23 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KÜLTÜR 11 8 EKİM 2020 PERŞEMBE Bir KEZBAN ARCA BATIBEKI’NIN “YOLDA II” (ON THE ROAD II) ISIMLI SOLO SERGISI, ARTCROWDİSTANBUL ONLINE GALERISI’NDE BAŞLADI ‘Yol’culuğun serüveni “Yol” denilince belki hiç bu kadar heyecanlanmadık hayatımızda. Hiç bu kadar hasret kalmadık “yol”a bu süreçte kaldığımız kadar... Özgürlüğün önemini hepimiz çok iyi biliriz belki ama bu kadar çok istemedik özgürce “yol”lara ÖZNUR gitmeyi. OĞRAŞ ÇOLAK Hepimiz gibi “yol”a hasret duyan fotoğraf sanatçısı Kezban Arca Batıbeki, bizleri bir “Yol”culuğa davet ediyor. Kezban Arca Batıbeki’nin “Yolda II” (On The Road II) isimli solo sergisi, Artcrowdistanbul Online Galerisi’nde başladı. Küratörlüğünü Cue Art Space kurucusu Aslı Biçer’in üstlendiği online sergide; Batıbeki’nin, geçmiş dönemde hiç görülmemiş ve pandemi sürecinde sergiye özel ürettiği 28 dijital fotoğrafkolaj eseri yer alıyor. Sergi, 16 Kasım’a kadar gezilebilir. Sanatçı ile “Yol”culuğun serüvenini konuştuk. n Serginin oluşum sürecini anlatır mısınız? Karantina döneminin başlangıcında, evde kalmaya başladığımız ilk günlerden itibaren sosyal medyada, insanların geçmiş günlerde yapılan yolculuklarına dair sıkça kullandıkları fotoğraflar ve içli altyazılar, bir şekilde benide etkilemiş olmalı ki yolculuklarımda çektiğim fotoğrafları, yepyeni bir yorumla yeniden şekillendirsem nasıl olur diye bir fikir düştü aklıma. n Online sergi fikri nasıl oluştu? Amacım, öncelikle kendimi oyalamak ve ne zaman sona ereceğini bilemediğimiz karantina günlerini, kendi adıma yapıcı bir şekilde değerlendirmekti. Tam da o günlerde, Aslı Biçer (Cue Art Space) beni aradı. Onlar da Şanel Şan’la bir araya gelip (ArtcrowdIstanbul Online ÖLMEDEN ÖNCE SON FOTOĞRAF n “28 fotoğraftan biri var ki çok özel...” Sizin Kezban Arca Batıbeki Gallery) benzer bir arayıiçin var mı böyle bir fotoğraf sergide yer alan? Evet, ancak bu fotoğraflardan bir tanesi var ki gerek anlamı gerekse görseliyle, çektiğim anda da mükemmeldi. “Mr. Havelka” adını taMr. Havelka şa girmiş ve şıyan bu fotoğraf; Viyana’nın ikoonline galeri nik kafelerinden, belki de en esfikri üzerinkisi olan Havelka’nın sahibi Bay de çalışmaya başlamışlardı bile... Bana geldiklerinde elleHavelka’nın, ölmeden önce işinin başında çekilen son fotoğraflarından biri olma özelliğini taşıyor. O gün Bay Havelka ile güzel anılar paylaştık ve kendisi, elinde arrinde, çok başatık tarih olan bir gazete kısrılı bir online gatırma demiriyle bana poz leri yazılımı da varverme zarafetini gösdı. Böylece benim için terdi. bir ilk gerçekleşti ve aylar süren uzun bir çalışma dönemi sonucunda, onların ve benim ilk online fotoğraf sergimizi 15 Eylül’de açtık. n Neden “Yol”? Yurtdışı ve yurtiçi seyahat özgürlüğümüzün kısıtlandığı günlerde hepimizin kapıldığı yolculuk özlemi bu temanın altyapısını oluşturdu. Eşimle beraber yurtiçi seyahat yasağı kalkar kalkmaz kendimizi arabayla yoldır. Bu sergide yer alan ve sizin için özel olan bir yapıtın hikâyesini bizimle paylaşır mısınız? Evet, her fotoğrafın bir hikâyesi olduğu doğrudur. Geriye dönüp baktığınızda kiminle nerede olduğunuzu hatırlar ve o anı yaşarsınız. Ancak benim gibi çok yolculuk lara vurduk. Sergide “2020 Yazı”na eden ve sonsuz sayıda fotoğraf çeait Şirince’den iki, Cunda Adası ve ken biri, binlerce fotoğraf arasından Lüleburgaz’dan da birer fotoğraf var. 28 tanesini seçtiyse farklı bir yaklan Her fotoğrafın bir hikâyesi var şım içinde demektir. n Nasıl farklı bir yaklaşım bu bahsettiğiniz ve 28 fotoğrafı neye göre seçtiniz? Ben bu fotoğrafları seçerken çekildikleri yerlerin yanı sıra içerdikleri görsel malzeme ve onu dönüştürebileceğim son hallerine de odaklandım. Bu noktada fotoğraf öykülerinin tek tek değil de bütün halindeyken bir anlam ifade etmesini hedefledim. n Fotoğraflar nerelerde çekildi? Sergide New York City, Matera, İstanbul, Karaağaç, Cunda, Lüleburgaz, Şirince, Paris, Viyana, Lucca, St. Petersburg, Münster, Bologna, Poros ve Hydra’da çektiğim fotoğraflar yer alıyor. Fotoğraflar da çekildikleri şehrin isimleriyle anılıyor. n Sergi için nasıl bir karma yaptınız? Nelere dikkat ettiniz? Konu yolculuk olunca otel odaları, sokaklar, eğlence yerleri, kafeler gibi uğrak yerler üzerinden bir seçim yaptım. Ama son durak olarak, her zaman dönüp dolaşıp geri döndüğüm kendi evimden, İstanbul’dan bir fotoğraf da yer alıyor. İDSO konseri Cemal Reşit Rey’de İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO), şef Can Okan yönetiminde, 9 Ekim Cuma günü Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda konser verecek. W. A. Mozart ve H. Villa Lobos’tan aryalar ile W. A. Mozart “Do Minör Üflemeli Serenat”ın seslendirileceği konserin solisti, soprano Burcu Hancı. 65 yaş kısıtlaması sebebiyle konserlerini saat 18.00’e alan İDSO, 16 Ekim Cuma günü de Caddebostan Kültür Merkezi’nde Anadolu yakası sanatseverleriyle buluşacak. Aralıksız 60 dakikayı aşmayan, sınırlı sayıda seyirciye bilet satılan konserlere ateş ölçümü ile girilecek ve Şef Can Okan maske takılacak. Hem sanatçılar hem de seyirciler için olabildiğince güvenli bir konser düzenlenecek. Efsane gitarist yaşamını yitirdi Tüm zamanların en iyi gitaristleri arasında gösterilen Eddie Van Halen 65 yaşında hayatını kaybetti. Van Halen’ın kanser nedeniyle yaşamını yitirdiği açıklandı. Sanatçının ölüm haberini oğlu Wolfgang Van Halen, babasının Instagram hesabından duyurdu. Halen gırtlak kanseriyle mücadele ediyordu. Yaklaşık 12 yaşlarında gitar çalmaya başlayan Van Halen, günde 89 saat pratik yaparak kendini geliştirdi. 14 yaşına geldiğinde Eric Clapton’ın Cream grubunda attığı soloları, notası notasına çalabilir duruma gelmişti. 1982 yılında yayımlanan Eddie Van Halen ve dünyanın en çok satan albümü olarak bilinen Michael Jackson’ın ünlü “Thriller”ında çalışan Van Halen, albümdeki en bilinen şarkılardan “Beat It”in gitar sololarını çalmasıyla tanındı. Balkan Müzik Festivali başlıyor Uluslararası Balkan Müzik Festivali’nin ikincisi, 912 Ekim tarihlerinde Edirne’de yapılacak. Festival, Edirne’nin tarihi İtalyan Kilisesi’nde düzenlenecek. Ressam Devrim Erbil’in Edirne’de ilk kez yapılacak kişisel resim sergisi ile açılacak olan Uluslararası Balkan Müzik Festivali, aynı gün Türkiye’nin en önemli bestekârlarından ve kanun icracılarından Göksel Baktagir’in konserine ev sahipliği yapacak. Mary Jane grubundan yeni şarkı Akustik cover çalışmalarıyla bilinen Mary Jane grubunun ikinci şarkısı “Çiçekler Açar” yayımlandı. Grup, ilk teklisi olan “Seni Arıyorum” ile çıkış yapmıştı. Mary Jane Music Production etiketi ve N Creative işbirliğiyle YouTube ve tüm dijital platformlarda yayımlanan “Çiçekler Açar”ın yönetmenliğini Mehmet Ali Öksüz üstlendi. Şarkının klibinde, tuvali ve fırçasıyla ressam Ali Saylam ve danslarıyla Betül Malçok yer aldı. Eğitimin üç temel öğesinden en başta geleni, öğretmendir. Diğerleri öğrenci ve program. Köy Enstitüleri ve öğretmen okulları kapatılınca, öğretmen sorunu ortaya çıktı, ülkenin aydınlanması da gerici eğitim sistemine bırakıldı! UNESCO ile ILO, 1994’ten beri tüm dünyada 5 Ekim’i Dünya Öğretmenler Günü olarak kutluyor. Ülkemizde de 24 Kasım yanı sıra, 5 Ekim de demeçlerle kutlanıyor. Birleşmiş Milletler Örgütü’ne bağlı olan bu kurumların Öğretmenler Günü’nü kutlama amacı, öğretmenin toplumdaki yerini, işlevini, önemini vurgulamaktır. Ama gelin görün ki Türkiye’de eğitim, yapboz tahtası gibi. Öğretmenler ise geçim sıkıntısıyla, siyasal baskıyla, karşı karşıyalar. Bir de salgın ve atanamayanlar var! Böyle bir ortamda öğretmenler günü kutlanabilir mi? Eğitimi eğitimcilere bırakın Aslında siyasetçiler, Milli Eğitim’e sızıp kendilerine oy verecek seçmen yetiştirme peşindeler. Böyle olmasaydı, aynı partinin kurduğu hükümetlerde bakan değişse bile bir sürdürülebilirlik olur, gelen gidenin yaptığını ortadan kaldırmazdı. Gelen yeni bir şey yapacaksa da eğitimin tüm bileşenleriyle birlikte yapardı. Bilimsellikten uzak, kendi kişisel programını değil, gerrarları sonucu Telif ve Tercüme Heyeti yerini Talim ve Terbiye Kurulu’na (Milli Talim ve Terbiye Dairesi’ne) bırakmıştır. Milli Eğitim Şuraları toplanmış, kararlar alınmış, bunlar uygulanmıştır. Bunu daha ileriye taşımak için öğretmen örgütleri Devrimci Eğitim Şurası toplamışlardır. Dünya Öğretmenler Ne var ki Atatürk’ün 100 yıl önce kurduğu Bilim Kurulu günümüzGünü’nü kutlamak! de amacına uygun oluşturulmayınca, eğitim yapboz tahtasına dönmüştür. Oysa “Milli eğitimin genel amaç ve teçekten Talim ve Terbiye Kurulu’nun programını uygulardı. Ülkemizde iki bakanlık adının başında “milli” sözcüğünün olması boşuna değildir. “Milli Eğitim”, “Milli Savunma” bakanlıklarında yapılan plan, program ve çalışmaların siyasal tercihlerle değil, ulusal duyarlıkla yapılması zorunluluğu içindir. mel ilkeleri ile evrensel değer ve standartları göz önünde bulundurarak kalite, eşitlik ve etkililik ilkeleri ile milli ve toplumsal değerlere dayalı olarak eğitim sistemini geliştirme çalışmalarını yürütmek” bu kurulun ilk görevidir. Bu görevini kurum olarak yapmak yerine birtakım gerici vakıf ve derneklerle işbirliğine girmesi, siyasete teslim olduğunun göstergesidir. Bu da MEB’in Bilim Kurulu kabul edilemez. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında bile 1921’de Bilim Kurulu’nu (Heyeti İlmiye) kurdurmuş, Eğitim Kurultayı (Maarif Kongresi) yaptırmış, eğitime büyük öncelik vermiştir. AyrıCumhuriyetin altın yılları Bu sorunları aşmanın yolu Cumhuriyetin altın yıllarının deneyimlerinden ve çağın getirdiği teknolojiden, bilimden yararca 1921’de kurulan Telif ve Tercüme He lanmaktır. Köy Enstitülü şair, yazar Mehyeti çalışmalarını 1926 yılına kadar sürmet Başaran’ın Köy Enstitüleri/Özgürdürmüştür. 1926’daki 3. Bilim Kurulu ka leşme Eylemi (Literatür Yayınları), Alev Coşkun’un Hasan Âli Yücel/Aydınlanma Devrimcisi (Cumhuriyet Kitapları), İsmail Hakkı Tonguç’un Canlandırılacak Köy, Hürrem Arman’ın Piramidin Tabanı, Pakize Türkoğlu’nun Kısa Süren Hasat ile Kızlar da Yanmaz kitapları bu konuda yararlanılacak ilk kaynaklardır. Ayrıca Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Talip Apaydın, Adnan Binyazar, Mustafa Gazalcı, Kemal Kocabaş, İlyas Küçükcan, Öner Yağcı ve Erdal Atıcı’nın da bu konuyla ilgili kitapları okunmalıdır. Öğretmenlerin Cumhuriyetin altın yıllarında çok iyi maaş aldıklarına dair bir örneği Fakir Baykurt anlatmıştı. İlk aylığından başlayarak her ay bir Cumhuriyet altını alarak birikim yapıyormuş. 1948’de mesleğe başlamış. Maaşının dörtte biriyle bir altın alıyormuş. Bugünse, bir öğretmen maaşıyla ancak bir Cumhuriyet Altını alınabiliyor! Pazartesi günü tüm ilkokullar, bu salgın koşullarında yüz yüze eğitime başlıyor. Umuyor ve diliyorum ki öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, eğitim emekçileri güzel bir dünya için sağlıklı bir eğitim yaparlar. Dünya Öğretmenler Günü’nü de tüm sorunların aşıldığı ilk yıldan başlayarak yıllarca, birlikte, sevinçle, mutlulukla kutlarlar... Antalya’dan sevgiler (2) Antalya’da 57. Altın Portakal Film Festivali doludizgin ilerlemekte... Ama tedbiri, salgın önlemlerini hiç elden bırakmadan... Maskeli, mesafeli, dikkatli, özenli... Bir yanda açık hava sinemalarında, yıldızların altında, herkese açık film gösterileri, öte yanda yarışmalar... Sinemamızın yeni projelerinin hayata geçirilmesi için fon ve iletişim ağı desteği sağlayan Film Forumu... Bu yıl rekor başvuru sağlayan, büyük ilgi çeken, Türkiye’nin tüm üniversitelerinden 250 gencin katıldığı Sinema Okulu... Forum ve okul salgın nedeniyle bu yıl çevrimiçi... Bugün sözü festival yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu’na bırakıyorum... Sinema sanatıyla ilişkisi olan Ahmet Boyacıoğlu’nu biliyor, bilmeyenlere kısacık anımsatayım: Geçen yıl Antalya’da yerel seçimleri CHP kazanınca festival yönetimine seçildi. 7 yıl Ankara Film Festivali, 10 yıl Adana Film Festivali, 25 yıl Gezici Festival deneyimi var. Yurtdışında aklınıza gelebilecek tüm sinema festivallerinde ise kültür bakanı görevini yerine getiren kişi diyebiliriz. Söz onda: Kıyıya vurmuş balina “Bir film festivali ‘kıyıya vurmuş bir balina’ya benzer. Uzaktan bakıldığında kocamandır, heybetlidir ama aynı zamanda savunmasızdır. Kısa bir süre içinde irili ufaklı çeşitli canlılar başına üşüşüp balinayı didiklemeye başlarlar. Denizin derinliklerinde yaşarken de balinanın yaşamını sürdürmesi için çabalayan dostları olduğu gibi, onu öldürüp etinden, yağından faydalanmak isteyen avcılar mevcuttur. Bu bir film festivali için de geçerlidir. Bir film festivaline hazırlanırken çeşitli sorunlarla karşılaşırsınız. Örneğin durup dururken savaş çıkar, burası Ortadoğu. Birileri kenti süsleyen heykellere laf eder. Heykel düşmanlığı, Cumhuriyet düşmanlığı kadar eskidir ve 1923 yılından bu yana süregelmektedir. Umursamazsınız. Göstermeyi düşündüğünüz filmin dağıtımcısından cevap alamazsınız. Jüri üyesi olmasını istediğiniz kişi ülkeyi terk ettiğini, artık yurtdışında yaşadığını söyler. Üzülürsünüz. Bir virüs ortaya çıkar, gelip ülkenin başına çöker ve hayatı derinden etkiler. Ancak bir yandan da festivalin hazırlıklarını yürütmek gerekmektedir. Kafanızın içinde binlerce soru varken birden Fatma Girik’in mavi gözleriyle size baktığını fark edersiniz. Mutlu olursunuz. Türkiye’de 81 il var. Bazılarında hiçbir şey olmaz gibi gelir insana. Üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibidir. Bir de Antalya var. Kedilerin mutlu bir yaşam sürdüğü kent. Denizini, güneşini, ılıman iklimini, dağlarını, yemyeşil ovalarını bir kenara koyun, sabah erken bir saatte Konyaaltı’nda sahilde bir yürüyüşe çıkın. Ne demek istediğimi anlarsınız. Bu yıl salgın var. Ama festival de var. Açık hava gösterimleri var. İyi filmler var. İyi film derken söylemek istediğim, bazıları içinizi acıtacak, bazıları sizi gülümsetecek filmler. Hayatınızı biraz olsun değiştirecek, yaşadığımız için mutlu olmanız gerektiğini size hatırlatacak filmler. İyi seyirler.” Akra Caz Festivali Hepsi bu kadar sanıyorsanız, yanılıyorsunuz... Kedilerin ve insanların mutlu yaşadığı bu kentte üç yıldır muhteşem bir festival daha sürüyor: Caz festivali... Onun yaratıcısı ve yöneticisi ise Kadir Dursun... Onu da müzik tutkunları iyi tanır. Yıllarca Fazıl Say’ın yoldaşı, omuzdaşı, nice festivale, konsere imzasını atmış... Kadir Dursun, önceki yıllarda, dünyanın her köşesinden getirttiği birbirinden usta caz sanatçılarıyla, Antalya’nın Akra Oteli’nde, çok geniş bir dinleyici kitlesini çeken iki başarılı festival gerçekleştirdi. Bu yıl salgına karşın, yeter ki müzik susmasın diyerek, festivali iki konserle ve çevrimiçi olarak tasarladı. İki konserin ilki, kendine özgü yorumu, ses rengiyle muhteşem Karsu; ikincisi olağanüstü saksafon sanatçısı İlhan Erşahin’di... Her iki konser de Akra Otel’in Akdeniz’e ve Bey Dağları’na bakan sahnesinde çevrimiçi gerçekleşti. Her iki konseri de YouTube ve AkraJazz sayfalarından izleyebilirsiniz. Müziksiz ve sinemasız kalmayın! Fransız seyyahın hikâyesi Fransız seyyah ve fotoğrafçı Ferrante Ferranti’nin “Yolculuk” adlı fotoğraf sergisi, ekim ayında eşzamanlı olarak Institut Français Türkiye’nin Ankara (16 Ekim), İstanbul (12 Ekim) ve İzmir (20 Ekim) salonlarında sergilenecek. Birbirinden farklı eserlerden oluşan üç serginin böylelikle bir bütünü oluşturacağı belirtiliyor. 40 yıl boyunca Akdeniz ülkelerinin tümünü gezen Ferranti, her yıl Türkiye’ye geliyor. Ferranti’nin keşifleri, arkeolog Jacques des Courtils ile birlikte “Antik Türkiye’ye Yolculuk”un yayımlanmasına yol açmıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear