26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Mine Söğüt Usta yazarlardan uydurmanın teknikleri hep kitap ve Pera Müzesi’nin düzenlediği, Uydurmanın İncelikleri söyleşi dizisi, “Uydurmanın Tekniği” temasıyla yarın akşam 19.00’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda yapılacak dördüncü etkinlikle sona erecek. hep kitap’ın yayımladığı Uydur manın İncelikleri: Kurmaca Üzerine Kişisel Yaklaşımlar kitabında deneyimlerini paylaşan yazarlardan Mine Söğüt, Nermin Yıldırım ve Mahir Ünsal Eriş; Hakan Bıçakcı moderatörlüğünde uydurmanın teknik boyutunu konuşacaklar. 14 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ [email protected] Altın AhaşykaatckıtaılrıcaımdıarJyyiaPaöarZnıÇlşmheıniantidymnlieagekknie: Salı 15 Mayıs 2018 Kırık bir aşk hikâyesinin izinde yine Çin toplumunun devasa değişimini de resmeden Jia Zhangke Altın Palmiye için yarışan “Ash is Purest White/Jiang Hu Er Nv” filminde melankoliyi bildik kara mizahıyla hafiflemiş. “Still Life”la Venedik’te Altın Aslan ödülü kazanan, Cannes’ın da gediklisi olan yönetmen, arada kendini tekrar ediyor hissiyatı yüklese de başrol oyuncusu şahane Zhao Tao’nun da katkısıyla kadının hayatta kalma mücadelesini yüceltiyor, sosyal gerçekçi tavrıyla melodramını sevdiriyor. Bu yıl birlikte yarıştığı Nuri Bilge Ceylan sinemasına hayranlığından söz açan ve “Şiirsel görüntülerin ardından sızdırdığı keskin insanlık hallerine hayranım, müthiş bir çelişkiyi vermeyi başarıyor” diyen Çin sinemasının son dönem en önemli yönetmeniyle Cannes’da konuştuk. n Küreselleşme ve Çin’in inanılmaz değişimi üzerinden anlattığınız insan hikâyelerine baktığımızda melankoli yakamıza yapışıyor ama bizi mizahla yatıştırıyorsunuz. Peki bu gidişat nereye? Uzun ince bir yoldayız. Maalesef gelişim iyi bir şey olduğu kadar tahrip edici etkisinin ve zararları da ortada. Doğayı ve hayatı altüst ediyoruz. Bu ne demek, insan ruhunda müthiş yaralar açıyoruz, demek. Böyle söyleyince aşırı duygusal geliyor ama doğrusu bu ve bizi daha da kolay şeylerin beklediğini düşünmüyorum. n Film bir kadının her şeye rağmen aşkının peşinde gitme ‘Gölgeler İçinde’nin çekimleri bitti Dünya çapında 23 ödül alan “Zerre” filminin senaristi ve yönetmeni Erdem Tepegöz, bilimkurgu türündeki yeni filmi “Gölgeler İçinde”nin çekimlerini tamamladı. Yönetmen, konusu sır gibi saklanan ikinci filmi “Gölgeler İçinde”yi, Gürcistan’da bir maden kasabasında beş haftada çekti. Ülkemizde fazla örneği bulunmayan bilimkurgu türünde olması nedeniyle beklentileri yükselten “Gölgeler İçinde”, bağımsız bir bilimkurgu filmi olmasıyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Tepegöz’ün, konusu sır gibi saklanan yeni filmi, Gürcistan’ın ortasında, Sovyetler Birliği döneminden kalma bir maden kasabasında çekildi. “Gölgeler İçinde”nin başrolündeki isim, yer aldığı “Homeland” ve “Prison Break” gibi Hollywood projeleriyle tanınan ünlü aktör Numan Acar. Çin toplumunun devasa değişimini resmeden Jia Zhangke Altın Palmiye için yarışan “Ash is Purest White/Jiang Hu Er Nv” filminde melankoliyi bildik kara mizahıyla hafifleştirmiş. si ve ayakta kalma çabasını anlatıyor. Nasıl başladı proje? Eski fimlerinden kalan bazı görüntüleri izlerken oluştu ve Zhao Tao’nun bu filmdeki karakteri ortaya çıktı. Narin bir kadının küçük mafya âleminde günlük rızkını kazanması, sevgilisiyle normal bir hayat kurmak istemesi öyküsü gelişerek, böyle yıllara uzanan bir hikâye oluştu. Yani kırılgan gibi görünen ancak gayet sağlam birr kadının ayakta kalabileceğinin, araerkil düzende yer bulabileceğinin filmi. İdeal bir ortam ve yerde değil belki ama dünyanın hali de zaten ortada. Aşk acıtır ama hayat kalıcıdır. ‘Yıkım er geç olur’... n Zhao Tao’nun babası aracılığıyla modernleşen Çin’in küreselleşmesiyle yıkılan sosyal devlet, kapanan madenler gibi işçinin durumu ve yerlerin den olan insanlar var yine filminizde. Bu kadar büyümeye karşılık mutlaka bunlar olacaktır, kaçınılmaz. Sosyal devlet vatandaşını ihmal ederse, yıkım er geç geri dönülemez hale gelir. n 2001 yılında başlayan filminiz günümüze kadar gelirken bir zaman tünelinden geçiyor gibi hissediyoruz. Filmde çok doğal görünüyor ama galiba ardında müthiş bir maliyet ve yapım süreci var değil mi? Evet, en pahalı filmim. Genelde minimal bütçelerle çekiyorum. Ama bu zaman tünelinde gezinme durumu nedeniyle biraz para harcamak gerekti. Aradan geçen 17 yılda muazzam bir değişim yaşanmış, sadece cep telefonlarının akıllı olmasından bahsetmiyorum. Devasa Çin’in bir ucunu diğerine bağlayan trenlerden, barajlara ve gökdelenlere, müthiş bir değişim ya şandı. Tüm bunları arka planda doğal olarak göstermek istedim, seyircinin gözüne sokmak değil ama yine de milyonlarca insanın yaşadığı değişimin yansımaları için dekor ve setlerin yapımına çok çaba harcadık, binlerce kilometre yol yaptık. ‘Sanat pek karmaşık’ n Filmin başlarında otobüste yolculuk yapan sıradan insan yüzlerini izliyoruz, sinemanızın alameti farikası diyebilir miyiz buna? Elbette! Yapmak istediğim sinema, göstermekle ilgilendiğim şeyler bunlar, doğal insan yüzleri. Elbette kurmaca bir sanattır, her şeyin hayatın bir parçası olarak doğal görünmesi için uğraşıyoruz ama aynı zamanda bu gerçekliği bozacak resmin görünmeyen parçasını ortaya çıkarmak için de çabalıyoruz. Sanat pek karmaşık iş! (Kahkahalar) PIcasso’ya flamenko yorum İş Sanat 18. sezonuna, Flamenko’nun yaşayan en büyük efsanelerinden Jose Antonio Ruiz’in “Picasso” gösterisi ile veda ediyor. Uzun yıllar İspanya Ulusal Balesi’ne başkanlık eden, kariyeri boyunca çok sayıda ödüle layık görülen Jose Antonio Ruiz’in kurduğu topluluk, Picasso gösterisinin dünya prömiyerini 2001 yılında Uluslararası Granada Dans ve Müzik Festivali’nde yapmıştı. Jose Antonio Ruiz’in Pablo Picasso’dan ilham alarak koreografisini oluşturduğu gösteri, izleyiciyi İspanyol ressamın hayatının farklı dönemlerine doğru gezintiye çıkarıyor. Gösteri, “Picasso Paisajes” (Picasso Manzaraları) ve “Flamenco Invocaciones” (Flamenko Tutkusu) başlıklı iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm Picasso’nun resminin evrelerini anlatarak renklerin özü ve sembolizmi üzerine odaklanırken ikinci bölüm, Endülüs’ün ruhunu ve tutkusunu gitar, ritim ve vokaller eşliğinde yansıtıyor. Gösteri, 22 Mayıs Salı akşamı saat 20.30’da. Operanın birincisi Barış Yavuz oldu Siemens Türkiye tarafından Türkiye’deki genç opera sanatçılarını dünya sahneleri ile tanıştırmak amacıyla düzenlenen Siemens Opera Yarışması’nı kazanan genç opera sanatçıları açıklandı. Bu yıl 20’ncisi gerçekleştirilen ve toplam 26 kişinin katıldığı yarışmanın finali 9 Mayıs’ta İstanbul’da Pera Palas Hotel’in tarihi balo salonunda düzenlendi. Opera Yarışması’nda genç sanatçı Barış Yavuz jüri tarafın dan birinci seçilirken, Beren Kader Fidan ikinci ve Berk Dalkılıç ise üçüncülüğe değer görüldü. “Yaşam için müzik, yaşam için yenilikçi zekâ” yak laşımıyla düzenlenen yarışmada dereceye giren adaylar dünya sahnelerinde yer alma fırsatının yanında başarılarını çeşitli ödüller ile taçlandırdı. Yavuz, Almanya’daki Karlsruhe Operası’nda bir yıllık burs ve GoetheInstitut İstanbul’da 4 aylık Almanca bursu kazandı. Fidan, Avusturya Salzburg Mozarteum Müzik Akademisi’nde 6 aylık burs ve GoetheInstitut İstanbul’da 2 aylık Almanca bursu kazandı. Dalkılıç ise 2 bin Avro’luk ödülün sahibi oldu. Prof. Yekta Kara’nın başkanlığındaki yarışmanın jürisinde, Siemens Sanat Programı Direktörü ve Karlsruhe Hochschule Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Stephan Frucht, Karlsruhe Operası Genel Müdürü Peter Spühler, Hamburg Devlet Operası Sanat Yönetmeni Tillmann Wiegand ve Siemens Türkiye CSO’su Esra Kent gibi önemli isimler yer aldı. İgküi zlmıtekcüeltükırrdmeansbı ir EBBŞT ‘39 Basamak’ oyununun Anadolu çeşitlemesini sunuyor John Buchan’ın 1915’te roman olarak yazdığı, Alfred Hitchcock’un 1935’te sinemaya aktardığı, Patrick Barlow’un da 2004’te oyunlaştırdığı ünlü casusluk öyküsü ‘39 Basamak’ son birkaç yıldır çeşitli kentlerimizin çeşitli sahnelerinde farklı yapımlarla yer alıyor. Duyduğuma göre, en beğenileni Mehmet Birkiye’nin İstanbul’da sahnelediği çalışmaymış. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın geçen mayıstan bu yana kapalı gişe oynadığı ’39 Basamak’ geçen hafta Ankara’daydı. Oyun bir casusluk komedisi dokusuna yerleştirilmiş. İngiliz gülmece anlayışının incelikleriyle bezenmiş olan bu gerilim öyküsü, Sherlock Holmes’tan ‘007’ye ulaşan bir tat veriyor. Birbirinden farklı tabloların art arda dizilmesiyle epizodik düzende gelişiyor. ‘Sidikli Kasabası’nın ünlü yönetmeni Oğuz Utku Güneş de oyunu sahnelerken, İngiliz gülmecesiyle Anadolu gülmecesini buluşturup zıtlaştırarak metni bütünüyle komedi dünyasına taşımış. İskoçyalı Richard Anadolu Yollarında Özgün metin, raslantı sonucu bir casusluk olayına bulaşan ve katil olarak aranan, Afrika’da yıllarca çalışarak zengin olmuş maden mühendisi İskoçyalı Richard Hannay’ın, bir yandan Avrupa’yı savaşa boğmak isteyen örgütü engellemek, bir yandan da peşine düşen casuslardan canını kurtarmak için çabalarken yaşadığı gerilimi anlatıyor. Bir perde boyunca hızla sürüp noktalanan bir ‘kaçak’ öyküsü... Yönetmen Güneş, tek perdelik oyunu iki perdeye yayarak, geleneksel biçemde kanırta kanırtagüldürü üretme yolunu seçmiş. Aile köklerinin Anadolu’ya dayandığını söyleyen ‘kaçak’ kahramanımız, peşinden gelenleri atlatmak için bizim topraklarımızda oradan oraya koşarken, onu bir an bile gözden kaçırmayan casuslar, kılıktan kılığa girerek ve yerel ağızları kullanarak, sayılamayacak düzeyde ‘tipleme’ çeşitleriyle Anadolu insanlarından komik manzaralar sunuyor. Bu yerel tiplemelerin, bakış, mimik ve davranış özellikleriyle ‘İngiliz’ biçeminde bir duruş sergileyen kahramanımızla ve yolunun kesiştiği güzel İngiliz kızla buluştuğu sahnelerde yer yer incelikli komik zıtlıklar oluşuyor. Çoğunlukla ise ‘komiklik’ kabak tadı veriyor ve canlandırılan öykünün önüne geçiyor. Bu arada, en çok güldüren söz ve hareketlerin (özellikle de belden aşağı olanların) sık sık yinelenmesiyle kahkaha dozu arttırılıyor. Avrupa biçeminde ‘flört etme’nin ‘köylü cilvesi’ ile yer değiştirdiği tablodakine benzer sahneler uzadıkça uzuyor. Uzadıkça da, yapım parıltısını yitiriyor. Yönetmenoyuncu uyuşumu başarıya giden yol mu? Garip ama gerçek, bir iki kez kıkırdamaktan öteye gidemediğim ve sahnedeki gürültü patırtı içinde yapıtın çoktan unuttuğumkonusunu izlemekte yer yer zorlandığım oyunun profesyonelce kotarılmış bir yapım olduğunu söylemeliyim. Güneş’in kusursuz bir hareket düzenine olanak sağlayan alt bölümü dolaplı ‘basamaklar’dan oluşmuş, kılık değiştirmeyi hızlandıran dekoru, Tülay Kale’nin İngiliz ve Anadolu kültürünü yansıtan esprili giysileri, Ayşe Ayter’in oyuncuları üç boyutlu, siluet ve gölge biçiminde görüntüleyen ışık tasarımı, Ezgi Coşkun’un canlı koreografisi gerçekten usta işi. Bu görsel öğeler Richard’ı oynayan Mehmet Alp Sunaoğlu’nun, kadın rollerini canlandıran Gonca Yakut’un ve çeşitli casus tiplemelerinde harikalar yaratan Ali Eyidoğan ve Hakkı Kuş’un müthiş enerjik ve lezzetli performanslarıyla buluşunca, yönetmen Oğuz Utku Güneş, o çok sevdiği ‘sahnelemede güldürücü aykırılık’ amacına ulaşmış oluyor. Ne ki Güneş, oyuncuların seyirciyi daha çok güldürmek için yaptıkları yinelemeleri ve kanırtıp uzatmaları, yer yer ‘çizgi film’ izlenimi veren abartıları, ses ve başka işitsel öğelerin kullanımında ‘bağırtılı çocuk oyunu’ tonlarını engelleyememiş. Ya da yönetmen işini bitirip gittikten sonra, oyuncular işi yaramazlığa vurmuş. Artık aralarında hesaplaşsınlar! C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear