22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SÖYLEŞI TASARIM: EMİNE BİLGET 9 16 MART 2020 PAZARTESİ MİTHAT SANCAR KİMDİR? Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Aynı üniversitede “Temel Hakların Yorumu” teziyle doktorasını tamamladı. ‘‘Hukuk Devleti’’ teziyle doçent, 2007’de profesör oldu. 2015’te HDP’den milletvekili seçildi. Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Komisyonu’ndaydı. 23 Şubat’taki kurultayda HDP’nin yeni eş genel başkanı oldu. Ankara’da ittifaklar konuşulurken bize de sormak kaldı. Daha cesur davransınlar Eş genel başkanlığı HDP’nin kitle partisi olma yolunda attığı bir adım mı? Pervin Buldan’ın “CHP’nin çekingenliğinden çıkması gerek” sözleri nasıl okunmalı, gelecek seçimde herhangi bir partiyle ittifak hazırlığı var mı? Cumhur ve Millet ittifaklarının dışında üçüncü blok arayışına ne diyor, İYİ Parti’deki istifaları nasıl yorumluyor? HDP’nin yeni eş genel başkanı Prof. Mithat Sancar ile konuştuk. Sancar, “Bizimle diyalog kurmak isteyenlerden iktidarın kriminalize etme politikasına aldırmamalarını bekliyoruz” dedi ve muhalefete üç aşamalı onarım programı önerdi. n Partinizin eş genel başkanı Pervin Buldan’ın “CHP’nin çekingenliğinden çıkması gerek. Cesarete ihtiyaç var. Bir dahaki seçimlerde daha açık, daha şeffaf birlikteliklere ihtiyaç olacağını düşünüyorum” sözlerini hatırlarsak, siz de böyle mi düşünüyorsunuz? Yapılan yorumların epeyce bir kısmında söylenen o sözleri bağlamından koparan değerlendirmeler var. Bazı çevreler, özellikle iktidara yakın kesim, CHP’ye yüklenmek için burada büyük bir malzeme bulduğunu düşündü. Oysa söylenen açıktır. Geçmişe dönük değil, geleceğe dönük bir ifadedir bu. Yerel seçimlerde CHP ile yaptığımız, örtülü bir ittifak gibi değerlendirildi. Oysa biz yerel seçim politikamızı çok açık anlattık. n ‘Örtülü ittifak’ yanlış bir okuma mı? Bazılarının yanlış okuması, bazılarının kasıtlı çarpıtması diye düşünüyorum. Biz CHP ile ittifak yapmadık. Yerel seçimlerde hiçbir partiyle ittifak yapmadık. Biz bir politika belirledik: Kürt illerinde kayyımları göndermek, Batı’da iktidara kaybettirmek! Sadece kaybettirmek değil, demokrasi güçlerine de alan açmak istedik. Dolayısıyla o yaklaşım, demokrasi ittifakı politikamızın da tutarlı bir sonucuydu. Bir demokrasi ittifakına ihtiyaç var. Türkiye bu yönetim altında felaket boyutunda krizler yaşıyor. Onarım programı n Ama bu demokrasi ittifakı içinde CHP ile de bir noktada buluştunuz... O ayrı mesele. Yorumlarda kastedilen, CHP ile bir masa etrafında oturup pazarlık yapmamızdı. Ama öyle bir şey olmadı. Biz tabanda ittifak çağrısı yaptık. Türkiye’de bu baskıcı yönetimi durdurmak ve değiştirmek gerekiyor. Bunun başarılacağı yer sandıktır. Yerel seçimler de böyle bir imkân sunuyordu. Demokrasiyi askıya almış, hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldırmış, hukuku devre dışı bırakmış bu iktidarı ancak temel demokratik ilkelerde buluşan geniş bir ittifak değiştirebilir. “Sandıkta bunu yapmak mümkündür” dedik ve o dönemde oturup herhangi bir partiyle pazarlık yapmadan tabana seslenerek bunu gerçekleştirebileceğimize inandık ve başardık. Tabanımız bu politikaya neredeyse firesiz destek verdi. Bu şekilde büyükşehirlerde AKP MHP ittifakı kaybetti, başta büyükşehirler olmak üzere birçok yerde CHP’li adaylar kazandı. Fakat biz CHP’nin hangi adayları göstermesi gerektiğini pazarlık konusu etmedik, belediye meclisine üye sokup sokmama meselesini kimseyle konuşmadık. Hiçbir pazarlığımız olmadı. n Peki, Buldan’ın sözleri bir sonraki aşamayı mı işaret ediyor? Yani CHP’den tam olarak ne bekliyorsunuz? Tek bir partiye dönük değil, bizim çağrılarımız. Herhangi bir partiyle bugünden kararlaştırılmış bir ittifak hazırlığımız yok. Türkiye’de belli ilkeler temelinde normalleşme ve demokratikleş NECATİ SAVAŞ MUHATAP TOPLUM KURUM MECLİS HAKEM VİCDAN Çözüm sürecinde akil insanlar heyetindeydiniz. Yeni bir çözüm süreci olur mu? Eski tarz çözüm sürecinin şüphesiz faydaları oldu ancak bu yöntemle nihai sonuca ulaşılamadığını tecrübe ederek gördük. Şu anda o tarz bir çözüm sürecine uygun ortam olduğunu düşünmüyorum. Olsa bile yeni bir çözüm süreci değil, yeni bir çözüm yolu, yeni bir çözüm ufku, ruhu ve programı yaratmamız lazım. Burada elbette toplumun büyük bir kısmının rızasını almayı hedeflemeliyiz. Bunu da şeffaf ve demokratik usulde yönetmeliyiz. Muhatap olarak toplumun tümünü, kurumsal olarak Meclis’i, hakem olarak ülkenin bütün vicdanını alalım, gelin en geniş katılımlı demokratik çözümü, kalıcı barışı sağlayalım. ETNIK KIMLIĞIMIN BIR ROLÜ YOK n Kürt değilsiniz, eş genel başkanlığınız bu anlamda bir mesaj olarak yorumlandı. Partinin Kürt milliyetçiliğine odaklı kimlik politikasından uzaklaşıp kitle partisi olma yönünde bir adım attığı görüşü var, katılır mısınız? HDP esasen bir kitle partisidir. Programında ilkeleri ve hedefleri tanımlanmış, dolayısıyla niteliği de fazla spekülasyona malzeme vermeyecek açıklıkta ortaya konmuş bir partidir. Sadece bir eş genel başkan değişikliğiyle partinin kimliği değişmez. Bu yorumları herkesin kendi bakış açışı olarak değerlendiririm. Eş genel başkanlığa seçilmemde etnik kimliğimin bir rolü yok. Siyasete girmeden önce otuz yıllık akademik geçmişim, kamu sal/siyasal bir hikâyem ve bunların toplamından oluşan bir kimliğim var. Bu partide de aşağı yukarı beş yıldır milletvekiliyim. Partiye de etnik kimliğim dolayısıyla gelmedim. Ben Mardinliyim, bu şehrin Arap toplumundan geliyorum. Ana dilim Arapça. Nusaybin’de doğdum, büyüdüm. Arapçayı annemden, Kürtçeyi daha okula başlamadan sokaktaki kardeşlerimden ve ülkedeki bütün kardeşlerimle iletişimimi mümkün kılan Türkçeyi de okulda öğrendim. Bu üç dili kendi kimliğimde ve benliğimde uyumlaştırmayı erken yaşlardan itibaren çok önemsedim. Bunu başardığıma da inanıyorum. n Peki, bu yorumları neye bağlıyorsunuz? Türkiye’de kimlik eksenli politik bakış çok fazla derinleşmiş durumda. Yani insanlar, önce siyasi duruşlarından ve kişiliklerinden hareketle değil, etnik kimlikleri esas alınarak değerlendiriliyor. Bunun sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de çok ciddi bir kimlik problemi olduğu açıktır. Kürt sorunu diye tanımladığımız sorun bunun merkezindedir. Kimlik üzerinde baskılar olduğu da tartışma götürmez. Sadece etnik değil, inanç kimlikleri üzerinde de çok yönlü baskılar var. Aleviler, Müslüman olmayan topluluklar hak problemleri yaşıyor. Dolayısıyla kimlikleri tartışmanın objektif bir temeli var. Fakat siyaseti sadece kimlik meselesi üzerine kurmayı sağlıklı bulmam. Nitekim HDP, radikal demokrasiyi esas alan bir kitle partisidir. me hedefine inanan her çevreyle diyaloğa ve mümkünse birlikte çalışmaya hazırız. Bunlar partiler, tek tek bireyler, meslek örgütleri, kısacası herkes olabilir. Somut bir seçim birlikteliğine yönelik olmayan, bunun öncesine ve ötesine dair bir çağrıdır bu. Seçim vakti geldiğinde elbette somut ittifaklar da konuşulacaktır. Zira Türkiye’de mevcut sistem değiştirilene kadar ittifaklar zorunludur. Bugünden başlayarak yapılması gereken öncelikli iş, onarım programını müzakere etmektir. n Nasıl bir onarım programı? Biz bu programı üç başlık altında topluyoruz: Bunların ilki olağanüstü halin yarattığı çok ağır tahribatlar. Yüz binleri bulan, milyonları etkileyen ihraçlar söz konusu. Çok keyfi bir tasfiye yaşandı. Bütün muhataplarımıza bunu hukuk ve adalet temelinde tamir edecek bir programı birlikte oluşturalım diyoruz. Bundan rahatsız olan, bunu düzeltmek isteyen herkesle konuşmaya hazırız, bizim de kendi önerilerimiz var. n İkincisi? Yargı ve adalet meselesi. Ağır adaletsizlikler, haksız mağduriyetler yaşandı. Keyfi tutuklamalar gerçekleşiyor. En son biliyorsunuz gazeteciler tu tuklandı. Aynı zamanda Selçuk Mızraklı mahkum edildi. Gözlerden kaçan başka bir adaletsizlik, Aysel Tuğluk’un cezasının çok keyfi şekilde onanmasıydı. DTK soruşturmasında İHD Başkanı ve başka kişiler inanılmaz keyfilikle ceza aldılar. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan dosyalar bunlar. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davasını sayarak devam edebiliriz. Sadece bizim arkadaşlarımız değil, her kesimi etkileyen çok ağır bir adaletsizlik var yargı alanında. Bunu tamir için bugünden itibaren ne yapabileceğimizi, bundan rahatsız olan herkesle konuşmaya hazırız. n Üçüncü maddesinde ne var? Üçüncüsü halk iradesi, demokrasi tahribatı; o da kayyım meselesidir. Kayyım uygulaması, halk iradesini yok sayan, demokrasinin temeline yönelik çok ağır bir darbedir. Bunun sadece bizim belediye başkanlıklarını kazandığımız illerle sınırlı kalmadığı, kalmayacağı da ortadadır. Yoklama anlamında hamleler yapılıyor; Yalova buna bir örnektir. İstanbul’da 31 Mart’tan sonra yaşanan şey de buydu. İktidarda kayyımı bütün ülkeyi kapsayan kalıcı bir sistem haline getirme anlayışı ve arayışı var. Bu meseleyi de tüm demokrasi güçle riyle çalışmaya hazırız... Bu aşamayı geçip seçim aşamasına geldiğimizde, ittifakın hedefleri de böylelikle belirlenmiş olur. Kimseye bize katılın demiyoruz, herkes çıkarabileceği sesi çıkarsın. İttifak çağrımızda da bizim öncülük tekeli iddiamız yok. İlk etapta, geniş bir ortak demokratik tavır istiyoruz. Seçim zamanında yapılacak ittifakların da zeminini şimdiden hazırlamak için imkân sunuyoruz. İlk seçimlerde iktidarı değiştirebilirsek, bir geçiş sürecine gireceğiz. Bu sürecin esas meselesi, mevcut sistemin nasıl değiştirileceği ve yerine neyin getirileceğidir. Geçiş sürecinden sonra elbette farklı önerilere sahip partiler, siyasi rekabetlerini sürdürürler. Bu konuda mutlak bir mutabakat bekliyor değiliz, ama geçiş süreci için bir kısa anayasa paketi üzerinde çalışmak lazım. n Şunun cevabını netleştirebilir miyiz? “CHP’nin çekingenliğinden çıkması gerek. Bir dahaki seçimlerde daha açık, daha şeffaf birlikteliklere ihtiyaç olacağını düşünüyorum!” Tam olarak nasıl anlamamız gerekiyor? Söylemek istediğimiz şu: Bizimle bu konularda diyalog kurmak isteyenlerden iktidarın kriminalize etme politikasına aldırmamalarını bekliyoruz. İkti darın muhalefet partilerini birbirinden koparma ya da birbirine düşürme taktiklerinin daha çok farkında olmalarını istiyoruz. Bizimle diyaloğu engelleyen en önemli şey, iktidarın bu propagandasının muhalefet partilerinde öyle ya da böyle etkili olmasıdır. Biz diyoruz ki bu iktidardan bu kadar şikâyet ederken, onların propagandasından etkilenmek anlaşılır bir durum değildir. O nedenle daha cesur davranmalarını bekliyoruz. Biz HDP olarak her şeyi kamuoyuyla paylaşmaya her zaman hazırdık, yine hazırız. İsteyen her partiyle de görüşürüz. Ama temel mesele şu: İktidarın kendi ömrünü uzatmak için uyguladığı kriminalize etme politikalarına aldırmayın, prim vermeyin. Çünkü bu politika dün bize yönelmişti, bugün ve yarın da yönelir; ondan önce İYİ Parti’ye yönelmişti, yine yönelebilir. Farklı zamanlarda ve bugün CHP’ye yönelmişti, bugün daha da yoğunlaşıyor; Engin Özkoç olayını biliyoruz. İktidar muhalefeti korkutarak bölme ve etkisizleştirme politikasında başarılı olursa, baskıyı daha da artıracağı gibi, muhtemelen iktidarını sürdürmenin şartlarını da oluşturur. Yapıcı dil istiyoruz n İktidar ortağının grup toplantısındaki sözlerini anımsayalım: “Serok Ahmet’in PKK özlemi, Babacan’ın HDP sevdası, Kılıçdaroğlu’nun bölücülük merakı siyasette üçüncü bir blok arayışı değil düpedüz vatana ihanettir.” Böyle bir siyasi ortamda daha fazla cesaret beklemek mümkün müdür? Mümkündür. Aksine, cesur olunmaması anlaşılır bir durum değil. Ben bu sözlerin hiçbirine cevap vermeyeceğim. Biz bu tür menfi ve tahrip edici dille değil, yapıcı bir dille hareket etmek istiyoruz ve bunda kararlıyız. İkincisi; siyaseti başkalarını düşmanlaştırma üzerinden yapmayacağız. İnsanların ortak iyi ve kamu faydası etrafında bir araya getirilmesi gibi temel bir düşüncemiz var. Dolayısıyla böyle suçlamalara doğrudan cevap vermeyi çok gereksiz buluyorum. n Peki, cesaret göstermek herhangi bir parti için kolay mıdır? Aslında bu dilin bir etkisinin olmadığını 31 Mart’ta gördük. 31 Mart’ta iktidar ortaklarının bu suçlayıcı, kutuplaştırıcı dili zirveye ulaştı. İktidara oy vermeyen bütün kesimler hain ilan edildi. Peki, ne oldu? İktidar kaybetti. Bu toplum artık o dili istemiyor. Bu toplum artık o dile kanmıyor, o dilden ürkmüyor. Cesaret ve feraset açısından toplum, siyasi partilerin önündedir. Bunun siyasi partiler tarafından da daha iyi görülmesini istiyoruz. Biz mücadele etmeyi bilen bir partiyiz. Bu saldırıları bizden daha iyi göğüsleme tecrübesi ve hikâyesi olan ikinci bir parti yok. Bunu siyasette yeterli bir standart olarak da görmüyoruz. Direnmek, siyasetin tek biçimi ve esas içeriği değildir. Çok önemlidir ama biz siyaseti daha ileriye taşıyoruz. Diyoruz ki biz direnerek ayakta kaldık ama bunu demokrasiyi, özgürlüğü ve adaleti getirmek için yapıyoruz. Bu ülkede değişime katkı yapacak bütün güçler içinde motor bir rol oynamak istiyoruz. Eşit özne olarak bütün demokrasi güçleriyle bu ülkeyi birlikte yönetmek istiyoruz. Soçi’ye, Astana’ya gitmeye gerek yok Sancar, erken seçim istediklerini söylüyor, “Bu yönetimle devam ettiğimiz her gün toplum çok daha ağır bedeller ödemek zorunda kalıyor” diyor. Sancar’ın iddiası HDP’siz ittifak düşünülemeyeceği: “Bizsiz de olmaz ama sadece bizimle de olmaz. Bunun da farkındayız.” n Kulislerde Cumhur ve Millet ittifakları dışında siyasette “üçüncü bir blok” oluşturmak için çalışmalar olduğu, İYİ Parti içinde CHP ile yakınlaşmanızdan rahatsız olanların da bu üçüncü blokta yer alacağı konuşuluyor. Açıkçası ortaya çıkmış veriler olmadan bu konuda spekülatif değerlendirme yapmayı istemem. Arayışlar ne yönde olursa olsun, nihayetinde amaç bu yönetimi değiştirmekse yol bellidir. İster yeni cephe oluşturulsun, ister mevcut ittifaklarla devam edilsin fark etmiyor. n İYİ Parti sözcüsü sizin için “çocuklarımızın katiline katil diyemeyen bir şebeke” açıklaması yaptı. Bu tür sözlere cevap vermeyi zül sayarım, ihtiyaç görürsek grup başkanvekillerimiz ve sözcülerimiz açıklama yapar. Sadece şunu söyleyeceğim: HDP demokratik siyasetten asla vazgeçmeyen bir partidir. Bütün aciz karalama oyunlarına rağmen oyunu sürekli artırmaktadır. Bu tür suçlamalar yapanlara en güçlü cevabımız şudur: HDP demokratik siyasetin sigortasıdır. Böyle saldırılara kızarak demokratik siyasetten vazgeçsek, mesela yorganı yakmaya kalksak, o zaman demokratik siyaset bir bütün olarak hızla çoraklaşacaktır. Demokratik siyaseti çökertmeye yönelik her girişim, her fiil ve söz, karanlık senaryoların önünü açar. Bazıları bunu bilmeden yapıyor olabilir, ama bazılarının bunu bilerek ve isteyerek yaptığı da şüphesizdir. Onlar, “kara delikler” yaratma peşindeler. O yönde atacakları her adımın, önce kendilerinin kara deliğe yuvarlanmalarına yol açacağını hatırlatmak görevimizdir. Ama onlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ülkedeki karanlık senaryoları ve kara delik açma heveslerini demokrasi güçleriyle birlikte boşa çıkaracağımıza inancım tamdır. Barış enternasyoneli n‘Astana’da Soçi’de mutabakat aranmaz. Mutabakat arıyorsanız işte Dolmabahçe, olmadı yeni mutabakat yapalım’ dediniz. Çağrı hükümete mi? Hayır, herkese! Belli kesimler bunu iktidara yönelik “Gel masaya oturalım” çağrısı olarak yorumladı. Öyle değil. Bizim çağrımız, Kürt sorununda demokratik çözüm ve kalıcı barış isteyen herkesedir. Ancak 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de gelinmiş bir aşama vardı. Eğer ona bağlı kalınsaydı, sonraki adım Türkiye’de silahların kalıcı bir şekilde susmasını sağlayacak yolu açıyordu. Bu açıdan iktidara da bir çağrı var burada: Savaş ve yıkım politikasından vazgeçin, o mutabakatın gereklerine uygun bir politikaya geri dönün! Ama bunun çok zor olduğunu görüyorum. Ayrıca iktidar bugün o yola geri döndüğünü söylese bile, ondan sonrasını en geniş toplumsal katılım ve mutabakatla yürütmek gerekir. Suriye’de de aynı politikayı uygulamak lazım. Soçi’ye, Astana’ya gitmeye gerek yok. Bu bölgenin sorunları bu bölgenin halklarıyla çözülür. Çözümü süper güçler arasında tehlikeli cambazlık politikalarıyla bulamayız. Biz bir “Ortadoğu Barış Enternasyoneli” öneriyoruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear