22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Boğaziçi’nde Parlak Solistler KonseriBoğaziçi Üniversitesi Klasik Müzik Konserlerinin konuğu Güher & Süher Pekinel kardeşlerin “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler Projesi” ile büyük müzik okullarına kabul edilen, genç ve yetenekli virtüözler: Veriko Tchumburidze ve Alican Süner (keman), Barok Bostancı (viyola), Dorukhan Doruk (çello) ile Can Çakmur ve Tolga Atalay Ün (piyano). Dünyayı aydınlatan ‘Parlak Solistler’ konseri bugün 19.30’da BÜ. Albert Long Hall salonunda gerçekleşecek. Cem Özer yoğun bakımda Ünlü sunucu ve oyuncu Cem Özer 11 gün önce Afyonkarahisar’daki film çekimleri sırasında sette kaza geçirip ayağını kırmıştı. Tedavi için İstanbul’a getirilen Özer’in sağlık durumu kötüleşti ve yoğun bakıma kaldırıldı. 59 yaşındaki sanatçının kızı Cemre Özer, babasının şu an uyutulduğunu bildirdi. Arkeolojide14 Çarşamba24Ekim2018 kultur@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: FUNDA YAŞAR ER ödenek eriyor Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı, arkeolojik kazı çalışmalarına ayrılan ödeneği açıkladı. Geçen yıllara baktığımızda ödeneklerin bu yıl düştüğü görülüyor. Bunun üzerine kazı başkanlarına bu yılın ödeneklerini sorduk. Verilen cevaplara göre, sponsor ya da destekler olmazsa sadece ödenekle kazıları sürdürmek zor. Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı, arkeolojik kazı çalışmaları için ekim yor: “Benim kazı sezonum kapandı. Verilen ödenek tabii ki yetersiz. Ama biliyorum ki bir ayı itibarıyla toplam 30 mil çok kazı başlamadan kapan yon 533 bin 700 liralık ödenek aktarımında bulunduğunu açıkladı. Geçen yıllara baktığımızda 2008’de 21.103.473 TL, ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK dı ya da kısa sürdü. Bunun nedeni bakanlığın maliye ile olan bağlantısından kaynaklanan harcama kalemlerinin tam kar 2009’da 25.713.577 TL ve 2010’da şılığının alınamamış olması olabi 30.468.165 TL, 2013 yılında ise ka lir. Ben 35 yıldır bu kazıyı sürdürü zılara 43 milyon 125 bin lira ödenek yorum, dolayısıyla eski kazılarda iş ayrıldığını görüyoruz. Bakanlık ge çinin sabit olduğu ödeneği var. Bu çen yıl da arkeolojik kazı çalışmaları ödenek minnacıkda olsa başlıyoruz. için toplam 37,8 milyon lira ödenek Yeni kazılarda bu imkânlar olmu aktarımında bulunmuştu. yor. Ödenekler zamanında ve çalış Görülüyorki geçen yıllara göre öde ma yapılacak tarihlere denk geliyor nekler deyim yerindeyse yıldan yıla sa iyi geçiyor ama geç kalıyorsa ve eriyor. Bunun üzerine kazı çalışmala az kullanılır oluyorsa kazılar erken rına hâlâ devam eden ve kazı çalışma kapanıyor” diyor. larını bu mevsim noktalayan kazı başkanlarına bu yılın ödeneklerini sorduk. Patara Antik Kenti 35 yıldır Bursa’da “Fosilli Alan”da Antalya’nın Kaş ilçesindeki Pata kazı çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. ra Antik Kenti’nde 30’uncu yıl kazı Berna Alpagut verilen ödeneklerin larını sürdüren Prof. Dr. Havva İşkan yetersiz olduğunu söylüyor ve ekli Işık, ödeneklerden son derece mem nun. Ancak Işık, İşkur’dan işçi aldıkları için ödeneğin yeterli geldiğini söylüyor. Işık, “Ödenek elimize tam vaktinde geldi ve benim çalıştığım bölgede öngördüğüm zamanda kazı çalışmalarına başladık. Şu anda da kazı çalışmaları sürüyor. Benim kazım için işçiler İşkur’dan yönlendirildi onun için sıkıntımız olmadı” diyor. MyraAndriake... Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve MyraAndriake Kazıları Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik, bu yıl ödeneğin zamanında geldiğini fakat valiliğin 35 işçi yardımında bulunduğunu söylüyor. Çevik, “Bu yıl Myra Antik Kenti’nde değil, Andriake’de kazı çalışmalarını yapıyoruz, orada bulunan Likya Uy MyraAndriake ğurlıkları Müzesi’nin çevresinde kazılara yoğunlaştık. Orada ki tarihi bir an önce gün yüzüne çıkarmak istiyoruz. 50 işçi çalışıyor benim kazıda, valilikte işçi yardımı yaptığı için bir zorluk yaşamadık. Bu tamamen bütçesel bir iş” diyor. Foça Kazı Başkanı Prof. Dr Ömer Özyiğit, ödeneklerin az olmasının ülkemize gelen turist sayının düşmesine bağlıyor ve ekliyor. “30 yıldır Foca kazılarını sürdüyorum. Benim kazı çalışmam altı ay sürdü. Turizm mevsimi az olduğu için ödeneklerde az oldu eskiden daha fazla oluyordu. Ben sponsorla yürütüyorum kazı çalışmalarımı, ödenekler yeterli değil destek olmazsa zor. Kazı sayısı çok olunca ve tabii ödenekte bölününce yeterli gelmiyor maalesef” diyor. Adalet Ağaoğlu’na Erdal Öz Ödülü 11. Erdal Öz Edebiyat Ödülü önceki gün Dada Salon’da düzenlenen, edebiyat dünyası ve dostların katıldığı törenle çağdaş edebiyatımızın temel taşlarından Adalet Ağaoğlu’na edebiyatımıza sağladığı tüm katkılardan dolayı Prof. Dr. Handan İnci ve Öz ailesi tarafından sunuldu. Törene sağlık sorunlarına rağmen coşkuyla katılan Adalet Ağaoğlu ödül açıkladığında 30 yıl önceye, Cevdet Kudret’e 75 yaşında hastayken ödül verilmek istendiğine gittiğini söyleyerek, “Cevdet Kudret Ödül törenine gidiyor, karşısında birkaç basın üyesi var. Bakıyor, hafifçe başını öne eğiyor. Elini masaya vurarak, “Affedersiniz yaşıyorum” diyor. Ödülü aldığımda ilk aklıma gelen bu oldu. Demek ki, ben artık, ‘Affedersiniz yaşıyorum’ demek zorunda değilim diye düşündüm. Sevinmeye başladım” diyerek salona mizah gücünü gösterdi. Ağaoğlu, Can Yayınları’nın kurucusu, sevgili dostu yazar Erdal Öz’ün anısını yaşatan bu ödülü onur duyarak sevinçle kabul ettiğinin altını çizerek, seçici kurula ve ai leye teşekkür etti. Can Yayınları’nın Ge nel Müdürü Can Öz açılış konuşmasında; “Erdal Öz Edebiyat Ödülleri’nin böyle bir dönemde sürdürülmesi başka bir öneme sahip” diyerek ödül fikrini veren Cemil Kavukçu ve Celal Üster’e teşekkür etti. Erdal Öz Edebiyat Ödülü Derneği’nin kurulacağını da müjdeledi. Seçici kurul başkanı İnci, ödül gerekçesini açıklayarak, kurulun kararı büyük isabet ve hızla oybirliğiyle almasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Ağaoğlu, son kitabı “Düşme Korkusu” dolayısıyla onu kutlayan konuklara “Düşmek sadece yere düşmekten ibaret değil. Bir de manevi yanı var” diyerek yazmayı bırakmadığı anlattı. Baykal Saran Tiyatro Ödülü İsmet Numanoğlu’nun oldu ‘Bankta İki Kişi’ Bu yıl 12’ncisi düzenlenen Baykal Saran Yılın Tiyatro Sanatçısı Ödülü, “Bankta İki Kişi” adlı tiyatro oyunundaki performansıy la İsmet Numanoğlu’na verildi. Numanoğlu, ödülünü Akün Sahnesi’ndeki özel temsil son rası teslim aldı. Törene, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile birlikte seçici kurul üyeleri eski Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, Atilla Sav, Selçuk Yöntem, Rüştü Asyalı’nın yanı sıra pek çok tiyatro seven ve çok sayıda tiyatro oyuncusu katıldı. İsmet Numanoğlu İDSO’dan Cumhuriyet Bayramı konseri Can Okan İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO), 26 Ekim Cuma akşamı saat 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde, Cumhuriyet Bayramı öncesi dinleyicilerine Cumhuriyet coşkusu ile birlikte müzik ziyafeti sunacak. İDSO Cumhuriyet Bayramı Konseri’nde şef Can Okan, solist Ruşen Güneş (Viyola) dinleyicileriyle buluşurken, konserin ikinci yarısında orkestra, İstanbul Senfoni Orkestrası Korosu’na eşlik edecek. İstanbul Senfoni Orkestrası Korosu’nun şefliğini Gökçen Koray & Seval Irmak yapacak. Konserde orkestra eşliğinde Ruşen Güneş, Franz Anton Hoffmeister’in “Re Majör Viyola Konçertosu” eserini icra edecek. Ayrıca koro tarafından Ferit Tüzün’ün “Söyleşi” ve Hasan Uçarsu’nun Koro ve Orkestra için düzenlenen “Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye destanından Arhavili İsmail’in Öyküsü” adlı eserleri dinleyicilerle buluşacak. Hayata dokunmak Bazı dönemlerinizde birileri hayatınıza dokunur. O dokunuş sonraki yılların bütün akışını değiştirecektir. Oysa belki de dokunan kişi bu işin öneminin farkında bile olmayacaktır. Bugüne kadar birçok müzisyenin biyografik kitabını yazdığım için bu konuda çok değişik örneklerle karşılaştım. Ayrıca müzik dünyamızda yaşam değiştiren dokunuşları da çok okudum. Örneğin, mühendis olma yolundaki İlhan Usmanbaş’ı Galatasaray Lisesi’ndeki matematik öğretmeni Delors, besteci olması yönünde etkilemiş ve o da konservatuvara gitmişti. Yıllardır nice mağdur olmuş müzikçiye rastladım, onların zorluklarına tanık oldum. Hepsi bir gün hayatlarına dokunacak kişiyi bekliyordu. Bir türlü burs bulamayanlar, birden bire bursu kesilip ortada kalanlar, anlaşacağı hocaya rastlamayanlar, müthiş eğitim alsalar da bir türlü kendini sahnede parlatamayanlar, evinde bir piyanoya sahip olmadığı için çalışmaları sekteye vuranlar, kemanı olup kaliteli arşesi olmayanlar, yurtdışında burs bulduğu halde çıkışı yasaklananlar, babasının mutlaka tıbbiye okumaya zorladığı kompozitörler. Bugün ülkemizde gençlere el veren, yeteneklerine göre eğitim olanakları sunan merkezler artmakta. Ancak hiç yeterli değil. Her konservatuvar bir dolu mezun veriyor. Orkestra sayımız kısıtlı, konservatuvarda hocalık olanakları belirli. Hele sahnelerin parlayan solisti olabilmek için ne çok badireden geçmek gerekiyor. Benim hayatıma da dokunanlardan birisi Ara Güler olmuştu. Amerika’dan yeni dönmüştük. Çocuğum yeni doğmuştu, evde oturuyordum. Radyo 3 dinliyor, açıklamalı klasik müzik programlarını izliyor, kafamda devamlı müzik programı yazıyordum. Eşim Eyüp İlyasoğlu o sırada bir fabrikanın genel müdürü olmuştu. Fabrikayı donatmak için tablolar ve fotoğraflar alıyordu. Bir gün Ara Güler’e gidip ondan fotoğraflar seçmiş. Ara Bey de, ben şimdi İstanbul Radyosu’na gidiyorum, hadi gel seni de götüreyim, demiş. Birlikte program müdürü Ergin Ertem’e gitmişler. Orada benim programcılık merakıma söz gelmiş. Ergin Ertem, hemen beni çağırttı, hazırladığım program örneklerini götürdüm ve öylece başladım radyoculuğa. Tam 19 yıl sürdü. Derken televizyonculuk, derken dergiler, gazeteler, kitaplar, öğretim üyeliği. Ve zaman geçti. İşte benim hayatıma dokunanlardan birisi de böylece Ara Güler olmuştu. CEMAL REŞİT REY İlk kez çağdaş bir Türk bestecisi olarak sesini yurt dışında duyurmuş piyanist, orkestra şefi ve hocaların hocası olan Cemal Reşit Rey, 25 Ekim 1904’de Kudüs’te dünyaya gelmiş, 7 Ekim 1985’de İstanbul’da ölmüştü. Cemal bey besteleriyle ve hocalığıyla ne çok insanın hayatına dokunmuştu. Bugün hala kuşaktan kuşağa söylenen Onuncu Yıl Marşı’nı bilmeyenimiz var mı? Lüküs Hayat gibi yıllar boyu dillerden düşmeyen operetleri İstanbul’da bir yaşam biçimi yaratmıştı: İnsanlar yıllarca giyinip kuşanıp Beyoğlu’nda operet izlemeye gider, gösteriden çıktıktan sonra da herkes ağzında operetten bir şarkıyla Beyoğlu’nda yürürmüş. Büyük senfonilerindeki zengin orkestrasyon, piyano eserlerindeki ve oda müziklerindeki güzel melodiler, dinleyiciler kadar icracıları da polifonik müziğin derinliği adına eğitmiştir. Türk Beşleri’nin her birisinin hocası olmuş ve eserleri sonraki bütün besteci kuşaklarını etkilemiştir. 8 Kasım akşamı Gürer Aykal yönetimindeki BİFO’nun programında Cemal Reşit Rey’in parlak senfonik eserlerinden Türkiyem senfonik şiirini dinlerken bütün memlekette bir yolculuğa çıkacağız. Cemal Reşit Rey’in de doğum gününü kutlamış olacağız. GMKoreiltftrouonğpluuo’nlSiasoyAklanuvtiukşKtuenti Sabancı Vakfı’nın desteğiyle gerçek leştirilen Ana Tanrıça kenti Metropolis’te ki kazı çalışmaların da korunmuş hal de bulunan “Grifon lu Soylu Koltuğu” ye niden yontularak An tik Tiyatro’daki iki bin yıllık özgün yeri ne döndü. Heykeltı raş Sinan İlhan tara fından pantograf tek niği kullanılarak mer merden yontulan kol tuğun yeniden antik ğinde gerçekleştirildi. 1995 tiyatrodaki yerine yerleşti yılında Metropolis Antik rildiği tören, Sabancı Vak Kenti’nin en dikkat çekici fı Genel Müdürü Nevgül Bil yapılarından biri olan antik sel Safkan ve Manisa Ce tiyatroda bulunan Grifonlu lal Bayar Üniversitesi Ar Soylu Koltuğu’nun aslı İz keoloji Bölüm Başkanı Prof. mir Arkeoloji Müzesi’nde Dr. Serdar Aybek ev sahipli sergileniyor. ‘İşitiyor musun Memet?’ Avignon yakınlarında iki katlı, taş bir köy evi... Verandasın gan) almıştı beni, Münevver Andaç ve Güzin Dino ile bir Paris kafesinde bu da oturuyoruz. Sapsarı bir ayçiçeği luşturmuştu. Unutulmaz bir karşılaş deniziyle kuşatılmışız, sanki bir Van maydı benim için. Sonra oyun için ça Gogh tablosu içindeyiz: Ben, Zey lışırken de oturduk konuştuk birkaç nep Irgat ve ses teknisyeni Vincent (soyadını hatırlayamıyorum)... Memet Nâzım’ın evindeyiz. AYŞE EMEL MESCİ kez, zamansız güzelliği ve zarafetiyle inanılmazdı Münevver Hanım. Memet ile de arkadaş olduk o arada. Ra Ayçiçeği denizi sih Nuri İleri’nin oğlu Mehmet İleri ile birlikte çok eğlenceli ve çılgın bir ressam ikilisi 1993 yılında “Dünyaya Atılan Çığlık” ad oluşturuyorlardı. lı oyunu Avignon Festivali’nde sergilenmek üzere sahneye koymuştum; yurtdışında, sürgünde kurulan Halk Oyuncuları’nın son oyunu olmuştu bu. Mine Kırıkkanat’ın “Gülün Öteki Adı” isimli kitabındaki fikirden yola çıkan bu kolajda, Ali Berktay Fransa’nın güneyindeki Katarların hikâyesi ile Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’ndan bölümleri bir araya getirmişti. Festivaldeki son oyunu izlemeye Memet, Zeynep ve Vincent da geldiler. Sonra Memet bana “Hadi bakalım kaçırıyoruz seni, bizle beraber geliyorsun, çok güzel bir yerde, çok güzel bir yemek yiyeceğiz” dedi, Zeynep ile beni Memet’in kullandığı kamyonetin arkasına bindirdiler, nefis manzaralar içinden geçerek ulaştık ayçiçeği denizi ortasındaki eve... Paris’te önce Münevver Hanım ile tanışmıştım sanıyorum. Sevgili Mina Abla (Ur Hasret Avignon’daki evin balkonunda bize mükellef bir sofra kurdu Memet. Klasik sanat müziği çalıyordu. Yemekler nefisti. Şiirden, resimden ve balıktan konuşuldu en çok. Yahya Kemal’i dilinden düşürmedi o gece; bir de Türkiye’nin farklı yerlerinde ne balığı çıkar ve nasıl pişirilir konulu ayrıntılı bir konferans verdi, esprilerle süslü... Ne çok gülmüştük. Sonradan şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: Mutfak kültürü kimliğin önemli bir unsuru olduğu gibi, hasretin de göstergelerinden biri... Memet Nâzım çok hasret çekti ömründe... Vatan hasreti, baba hasreti... Ölümünün ardından Zeynep Irgat ile konuşuyorduk telefonda, “Sen bakma söylenenlere, babasını öyle çok severdi ki” dedi. Çok esprili bir insandı Memet. Ciddi ciddi yapardı espriyi, biz yerlere düşerdik gülmekten. O gece de, “Evde yabancı kalıyor” diye (yabancı dediği de arkadaşı Vincent) tutturdu, “Bu gâvurlara güven olmaz, ben sizin odalarınızın ortasındaki holde yatacağım.” Sabaha kadar kahkahadan kırıp geçirdi hepimizi. Sabah da bin bir çeşit peynirle, kendi elleriyle yaptığı türlü çeşitli reçelle donattığı muhteşem kahvaltı sofrasında ağırladı bizi. Ne zarif bir ev sahibiydi... Sonra bindik kamyonete, bir tepeye çıkıp durduk. Hava çok güzeldi. İndik, tepenin üzerinde durduk. “Bakın aşağıya” dedi. Yamaçtan aşağı doğru inanılmaz bir lavanta tarlası uzanıyordu. Ayçiçeği denizinden lavanta denizine gelmiştik sanki. Birden kaptı Zeynep ile benim ellerimizi, “Haydaa!” diye bir nara atıp başladı bayırdan aşağı koşmaya. “Dur Memet, yapma” demeye kalmadan, lavantaların içinde bulduk kendimizi, sırtüstü serildik çiçeklerin arasına. Bir süre kaldık öyle hiç konuşmadan, lavantalar, yukarıda bulutsuz, mavi gökyüzü ve bir huzur duygusu... Vincent resimlerimizi de çekmişti, polaroidle, kim bilir ne oldular? Ben Mehmet’i ne zaman düşünsem o lavanta tarlası düşer aklıma, o huzur ve babasına şu şiiri yazdıran hasret: “Karşı yaka memleket, /sesleniyorum Varna’dan, /işitiyor musun? /Memet! Memet! /Karadeniz akıyor durmadan, /deli hasret, deli hasret, /oğlum, sana sesleniyorum, /işitiyor musun? /Memet! Memet!” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear