02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 8 ŞUBAT 2019 CUMA EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: FUNDA YAŞAR ER KÜLTÜR Hüseyin Avni Dede’yeOn yıllar boyunca Beyazıt’la özdeşleşen şair, 8 aydır Çınaraltı’nda değil... İstanbul’un simge isimlerinden Hüseyin sürgünAvniDede, evi gibi olan HBeyazıt’taki tarihi Çınaraltı’ndan 25 Haziran 2018 Ayça Han erkesin, Beyazıt’taki tarihi Çınaraltı’na doğru baktığında yokluğunu hemen fark edeceği tek in tarihinde sürgün edildi. Uzun süredir tezgâh san Hüseyin Avni Dede. Hızla çirkinleşen; meydanların meydan, sokakların sokak olmaktan çıktığı, ağaçların betonlara kurban edildiği bu garip çağda, bir o Çınar ağacı bir de Dede yıllardır tutunuyorlar birbir açamayan Avni Dede için, sosyal medyada tepkiler büyüyor Hüseyin Avni Dede’nin en büyük korkusu, evi sayılan Çınaraltı’na geri dönemeyecek olması... lerine. Dede şimdi sürgün o ağacın altından, 12 Haziran 2018’de Beyazıt’taki seyyar satıcılarla zabıtalar arasında yaşanan arbede sonrası onu da cezalandırdıklarını söylüyor. 8 aydır tezgâh açamıyor, sadece kendi yazdığı şiir kitaplarını yanına alıp Sahaflar Çarşısı’nda bir demirin üzerinde satmaya çalışıyor. Ama onu Çınaraltı’nda görmeye alışkın insanlar, uzaktan bakıp göremediklerinde orada olmadığını düşünüp gidiyorlarmış o yüzden bazen öylece bekliyormuş ağacın altında: “Beni göremeyip gittikleri zaman üzülüyorum, onlar da üzülüyorlardır diye orada bekliyorum bazen” diyor. Hüseyin Avni Dede ilk defa sürgün edilmiyor Çınaraltı’ndan, neredeyse her iki yılda bir tekrarlayan bu durum en son 2015 yılında büyük tepkilere sebep olmuş, başlatılan imza kampanyası sonucunda da Dede 5 gün içinde tekrar ağacının altına dönebilmişti. O kadar kısa bir sürede, Antalya’dan, Ankara’dan, Muğla’dan, İsviçre’den, Norveç’ten, Kanada’dan 30 bin imza toplanmış; tepkiler bu kadar büyük olunca da Dede bir süre rahat bırakılabilmişti. Aradan geçen 8 aya rağmen hâlâ tezgâh açamadığını, Avrupa Yakası Zabıta Müdürü İbrahim Köse’nin “Sahafların içerisinde idare etsin şimdi” dediğini ama hiçbir şey yapılmadığını söylüyor Dede. ‘Hiçbir şeyim yok’ Artık tezgâh açamadığı için doğru düzgün satış da yapamadığı söyleyen Dede, bir zabıtayla aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor: “Bir gün bir tanesine dedim ki ‘Senin maaşın var, benim hiçbir şeyim yok. Sen görevini yapıyorsun maaşını alıyorsun ben 5 kuruş almadan amme hizmeti veriyorum... Birini koysan buraya o kadar zaman, 2 saat ayakta dursa 6 saat oturmaya bakar. Ben bir görev gibi duruyorum burada’ dedim. Öyle deyince artık sesini çıkarmadı tabii ama o gidiyor başkası geliyor, herkese dert anlatamıyorsun.” KURTULUŞ ARI ‘Beni cezalandırıyorlar’ Bu durumun her iki yılda bir tekrar etmesi, Hüseyin Avni Dede’nin heyecanını, Çınaraltı’na geldiği zamanki hevesini götürmüş. Önceden her gün sabah erken saatlerde geldiği Beyazıt’a, artık zabıtalarla sorun yaşamaktan bıktığı için öğleden sonra geliyor. Doğru düzgün bir şey kazanamadığı için, zarar etmek istemediğinden gelmediği zamanlar da oluyor. Süreçle ilgili şunları söylüyor: “Sürekli tekrar ediyor bu durum, 2 yılda bir aynı şey. 2006’da bir konuşmam oldu burada Beyazıt Kütüphanesi’nde, onun arkasından yine gönderdiler beni yerimden, aradan iki sene geçti 2008’de yine aynı. 2010’da İstanbul Avrupa Kültür Başkenti seçildi beni çağırdılar o zaman, yabancı şairler geldi şiirler okuduk birlikte, sonra bir baktım beni yine gönderiyorlar. Bir sene iki sene düzeliyor sonra tekrar bozuluyor, izin belgesi gibi bir şey verseler de artık tamamen çö Bakırköy Sahaf Festivali Dede’yi ağırlayacak zülse istiyorum. Orada ufak tefek bir şeyler satabiliyorum, ama buradayken sergimi açamadığım içim doğru düzgün bir şey 1. Bakırköy Sahaf Festivali, 9 Haziran saat 10.00’da Bakırköy Sanatçılar Parkı ve Spor Kompleksi’nde kapılarını açacak. Bakırköy Belediyesi ve Beyoğlu Sahaflar Derneği işbirliği ile gerçekleşen Bakırköy Sahaf Günleri 17 Haziran’a kadar Bakırköy Rio de Janeiro Caddesi’ndeki Sanatçılar Parkı içinde bulunan Spor Kompleksi’nde ziyaret edilebilecek. İstanbul’un farklı semtlerinden 30 sahafın katılacağı Bakırköy Sahaf Günleri 12 gün boyunca 10.00 20.00 saatleri arasında açık olacak. Etkinlikte nadir bulunan kitap, dergi ve plaklar; eski belge, evrak ve haritalar; Osmanlıca kitap ve mecmualar; imzalı, birinci baskı kitaplar ve her bütçeye uygun ikinci el kitaplar kitapseverlerle buluşacak. Festivalin özel bir konuğu da var. Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda kitaplarını satan ve bu ara yaşadığı sorunlar sebebiyle Çınaraltı’nda olamayan şair Hüseyin Avni Dede, festival boyunca sahaflarla beraber olacak, kitaplarını satacak ve imzalayacak. satamıyorum da. 8 aydır çok kötü etkiliyor bu durum beni, zabıtayla seyyar satıcılar kavga etmiş meydanda ama gelip beni cezalandırıyorlar.” Şimdi Hüseyin Avni Dede’nin en büyük korkusu, evi sayılan Çınaraltı’na geri dönemeyecek olmak. Neyse ki onu yalnız bırakmayacak kadar seven, her gün yanına gidip kitaplarını alan ve onunla sohbet eden insanlar hâlâ var. Tiyatro’da devrim yapan Rus Avangard Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) de vam etmekte olan “Rus Avangardı Sanat ve Tasarımla Geleceği Düşlemek” sergisinin konferans serisinin 4.’sü, önceki gün “Rus Avangard Tiyatrosu: Devrim ve Sonrası” başlığıyla yazarımız Prof. Dr. Dikmen Gürün tarafından verildi. Tiyatronun, eleştirmenlik boyutuna da içeren, eğitimine 1993’ten beri büyük emek veren ve kuruluşundan beri başında, içinde olduğu İstanbul Tiyatro Festivali ile çok önemli yaratıcı ve yapımları tanıtan Dikmen, Rus Avangard hareketinin tiyatroya yansımalarını sergide izlenen, işçi sınıfının güneşi nasıl zapt edeceğinin anlatıldığı, sanata bakışın, konseptin nasıl değiştiğinin görüldüğü Rus Avangard operası “Güneşin Zaptı” gibi eserler bağlamında anlattı. Orduda öncü kol anlamına gelen “L’avantgarde” sanatın en etkili ve hızlı güç olduğunu ileri süren sosyolog SaintSimon tarafından sanat için kullanıldığını belirten Gürün, 19. yüzyılın bitimi ve yeni bir yüzyılın başlamasıyla ortaya çıkan Rus Avangard’ını, tarihsel arka planı içinde, Peter Burger, Melike Saba Akım, Georg Fuchs, Rose Lee Goldberg, Silvija Jestovic, Ali Berktay, Lars Kleberg gibi yazarlara da atıfta bulunarak anlattı. l Kültür Servisi Dolapdere’de kâr amacı gütmeyen yeni bir sanat mekânı Evliyagil İstanbul’da Çok fonksiyonlu ve kâr amacı gütmeyen yeni sergi mekânı Evliyagil Dolapdere dün kapısını sanatseverlere açtı. Açılış öncesi basının sorularını yanıtlayan Sarp Evliyagil ve mekânın ilk sezonunda küratörlük görevini üstlenen Beral Madra, mekânın esas amacının; sanatçılar, sanat eleştirmenleri, farklı alanlardan katılım sağlayan izleyiciler ve koleksiyonerler arasında çağdaş sanat üretimlerinin ve diyaloglarının gerçekleşeceği bir sergi alanı yaratmak olduğunu açıkladılar. Sarp Evliyagil, 20 milyonluk İstanbul’da tüm girişimlere rağmen çok az sayı da sanat mekânının olduğunu vurgularken, son yıllarda Dolapdere’de yaşanan hareketliliğe dikkat çekti ve yakında açılacak Vehbi Koç Müzesi’nin tüm semti değiştireceğini söyledi. Evliyagil, “Müze açıldıktan sonra buraya ciddi bir sermaye akışı olacak, hiç aklımızda olmayan restoranlar, kafeler açılacak, şu caddede iki yıl içinde mutlaka iki tane Starbucks açılacak, nerede olur bilemem... Ciddi bir dönüşüm içinde burası ve bütün motor da karşımızdaki Vehbi Koç Müzesi” dedi. Evliyagil Dolapdere’nin “Karmaşık Sorular, Büyüleyici Yanıtlar” adlı açılış ser gisi, Aikaterini Gegisian, Aret Gıcır, Bengisu Bayrak, Ferhat Özgür, Fulya Çetin, Hakan Kırdar, Hera Büyüktaşçıyan, İlhan Sayın, Jakob Gautel, Murat Balcı, Ömer Faruk Şimşek, Reysi Kamhi ve Temür Köran’ın üretimlerini bir araya getiriyor. Evliyagil Dolapdere, Jakob Gautel’in gerçekleştirdiği “Big Brother (Diktatör)” adlı performans videosunu da mekânın dışarıya bakan camlı girişinde sergiliyor ve bir anlamda “1984”ün herkesi gözleyen Büyük Birader’ini sokaktan geçenlere döndürüyor. “Karmaşık Sorular, Büyüleyici Yanıtlar” 7 Nisan’a dek görülebilir. l Kültür Servisi GBöuksedl’adeGn yeeçnei şcaerkkı: Şarkıcı Göksel, umut veren sözleriyle dikkat çeken ‘’Bu da Geçecek’’ isimli yeni şarkısını bugün yayımlıyor. Tüm dijital platformlarda yer alacak şarkının söz ve müziği Göksel ile Mabel Matiz’e, düzenlemesi Alper Erinç’e ait. “Bu da Geçecek”in klibinin yönetmenliğini Murat Onbul, görüntü yönetmenliğini ise Veli Kuzlu üstlendi. l Kültür Servisi İzmir’de kültür sanat Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde Arena Oyuncuları, yeni oyunları “Küllerin Arasından” ile 10 Şubat’ta sanatseverlerin karşısına çıkacak. Oyun Haldun Dormen’in imzasını taşıyor. İzmir Devlet Opera ve Balesi bugün El Hamra’da müzikli çocuk oyunu “Şekeronya”yı seyircisiyle buluşturacak. Orkestra şefliğini Ahmet K. Kahyaoğlu’nun yaptığı eserin librettosu Nazlı Zeynep Ergüven’e ait. Şekeronya’nın haylaz çocuğu Fırıldak’ın evinden kaçışından sonra yaşadıklarını anlatan eser, çocukları masal dünyasına taşıyacak. P. Ilyich Tchaikovsky’e ait “Fındıkkıran” da Dokuz Eylül Sabancı Kültür Merkezi’nde 9 ve 12 Şu bat tarihlerinde sahnelenecek. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, bugün Nesrin Bayramoğulları şefliğindeki konserde piyano sanatçısı Yeşim Gökalp’i ağırlayacak. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki (AASSM) konserde U.C. Erkin’in piyano konçertosu ile G. Bizet’in 2 No’lu senfonisi seslendirilecek. l AA Semirtenler Semirtilenler Semirtinin, “besili, etli duruma getirmek” anlamı içeren tanımı; koç, hindi, kaz türünden hayvanlarla ilgili. İnsanlar arasında, belki bilinçaltında hayvana özenerek kendini semirtme çabalarına giren de az değildir. Semirtilenlerin en önde gelenlerinin, iyi semirticilerin kapılarını aşındıranlar arasından çıktığı da biliniyor. Semirten düğün dernek salonlarında, kayırılan kişilerle oturduğu yemek masalarında takındığı yapay gülüşüyle; semirtilen ise yediği lokmalarla davula dönmüş gergin yanaklarıyla birbirinden ayırt edilir. Köy Nobel Ödülü’nü aldıktan sonra Japonya’ya davet edilen William Faulkner’a bir üniversite öğrencisi, “Köy adlı romanınızı üst üste üç kez okudum ama bir şey anlayamadım” diyerek suçu yazara yükleyince yanıtını alır: “Dördüncü kez okuyun!” Ne yazdığını iyi bilen Faulkner’ın yanıtının ne denli yerinde olduğunu Köy’ü yıllar sonra yeniden okuyup, semirticiliğiyle köyde herkesi denetleyen Will Varner gibilerin anlatıldığı yere gelince, o büyük yazarın verdiği yanıtın bende de yerine oturduğu kanısına vardım: “Will Varner, bölgenin bir numaralı adamıydı. Bir ilçede en büyük toprağa sahip kişi ve vazgeçilmez denetici, öbür ilçede sulh yargıcı, her iki ilçede de seçim encümeni üyesi olarak çevresinde yasanın değilse bile en azından öğüt ve uyarı kaynağıydı. Yöre halkı, (...) Varner’a, ‘Ne yapmalıyım?’ tavrıyla değil de, ‘Ne yapmamı isterdin eğer bana onu yaptırabilseydin?’ tavrıyla gelirlerdi. Varner bir çiftçiydi, bir tefeciydi, bir veterinerdi; Jefferson yargıçlarından Benbow bir defasında onun için ‘Bir katırın kanını akıtan ya da oy sandığını düzmece oylarla dolduran daha yumuşak huylu bir adam olamaz’ demişti. Yörede en iyi toprakların sahibi oydu. Geri kalan toprakların çoğu da onun üstüne ipotekliydi. Kasabadaki dükkânlar, pamuk çırçırı, değirmen, demirci dükkânı da onundu. Yörenin insanlarından biri alışverişini yapmaya, buğdayını öğütmeye, pamuğunu çiğitten ayırmaya ya da hayvanını nallatmaya başka bir yere gidecek olursa, halk arasında, ‘Kötü talih peşini bırakmaz,’ diye bir söylenti bile dolaşırdı.” (William Faulkner, Çev. Deniz Ilgaz, Köy, YKY, İstanbul 2004, s. 17) Güne uyarlama Faulkner, geçen yüzyılın başlarında yaşayan semirtici Varner’ın kişiliğini betimlerken, onun, “sandığı düzmece oylarla doldurduğuna” değiniyor. Önümüzdeki seçimin adaylarından biri, “Geçen seçimde işi bu kadar kontrol etme şansım yoktu” açıklamasıyla, seçmende güven yaratmaya çalışıyor. Seçim sonucundan umudu kesen yazar Zafer Arapkirli ise, “Duyan, gören de gerçekten ‘seçim’ yapıyoruz zannedecek. Demokrasinin askıya alındığı ve ‘Sürekli OHAL’ uygulaması altında yapılacak tüm seçimler hükümsüzdür” yargısına vararak halk arasındaki toplumsal güvensizliği dile getiriyor. Sıradan bir yorum Küçücük bir köyden geniş topraklı ülkelere, tek kişi egemenliğine dayalı toplumlarda semirtenle semirtilen arasındaki ilişkiler, giderek bedenin içini saran tehlikeli bir ura dönüşür. Semirten, gücünü sürdürmek için semirtmek zorundadır. Semirtilen, yeryüzünün gözü doymak bilmez yaratığıdır. Besini kısılmaya görsün, semirtenin baş düşmanı kesilir. Tarih sayfalarını şöyle bir karıştıranlar bile, halkın, kansere dönüşecek bu uru ortadan kaldırmak için savaşa kalkıştığını okumuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı “kurtuluşkuruluş savaşı” bu gerçeğin tarihidir. Faulkner, anlaşılması iyi okurluk gerektiren Köy adlı romanında insanlığa bunu sezdiriyor. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear