22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

tçeriklerdeki önemli sorunları bünyelerinue taşıyan sözcükler, dünyaya geldikleri gündcn ölecekleri güne kadar insanların hiç vazgeçmedikleri, vazgeçemedikleri, vazgeçemeyccekleri, "olmazsa olmaz" denilen eşstz gerçeklerin temsilcisidir. Ve bu gerçekler çok işlenmiş, çerden çöpten ayıklanmış, arındırılmış, iyıce bilfunaştırılmış bir diUeözIcrindeki meşâleler söndürülmeden sunulmaktadır. Melisa Gürpınar'ın bu düzyazışiirlerinde göze carpan en önemli öğelerden biri sorularuır. Okuru gezdirdiği dünyanın bütün pürüzlerine, DÜtün açmazlarına, bütün gizlerine, bütün bilinmezliklerine ve karanlıklarınaaydınlıkta olduklan sanılanlara dasorular yöneltir. Evet bu sorular, kişilerin çok sıkıştıkları anlarda arayıp da bulamadıkları soruların nasıl bulunacağını, zihinlerdcki gcçici tıkanıklıklann, şaşkınlıkların, ş.oklann nasıl giderileceğini, ruhları çökerten ilişki ağırlıklarından nasıl kurtulanacağını belirtmesi açısından önemlidir. Ayrıca dokulanna girilemeyen durumlar hakkında da sorularsorar Melisa Giirpınarvebu "soru işi" son satırda tamamlanır. Bu soruları yöneltirken konuların içlerinde, uzantılannda, gölgelerinde yatan nedenleri, niçinleri uyarır, hepsine bir çekidüzen verir, hareketli bir kimliğe sokar. Yukarıda da açıkladığım üzere bunu, kendini "merkez"e koyarak yapar. Çünkü herkesin kafasında Dİnlerce soru işaretinin gezindiğini, yanıtlara tutunmak ve yanıtlarla varolmak liği önce kendi soyunadır. "Alıç ağacı toınurcuklarıyla birliktc, çıplak dallannı çalakalem pembeyc boyamakta ve çekirdeğin uizcmini anlatmaktadır onlara." Duyarlılığın törpülenmiş,li£i mi, yuksa esküerin deyimiylc eşyanın tabiatı gereği mi, bilim adnmlarının anlattığından pek de ötcye gcçcmez gibidir yüreğin ya da sezginin gücü. "Ey doğa, konuş benimle, susup önüne bakma. Bir balığın, bir baykuşun diliyle de olsa, konuş ki sözlcr örümcek ağlarıyla bağlasın bizı göklere ve köklcrırniz uzansın, dünyanın çekirdeğindeki ateşe. Bir bütün olalım, kaynaşıp criyclim. Si tem etmeyelim artık birbırimize." Belki du bu noktada anmanın tam zamanıdır Yahya Kenıal'i. "Duyma/ bu anda taş gibi kalbinizde bir MZI/ Farketmez anne toprak ölüm maceranu/ı." O zaman ne kalır eli mizde? Belki yalnızca, şaşarak bakmak. Gürpınar kendi penceresinden, ama şaş.kınlığa hayranlığı da katarak, ınsanların ve doganın düııyasmı son bir kez daha sorgulamayi dener. "Kaç dost yüzü geçti sorramızdan? Sokak kapısından kaç morarmı^ ceset uçtu gittı? Ve tam ağzı siit doluyken, kaç çocuk düşüverdi kucağımızdan, kendi hayatına doğru, scssiza sürüklcndi gitti? Bançemizde kaç ciııt ağacı kurudu durup dururken, kaç kez yıldırım düstü yürcğimize?" Ve açık bir yargıyla noktalar sorgulamayı. "Parmak hesabını bile bilmeyen, taşralı bir pazarcının şaşkınlığıyla, bu garip olayları, saymakla başa çıkıjmazdı ki aslında." Bir kadın, gecenin bir vakti, bir kâğıt çekcr çckmecesindcn. Boş kâğıt uçurumdıır aslında. Bir yanıyla karnıa^a, bir ya nıyla "bir çocuk şiiri kadar yalın" hayatı dizelere dökmek, dipsiz bir boşluğa inmeye kalkışmak değilse ııedir? Yazabilmek. Tutku mui' Görcv nıiî' Hesaplaşınak mı? Ama neyle? Zaman kendi bildigini okumakla, canlı ve cansız ne varsa kendi pusulasının dogrultubunda yürümektedir. Oylcyse neden? Belki de bir nedeni yok tur ve hiç olmamıştır, ya da yalnızca, biyokimyasal bir süreçtir ve şiirden söz cdiyorum yaşamında yazmayı niç düşünmeyenlcrin araştırnıa alanına giren bir olgudur. Şimdilik vazgeçtik ncdeninden, ama ne ol duğunu da mı sormayalım? "Yazabilmek, bir çocugun uykudaki sıcranıasına yetişebilmcktir." "Yazabilmek, kırık bir kuşu al mak gibi avucuna, sahip çıkmaktır kendi kendine yol alan sessiz ve mavi dünyanıızın acılarına." "Yazabilmek, gecenin en karanlık anında evrende yankılanan seslerı toplayabilrnektir kâgıdına." Bu kadar mı? Dilerseniz tümünü utuıtun bunların, şu CUMHURİYET KİTAP SAYI 472 istediğini, oradan oraya sıçradıftını, kendilerinden olan ve olmavan şeylerle iliski kurmaya yeltendiğini biür. Soruları birbirinin üstüne yığar. Yeniden ve özgün bir tammlama yapmak gerekirse, yaşam, bir soruyanıt ekseninin çevresinde döner dolaşır. Ama pek az kişi vurduğu yerden ses getirecek dört dörtlük sonılan soracak yetkinliğe sahiptir. Söz gelimi, bilgi yoksunu kimseler, soru sormanın ve alacaldarını tahmin ettikleri yanıtların yaşamdan önemli, kendilerine yararlı, verimli bir yer kazanmayla, engellerle dokunmuş kalın bir perdcvi yırtmakla, dünya nimctlerine sanip olmakla eşdeğerde olduğunu kavrayamadıklanndan, soracaklan soruları nerelere dayandıracaklarını kestiremezler, bu yüzden de sorularına doğru dürüst yanıt alamazlar ve bu olumsuzluk, onları adım attıkça yanlışlıkların batagına batırır. (Salkımsöğütlerin Gölgesinde) ki düzyazı şiirlerde Melisa Gürpınar, her harfine cgemen olduğu Türkçeyi hamur yoğurur gibi yoöurur, yükscKÜkleri bile çok çok aşan noktalara götürür, renkli, müzikli resimli, coşkulu bir yapıya ula^tmr. Türkçenin eşsiz, yüce tadına zevkine, üstün bir sanatçının, üstün bir ^airin incelmiş zevkini, bilincini katar ve anlam yönünden de, ses yönünden de zcngin Dİr dille ne harikalar yaratılacağını belirtir, anlattıldarını unutulmaz kılar. "Birömrü oturduğu koltukta gizli gizli ağlayarak tamamlayan kadınlar, ancak, göz çukurla rına dolan toprakla banşıktırlar. (...) Eskiden tstanbullu kadınlar, ya kız bakmaya giderken çıkarlardı sokağa, ya da hamama, mesireye, muska yazdırmaya. Geri kalan zamanlarında, tahta panjurlan açıp scrin sofalarda saaderce oturup gizemli bir ağırbaşlılıkla, havadan sudan konuşurlardı, ellerinde kahve fıncanlanyla. Akşama doğru, fıstık camı kokan ılık bir rüzgâr, sevda gibi dofaşırdı şifon başörtülcrinin arasında. Günler çok uzundu, bitmek bilmczdi. Ömürler ise, ne yazık ki kısacık. Bir adım ötesi görülmeyen o loş odalardaki fısıltılı ve üstü kapah KOnuşmalar hâlâ kulaklanmdadır. Markalı mendillere kan tükürerek sürgünc giden babalar, savastan dönenler, incir ağacına kendini asanfar, kafes arkasında konyak içen kadınlar, büyükannemin deyişiyle, uün gibi hatırımdadırlar. Bugünden başlasam anlatmaya yavas yavaş, öyküleri binbir geceden taşar. / Ben artık unuttum, lavanta çiçefii kokan şilebezi geceliklerle, tahta tavanlı odamızda uykuya yatıp da bir daha uyanamadığımız bir hayatın uzağından, kaç marşandiz gectiğini, ateşli bir hasta gibi çırpınarak sabana Kar$ı. Kaç kez papatyalar açmıştı, raylann yanı başında? Ve filizi bir duman gibi yükselip tam sartlırken asma yaprakları taraçaya, kaç kez gitmişti erkekkr, vagon penceresinden mahzun mahzun bakarak dıiarıya? Ya şu yayları çıkmış eski koltukta, caç konuk dinlenmişti, kimlcr tatmıştı pişirilen aşureden? Gözyaşıyla sulanan ye diveren güller, kaç kez gonca vermişti de, zaman olmamıştı galiba koklamaya. Soldu hemen kadife minderdeki işlemeler. Döküldü birer bircr çekmecenin sedefle ri. Buydu işte benim zamanımı kemiren; kanatlı tahtakurtları, naftalin, çini soba ve cezveler... Daha kaç el tavla oynamıştık büyükannemle, bir akşamüstü oturup sedire? Sürdü sürmedi ömrümüz, yansı güneşli, yarısı gök gürültülü bir gün kadar bile. Melisa Gürpınar, ellerinden tutar, sık sık yolculuğa çıkarır okurları.Onlara, bu yolculukta, serüvenlerinden, yaşamöykülerinden bölümler sunarken onların da anılarını kışkırtır. Derken hissedilcn vc hissedilmeyen arular yumağı sarar her yanı, yağmurlar gibi gökten yağarlar yıldırımlar gibi belleklerden yükselirler. Bu arular bulundukJan kalıplarda sıkışıp kalmazlar, benzeyen, benzemeven yasantı öbekleriyle ilişki kurarlar, birfeşirler. Tıpkı görüntüler gibi, tıplu mmltılar gibi, tıpb müzik üreten ses dalgaları gibi düzyazışiirlerin her yanında dcvinirler, dolanıp dururlar. Melisa Gürpınar'ın anlatımı diridir, canlıdır, akıcıdır. Bu anlatımm içinde deneyler, saptamalar, gözlemler, betimlemeler, benzctmeler, bilgi birikimleri; eşsiz bir yetenek, eşsiz bir yaratıcılık vardır. Metinlerin bütün satırlarında yüzen, gezen, zıplayan, uçan, kaçan, sihirli, büyülü, yalın ve şiirsel her sözcük, ruhsal oluşumları, rulısal sayıklamaları, bedenlerdeki yaşlanma sıkıntılarını, yakınmalarını sırtlarında hiç yorulmadan taşıyacak güçtedir. Usta bir sanatçıdır Melisa Gürpınar. Bu ustalıgıyla ve parlak yeteneğiyle yüreklcrde, beyinleruc şölen güzelliğinde, şölen coşkusunda rüzgârlar estirir. Scvinçleri, heyecanları arttırır. (Salsımsöğütlerin Gölgesinde) bunları ve daha başkalarını edcbiyat sahnesindc okurlara ulaştırır. (Salkımsöğütlerin Gölgesinde) okurların günün her saatinde başvuracaklan, çevirdikleri sayfalarında kendilerini aydınlata cak, rahatlatacak bir şeyler bulacaklarını ıımut ettilderi bir "kılavuz" kitaptır ve çok iyidir. • , Mezunlyet fotoğrafı. ortada Yıldız Kenter. solunda Sema özcan onun yanında culer ökten, sağında Yıldız Kenter In kızı Leyla. yanında Melisa Cürpınar. Demlrcan Türkdoğan. Mustafa Alabora küçücük tümccyi anımsayın yeter. "Yazabilmek, yazdığının kendisi olmaktır." Sanırım yaratının gizidir bu. Yarattığının bir ölçüdc dc olsa kendisi olabilınek. Doğru dan ve katıksız, yaşadıgını duyumsamak, yarattığmın içinde. Yazmak bu anlamda gercekten bir yaşama biçimidir. Üstclik yönlere, boyutlara, mcsaîeye ve zamana dağılarak, yayılarak ka(>sayarak, içererek yaşamak. Denilebilir ki bu olsa olsa zihinsel bir yolculuktur.. ama şöyle ya da böylc, yaşanan ne varsa zihinde yer ettiğinde yaşanmış olmuyor mu? Gürpınar onca an, onca titreşim ve zaman zaman düşülen hava boşluklan arasında hangisine yetişeceğini şaşırır bazen. "Çiy damlasını yazsam, sabah gücenivor. Dikeni yazsam, ağlıyor kiraz çiçeği." Çok alçak bir seslc duyurmaktır amacı ama, aynı zamanda bir oyun yazarı olarak kimi kez sahneye çıkmaktan alıkoyamaz kendini, son sıradakilerin de duyabileceği bir ses edinir. "Yüreğinin önünde ve ardında, sönmüş yanardaölar, kurumus dcnizler, iskclctler uçu^malı. Her harf bir çığlık olmalı gerektiginde, her dize, kanlı bir kılıç." Yinc de yjpıtına cgemen olan dııru liç.luk, dinginliktir. Ne olsa "SalsımsöjŞütlerin luk, gölgcsinde'dir çünkü. 1 lemcn önünde yapraklar usulca toprağa gömülmüştür. Bir dilek tutar Melisa Gürpınar, sonsuzluğa ilişkin. "Ne olur beni, hayata gömün. Haftanın günlerini, onların güzelim adlarını vc bütün ayrılık anlarıyla, tarih atılma mış yalnızlıkları, kar toplayan havayı, on iki ayı, eski yazıyı, yeni yazıyı, cbcet hesabını, yazıtları, dikilitaşları yığını göğsüme... Sayılı fırtınaları, denizlerin yükselişini, dolunayı, gecenin büyüsünü, Kurumuş samıçları, tam şafak sökcrken doğan çocuğu, guguklu saatleri, sabahçı kahvclcrindc içilen bir fıncan zcncefılli sahlebi de getirin. Isterseniz kana ve ihanete de gö mün beni. Yeter kı, kırmızı bir gclincik açsın içinde öykümün. "Kırmızı gelincik serpilecck, zamanın omuz silkemeyeceği bir gerçekliğe dönüşecektir sonunda, bilir. Gelişimin bitimsiz nehrinc inancını da ekleyerek. "Binlerce yıl sonra bir de bakarsınız, benim yazdığım bir dize, belki dize bile değil, bir iç çckiştir aslında, başka bir şairin dilinde kanatlanmış, kelebekler gibi evrim geçirmektedir hâlâ." Ve binlerce yıl sonra o gelincikten havalanacak kclebek, hiç kuşkum yok, pembe bir begonya çiçeöini mutlaka bulacak ve konacaktır. "Siz niç saksıdaki pembc bir begonya çiçeğiylc göz göze geldiniz mi? Çiçeğin güldüğünü, agzını büzerek ağladığını, çiçeğin küstüğünü sezdiniz mi? " • Büyükanne, Teyze ve anneslyle Melisa Cürpınar lüstte). SAYFA 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear