25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

r tüm olumsuz dalgalanmaların, bölünmelerin, ırkçılığın, sömürünün, anlamsız bir teknolojiyle, sanayi devrimiyle soygunun, vurgunun odağıdır (s. 232233). Kimilerinin övünmelerine, imrenmelerine karşın Avrupa aşırı tutkulan yüzünden gelecek kuşaklara ürkünç bir yaşam ortamı sağlamaktadır. Üçüncü Dünya Ülkeleri, Avrupa'nın elinde birer sömiirü aracına dönüştürülmüş, spordan felsefeye değin tüm toplumsaf ilgi odaklan karanlık bir geleceğe doğru sürüklenmektedir. Yazara göre bütün spor kurumları paranın, çıkann, sömürünün birer oyuncağı olmuş, en saygın insan girişimleri korkunç bir niteliğe bürünmüş, uygarhğın dışına itilmişür. Yazar, sorunlaştırdığı yıkımların onanm yollannı, yaraların sağıltım olanakJarını da, soruyanıt biçiminde gösteriyor, çılaş kapılarını kapamıyor. Bu çalışmada, yazarın ışık tuttuğu konulardan biri de çağımızda dinlerin yayılışı, çatışmalarla, toplumları tedirgin etmeleridir. Bu olayın nedeni geçimsel sıkıntılardır, nitekim: "Ekonomik küreselleşmeden kaygıya düşen ve onu bir tehdıt olarak hisseden viğınla insan dinsel bir söyleme kaçışta buluyorlar kurtuluşu" (s. 237). Burada, konuya ne yandan yaklaşılırsa yaklaşılsın, köktendıncilik, ırkçıhğa varan milliyetçilik gibi biserver Tanilll. Bir çalı$kanlık abldesl. lünsel içerikten yoksun akımların beslenme kaynağı küreselleşme, sömürü tutkusuna boğulmuş sanayileşmedir. Demokrasi sözcüğünün yorumu değişti, anlamsız, çelişkili Lir başıboşluğa dönüştü, düşünsel ölçünün, etkinliğin yerini baskı, yıldırma, düzene uymama, başkalarının yıkımına yol açabilecek uygulamalar, girişimler aldı. Sayın Tanilh, bu gerçeği çok becerili bir anlatımla, karşı laştırmalı olarak sergiliyor. Bu önemli calışmada eğitime, öğretime ayrılan bölüm ilgiyle, düşüne duşüne okunmaya değer. Yazar eğitimin toplumsal önemini vurgularken uluslararası etkinliklerden yararlanıyor, eğitimi ilkokuldan üniversiteye değin bilimseldüşünsel gelişmenin verimli odaklarından biri olarak görüyor. Eğitimin düzenli, eleştirici, sorunlaştırıcı, tartışmalı konulara yönelik olmasının gereğini, uygarlık aıanındaki etkinliğini vurguluyor. Böylece eğitimi yüzeysel bilgilenme değil irdeleyici, araştıncı bir ouak diye düsünüyor. Ona göre eğitim daracık sınırlar içinde, değişmez düşünce ilkelerine saplanıp kalmamalı, bütün dünyaya, insanı insan yapan evrensel öğelere açık olmalı, bu da ancak bilgisel verilerin seçilmiş olmasına, geliştirici özlerle donatılmasına bağlıdır. Eğitimsel, bilgilendirme, belleğe yük olmamalı, düşünmeyetilerini engelleyip dondurmamalı, danası geleneksel değişmezlerden kurtarılmalı. Bu konuda Laşta televizyon olmak üzere tüm iletişim araçlarının etkinliği gündeme getiriliyor, bu araçların olumsuz etkileri de gözler önüne seriliyor. Sorunlan sergilerden değişik uluslardan seçilen örnelder karsılaştırmalı biçimde, yetkili düşünürlerden aktanlrruş ahntılarla, okuyucuya sunuluyor, böylece tek doğrultulu açıklamalardan uzak kalınıuğratıJdığı 12 Eylül sonrasında Tanilli nin Avrupa'da yaşaması, yalnızca orada emek savaşımı veren halkımız açısından değil, Türkiye'deki insanımız açısından da oir şanstır. Çünkü Strasbourg Yazıları'ndan da anlaşılacağı üzere Tanilli yalnızca Strasbourg'da yaşamamış, Avrupa'nın en kıyıda köşede kalmış yerlerine giderek, gücü elinde tutanların sürekli Kesintiye uğrattıklan aydınlanmayı oralara götürmüştür. Öğretim üyesi bulunduğu, Strasbourg'daki Marc Bloch Üniversitesi Yabancı Diller, Edebiyatlar, Uygarlıklar Fakültesi'nde, Türkiye'de ya da Avrupa'da yaşayan insanımıza yönelik kolloklar düzenleyen odur, kültür derneklerinde seminerlere katılıp konferanslar veren odur, Türk sanatçılarını, bilim adamlarını ve edebiyatçılannı çalıştığı yere çağırıp onları onurlandıran odur, bütün Du çabalan yazıya döküp insanımıza 'hayatının anlam ve düzeni'ni kavratmaya çalışan odur... Sürekli bağlı kaldığı arabasının tekerleri kanatlıdır; kentten kente, ülkeden ülkeye bilginin ışığını taşımıştır. tnsan haklanndan başlayıp Nâzım'ın, Ahmed Arif in, Avrupalı ve Türkiyeli daha nice şairin şür dünyasına girer, demokrasi dışı 82 Anayasası'nın tarihin çöplüğüne atılması gerektiğini cesarede savunur. Bunu savunurken, birçokları gibi, yurtdışında bulunmanın verdiği serbestlikten almaz gücünü; bilgisinden, Türkiye Cumhuriyet'ine ve onun üretken halkına inancından alır. Bu yönden, Strasbourg Yazıları, Avru yor (s. 284282). "Dünyamızın Yeni Sahipleri" başhkh bölüm, anlamsal derinliğine vanlınca ürpertici bir ortamın geleceğini vurguluyor. Çarpık sanayi gelismesi, küreselleşme, insan değerlerini dışlayan teknoloji, öte vandan yannlara öıüm sağlayacak nükıeer atıklar tüm umutları yıkıcıdır. Ingiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler, yüzyıhmızın başında büyük bir sanayi egemenliği sağlamıştı, günümüzde bu eeemenlİK el değiştirme yolundadır. Üçüncü Dünya Üİkeleri'nin acımasızca sömürülen yeraltı kaynakları, tanmsal alanların çoğalan nüfusu besleyecek ürünleri üretme gücünün, verimliliğinin gittikçe azalması, "piyasa ekonomisi' denen yeni sömürü kuruluşu pek iç açıcı değildir. "îktidarpiyasalarındır" söylemi sevindirici bir anlam taşımıyor, yazar bu alıntıyı seçerken içeriğinin taşıdığı ağırhğı vurgulamak istiyor, besbelli. Demek gelecekte dünyamızı "piyasalar" yönetecek, yönlendirecek, piyasanın gücü yönetimlerin etkinlik kaynağı olacak. Oysa Sayın Tanilli'nin vurguladığı bu gerçeğe kimse parmak basmadı, aydınlarımız, düşünürlerimiz dünya olaylarına hep "Osmanlı gözlüğü" ile bakıyorlar, toplumu uyarması gereken yetkililer evrenin dışında dolaşıyorlar. Yazar, bu bölümde (s. 311336), aşağı yukarı otuza yakın konuyu karşılaştırpa'da yaşayan insanımızın engin bir kültür penceresinden görünümü sayılmalıdır. İnsanımız, Avrupa'da sahipsiz kalmıştır; Anadolu ananın memesi çekip alınmıştır onun ağzmdan. "Gurbet", dilini, kültürünü, duyarlığını, duyumsama gücünü aşındırmıştır insanımızın. Bunun etkisiyle, kimlik arayışı içinde başını taştan taşa vurur. Devlet; kültür, eğitim ve dil alanlartnda, "eksper" adı verilen uydurma kurulların yılda bir iki kez bir araya gelmelerinin dışında orada yaşayanlara hiçbir hizmet götürmemiştir. Adam kendini halife Uan eder, Türkiye eli kolu bağlı kalır. Kadını erkeği, genci çocuğuyla, halkın neredeyse yansmdan çoğu, belki bir din devletinde yaşamaz, ama dinselleştirilmiş bir toplum düzeni içinde gittikçe ilkelleşerek yaşama umudunu yitirir. Halk, Avrupa nın ortastnda, uygarhğın nimetlerinden yararlanacağına, tam tersi bir tutum içinde gittikçe kendi varlığına bile yabancılaşmıştır. Bu durumdaki insanımız için bile Tanilli bir umuttur. Tanilli'nin, "Irkçıhğa Karşı Mücadele Günü" dolayısıylayaptığıbirkonuşmada dilegetirdifti, Türkiye'ye de rahadıkla uyarlanabilecek şu görüşlerini iyi değerlendirmek gerekir: "...saldırıların hedefi başta göçmenler olduğu halde, onların katılımı devede kulak böyle protestolara; tehlikenin bilincinde değiller; kendi sorunlan karşısında genelükle örgütsüz ve dağınıklar. Öyle olunca da, bu yığınları söz konusu sorunların temelinde eğitip örgütlendirerek onları duyarlı hale getirmek, yaşamsal bir önem tasıyor. Bu bakımdan göçmenlerin bilinçli ve ileri kcsimi olan devrimci ve demokratik örgütlere büyük görevler düşüyor; var olan çizgilerini yeniden gözden geçirmeleri ve kendi aralarında bölünmüşlüğe son vererek güç birliğini sağlamaları gerekiyor ve bir an önce yapmaları bunu. / Ayakta kalacaklarsa böyle kalacaklar!" Durgun göl yüzlek olmaz; Tanilli'nin söylediklerinin derinliğine bakmak gerekir. O, kahvehaneye dönüşmüş "kültür dernekleri"ni görmüştür, birbirlerine kızıp "dilekçe aernekleri" kuranları tanımıştır. Tek kitap okumadan dünyaya "nizamat" veren kara cahilleıle lıarşılaşmıştır. Yurtdışının peçeli yüzü budur. Tanilli, gece demeuen, gündüz demeden, konuşmalar yaparak bu peçeyi kaldırmaya çahşmış, oralara Batı vc Ana1 SAYFA 5 Strasbourn Yazıları ADNAN BİNYAZAR Server Tanilli'nin Uygarhk Tarihi daha ders notları aşamasında ilgi çekmiş, elden ele dolaşmıştır. Tanilli, bu yapıtında, gelişen toplumsal olayların temeline iniyor, somut verilere dayanarak konuları güncelleştiriyordu. Geçmişi "jimdi" gibi yaşatmak bilimin erdemidır. Tanilli, geçmiş güncellik somut veriler arasındaki bileşkeyi bilimsel yöntemin kaçınılmaz kuralı sayarken, kaba aldın önemsemeyeceği en küçük ayrıntıyı aydınlanmacı beyninin süzgecinden geçiriyordu. Nice karmaşık konu onun dılinde akışım kazanıyor, Tanilli, anlaşılmazlığı bilimsellikten kovuyordu. Bilimsel yapıtların kaçınılmaz hastalığı olan çevıri dilinin anlaşılmazlığı da yoktu onun düinde. Tanilli yalnızca Türkçe sözcüklerle yazmıyor, Türkçe yazıyordu. Türkçe yazmak, dili yapmacık bicimselliklerden kurtarmak, yüzyılların damıttığı anlam incelikleriyle kullanmaktır. Oysa nice yıllar, karmaşık anlatma bilimin temel kuralı sayılmış, okuru terimlere boğmak, metni yabancı sözcüklerle doldurmak bir "üst düzey bilimi" varatma anlamına gelmiştir. Büimde anlaştlır olmak "düzeysizlik" sayıldığı için, aydınlanmanın geniş alanlarında 200 yılı aşkın bir süredir bocalayıp duruyoruz. Tanilli, Montaigne gibi, pazarda zerzevat satan bir kişinin bile anlayabileceği bir dili benimsemiştir; çünkü onun amacı, bilgiyi kitleye götürmektir. Tanilli, öbür yapıtları ve çevirileri için de söz konusudur bu, özeflikle denemelerinde yalın, açık, anlaşılır bir dili yeğler; eskilerin deyimiyle onu "üslup sahibi" kılan da buaur. Bu biçemle (üslupla), alısılmış söylemlere yüz vermeden, özellikle konuşma dilinin olanaklarından yararlanma yolunu seçer. Yirmi yıl gibi kısa bir sürede ciltlcrcekitap yazmasında bu oturmuş biçeminin etkisi büyüktür. Bilimsel yapıtlarının, denemelerinin, çevirilerinin aynı elden çıktığı daha ilk bakışta belli olıır. Bu gücüyle, Tanilli, kafaları karmaşıklıklar içinde şaşkınlaştıran söylemleri dilinden kovmayı, anlatımına kişiyi aydınlıkçı arayışlara götiiren bir açıklık kazandırmayı başarmıştır. Bu anlatım, bilgileri dondurmaz; tam tersine, kafalarda yeni açılımlar yaratarak CUMHURİYET KİTAP SAYI 565 kişiye düşünce yaratma olanağı kazandırır. Montaigne'in, ezberbilmeyi 'bilmek' saymamasılîu yönden anlamlıdır. Tanilli de, hiçbir zaman hazır bilgilerin aktarıcısı olmamış, kişiyi kendi yaratıcı bilgi alanlarına yöneltmek için kültürel birikimlerin geniş olanaklarından yararlanmayı bilmiştir. Can alıcı alıntıları değerlendirip onlara yeni açılımlar kazandırması da biçeminin başka bir yansımasıdır. Onda biçem, donmuş düşünce kalıplarını zorlamanın, bilgiyi yorumsal bağlamda değerlendirmenın aracıdır. Tanilli'nin anlatımsal yaratıcılığının temeli 'essai'ye (deneme) dayanır. Her tür yapıtında, "deneme"nin özgür ve sınır tanımaz anlatım olanaklarını kullanır. Onu okur karşısında içtenlikli yapan da budur. Diliyle düşüncesi arasınaaki beğeni dengesi, onun, Nurullah Ataç, Sabanattin Eyuboğlu, Orhan Burian, Nermi Uygur gibi esthete yazarlar arasında anılmasını gerektirir. Denemelerinde edebiyat, dolayisıyla kitap ağır basmakla birlikte, temel konu, aydınlanmacılık odağında yoğunlaşan, "insanlığın bütün halleri"dir. Bu genellemelerin ışığında, Tanilli'nin denemelerinin bir araya getirildiği Strasbourg Yazıları'nı (Adam Yayınları, Ekim 2000) okuduğumda, Brecht in, bilgiyi neden "ışıkla donatan" bir güç saydığmı düşündüm; hemen ardından, Macit Gökberk'in "aydınlanma" tanımını. Gökberk, aydınlanmayı, kendi sorusunu kendi yanıtlayarak yapar: " 'Aydınlanma' ne demek, kim aydınlanacak, aydınlatılmak istenen nedir?" " Aydınlanmak isteyen insanın kendisi, aydınlatılması istenen şey de, 'insan hayatının anlam ve düzeni'dir." Özgür düşünce sorudan soru yaratır. Bu bağlamda, Tanilli, denemelerinde, "Insanda aydınlanma isteği nasıl uyandırılacak? insan, 'hayatının anlamını ve düzeni'ni nasıl kavrayacak?" sorıılannın yanıtını arar gibi görünüyor bana. Deneme, sorularyanıtlar bileşkesidir; okurun kafasında çözümler yaratmaya elverişli bir türdür. Tanilli, Avrupa'da yaşayışını "hasbelkader" diye nitelendiriyor. Ancak, bana öyle gelir ki, Türk aydınlanmasının bütün kültürel kurumlarıyla kesintiye Tanllll, ylne bir okuma sırasında. J
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear