine izin vermemek adına ve öyle bir öyküyü (Popülist Öykü) oturup ciddi ciddi yazdığımın düşünülmesinden hoslanmayacağım için, adını ('sitemle' birlikte) verdiğim tek kişi, Deniz Arman oldu. Kitaptaki en açık eleştiri odur. Zaten öykülerin pek çoğu, herhangi bir yazara gönderme yaMİmaksızın, üst başhğın çağrıştırdığı üsubu yaratma çabası yüzünden 'deneysel' öykü sayılabüir. laşamın stnırlıstntrsız açılımlannı deneysel öykülerinize davet ederken iç çercevede maçofeminist, domestikglobal, fantastikrealist, naifsofistike, entelpopülist, absürdrealist karşıtlıklannı da dokuyorsunuz. Öykünmece, eleştirel tabantnı, karsttltklardan mı altyor aynı zamanda? Karşıtlıklar, benim öykücülüğümde ilk kitabım Sabah Yolcularindan başlayarak galiba her zaman başat öge oldu. Öykünmece ise, kendi özefliğinden dolayı (ki bu özellik, sizin çok yerinde saptadığınız gibi 'eleştirel Dİr taban' içermesi) karşıtlıklardan yararlanmaya çok elverisliydı. Ben de zaten sevdiğim bu karşıtlık ilişkisini, hazır fırsat çıkmışken bol bol kuflandım anlaşılan. öykünmece'deki yirmi beş öykü arasında kendi biçeminize en uygun buldugunuz öykünün kangisi olduğunu sorsam... Ben, Divinia öykü olduğunu düSAYI 64 Yaşam karşısmda adzflk T eknolojinin avuç içi kadar yaptığı dünya coğrafyasında, uzaklıkıar tek bir tuş yakınlığına indirgenirken insanî değerler de aynı hızla denizaşm uzaklıklara taşınıyor. Dünyayı, cep telefonlarıyla cebimize sığdıran, lnternet'le ayağımıza getiren teknoloji sayesinde; kesekâğıdına dokunmadan sanal sepete domatesleri atabiliyor, bankaya gitmeden para transferi gerçekleştirebiliyoruz. Ya da kâğıdın lıışırtısını duymadan istediğimiz derğiyi, gazeteyi okurken kabine girip terleme derdi olmadan dilediğimiz giysiyi 'tek tıkla' evimize getirtebıliyoruz. Dünya elimizin altında, cebimizin içinde, dizimizin üstünde... Evden çıkmadan her işimizi halletmenin seçenekleri allıpullu reklamlarla sunulurken dijital dünyada, makinelerle iyi ilişkiler kurmanın kolaylıkları göstenliyor. Ancak makineinsan ikilisinin arası yapılırken; insaninsan, insandoğa ilişkısinin üzeri çiziliyor. Yüz yüze konuşmalarımızdaki içerik yoksunluğu ve sıkıntı, başından saatlerce kalkmadığımız 'chat' odalannda, tanımadığımız ınsanlarla zevkle, heyecanla yaptığımız gevezeliklere dönüşüyor. Dijital teknolojinin insanî üişkileri 'delete' ettiği; onun yerine yüzeysel teknolojik gevezeliği 'enter'ladığı çağımızda, Mavi Küremiz daha da küreselleşerek coğrafyalan yakınlaştınyor; karalar bir adımda, denizler bir kulaçta alınıyor. Güzel... Ama trafik kazalannda ölümün kamksandığı, hayvanların sokak ortalarında gırtlaklandığı, mafyatik iliskilerin olağanlaştı;ı, tecavüzlerin, alaatmalann sıradan Denemenln keyfl Geçmtştıe öztem [ ! aştı^ı, bahçedeki gül kokusunun, dalında kırazın tadının, kedi tüyünün yumuşaklığının unutulduğu, eğilerek verilen selamların garipsendiği, komşuluğun SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP