26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 12 Aralık 2018 TASARIM: İLKNUR FİLİZ Müttefiklerimiz belirlendi Savaş yayılırsa İngiltere ve Fransa’yla beraberiz. Hatay ise artık Türkiye’nin bir ili Türkiye’nin Fransa ile birlikte aynı gün imzaladığı iki belge: Biri, Hatay’ın Türkiye’ye katılışının kenin en fazla yüzde 45 oranında olduğu tahmin edilen okumayazma oranını hızla yükseltmeyi hedefliyordu. 1930’lu yıllarda özellikle köy okullarını geliştirme çalışmaları başlatılmıştı. O sürecin daha sonraki aşamasını Köy kesinleşmesini Enstitüleri’nin kuruluşu oluşturacaktı. ilan ediyor. Teknik öğretim alanına yatırımlar ya 3 Öteki, Türkiye ile Fransa’nın, Akdeniz pılmasına çalışılıyordu. Askeri manevralar MİYASE İLKNUR: Evet, Ankara’daki Alman Büyükelçisi Von Papen’in Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yle görüşmesini ko bölgesindeki savaş hareketleri karşısında aktif olarak işbirliği yapacağını başlıyor Tabii, savunma alanındaki yatırımların da ihmal edilmemesine gayret ediliyordu. 1924’te Ankara’da kurulan fi nuştuk. Von Papen, İnönü ile görüş belirtiyor. şek fabrikaları o alandaki yatırımlar tükten sonra şu kanıya varıyor: “Biz Türkiye ile dan biriydi. Sonradan geliştirilecek Almanlar, Mussolini’yi ikna etmeliyiz. İtalya, Türkiye ile ilişkilerini iyileştirmeye başlamalı. Bunun için Türklere bazı ödünler vermeli. Onun güvenini kazanmalı. Mesela 12 Adalar’dan biriki küçük adayı, Türkiye’ye geri vermeyi kabul etmeli. Almanya olarak biz bunu İngiltere arasında daha önce imzalanan işbirliği protokolüyle aynı içerikte. O iki protokol, daha sonra üçlü bir anlaşma haline gelecek “Askeri Fabrikalar” adı altında, savunma sanayiinin çeşitli alanlarında üretime geçecekti. 1927’de Kırıkkale’de kurulan mühimmat fabrikası da başta çeşitli çaplardaki mermiler olmak üzere, savaş malzemeleri üretmekteydi. Savaş silahı ve malzemeleri imalatına özel teşebbüsün de katılımı vardı. Mussolini’ye önermeliyiz.” ve Türkiye’nin 1925’te Şakir Zümre Fabrikaları havan Von Papen İnönü’yle görüşmesini İkinci Dünya ile çeşitli silahlar imal etmeye başla tamamlayıp Çankaya yolundaki büyükelçilik binasına döndükten sonra ilk iş olarak, Berlin’deki Dışişleri Bakanlığı’na şifreli bir telsiz me Savaşı’ndaki politikasının temel belgelerinden birini oluşturacak. mıştı. 1930 yılında Kayaş Kapsül Fabrikası kurulmuştu. 1930’lardan sonra bütün bu faaliyet, gerek devletin, gerek özel teşebbüsün sajı gönderiyor. Orada kalmıştık, dizimizin dünkü bölümünde. Sonrası ne oldu? Von Papen’in Berlin’deki Dışişleri Bakanı’na yaptığı önerinin sonrası? ALTAN ÖYMEN: Von Papen’in Berlin’e böyle bir öneri yaptığından, tabii, İnönü’nün haberi yoktu. Ama şu belliydi: Haberi olsa bile, böyle bir şeye inanıp ülkesinin tutumunu değiştirmezdi. İtalya’nın Mussolini zamanındaki politikasına, Akdeniz’in hiçbir ülkesinin güven duyması mümkün değildi. Mussolini, hele Arnavutluk’u ele geçirdikten sonra, kendisini Roma İmparatorluğu’nun Sezar’ı gibi görmeye başlamıştı. Nitekim, o girişimin sonucu şöyle olmuştu: Von Papen’in Berlin’e gönderdiği mesaj üzerine, Dışişleri Bakanı Ribbentrop, Papen’in önerisini Roma’ya yansıtmıştı. Öneri Mussolini’ye sunulmuştu. Mussolini ise bunu, Türkiye’yi küçümseyen ifadeler kullanarak geri çevirmişti. Von Papen, savaş sonrasında yayımlanan anılarında bu sonucu da yazı le, diyor ki: deni belliydi. Hatay konusundaki ant “Saracoğlu ile görüşmelerimizi laşmayla ilgili son pürüzler gideriliyor Çankaya’daki Başkanlık Konutu’nda du. Ama o çalışma da haziran ayının yapıyorduk. Benim bü ilk haftalarında bitiril yükelçilik rezidan di ve imza töreni 23 Ha sım da oraya yürü ziran günü gerçekleşti. me mesafesindeydi. Aynı gün gene iki dev Sabahleyin evden çı let arasında yapılan karken yanımda refa Hatay’la ilgili antlaşma katçi istemiyordum. imzalanmıştı. Onunla, Şapkamla bastonu Hatay’ın bağımsızlığı mu alıp gezintiye çı sağlanmıştı. kar gibi yürüyordum. Bunun hemen arka Saracoğlu’nun konutu sından toplanan Ha civarındayken etrafı tay Meclisi, “Türkiye’ye ma bakıp en müsait za katılma kararı almıştı. manda, konutun bah Türkiye Büyük Millet çesine giriyordum. Gö Meclisi de bu katılma rüşmelerimizin çoğu, yı kabul edip, aynı gün Saracoğlu’nun verandasında geçiyordu.” ‘Çiçero’nun büyükelçisi Büyükelçi Hugessen İtalya’nın Dışişleri Bakanı, Mussolini’nin damadı Kont Galeazzo Ciano’ydu. Von Papen’in önerisini Mussolini’ye o sundu. Hatay’a Türkiye’nin bir ili olma statüsünü veren kanunu çıkarmıştı.” Böylece Hatay’ın yeniden kazanılmasıyla birlikte, Türkiye’nin savaş meslekten diplomattı. Türkiye’ye geli tehlikesi karşısındaki yeri de belli ol girişimleriyle hayli geliştirilmişti. Tabii, bütün bu alandaki çalışmalar la varılan sonuçlar, o dönemde belirli ülkelerin kurduğu ve geliştirdiği savaş araç ve malzemeleri üretiminin ulaştığı düzeyin çok altında kalıyordu. Başta Almanya olmak üzere, yeni bir savaşa hazırlandıkları 1930’ların başlarından itibaren giderek daha da belirginleşen ülkelerin orduları, tanklar ve uçaklar başta olmak üzere çok gelişmiş silahlarla donatılıyorlardı. Bizim ordularımızda ise silah çeşitleri arasında en yaygın olanlar, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma piyade tüfekleri ile eski model toplardı. En hareketli birlikler ise süvari birlikleriydi. Savaş hazırlıkları sırasında belirli yerlerde görevlendirilen ordu birliklerinin, geceleyecekleri yerler olarak da, yazın, sayıları sınırlı olan çadırlar kullanılıyordu, kışın da, gidecekleri bölgelerdeki camilerden faydalanılıyordu. 1939 yılında, İtalya’nın Arnavutluk’u topraklarına katmasını izleyen gelişmelerden sonraki ağustos ayın yor. Mussolini, Von Papen’in teklifini öğrenince, Dışişleri Bakanı ve damadı şinden sonra da çalışmaları sorunsuz olarak devam etmişti. Türkİngiliz gö muştu. Türkiye, artık, o tehlikeye kar da, o zamanki en önemli manevra haşı İngilizler ve Fransızlarla birlikteydi. zırlıkları yapılırken, kullanabilecek Galeazzo Ciano’ya demiş ki: “Türkler, madem ki, bizden korku yorlar. O zaman savaşı hak ettiler.” İkinci Dünya Savaşı sırasında, ör nekleri görülecekti, Mussolini’nin bu rüşmelerini başarıyla sürdürecekti. Fakat o zamana kadar çok yaygın olmayan şöhreti, İkinci Dünya Savaşı’nın son döneminde bir casusluk olayına karışacaktı. “Çiçero olayı”na. O birlikteliğe Sovyetler Birliği’nin de katılmasını bekliyordu. Bir yandan da savaş ihtimaline karşı askeri hazırlıklarına da devam ediyordu. imkânlar bunlardı. Manevralar başlangıç günü olarak, 15 Ağustos 1939 Salı günü belirlenmişti. kibirli tavırlarının, tüm İtalya için çok acı sonuçları olacaktı. Ama 1939 yılında, İtalya’nın diktatörünün durumu öyleydi. Düzelmesi de mümkün görünmüyordu. Mussolini, Arnavutluk’u aldıktan sonra, önce Yunanistan’a saldıracaktı, arkasından da Almanların Fransa’yı işgaline başlamasından son “Çiçero”, Elyesa Bazna adındaki, Arnavut asıllı bir elçilik görevlisinin takma adıydı. Görevi, büyükelçinin özel hizmetlerini yürütmekti. O takma adı, ona Alman Büyükelçiliği koymuştu ve Berlin’deki Alman Dışişleri Bakanlığı’yla haberleşirken, onun büyükelçiliğe verdiği bilgileri o ada atıfta M.İ.: Askeri hazırlık derken... Türkiye’nin o sırada, askeri hazırlık açısından durumu neydi? A.Ö.: Çok parlak değildi. Lozan ra İtalya’nın Rivierası’na... Hatta bir de Kuzey Afrika’nın tümünü ele geçirme sevdasına kapılacaktı. Hepsinde hüs bulunarak aktarıyordu. Bazna, İngiliz Büyükelçiliği’nde görevliydi ama, Almanlara casusluk yapıyordu. Antlaşması’nı imzaladıktan sonraki asıl amacı, ülke rana uğrayacaktı. Ankara’da Türkİngiliz görüşmele sini barış içinde kal Çankaya’daki gizli görüşmeler... ri devam ederken, o casusluk faaliyeti henüz başlamamıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında başlayacaktı. kındırmaktı. Maddi olanaklarını, tarımdan sanayiye, Almanya’nın Büyükelçisi’nin Görüşmelere gelince... Türkİngiliz temel üretim alan Ankara’ya gelmesinden sonra, Türk deklarasyonunun hazırlanması 12 Ma larına yöneltmiş İngiliz görüşmeleri, gizlilik kuralına yıs günü tamamlandı. O gün imzalandı ti. Ayrıca 1924’teki daha da önem verilerek devam etti. O görüşmelerin gidişini de İngi liz Büyükelçisi Hugessen’in anılarında anlattıklarından izleyebiliriz. Özet ve açıklandı. Türkiye’nin Fransa ile imzalayacağı protokolün tamamlanması ve imzalanması ise biraz daha sonraya kaldı. Ne “Tevhidi Tedrisat” Yasası’ndan sonra bir eğitim seferberliğine girişmişti. Ül Askerler için Trakya manevraları... Siviller için de o zamanki deyimle “pasif korunma” provaları... Ağustos ayı ortalarında Türkiye’nin gündeminde o iki konu vardı. ÇOCUK GÖZÜYLE İtalya’ya karşı savaş oyunları MİYASE İLKNUR: Altan Öymen’in çocukluk anıları, şunu gösteriyor: 1939 Türkiyesi’nin, Avrupa’daki savaş tehlikesi giderek artarken, tutumundan kaygı duyduğu tek ülke vardı: İtalya. Bu durum, sizin gibi o sıradaki 67 yaşlarında çocukların oyuncaklarında, oyun konularında da kendini gösteriyordu. Şöyle anlatmışsınız o oyunları “Bir Dönem Bir Çocuk” adlı kitabınızda: “(...) bize düşman olan bir ülke vardı: İtalya. İtalya’nın başında Mussolini vardı. Bizimle savaşmak, topraklarımızı almak istiyordu. Almanya’nın başında da Hitler vardı. Hitler’e anneannem ‘İtler’ derdi. O da, bizden değil ama, başka ülkelerden toprak istiyordu.(...) İtalyanlarla ‘savaş’ ihtimali ise sık sık dile getirilen bir konu halindeydi. Bunu sadece büyükler değil, çocuklar da konuşuyordu. Bu konuşmalarda, büyükler arasındaki sohbetlerin uzantısı olan ‘özgüven’ söylemleri eksik olmuyordu: n Savaş çıkarsa?.. Biz İtalyanları yeneriz. Zaten savaşmayı bilmezler. Biz biliriz. Adalardan gelirlerse denize dökeriz. Bu iddialar, oyunlarımıza da yansıyordu. Oyuncaklarım fazla değildi. Okul saatlerinden sonra okul bahçesine gidip birkaç arkadaşımla futbol oynadığım bir lastik topum vardı. Evde oynamak için de, merdi ki maviydi. Onları karşı kar şıya savaş düzenine koyar dık. Her birinin pozu deği şikti. Kimi tüfekle nişan alı yor, kimi el bombası atıyor, kimi süngüsünü takmış bek liyordu. Savaşın sonunda biz kazanıyorduk Takımın içinde ayrıca tel örgüler, koruganlar vardı. Onları da iki gruba ayırıp di zerdik. Sağlık çadırlarının Canlandırma çizgileri, Murat Öymen’den. Babasının üstünde Kızılay değil, Kızıl yüzünü büyük yüzü gibi çizmiş. Ama tabii, mazereti haç bayrağı vardı. Demek var, çocukluktaki yüzünü görmemiş. ki, bu, ithal malı bir oyun venli bir itfaiye arabasını, camdan yapılmış misketlerle, topraktan yapılmış rengârenk mobilyaları, ama asıl, çok sayıda askeri olan bir kurşun asker takımını hatırlıyorum. Kim getirmiş veya hediye etmişti bilemiyorum. Ama etrafta hep savaş lafının dolaştığı o sıralarda evimizdeki en güncel oyuncak oydu. Babamla annemin arkadaşlarının benim yaşlarımdaki çocukları bize geldiğinde, he caktı. Gerçi dönem, ithal mallarına sempati duyulmayan bir dönemdi. Hükümet ‘Yerli malı kullanmalı’ diye kampanyalar açıyordu. Zaten birçok malın ithali yasaktı. Ama kurşun asker takımı herhalde bu yasağın dışındaydı ki, oyuncaklarım arasına katılmıştı. Kurşun askerlerin üniformaları bizimkilerinkine benzemiyordu. Evdekiler, bunu, ‘Kırmızı başlıklılar Alman, mavililer Fransız’ diye izah ettiler. Ama iki grubun üniforma men o takımı çıkarırdım. Kurşun askerlerin ları aynıydı. Demek ki, bunu yapan oyun bir kısmının başlığı kırmızı, bir kısmının cak firması, grupları isimlendirmeyi, oyna yanların kararına bırakmıştı. Bu, tabii, ticari açıdan isabetli bir düşün ceydi. Böylece firma, kurşun askerlerini her ülkeye ihraç edebilirdi. Gerçi bizim gibi, bazı ülkelerde Kızılhaç yerine Kızılay olduğunu hesaba katmamıştı. Ama biz de o farkı fazla önemsemiyorduk. Kurşun askerlerle oynarken, kırmızıları Türk, mavileri İtalyan yapıyorduk. Sağlık çadırlarının da üzerlerindeki Kızılhaç işaretine aldırmadan yarısını Türk, yarısını İtalyan tarafına koyuyorduk. İki tarafı savaştırıyorduk. Sonuçta tabii, Türkler İtalyanları yeniyordu.” n M.İ: Evet, siz zamanın küçükleri olarak böyle düşünüyormuşsunuz. Türklerin İtalyanları yeneceğinden eminmişsiniz. Zamanın büyükleri de, bundan emin miydi acaba? A.Ö.: Emin de olsalar, öyle bir tehlikeye karşı her türlü savunma önlemleri almaları gerektiğini biliyorlardı. Bunun siyasi önlemi olarak, o zaman Almanya ve İtalya’ya karşı en kararlı devletleriyle görüşmelere başladılar.Askeri önlemler olarak da savaşa hazırlık faaliyetini başlattılar. Askerler için, askeri manevraları, siviller için de “pasif koruma” provalarını... YARIN: moskova’nın dünyayı sarsan manevrası dizi 9 Çölaşan sadece gerçeğin adamıdır! Bu da oldu... Sözcü gazetesinden Emin Çölaşan ve Necati Doğru hakkında FETÖ’ye yardım iddiasıyla dava açıldı. Sözcü’nün Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, İnternet Yayın Yönetmeni Mustafa Çetin ve Haber Koordinatörü Yücel Arı da dava kapsamında. Bir gazetenin iki emektar, çok okunan yazarına ve üç üst yöneticisine dava açılıyorsa, bu o gazeteye yönelik bir kuşatmadır. Daha önce de Gökmen Ulu ve Mediha Olgun hakkında dava açılmıştı. Yaptıkları haberler nedeniyle aylarca hapiste tutulmuştu. Eğer bundan murat, FETÖ ile mücadele ise, sonuç tam tersi olur. Bundan en çok FETÖ memnun olur. Der ki; “Çok güzel oldu. Bir yandan onlar da FETÖ’cüymüş denir ortalık karışır. Bir yandan da davaların inandırıcılığı azalır.” Eğer bundan murat, Sözcü gazetesini susturmaksa; bu da tutmaz. Sözcü, yazarlarıyla muhabirleriyle gerçeklerin üstüne cesurca giden bir gazete... Bu yoldan da dönmez... HHH Emin Çölaşan’ı 1982 yılında Milliyet’in İzmir bürosunda çalışırken tanıdım. O da Milliyet’teydi. “Kül olan milyarlar” başlıklı bir yazı dizisi hazırlıyordu. İzmir’de de Alaybey Tersanesi yatırımı yarım kalmıştı. Onunla ilgili bilgiler topladı. Bütün sorumluları ve sorunları ortaya çıkaran müthiş bir yazı dizisiydi.  Sonraki yıllarda çok sık birlikte olduk. 19992009 arasında 5 yıl NTV’de, 5 yıl ART’de 10 yıl haftalık televizyon programı yaptık.  Emin Çölaşan neyin takipçisidir, neyin peşindedir, sorusuna verilecek tek yanıt vardır: Gerçeğin... Evet, sadece gerçeğin peşindedir.  Kimin adamıdır, diye sorulursa, bunun da yanıtı tektir: Gerçeğin... Evet, sadece gerçeğin adamıdır... Uğur Mumcu’nun ekolündedir... Daha önce yazdığı gazetelerde sütununu kaybetme pahasına gerçeği yazmaktan çekinmemiştir. Ne olduğunun, ne yaptığının ortaya çıkmasını en çok yazdığı kişilerden biri de FETÖ olmuştur.  Bütün yaşamı adeta camdan olan Emin Çölaşan’ı FETÖ ile ilişkilendirmek? Pes diyorum! HHH Necati Doğru’yu Cumhuriyet’te yazı yazdığı günlerde daha yakından tanıdım.  Soyadı gibi insandır... Sözcü’nün üst düzey yöneticilerinin çıkardığı gazete de ortada. Türkiye’nin en çok okunan yayın organı. Sözcü okumak artık bir kimlik haline geldi. Özetleyelim... Her şeyi bir yana; son bir haftanın Sözcü gazetesinin birinci sayfalarını yan yana koyun... Susturulmak istenen budur... Gazeteci Ece Sevim Öztürk’e ceza ve tahliye ‘Örgüte bilerek ve isteyerek yardım” suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün ceza verilen tutuklu gazeteci Ece Sevim Öztürk tahliye edildi. Twitter hesabından paylaştığı 6 tweeti ve “Deniz Kuvvetlerinin En Karanlık Günü: 15 Temmuz” belgeseli suçlama konusu yapılan gazeteci Ece Sevim Öztürk’ün yargılandığı davanın ikinci duruşması İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. “Örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” ve “Örgüt propagandası” suçlamalarından yargılanan Öztürk hakkında mütalaasını sunan savcı, Öztürk’ün “Örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan cezalandırılmasını talep etti. Esas hakkındaki savunmaların ardından mahkeme, karar için 15 dakika ara verdi. Kararını açıklayan mahkeme Öztürk’e, “Örgüte bilerek ve isteyerek yardım” suçundan 3 yıl 1 ay 15 §gün ceza verdi. Öztürk’ün tutuklulukta geçirdiği süreyi dikkate alan mahkeme, derhal tahliyesine karar verdi. Öztürk hakkında adli kontrol tedbiri kapsamında yurt dışına çıkış yasağı konuldu. Öztürk’ün avukatları kararı istinafa taşıyacak. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear