25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 6 EYLÜL 2020 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Menderes döneminde BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ 19501960 yılları arasında acaba basın özgürlüğü ne durumdaydı? 14 Mayıs 1950 seçimleri ile Demokrat Parti iktidara geldiği zaman bütün gazeteciler bayram etmişti. Ben de onların arasındaydım. Adnan Menderes gazetecilerin dileklerini yerine getireceğini söylüyordu. İlk olarak Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasında Münasebetleri Tanzim Eden Kanun 13 Haziran 1952’de yayımlandı. Bu kanun gazetecilere şu hakları sağlıyordu; n Sendika kurabilmek, n Sosyal sigortalardan yararlanmak, n İşverenin gazeteciyle yazılı iş anlaşması yapması zorunluluğu, n İş anlaşmasını bozmak isteyen gazete sahibinin gazeteciye kıdem tazminatını ödemesi, n Gazetenin kapanması durumunda gazeteciye ücret, n Haftalık tatil, yıllık ücretli izin, n Bu kanun o zaman için çok önemli bir aşamaydı. Söylediğinin tam tersini yaptı Ama ne yazık ki bu bayram havası çok sürmedi. Menderes en ufak bir eleştiriye tahammül edemiyordu. DP hükümeti 1956’da radyo ve yayın yoluyla işlenen suçlar kanununa yeni maddeler ekledi. Bu maddelerden biri “Kötü niyetle ya da özel maksada dayanan yayında bulunmak, hükümetin dışarıdaki itibarını mübalağalı ve özel maksada dayanan haberlerle sarsmak.” Menderes yasal yollarla basına her gün yeni yeni kısıtlamalar getiriyordu. Biz 1953 yılında Gazeteciler Sendikası’nı kurmuştuk. 1955 yılında da Türkiye Gazeteciler Konferansı adıyla ulusal çapta bir toplantı düzenledik. Ben sendikanın genel sekreteriydim. Ankara ve İzmir gazeteci sendikaları da bu toplantıya katılmışlardı. Menderes, konferansta verilen kararları tepkiyle karşıladı. Bir süre sonra sendikamız kapatıldı. Menderes dönemi gazeteciler için bir özgürlük dönemi değil, bir baskı dönemiydi. Gazeteciler bunları unutmadılar. O günler basın tarihine kara bir dönem olarak geçti. Her gün gazetecilere karşı yeni yeni davalar açılıyordu. Zaman, Ulus, Yenigün, Milliyet, Cumhuriyet, Dünya, Vatan, Tercüman gazetelerinin sorumluları haftada birkaç gün mahkemelere taşınıyorlardı. 19541960 yılları Türk Basın Tarihi’nde sonu gelmeyen davalarla dolu karanlık bir dönemdir. Yalnız dört yıllık bir süre içinde (Mart 1954 Mayıs 1958) 1161 gazeteci hakkında kovuşturma açılmış ve bunlardan 238’inin mahkumiyetine karar verilmişti. O dönemde gazetelerde şu başlıklar görünüyordu; n Basın gazileri selam size (2 Ağustos 1959) n 35 gazeteci yargılandı (17 Eylül 1959) n Dün 7 gazete mahkum oldu (3 Aralık 1959) n İstanbul ve İzmir’de 29 basın davasına bakıldı (24 Aralık 1959) n 3 arkadaş daha gitti (1 Şubat 1960) n Dün 27 gazeteci yargılandı (17 Mart 1960) 19591960 yıllarının en önemli olayı Pulliam Davaları’dır. Amerika’nın ünlü gazetecilerinden Eugene Pulliam 1958 ortalarında Türkiye’ye gelmiş ve başbakanla görüşmek istemişti. Uzun zaman bekletildi ve Pulliam bu sevdadan vazgeçti. Tam Amerika’ya dönecek ti ki, Menderes’in İzmir’e giderken vapurda kendisini kabul edeceği bildirildi. Pulliam da “Pekâlâ,” deyip vapura bindi. Ama Menderes vapurda hep parti işleriyle meşguldü, Pulliam’a zaman ayıramadı. Amerikalı gazeteci de küskün olarak memleketine döndü. İzlenimlerini Indianapolis Gazetesi’nde yayımladı. Amerika’da 72 gazete bu yazıyı sütunlarına aldı. Yazının başlığı “12’ye Çeyrek Var”dı. Amerika’da çıkan bu yazıyı Dünya, Ulus, Vatan gazeteleri ve birkaç dergi de yayımladı. Bir kıyamettir koptu! Yazıyı yazan gazetelerin sorumluları mahkemeye verildi. Gazeteler kapatıldı. Menderes bu tepkilere boş veriyordu. Her gün yeni yasak Sevgili dostum Abdi İpekçi 1 Ağustos 1959’da Milliyet’te “Pulliam’a Açık Mektup” başlığıyla şöyle yazıyordu; “Sayın Mister Pulliam, lütfen bir daha Türkiye hakkında yazı yazmayınız. Gerçi sizin oralarda basın hürdür. Herkes istediğini düşünüp yazar. Ama bizim buralarda basının hâlâ hür olduğunu zanneden bazı meslektaşlarımız var. Onlar bunları sütunlarını alıyorlar. Aradaki fark şimdilik 6 yıl 7 ay hapis.” O yıl Pulliam Davaları yüzünden Dünya, Ulus, Va tan, Milliyet gazeteleri ve Kim Dergisi kapatıldı. En eski dostum Şahap Balcıoğlu 16 aya mahkum oldu. Selami Akpınar, Naim Tirali ve Ahmet Emin Yalman da cezaevlerine yollandılar. Pulliam Davası işte buydu. Menderes her gün gazetelere tekzipler gönderiyor ve yayın yasakları koyuyordu. Tahkikat komisyonu Bütün bunlar yetmiyormuş gibi özel bir kanunla Meclis’te bir de Tahkikat Komisyonu kuruldu. Komisyon her gün yeni yasaklar getiriyordu. 27 Mayıs 1960’ta Meclis’teki görüşmelerin de yazılması yasaklandı. Öte yandan İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim komutanları da her gün basına karşı yeni önlemler aldılar. O dönemde basın özgürlüğü diye bir şey kalmamıştı memlekette. İşte bu yüzdendir ki 27 Mayıs’ı gazeteciler bir bayram havası içinde kutladılar. Yani Menderes dönemi gazeteciler için bir özgürlük dönemi değil, bir baskı dönemiydi. Gazeteciler bunları unutmadılar. O günler basın tarihine kara bir dönem olarak geçti. Menderes’in basın özgürlüğüne hiç sempatisi yoktu. Ben birkaç kez kendisiyle karşılaştım. Celal Bayar, o ve başka gazetecilerle bir tren gezisi yaptık. Gezide Vala Nurettin VaNu ile birlikteydik. Yemeklerde bazen bir araya geliyorduk. Başka bir anım da şu; Menderes bir dönemde Paris’e gelmişti. Orada da yine bizlerle uzun uzun görüştü. Hiç de kötü izlenimlerimiz olmadı. Ama kürsüye çıktığı zamanlarda bazen saldırgan bir insan oluyordu. Devrilmesine ve tutuklanmasına sevinmiştik. Ama iki yıl sonra idam sehpasına götürülmesi içimizi sızlatmıştı. İsmet Paşa bunu önlemeye çalıştı ama başaramadı. Halk devrim heyecanını yitirmişti. Menderes’in Yassıada duruşmalarındaki zavallı hali herkeste merhamet uyandırıyordu. İnsanlar o idam olayının acı görüntülerini hiç unutamadılar. Şahıs devletinde adalet 30 Mart 2017’de, “Hürriyet Dilenmek İstiyorsanız...” başlıklı yazımda, bir AKP milletvekilinin “KAPIMIZDA HÜRRİYET DİLENİN” dediğini belirtmiş ve Erdoğan/AKP iktidarının adalet anlayışını eleştirmiştim: “...CHP’li İzmir milletvekili, sendikacı Musa Çam, AKP iktidarının anayasa değişikliği önerisi ile kölelik düzenini getirmekte olduğunu belirtti. Bu eleştiriye karşılık, AKP’li Kahramanmaraş milletvekili İmran Kılıç şu yanıtı verdi: ‘Kapımızda hürriyet dilenin.’ Kılıç, ne dediği iyice anlaşılsın diye, fikrini vurgulamak için aynı cümleyi iki kez tekrarladı. Yani dili filan sürçmedi, muhaliflere karşı olan siyasal tutum ve davranışını, pekiştirerek dile getirdi: Öyle anlaşılıyor ki Referandum’dan ‘Evet’ kararı çıkarsa, bize de ‘iktidarın kapısında özgürlük dilenmek’ düşecek.” HHH Yukarda alıntıladığım yazım, eski Yargıtay Başkanı Prof. Sami Selçuk’un DOĞMAYAN HALKOYLAMASI adlı kitabında sonucunun geçerli olmadığını açıkça anlattığı, 16 Nisan 2017 (Sözde) Anayasa Halkoylaması yapılmadan önce yazılmıştı. Bu nedenle paragrafın son cümlesi “Öyle anlaşılıyor ki Referandum’dan ‘Evet’ kararı çıkarsa, bize de ‘iktidarın kapısında özgürlük dilenmek’ düşecek” biçiminde idi. Bilindiği gibi halkoylaması sonunda oylar açıkça yasalara aykırı biçimde sayıldığı için bence sonuç “Evet” çıkmamıştı ama resmi makamlarca “Evet” çıktığı, “Atı Alanın Üsküdar’ı Geçtiği” belirtildi ve Türkiye Cumhuriyeti “Ucube Anayasa” ile yönetilen bir “Şahıs Devleti”ne dönüştürüldü. HHH “Şahıs Devleti”nde adalet nasıl işliyor sorusuna, bugün artık üzerlerinde ciltler dolusu kitaplar yazılabilecek olan haksızlık ve hukuksuzluk simgeleri haline gelmiş olan ve hayatları parmaklıklar arkasında süren Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Müyesser Yıldız, Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç gibi kişilerin davalarına ve protesto için tuttuğu ölüm orucuyla hayatını kaybetmiş olan Ebru Timtik olayına (yerim elvermediği için) hiç girmeden “tahliye edilmiş olan” bir kadın gazetecinin bu sütunda anlattığım öyküsünü anımsatarak yanıt vermek istiyorum. Bu öyküyü, 26 Eylül 2019 tarihinde yine Cumhuriyet gazetesinde, “Aydınlanma” sütununda yazdığım bir yazıda aşağıdaki gibi anlatmıştım. Burada o mahpusun hak lılığı ya da haksızlığı değil, “bir insanın başka bir insana, adalet için yalvarmasının” yani Hukuk Devletine değil, bir kişinin duygularına sığınarak “Hürriyet Dilenmesinin”, insanı insanlığından utandıran mektubu anlatıldığı için o gazetecinin adını gizledim. HHH “İki gün önce medyaya AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ‘Hürriyet isteyen’ (‘dilenen’ demeye terbiyem de ahlakım da izin vermiyor) bir mahkum mektubu yansıtıldı. İnternethaber sitesinin ‘FETÖ suçlaması ile hapiste olan N.I. son çare olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yalvarma, sitem ve özür içeren bir mektup yolladı. Bu mektubu internethaber.com sitesinde ilk kez okuyacaksınız.’ başlığıyla verdiği mektubu N.I., geçen sene yazmış. Oldukça uzun mektubun bazı bölümleri şöyle: ‘...Ben eski bir dostluğa dayanarak bu satırları kaleme alıyorum. O günlerden, içinizde bana karşı ufak da olsa bir yakınlık kaldı mı? Acaba aramızda 2.5 yıldır cezaevinde çektiğim çileyi, yalnızlığı hissedebilecek bir duygusallık hâlâ mevcut mu?.. ...Bu arada size de çok haksızlık ettim. Özür dilerim... ...Bir de sık sık, sizi ve Emine Hanım’ı düşünüyorum. Sanki durumumu tam olarak bilseniz, bu haksızlığa müdahale ederdiniz gibi geliyor... ...Mağduriyetimi size anlatıyorum, zira, adaletin yitirdiği vicdanı, ancak siz yeniden tesis edebilirsiniz... Cezaevinde zeytin çekirdeğinden yaptığım tespihi de size takdim etmek isterim... ...FETÖ elebaşları kaçtı; Ben de kuyuya atıldım. Adeta bir mezara diri diri gömülmüş gibiyim. Yargı’da bulamadığım adaleti sizde arıyorum. Acaba elimden tutup, hak ve hukuk adına, beni bu kuyudan çıkarabilir misiniz?’” HHH Sanıyorum bu mektuptaki şu cümleler “Şahıs Devleti’ndeki adaletin yokluğunu” vurguluyordu: “...Mağduriyetimi size anlatıyorum, zira, adaletin yitirdiği vicdanı, ancak siz yeniden tesis edebilirsiniz...” “Yargı’da bulamadığım adaleti sizde arıyorum...” HHH Özetle “Şahıs Devleti”nde artık adalet yok... “Şahıs Devleti”, insanları, “Tek Şahıstan” adalet dilenmeye mecbur ediyor... Ve sadece (haklı veya haksız yere) hapiste olan insanlar değil, insanlık ve evrensel adalet kavramı da yerlerde sürünüyor! +Sİ?IR?LISİ?Ú?@?ÚÎKQÎXJÎIBCQR?LÎ )İÎI+?LQShLSLF?XÎPJ?WÎNISPESJ?BÎÚÎ «MASIJ?PÎLÎXJ?FCKCÚJCLGNFCKBCR?PGF@GJEGLGXG i9?İ?QÎL#SKFSPGWCRj R?XCJCWCACÚGLGX CÚGRGAGTC@GJEGJCLBGPGAGISRSMWSLS  QGXJCPJCÖ ÇIKTI 125 250 TL %50 iNDiRiM YERiNE TL 29 AĞUSTOS5 EYLÜL İstismarcı tarikat lideri protokolde 10 ve 12 yaşındaki iki çocuğa cinsel istismardan tutuklan, çocuğun babasına 70 bin lira teklif ede§n, sonra da kendisini “sevişmedim, öptüm” diye savunan Uşşaki tarikat lideri Fatih Nurullah’ı devletin el üstünde tuttuğu ortaya çıktı. AKP’li vekil ve belediye başkanları ile yakın ilişkileri olan Nurullah, Atatürk düşmanı Kadir Mısırlıoğlu’na “sultanım” diye hitap etmiş. İkinci pik Bakan Koca, “Birinci dalganın ikinci pikini yaşıyoruz. Salgın artarak devam ediyor” dedi. 29 bin 865 sağlık çalışanının Covid19’a yakalandığını belirten Koca, 52 sağlık çalışanının yaşamını yitirdiğini söyledi. Koca, Ankara’daki vaka sayısının İstanbul’un iki katı olduğunu açıkladı. Ekonomi küçüldü Kısa Çalışma Ödeneği ve işten çıkarma yasağında süre 2 ay uzatıldı. İşçiler ayda 1168 lira ile geçinmeye zorlanırken, ekonomi de yüzde 9.9 daraldı. Kişi başı gelir geriledi. ‘Zafer’e de düşman Bağımsızlığın yolunu açan “Büyük Zafer”in 98. yılı kutlamaları salgın nedeniyle engel lenmek istedi. Kısıtlamanın olduğu Anıtkabir’de “Recep Tayyip Erdoğan” sloganları atıldı. Anıtkabir’deki töreni aktaran Akit TV’deki altyazıda “Anırkabir” yazıldı. Milli Savunma Bakanlığı’nın Zafer Bay ramı videosunda Atatürk’ün adı geçmedi. Akşam Saray’daki canlı konserde mehter takımı ile Yeni Çeri kılıklı koroya askerler eşlik etti. Tehditle açıldı 20202021 Adli yılı açılış töreni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Barosu’na, avukat Ebru Timtik’in fotoğrafının asılmasına tepki gösterdi. Erdoğan, “İnşallah önümüzdeki dönemde avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız” dedi. NAVTEX savaşları Türkiye Oruç Reis’in görev süresini yeni bir NAVTEX ile uzattı. Rusya, Oruç Reis ile Barbaros Hayrettin Paşa gemilerinin araştırma alanlarıyla kesişen bölgelerde iki ayrı hava atış eğitimi yapacağını bildirdi. Türkiye de Rusya’nın 822 Eylül ve 1725 Eylül’de yapacağı atış eğitimleri için Doğu Akdeniz’de iki ayrı NAVTEX yayımladı. Karşılıklı mesajlar birbirini izledi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear