22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
HABER EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 13 20 ŞUBAT 2020 PERŞEMBE Avukat Turgut Kazan ve Celal Ülgen, Kavala’nın yeniden tutuklanmasını değerlendirdi ‘Hukukla izah edilemez’ TURGUT KAZAN: Kimlerin ne kadar “Hak Yolcu”, kimlerin hangi gruba mensup olduğunu tek tek bilmiyoruz. Çok tehlikeli bir süreç ile karşı karşıyayız. Bu tehlikeye karşı Erdoğan’ı yeni bir sorun ile karşı karşıya kalmaması için uyarıyorum. CELAL ÜLGEN: Savcı gözaltı kararına kendi adını yazıp imza atmaya cesaret edememiş, “başsavcılığı” diye imzalamış. Böyle bir şey olamaz. Yargı içinde bazı ZEHRA güçlerin yapılanmış olması ve bu güçlerin yargıya egemen ÖZDİLEK olmak için güç savaşları verdikleri gözlemlenmektedir. Gezi Direnişi davasında önceki gün beraat eden, tahliye sonrası 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili başka bir soruşturma nedeniyle gözaltına alınan iş insanı Osman Kavala’nın durumuna hukukçular tepki gösterdi. Gezi davası avukatlarından Turgut Kazan, Kavala’nın durumunun yargı içinde bir güçler mücadelesi olduğunu düşündürdüğünü belirterek “Kimlerin ne kadar ‘Hak Yolcu’, kimlerin hangi gruba mensup olduğunu tek tek bilmiyoruz. Çok tehlikeli bir süreç ile karşı karşıyayız. Bu tehlikeye karşı Erdoğan’ı yeni bir sorun ile karşı karşıya kalmaması için uyarıyorum” dedi. Avukat Celal Ülgen ise Kavala’nın “yargıda güçler savaşına” maruz kaldığını belirterek savcının gözaltı kararına kendi adını yazmaya cesaret edemediğini söyledi. Avukat Turgut Kazan, Gezi davası ve sonrasında yaşanan gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendirdi. Kazan, 15 Temmuz dosyasında Kavala’nın tutuklu olduğunu fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararından önce tutukluluk kararının kaldırıldığını belirterek, “Resen ve durup dururken tutukluluğu kaldırdılar. Biz bir yumuşamanın olduğunu düşündük. Yani AİHM karar verirse yeni güçlük doğmaz diye beklemiştik. Kendilerine kambur olur diye düşündüklerini sandık. O günden sonra ne oldu, dosyaya ne girdi? Tutuklu iken neden ifadesi alınmadı? Böyle bir dosyada gözaltına gerektirecek bir durum varsa 2 buçuk yıldır cezaevinde tututuğunuz bu insanı niye çağırmadınız? Böyle bir savcılık anlayışı asla kabul edilemez” dedi. Durumun yargı içinde bir güçler mücadelesini düşündürdüğünü vurgulayan Kazan, şöyle konuştu: “Türkiye’de hâkim ve savcıların sistemin içinde falanca gruplardan oluştuğu anlaşılıyor. ‘Hak Yol’ diye bilinen bir grubun güçlü olduğu anlaşılıyor. Bana göre mahkemeler yoluyla Türkiye’yi ele geçirmeye çalışan FETÖ ya da Hizmet grubu kadar tehlikeli bir grup veya süreç ile karşı karşıyayız. Dün (önceki gün) tahliye kararı ile birlikte farklı düşünüyordum ama bugün (dün) görü Kazan KAVALA YENIDEN TUTUKLANDI Osman Kavala, dün yeniden tutuklandı. Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda önceki gün gece saatlerinde tahliye edilen Kavala, cezaevi görevlileri tarafından İstanbul polisine teslim edildi. Emniyet’teki işlemlerinin tamamlanmasının ardından Kavala adliyeye götürüldü. Soruşturma savcılığı, “kaçma şüphesi” bulunduğunu belirttiği Kavala’nın “15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından Hanrey Barkey ile görüşme yaptığı, PKK irtibatlı kişilerle görüştüğü ve darbe girişiminin karar sürecine katıldığı” iddiasıyla tutuklanmasını talep ederek mahkemeye sevk etti. Kavala, çıkarıldığı nöbetçi sulh ceza hâkimliğince “anayasal düzeni cebirle değiştirme” suçlamasıyla tutuklandı. l Haber Merkezi nen Beştepe’nin olaya farklı baktığıdır. Yandaş medyada bakıldığı gibi ‘Henüz süreç tamamlanmadı’ gibi bakılıyor. Öfke duyulduğu anlaşılıyor. Bu Türkiye’de asla yargı olmadığını gösteriyor. Bu, tehliyekeye karşı Erdoğan’ı uyarıyorum. Biz zaten karşı karşıya kalıyoruz. Biz bunu daha önce de söylemiştik ‘O yapıyı seyredenler bir gün tutuklanacak’ diye.” ‘Savcı adını yazamadı’ Avukat Celal Ülgen, Kavala’ya yapılanı olağan ve hukuksal bir işlem olarak nitelemenin mümkün olmadığını dile getirerek tahliyesinin engellendiğini söyledi. “Bu süreci hukukla izah etmeye çalış Kavala Ülgen HSK’DEN MAHKEME HEYETINE INCELEME Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), Gezi davasında Osman Kavala’nın arasında bulunduğu 9 kişiye beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlattı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önceki gün verdiği beraat kararı sonrası dün öğle saatlerine kadar HSK sessiz kalmayı tercih etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öğle saatlerinde Gezi davasına ilişkin yaptığı açıklamalardan sonra harekete geçen HSK 1. Dairesi, 30. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve iki üyesi hakkında inceleme başlattı. Müfettiş raporunun ardından heyet hakkında karar verilecek. l ANKARA/Cumhuriyet mak bile nafile” diyen Ülgen, “Savcı gözaltı kararına kendi adını yazıp imza atmaya cesaret edememiş “başsavcılığı” diye imzalamış. Böyle birşey olamaz” dedi. Kavala’nın durumunun “güçler savaşı” olarak yorumlanmasının mümkün olduğunu ifade eden Ülgen, “Çünkü görünmeyen ve ilan edilmemiş bir çatışmanın varlığını, kimi tahliye ve beraat davalarının sonuçlarında görüyoruz. Bu gelgitler hukuk içinde olabilecek şeylerden değildir. Yargı içinde bazı güçlerin yapılanmış olması ve bu güçlerin yargıya egemen olmak için güç savaşları verdikleri gözlemlenmektedir” dedi. l İSTANBUL AVRUPA KONSEYİ: YARGI DİK DURMALI 4 Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, “Türk yargısını siyasal müdahaleler karşısında dik durmaya ve yargı bağımsızlığına sahip çıkmaya” çağırdı. DW’nin haberine göre, Mijatovic, Osman Kavala’nın yeniden tutuklanması kararının, “sadece yargının kötüye kullanılması şeklinde nitelenebileceği” değerlendirmesini yaptı. 4 Almanya Dışişleri Bakanlığı, “Osman Kavala’nın tahliye kararının hemen ardından gözaltına alınması bizi dehşete düşürdü. Türkiye’nin taahhüt ettiği hukukun üstünlüğüne dair tüm kurallara uyması çağrısında bulunuyoruz” açıklaması yaptı. 4 Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, “Kavala’nın yeniden tutuklandığına inanamıyorum. Eğer savcı ileriye yönelik bir adımı baltalıyorsa Türkiye’nin gelişmesine inanmanın bir yolu yok. Karanlık dönem tekrar geri dönüyor” ifadesini kullandı. 4 Uluslararası AF Örgütü, “Bu karar, yargı eliyle yapılan kasti ve planlı bir zulmü andırıyor. Osman Kavala’nın yaklaşık 2.5 yıl cezaevinde tutulduktan sonra tahliye edilmesine karar verilmişken özgürlüğe açılan kapının tekrar kapatılması, Türkiye’de adaleti savunan herkese yönelik yıkıcı bir darbedir” açıklamasını yaptı. 4 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Emma SinclairWebb de kararı “İntikamcı ve hukuksuz bir hamle. Türk yargısının sıkı siyasi kontrol altında olduğunu gösteriyor” diye yorumladı. HRANT DİNK DAVASI ‘Bayraklı fotoğraf çekin demedim’ Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davada ihmali bulunduğu iddia edilen 76 kamu görevlisinin yargılandığı davada tanıklık yapan dönemin Samsun İl Jandarma Komutanı Serdar Yücel, Ogün Samast’ın gözaltı sürecinde basına yansıyan bayraklı görüntüleriyle ilgili, “Bayraklı fotoğraf çekin demedim” dedi. Çağlayan Adliyesi’ndeki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün devam edilen duruşma öncesinde, Hrant Dink’in arkadaşları, adliye önünde adalet taleplerini tekrarladı. Duruşmaya milletvekili Sezgin Tanrıkulu, basın meslek örgütleri ve insan hakları öğütleri temsilciler ile Dink’in arkadaşları katıldı. ‘Soruşturma başlattım’ Samsun’dan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlantısı sağlanan tanık Yücel, Dink’in katili Ogün Samast’ın asker ve polislerin arasında bayrakla poz verdiği fotoğrafın sorulması üzerine, “Fotoğraf ve kayıt çekilmesi emrini ben verdim. Ben bayraklı fotoğraf çekin demedim. Çekilen görün Hrant Dink tüleri ertesi gün öğrendim. Basında çıkan fotoğraf bizim çektiklerimiz değildi. Personelin disipsizlinliği nedeniyle idari soruşturma başlattım. Jandarma görüntülerinin basına sızdırılmasının şüpheli ve kasıtlı bir hamle olduğunu düşündüğümü müfettişlere söyledim” diye yanıt verdi. Mahkeme başkanı, o dönemde Samsun jandarmasında görevli olan sanıkların ismini tek tek sayarak örgütle ilişkilerinin olup olmadığını sordu. Yücel, “Bilgim yok” dedi. Tutuksuz sanıklardan Birol Ustaoğlu ise Emniyet’te çay ocağındaki mülakatı kendisinin gerçekleştirdiğini söyleyerek “Ama talimat almadan bunu yapmam mümkün mü? Yeri ben mi seçtim” diye sordu. Yücel ise “Hayır, ön bilgi için ordaydınız. O bina Emniyet Müdürünün yetkisindedir” yanıtını verdi. Duruşmaya iki tanığın dinlenmesiyle bugün de devam edecek. l İSTANBUL/Cumhuriyet AYM, 1991’deki olayın yeniden soruşturulmasına karar verdi Kulp olayları yeniden ALİCAN ULUDAĞ Anayasa Mahkemesi (AYM), Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 1991’de terör örgütü mensubu olduğu iddia edilen üç kişiye ait cenazede, askerlerin ateş açması sonucunda 7 kişinin öldüğü olayların etkili şekilde yeniden soruşturulmasına karar verdi. AYM kararında yer alan bilgilere göre, 21 Aralık 1991 tarihinde terör örgütü mensubu olduğu iddia edilen üç kişiye ait cenazelerin defin işlemleri için Diyarbakır’ın Kulp ilçesine getirileceği bilgisi üzerine ilçede güvenlik önlemleri alındı. Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanlığı’na bağlı askerler, cenazelerin kendilerine verilmesini isteyerek cenaze törenine izin vermedi. Bu sırada güvenlik güçleri tarafından yaklaşık 1500 kişilik grubun üzerine ateş açıldı. Olay sonucunda 7 kişi yaşamını yitirdi, birçok kişi yaralandı. Askerlerin tuttuğu raporda grup içerisinden açılan ateş sonucunda bir askerin şehit olduğu belirtildi. Göstericiler hakkında daha sonra açılan davada beraat kararı verildi. 7 kişinin ölümüyle ilgili İl Jandarma Alay Komutanı İ.Y’nin arasında bulunduğu 34 şüpheli asker hakkında yürütülen soruşturmada 2013’te kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Gerekçede, güvenlik güçlerinin meşru savunma kapsamında hareket ettikleri belirtildi. Olayda yaralanan veya yakınlarını kaybeden 10 kişi AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. PATLAYAN MÜHİMMAT KARARI Yüksek mahkeme, Erzurum’un Pasinler ilçesinde yolda bulduğu askeri mühimmatın patlaması sonucu 13 yaşındaki çocuğun ölümüyle ilgili de yaşam hakkı ihlali kararı verdi. AYM, 13 yaşında olan A.P’nin; 13 Nisan 2008’de Pasinler Jandarma Özel Harekât Tabur Komutanlığı’nın yakınında bulunan yol üzerinde, hurda olarak satmak amacıyla topladığı askeri mühimmatı birbirine vurması sonucu yaşanan patlamada yaşamını yitirmesine ilişkin başvuruyu da ele aldı. Olay nedeniyle A.P’nin yaşam hakkının ihlal edildiğine karar veren AYM, ihlalin ortadan kaldırılması için karar örneğini Erzurum 2. İdare Mahkemesi’ne göndererek, ailenin tazminat talebinin kabul edilmesini istedi. Somut olayda patlamaya neden olan mühimmatın askeri eğitimlerde kullanılan gereçlerden olduğuna işaret edilen kararda kamu görevlilerinin yaşamı koruyucu özel güvenlik tedbiri alma yükümlülüğünün olduğunu belirtti. l ANKARA Yüksek mahkeme, başvuruculardan 5’nin anayasa ile güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi. Her başvurucuya ayrı ayrı 40 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmeden mahkeme, kararın bir örneğinin yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzeri Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine hükmetti. ‘Sürat ve özen yok’ Soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmediği eleştirisini yapan AYM, kararında kimin ateş ettiğini ve hangi silahların kullanıldığının tespitinin yapılmadığını belirterek “Olay hak kında bilgisi olan kişilerin, yaralıların veya tanıkların beyanlarının alınması için çaba gösterilmemiştir. Somut olay açısından kritik hususun silah kullanımının hangi koşullarda gerçekleştiği ve silahlı güç kullanımın meşru savunmaya dayanıp dayanmadığı olduğu nazara alındığında toplanmayan delillerin soruşturmanın sonucuna doğrudan etki ettiği anlaşılmıştır. Olayın nasıl gerçekleştiğine dair somut kanıtlar bulunmamasına rağmen güvenlik güçlerinin meşru savunma içinde hareket ettikleri gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin, soruşturma sürecinde elde edilen kanıtların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analize tabi tutulması gerekliliğini karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır” değerlendirmesi yaptı. l ANKARA BÜYÜKADA DAVASI ‘Sadece insan haklarını savunuyoruz’ İstanbul Büyükada’da gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra haklarında dava açılan 11 insan hakları savunucusunun yargılanmasına İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada sanıklardan Taner Kılıç, Nejat Taştan, İlknur Üstün, Günal Kurşun ve Veli Acu esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yaptı. Taner Kılıç, “Bu davayla insan hakları savunucularını itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar” dedi. “Mor beyin” kurbanı olduğunu ve ByLock kullanmadığını belirten Kılıç, “Yanlışlık veya kumpas olduğunu düşünüyorum. Dosyada iddiayı çürüten 4 ayrı uzman görüşü var” dedi. ‘Kalın’a da dava açılmalı’ Günal Kurşun ise “Savcı, ‘Zaman gazetesinde yazı yazarsan, bu örgüte üyesindir’ demek istiyor. O zaman savcının şu an Cumhurbaşkanı sözcüsü olan İbrahim Kalın’a da dava açması gerekiyor. O da bu gazetede yazı yazdı. Bizler sadece insan haklarını savunuyoruz. Burada kokteyl bir örgüt ile olamayacak bir şekilde yargılanıyoruz. Yalnızca kendi insan hakları örgütlerimizin üyeleriyiz” dedi. Veli Acu da “İnsan haklarını savunduğum için yargılanı yorum” derken Nejat Taştan, insan hakları savunucularına gözdağı verilmek istendiğini vurguladı. Duruşma 3 Nisan tarihine ertelendi. Büyükada’da yapılan toplantıya ilişkin, Ali Ghravi, Günal Kurşun, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, İlknur Üstün, Nalan Erkem, Nejat Taştan, Özlem Dalkıran, Peter Frank Steudtner ile Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi yöneticilerinden Taner Kılıç, Muhammet Şeyhmus Özbekli ve Nejat Taştan, “terör örgütüne üye olma ve yardım etme” suçundan yargılanıyor. l İSTANBUL/Cumhuriyet Ayrıntılar ‘Gezi Dirilişi’ bugün ne söylüyor! “Gezi Dirilişi” davası beraat ile sonuçlandı. Elde bir rehin tutarak toplumsal baskıyı bertaraf etmek istedi iktidar. Belli ki Osman Kavala ile işleri daha bitmemiş, kinlerinin nedenini anlayacağız elbet. Ancak Batı’dan gelen yoğun basınç karşısında başka seçeneği yoktu siyasal İslamcıların. Hem Rusya ile hem de ABDAB hattıyla kavgayı sürdürecek güçleri yoktu. Şimdilik bu ara çözümle vaziyeti idare ettiler. Kimse kanmasın, ülkede hukukun siyasallaştığının somut belgesidir bu sonuç. Eğer gerçekten hukuktan söz edecek olsaydık, böyle bir dava açılmış olmazdı, dahası çocuklarımızın katilleri yargılanırdı. Gezi, barışçı, büyük toplumsal kesimin katıldığı, dünyadaki benzerlerinden çok daha ileri bir eylemdi. “Eylem” sözcüğü eksik kalır, toplumun yeni bir yaşam biçimini denediği, büyük haysiyet isyanıydı. FETÖ’cü polisler, vali ve siyasiler sahneye çıkmasaydı, şimdi yaptıkları abuk sabuk suçlamalar için tek bir gerekçe bulamazlardı. Diyeceğim, Gezi’yi şimdilik İslamcılar yargıladı, hakikatte gün gelecek Gezi bugünü yaratanları yargılayacak. Gezi sosyalist bir hareket değildi, doğru. Ama içinde sosyalistlerin, Kemalistlerin, Cumhuriyetçilerin, kimi liberal demokratların, Alevilerin, bir süreç sonra Kürt siyasal hareketinin bir araya geldiği büyük bir itirazdı. Temel taleplerde uzlaşmıştı toplum. Adı konmamış anayasası vardı Gezi’nin. Kesinlikle şiddet yoktu. Herkes eşitti. “Öteki” yoktu. Para, pul, iktidar yoktu. Dayanışma vardı. Kimse kimsenin inancına, giyim kuşamına karışmıyordu. Sanat, bilim öndeydi. Gezi kesinlikle seküler bir hareketti. İktidarın baskıcı düzenine karşı net bir itirazdı. Beyaz yakalılar başta olmak üzere, gençler öndeydi Gezi’de. Tek kusuru örgütlü olmamaktı. Bazı çevreler bunu övgü sayıyor, oysa eğer örgütlenmiş bir hareket olsaydı Gezi, bu kadar kolay dağılmaz, geleceksiz olmazdı! Gelelim siyasal denklemde Gezi’nin neye tekabül ettiğine. Yapay, ilkesiz ittifaklara mahkum edilen toplum için Gezi anahtardır, pusuladır. Bugün yönünü bulmakta güçlük çeken siyasal partiler için Gezi, içindeki tüm unsurlarla önemli ipuçları sunmaktadır. Bu talepleri görmeden yol almak mümkün değildir. Bugün hangi siyasal hareket ileri yaşta insanları kendiliğinden Boğaziçi Köprüsü’nü gece yarısı yürüyerek geçecek kadar heyecanlandırabilir? Unutmayalım ki, son yerel seçimlerde gelen başarıda da Gezi ruhunun payı vardır. Gezi öğretti. Direnmeyi, siyasal mücadele vermeyi ve en önemlisi bu toplumun kimlerden oluştuğunu! Diyeceğim, ülkücü eskileriyle, siyasal İslamcılarla kol kola girmeden de kitleleri ayağa kaldırmanın mümkün olduğunu gösterdi Gezi! Gezi’yi “güzel günlerdi” diyerek, nostaljik biçimde anmak büyük yanılgıdır. Gezi’de isyan edilen ne varsa toplumun önünde durmaktadır. O gün söz konusu olan ağaçlar, bugünün Kanal İstanbul’udur, 3. havaalanıdır, deprem tehlikesidir örneğin. O gün “laik eğitim” diye büyüyen haykırış; bugünün tarikat, cemaat çevrelerinde kapalı kapılar ardında tecavüz edilen çocukların hakkını savunmak içindir. Gezi, kapitalizmin dayattığı tüm alçaklıklara itirazdı. Antiemperyalistti, antikapitalistti. Ezilenden yanaydı. Hayvandan, çevreden yanaydı. En önemlisi, savaş karşıtıydı, militarizme karşıydı. Bugün iştahla savaş tamtamı çalanlara karşıydı yani. Ve, elbette darbe karşıtıydı. Gezi’de gençlerin, “bize Taksim Meydanı’nda bunları yapanlar, kim bilir Diyarbakır’da insanlara neler etmiştir” ifadesi asla unutulmamalı. Gezi toplumsal uzaklığı ortadan kaldırdı aynı zamanda. Eğer kardeşlikten, dostluktan, yeniden bir arada yaşama kültüründen söz edeceksek buralardan başlamamız gerekli. Şunu biliyorum elbette; Gezi’ye sığınıp, sanki tüm sorunlar o düşsel günlerde aşılmış gibi davranacak değilim. Ancak anlamlı ve tarihsel itirazı göz önünde tutmak zorundayız. Başka türlü söylersek, çok zaman sonra ilk kez toplum üzerindeki ölü toprağını kaldırdı. Bunu ciddiye almak gerekir. Hamasetin yerini eylem aldı, bu yok sayılamaz. Salı toplantılarında kürsüye çıkarak muhalefet yaptığını sananlar için Gezi, meydanların anımsanması olmalı. Gezi günlerinde hangi şarkılar söylendi, hangi şairler dillendi, sadece onlara bakarak bile yön bulunabilir. HSK SORUŞTURMASINA TEPKİ CHP’li Altay: Meclis sessiz kalmamalı CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) Gezi Parkı davasına bakan mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatmasına ilişkin, “Parlamentonun bu tür gelişmeleri seyretmesi de kabul edilemez. Bu, parlamentonun varlık sebebini ihlaldir. Türkiye’de artık sabah monarşi öğleden sonra jüristokrasi, olmayan tek şey demokrasi. Biz demokrasiyi savunmak zorundayız” tepkisini gösterdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı eleştirilerin ardından HSK’nin inceleme başlattığı haberini aldıklarını söyleyen Altay, “Yürütmenin başı beğenmediği her karardan sonra HSK yoluyla inceleme başlatıp heyetleri sürgün ederse” ifadesini kullanarak “Cumhurbaşkanı mısın, Anayasa Mahkemesi Başkanı mısın, Yargıtay Başkanı mısın?” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear