25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 27 MAYIS 2019 PAZARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ olaylar ve görüşler AKP, üniversite ve bilim: Büyük uyumsuzluk Prof. Dr. Yakup KEPENEK Bugünlerde üniversiteler tatile giriyor. Bu nedenle, AKP iktidarının üniversite ve bilim konularındaki tutumuna, toplum açısından yaşamsal olduklarından, kimi güncel gelişmelerden giderek değinmek gerekiyor. Başkan ve AKP Genel Başkanı Erdoğan geçen hafta katıldığı 2019 Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı toplantısında ülkenin bilimsel gelişmesi konusundaki görüşlerini şöyle sergiliyordu: “Bugün ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde Müslüman bilim adamlarının ortaya koydukları eserlerini, başarılarını iftiharla takip ediyoruz... Burada üzerinde asıl uzun uzun düşünmemiz gereken husus, bu çalışmaları kendi medeniyet coğrafyamızda yürütecek iklimi niçin oluşturamadığımızdır. Türkiye olarak yavaş yavaş bu konuda kendimizi müspet yönde ayrıştırdığımıza inanıyorum. Bilim insanlarımıza, birikimlerini ülkemizde değerlendirebileceklerini, böyle bir zemini hazırlamaya başladığımızı da gösteriyoruz. İnşallah önümüzdeki dönemde ülkemizi tüm bilim insanları için çok daha önemli bir cazibe merkezi haline getireceğiz (vurgulama benim).” Eksisi artısından çok AKP, uzun iktidar yıllarında ülkenin üniversite sayısını yaklaşık üç kat artırdı, 76’dan 206’ya çıkardı, bununla kendine göre övünüyor. Kendine göre diyorum, çünkü bu sayısal artışın, niteliksel gelişmeyi sağlaması bir yana, tam tersine, Türkiye bilimsel yönden gelişemiyor. Bu konuda en güvenilir kaynak sayılan Scientific Journal Rankings SJR’nin verileri kanıtlıyor ki 2016’da Türkiye dünya bilimsel yayın sıralamasında 19. sıradadır; buna karşılık, örneğin Güney Kore 13. son yıllarda büyük bir sıçrama yapan İran da 16. sırada yer alıyor. Dahası, Türkiye çıkışlı bilimsel makalelere yapılan ve esasen göreli olarak çok az olan uluslararası atıf sayısı da, özellikle 2010’dan sonra hızla azalmaktadır. Çok önemli bir istatistik daha var. Bir ulusun bilimsel başarısının önemli göstergelerinden biri toplam yıllık ulusal üretimden (GSYH) ARGE ayrılan paydır. Bilimsel üretim araştırmageliştirme ARGE ile gerçekleşir. ARGE yapan birimler şu üç kümeden oluşur: Üniversiteler, firmalar ve kamu araştırma laboratuvarları. Bu üçlünün yaptıkları ARGE harcamalarının toplamı olarak, bu pay, en son 28 Kasım 2018 tarihli TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 0.96 ile yüzde birin altındadır. Oysa AB ortalaması olarak yüzde 2 olayında olan bu pay, Güney Kore’de yüzde 3’ün üzerindedir. AKP’nin çağdaş bilimi önemsemeyen tutumunun bir başka ve çok önemli göstergesi daha var. Günümüzde bilimsel gelişmede uluslararası kurumsal işbirlikleri çok önemlidir. Türkiye, AKP iktidarında bu işbirliklerinden bilinçli bir biçimde koparılıyor. Örneğin Türkiye, araştırmalarının esas amacı maddenin yapısını ve maddeyi bir arada tutan kuvvetleri anlamak olarak tanımlanan Avrupa Nükleer Araştırma MerkeziCERN’in aday ülkesiydi, 2012’de aday üyelikten tam üyeliğe geçecekti. Ancak AKP iktidarı, tamamıyla kendisine bağlamış olduğu TÜBİTAK ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu TAEK’in görüşlerini de sözüm ona alarak, 70 milyon dolarlık ödentinin yüksekliği gerekçesiyle, ülkenin CERN’e tam üyeliğe geçişini reddetti, Sırbistan ve Güney Kıbrıs tam üye oldular! Daha da yıkıcı olan, geçtik genel kamuoyunu, bu ülkenin bilim dünyasının AKP iktidarının bu tutumunu tartışmaması, daha doğrusu tartışamamasıdır. AKP’nin bu ülkenin bilimsel gelişmesi açısından en büyük eksiği, gerçekte, işin temelinde, üniversite öncesi eğitimde yatıyor. Bilindiği gibi, bilim insanı yetiştirilmesi için çocuğun ve gencin yaratıcı yeteneklerini tam bir özgürlük içinde geliştirmesi vazgeçilmez bir önkoşuldur. Oysa AKP, üniversite öncesi eğitim düzenini, iyice bağnazlaştırdı. O kadar ki günümüzde neredeyse tüm bilimsel araştırmalar için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olan Evrim teori’sini ders programlarından çıkardı. Bilim Akademisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Alpar’ın dediği gibi meselenin özü, bilimsel düşüncenin, eğitimden, ortak değerlerimizden ve kültürümüzden tamamen çıkarılmaya çalışılması ..Eğitimde, bilim açısından 60’lı yılların gerisindeyiz. (Hürriyet, 21 Mart 2017). Temeli çökertilen yapının çatısı sağlam mı kalır? Çekim iklimi mi? Başkan, bilimin yalnız ülkemizde değil kendi medeniyet coğrafyamızda yapılabilmesini istiyor; bilimsel çalışma ikliminin niçin oluşturulmadığının düşünülmesini istiyor. Ve ekliyor; ülkemizi tüm bilim insanları için bir cazibe (çekim) merkezi haline getireceklerini söylüyor. Bilim tarihi üzerindeki çalışmaların kanıtladığı gibi, bilimsel araştırma, yalnız ve ancak, önyargısız yapılırsa başarılı olabilir. Bunun güzel örneği, II. Abdülhamit’in de bilimsel çalışmalarına 10 bin Frank bağış yaptığı, kendisi koyu bir Katolik olan Fransız bilim insanı Louis Pasteur’ün (18221895) ta o yıllarda öğrencilerine söylediği Laboratuvara girerken İncil’i dışarıda bırakın sözleridir. Aslında burada vurgulanan bilimsel çalışmanın yapılabilmesi için araştırma özgürlüğünün, bir önkoşul, bir gereklilik olduğudur. Üniversite bağlamında araştırma yapılabilmesinin olmazsa olmazı da AKP’li yıllarda tamamıyla unutulan ve unutturulan üniversite özerkliğidir. AKP iktidara gelir gelmez önce bilim üst kurumlarını ve sonra da 12 Eylül kalıtı YÖK cenderesini kullanarak üniversiteleri, bilim insanları arasında yer yer derin anlaşmazlıklara yol açarak, kaskatı bir biçimde kendisine bağladı. Üniversite tarihinde hiç görülmediği ölçüde siyasallaştırıldı; bilimsel çalışma ortamı felç oldu. Son yıllarda çok daha fazlası yapıldı. Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlığı altında 1128 bilim insanının imzasıyla, ülkede barış ve demokrasi isteyen bir bildiri yayımlandı. Sonrasında, bir taraftan imzacıların sayıları artarken, diğer taraftan da bu insanlar henüz hiçbir delil gösterilmeden, şimdilerde bilimsel çalışma ikliminden söz eden Başkan tarafından terörist olarak suçlandı; bunun üzerine tek seçici olarak atadığı rektörler eliyle üniversiteler birer cadı kazanına dönüştü; bildiri olayı, aynı yılın 15 Temmuzu’nda yaşanan FETÖ başkaldırısı ile birleştirilerek, altı bin dolayında bilim insanı üniversiteden uzaklaştırıldı. Bitmedi; bu insanların pasaportları iptal edilerek yurtdışında çalışmaları engellendi, daha dahası, üniversiteden atılanlar Danıştay’a başvurarak haklarını arayamıyor. Bu arada hemen belirtelim 1960 sonrasında askeri darbe hükümeti tarafından üniversiteden uzaklaştırılan İslam Bilimi Tarihi araştırmacısı Prof. Dr. Fuat Sezgin (19242018) bilimsel çalışmalarını Almanya’da devam ettirebilmişti; benzer biçimde, 12 Eylül 1980’in 1402’liklerinin de yurtdışında çalışmalarına engel olunmuyordu; ayrıca bunlar, Danıştay’a başvurarak görevlerine dönebiliyorlardı. Bu arada anımsatmakta yarar var, 1930’lu yıllarda Alman faşizminden kaçan bilim insanları Türkiye Cumhuriyetinin üniversitelerinde çalışma olanağı buluyordu; ünlü bilim insan Albert Einstein da Mustafa Kemal Atatürk’e teşekkür mektubu yazıyordu. AKP düşüncesinin özümseyemediği bir gerçek var; dinin bilimi vardır, ama bilimin dini olmaz. AKP’nin üniversite ve bilim anlayışı, yukarıda ancak çok az bir bölümü özetlenebilen eksiklerinden arındırılarak çağın bilimsel gerçeklerine uygun yönde değişmedikçe Türkiye’nin bilimsel üretim yönünden ilerlemesi; hele de bir çekim merkezi olması asla beklenemez. Yerel yönetimlerden iktidara giden yol Yaşar Sert Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Uzmanı Yerel yönetim seçimleri Türkiye’de düzenli olarak 1963’ten beri yapılmaktadır. O dönemlerde 4 yıllık olan görev süreleri 1982 Anayasası’ndan sonra 5 yıl olmuştur. Yerel yönetim seçimleri Türkiye’de siyasi olarak iki farklı manaya gelir. Ya mevcut hükümete destek manasına gelir, hükümetin başarılı bir yönetim sergilediği gücü yerel yönetimlerde de etkisini hissetirir ki, mesela 1984, 2004 seçimlerinin böyle bir özelliği vardır. Ya da mevcut iktidara güvensizlik manasına gelir ki, 1977, 1989, 1994 seçimleri böyle olmuş ve merkezi iktidar sarsılmıştır. Fakat son dönemlerde yapılan seçimlerde bu iki özellik de kaybolmuş ve seçmen tabanlarında hiç sorgulamaksızın ciddi bir kemikleşme ve kutuplaşma oluşmuştur. Yerel seçimlerde genellikle vatandaşlar bulundukları şehrin belediye hizmetlerine göre tercih yapmalıyken, son zamanlarda ye Olumsuzlukların hızla yükseldiği günümüz siyasi ortamında, kazanılan belediyelerde sağlanacak bir başarı, muhalif partileri iktidara taşıyabilir. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin gibi illerde, seçmenlerin muhalif adayları destekleyerek verdiği değişim işareti iyi değerlendirilmelidir. rel tabloya hiç bakmaksızın ülkenin yönetim şekline göre bir tercih yapma yöntemine başlamışlardır. Yerel seçimlerle, genel seçim tercihlerini neredeyse birbirine karıştırmışlardır. Bunun temel sebebi ise hükümetin tüm sosyal medya üzerindeki baskısı, kamu gücü kullanımı ve sosyal medya reklamlarını kendi lehine kullanarak seçmen kitlesinin dikkatini ülke siyasetine odaklaması olmuştur. Farklılıklar Yerel yönetimlerde başarı için partilerin bakış açısına göre farklı başarı kriterleri oluşabilmektedir. Fakat kemikleşme özelliğinin yaşandığı bölgelerde farklı seçeneklerin olmayışı, tercihlerin yerel hizmetlere göre değil, genel ülke siyasetine göre şekillendiği görülmektedir. Sağ kemikleşmenin göze çarptığı Kara deniz, Orta Anadolu ve ba birinci derecede yakınlık ku zı Doğu Anadolu bölgelerin ran şirketlerin (su, taşımacı de belediye uygulamalarında lık) yönetimlerinde halkı ku da donukluk ve atalet hisse caklayan onların sorunları dilmektedir. Sol kemikleşme na çözüm olan bir kadro itina nin etkili olduğu Trakya, İz ile oluşturulmalıdır. Bununla mir ve İstanbul’un bazı ilçe beraber muhalefet partisinin lerinde ise özgürlükçü yakla temel ilkeleri olan iş, emek, şımlar ciddi baskı ve tehdit yoksullukla mücadele, siya ler altında kalmakta, farklı si tercih serbestliği, kişilerin ideolojik yaklaşımlar arasın hürriyet iradeleri konusun da ciddi sürtüşmeler olabil da gerekli hassasiyeti gös mektedir. Etnik kimlik üze termeleri kişilerin düşünce rinden siyaset yapılan bazı lerine saygı göstermeleri ge Güneydoğu bölgeleri ise be rekmektedir. Ülke genelinde lediye hizmetlerinin önem genç nüfusun gelecek ile ala sizleştirildiği bir ortama sü kalı korkuları ve umutsuzluk rüklenmektedir. ları hızla ilerlemektedir. Bu Sosyal belediyecilik örneği durumla alakalı siyaset geliştirilmelidir. Hükümetin en çok bu kesimden oy kaybet Bütün olumsuzlukların hız tiği göz önünde bulundurul la yükseldiği durumda, yeni malıdır. Özellikle hükümetin dönemde belediyelerde sağ son zamanlarda aldığı zorun lanacak bir başarı muhalif lu din dersleri ve seçmeli fel partileri iktidara taşıyabilir. sefe, matematik, fizik, sanat, İstanbul, Ankara, İzmir, Ada dil gibi ülkenin gelişiminde na, Antalya, Mersin gibi ne büyük rolü olan eğitim konu redeyse ülke nüfusunun ve sunda ciddi adımlar atılma ekonomisinin büyük çoğun lıdır. Saydığımız bu seçmeli luğunu elinde bulunduran il dersler konusunda yetenek lerde, ülke siyasetinin gidi li ama eğitim konusunda gü şatını beğenmeyen seçmen cü yetersiz kalan aile çocuk kitlesi muhalif parti adayları larına farklı projeler (dersha nı destekleyerek değişim için neler) ürereterek sahip çıkıl gerekli işareti vermiştir. Mu malıdır. Bu vahşi kapitalizm halefetin kazandığı bu bü koşullarında büyük şehirler yük metropol şehirlerde tam de halkın öncelikli beklenti bir sosyal belediyecilik örne leri, hayat pahalılığına etkin ği vermeli ve halkın özlemi bir müdahale ve belediye gö ni duyduğu, siyasilerle yakın revlileriyle esnafın vatanda laşma, kamuda güven, yok şa karşı “el ele” olmaları ge sullukla mücadele gibi daha rekmektedir. Özellikle tarım sayamadığımız birçok mese sal bölgelerde kooperatifçili lede örnek yönetim sergile ği destekleyerek o bölgede melidir. Özellikle bu beledi ki halkın, kapitalist sermeye ye başkanlarının parti içi he ye karşı korunmaları sağlan saplaşmalardan uzak durup malıdır. Merkezi iktidarın bu hizmet konusunda hiçbir si konuları umursamaması, ge yasi parti tercihi gözetmek cikmiş ve göstermelik tasar sizin hizmet adımı atmalı ve rufları da önemli bir fırsat kullanacağı dil daima barış doğurmaktadır. Pazarlarda, ve sevgi dili olmalıdır. Özel hallerde fiyat düzenlemele likle belediyelere bağlı halkla ri gereklidir ve “serbest pi yasa” sahte söylemi altında vatandaşın kazıklanması önlenmelidir. Halk yöneticiliği Mevcut hükümetin hızla gelişen betonlaşma politikalarına karşın, kentsel dönüşüm ve yeşil alan ihtiyacı çok büyük bir aciliyet arz etmektedir. Belediye başkanlarının “tüm ada içindeki hak sahipleriyle anlaşın, öyle gelin!” tarzı bir yaklaşım vatandaşın beklediği şey değil, tamaman göstermelik bir hamle sonucunda olayı üzerinden atmaktır. Belediyeler, “Vatandaşın hakkını vererek kentsel dönüşümü hızlandıralım, özel sektör yapmazsa, ben belediye olarak bu projeleri yaparım ve herkesin hakkını da veririm, yeşil şehirleri de kurarım” diyerek gelecek açısından bir halk yöneticiliği örneği göstermelidir. Özel okullar ya da devlet okulları olsun, veliler ciddi bir servis sömürüsü altındadır. Belediye otobüsleri öğrenci hatları kurarak “okul otobüsü” haline gelmelidir. Sadece halk otobüsleri değil sadece öğrenci servisleri adı altında halka dokunacak hizmetler sunulmalıdır. Servis odaları üzerinde de bir fiyat/maliyet denetimi olmalıdır. Şayet valilik ve öteki merkezi yönetim kurumları velilerin aleyhine, bu sömürü lehine tutum alırlarsa bu durum vatandaşa duyurulmalı ve belediye kendi araçlarıyla, uygun fiyat koşullarında velilerin yanında olmalıdır. Çünkü öğrenci velileri son zamanlarda tam bir servis mafyasıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Saymakla bitmeyeck olan sosyal belediyecilik anlayışına uygun hizmetlerin eksikliği verilen bu fırsatla değerlendirilirse gelecekte iktidarın değişimi zor olmayacaktır. Unutmamalı ki sosyal devrim olmadan siyasal devrim olmaz. Kıdem tazminatının sonu DİSK hariç diğer konfederasyonlar siyasi iradenin esiri olmuştur. Kıdem Tazminatı Fonu, sendikalar ve konfederasyonlar için bir sınav olacaktır. Ya direnecekler ve işçi haklarını AKP masalarına meze yapmayacaklar ya da tarihin raflarında yerlerini alacaklardır. Dr. Engin Ünsal CHP 15.Dönem İstanbul Milletvekili Ülkemizde 18 milyon iş sözleşmesi karşılığı çalışan işçinin en önemli iş ve yaşam güvencesi olan kıdem tazminatını AKP hükümeti ısıtıp ısıtıp yeniden masaya koymaktan zevk alıyor. Parasızlıktan işçinin parasına göz dikilmek isteniyor. Buna mecbur, çünkü hükümet çok ciddi bir finansman bunalımı yaşıyor. Piyasada para yok. Hükümet işçinin sırtından, işçinin birikimlerinden bu darboğazı aşmaya çalışıyor. Finansal dar boğazın nedenleri açık. En başta israf ekonomisi. 1000 odalı yazlık, kışlık, sonbaharlık saraylar, muktedirin emrine tahsis edilmiş sayısı bilinmeyen uçak ve lüks araba filosu, 60 bin kişilik cami, geçiş garantisi verilmiş yollar köprüler nedeni ile ödenen yaklaşık 4 milyar lira, hesabı bilinmeyen ve verilmeyen bir örtülü ödenek, 2018’de 76 milyar ve 2019’un ilk üç ayında 30 milyar liralık bütçe açığı, oğlunun, kızının vakıflarına ve derneklerine kamu kullanımına sunulması gereken arsalar ve belediye fonlarından ödenen milyonlar. Bu israfa dağ olsa dayanmaz ve dayanamadı. Ekonomi çöktü ve halk geçim sıkıntısı duvarına yaslandı. Üstüne üstlük ülkenin ancak yüksek faizle çevrilebilen 500 milyar dolayında nasıl ödeneceği bilinmeyen bir dış borcu var. İşçi birikimleri en kolay kaynak AKP hükümeti yanlış ekonomi politikaları nedeni ile üretmek yerine ithalatı kolaycı buluyor. Üretemeyen ve büyüyemeyen ekonomi gerekli para kaynağını işçinin sırtından gidermeye çalışıyor. Bu nedenle 125 milyar liralık İşsizlik Sigortası Fonu’nu kendi politikalarının ve işverenlerin finansmanı için kullandı ve kimse de sesini çıkaramadı. Şimdi sıra ikinci bir kaynak yaratmaya geldi. Maliye Bakanı’nın açıklamalarına göre kıdem tazminatı ve tamamlayıcı emeklilik sistemi adını verdiği BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) bir fonda birleştirilecek, fona katılım mecburi olacak ve fondan ancak işçinin emeklilik hakkını kazandığı zaman çıkmasına izin verilecek. Finansmanı üçlü olacak, ama oranları belli değil. Birçok karanlık nokta var: BES’de 56 olan emeklilik yaşı bu sistemde ne olacak? İşçilerin kazanılmış haklarına nasıl bir çözüm getirilecek? Her işçinin hesabı ayrı olacak ve bu hesaplar sigorta şirketleri tarafından yönetilecek. Aralarındaki uyum nasıl sağlanacak? Devlet garantör olacak ve yatırımların nerelere yapılmasına karar verecek. İşçiler iki ayrı hesaba aylık ödeme yapacak, dolayısıyla ücretlerinde ciddi bir azalma olacak Bu sistem yürümez Sistemin denetimini hükümet kimse ile paylaşmak istemeyecektir. Bugüne kadar sergilenen yanlış politikalara devam edilmesi ve yeni kurulacak fon birikimlerinin kısa zamanda kurutulması ciddi bir tehlikedir. Ücreti azalacak işçinin geçim sıkıntısı daha da büyüyecektir. İşçinin ödeyeceği primler, tazminattan yararlanma yaşı belli değildir. Emekli olma ve emekli aylığı hak etme yaşının büyütülmesi, 6570’e çıkarılması gündeme gelebilir. Şimdilik 6017 lira olan kıdem tazminatı tavanı düşürülebilir. Bir sürü belirsizliği olan ve tek adamın yönetimine bırakılacağı anlaşılan bu düzenlenme, kıdem tazminatının sonunu getirmeye adaydır. Ayrıca hükümet ve işverenler İş Yasası’nın 11. maddesini değişitirip “belli olguya dayanma” koşulunu kaldırarak kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini gerektirmeyen belirli süreli iş sözleşmesini yaygınlaştırmak istiyor. Sendikacılar, oyuna gelmeyin Kıdem tazminatının ve belirli süreli iş sözleşmesinin bugünkü hali ile kalması işçi için en büyük güvencedir. Değişiklik işçilerin aleyhine olacaktır. AKP iktidarı işçi sorunları ile kolayca oynayabilmekte ve istediği düzenlemeyi yapabilmektedir, çünkü karşısında bölünmüş işçi örgütleri vardır. Evet sendikalar, konfedersyonlar vardır, ama 160 sendikanın varlığı işçi sınıfının gücünü yok etmiş ve büyük çoğunluğu biat sendikacılığı sarmalına asılı olduğundan direnme güçlerini kaybetmişlerdir. Konfederasyonların siyaset üzerindeki etkisi hiç yoktur. Üye gücü çok zayıf DİSK hariç diğer konfederasyonlar siyasi iradenin esiri olmuştur. Kıdem Tazminatı Fonu, sendikalar ve konfederasyonlar için bir sınav olacaktır. Ya direnecekler ve işçi haklarını AKP masalarına meze yapmayacaklar ya da tarihin raflarında yerlerini alacaklardır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear