14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 29 Ocak 2018 6 Hapı zamlıŞubat’tailaçlara yüzde 20 civarında zam gündemde. Zam öncesinde firmalar ilaç saklamaya başladığı yutacağız!için hayati öneme sahip ilaçlar bile bulunamıyor Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a “Ben dilenci değilim” diyerek insanlık dersi veren Dilek Özçelik’in yaşamını yitirmesi, kanser hastalarının te davileri sırasında karşılaştıkları zorlukları yeniden gündeme ge tirdi. İzmir Tabip Odası üyesi Dr. Ergün Demir ve İstanbul Tabip Odası üyesi Dr. Güray Kılıç, kan ser tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçlara erişimde önemli sıkıntı ların olduğunu belirterek “İlaca erişimin kısıtlı ol ması beraberinde ciddi etik ve tıbbi sorunları da getir mektedir. Bu du SİBEL BAHÇETEPE rum hastaların tedavisinin aksamasına neden olduğu gibi ilaçların mer diven altı ve karaborsada çok pa halıya satılmasına da yol açmak tadır” dediler. Sağlık karaborsası! Ayrıca şubat ayında ilaç kur düzenlemesinde yüzde 20 gibi bir artış olacak. Zam öncesinde ise yine stok tartışmaları gündeme gelirken, özellikle kanser gibi hayati önem taşıyan ilaçların sayısının şu sıralar arttığı, bunun altında zam beklentisinin yattığı iddia edildi. İstanbul Eczacı Odası Başkanı Zafer Cenap Sarıalioğlu ise “Çözüm ilaç kur düzenlemesinin güncel olması. Şu an bile zam beklentisi nedeniyle ithal ilaçların birçoğunun depolarda bulunamadığını biliyoruz” dedi. ‘Çözüm üretilmedi’ Dr. Demir ve Dr. Kılıç, kanser tedavisinde neden ilaç sorunu yaşandığı ve kanser cerrahisinde ilave ücret istendiği sorularına ilişkin açıklama yaptı. Kanser hastalarının tedavileri için gerekli olan bazı ilaçlara erişim ve kanser cerrahisi işlemlerinde ilave ücret alınması konusunun yeterince tartışılmadığını ve çözüm üretilmediğini belirten Kılıç ve Demir, “Kanser tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçlara erişimde önemli sıkıntılar vardır. İlaca erişimin kısıtlı olması beraberinde ciddi etik ve tıbbi sorunları da getirmektedir. Bu durum hastaların tedavisinin aksamasına neden olduğu gibi ilaçların merdiven altı ve karaborsada çok pahalıya satılmasına da yol açmaktadır” dediler. ‘Sorun, döviz kuru’ Kılıç ve Demir’in açıklamaları özetle şöyle: “İthal ilaçta asıl sorun döviz kurunun sabitlenmesinde ve SGK’nin yaptığı iskonto oranlarında yaşanmaktadır. 2007 tarihli beşeri ilaçların fiyatlandırılmasına dair karar hükümleri gereğince Türkiye’deki ilaç fiyatları, Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz ve Yunanistan’dan oluşan beş ülke ile buna ek olarak ilacın imal ve ithal edildiği ülkelerin ecza deposunda yapılan satış fiyatlarının en düşüğünün referans fiyat olarak kabul edilmesiyle belirlenmektedir. Avro şu anda 4 TL iken kur 2 TL olarak dikkate alınarak referans ilaç fiyatı hesaplanmaktadır. İlaç sektöründe yer alan firmalar ise buna itiraz etmekte, döviz kuru oranları ile fiyat yansımalarının benzer bir eğilime sahip olmasını önermektedirler. Geri ödemede ise SGK tarafından dayatılan iskonto oranları ilaç firmalarına geri ödeme tutarını belirlemektedir. İthal ilaçlarda SGK tarafından genellikle yüzde 1130 arası iskonto uygulaması yapılmaktadır. Eğer şirket olarak bu iskonto yapılmaz ise ilaç ödeme kapsamı dışında kalmaktadır. Sektörde yer alan firmalar iskonto oranlarının dayatılmasını istememektedir. Türkiye’de son dönem uygulanan bu fiyat ve iskonto politikası sonucunda da ilaç firmaları ürünlerini pazara arz etmemek veya geri çekmek Kanser hastalarının ‘dilek’i 2013’te dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın Edirne ziyareti sırasında önüne çıkarak kanser hastası yurttaşların ilaçlarına zor ulaştığını ve devletin çoğu tedaviyi karşılamadığını anlatmaya çalışan Dilek Özçelik, Türkiye’deki kanser hastaları için bir meşale yakmıştı. Bakan’ın kendisine vermeye çalıştığı parayı “Ben dilenci değilim” diyerek geri çeviren Dilek, “Görüyorum ki siz hiç çaresizliği tatmamışsınız” diyerek, kanser hastalarının içinde bırakıldığı çaresiz durumu tüm ülkeye duyurmuştu. Dilek’in 14 Ocak’taki cenaze tö reninde babası Nevzat Özçelik, “Kızımla gurur duyuyorum, birçok kanser hastasının ilaçlarına kavuşmasına vesile oldu” demişti. Şimdi o hayati ilaçlar, zam nedeniyle tekrar ulaşılması neredeyse mucize tedavi araçları haline geldi. Özellikle hayati önem taşıyan kanser, kan hastalıklarında kullanılan çok sayıda ilaç piyasada bulunamıyor. Sorunun, zam öncesi arttığı belirtiliyor. Pazarın yüzde 17.5’i kanser ilaçları olacak KPMG Türkiye, İlaç Sektörel Bakış 2018 raporunu hazırladı. Rapora göre, 2016’da toplam ilaç pazarının yüzde 11.7’sini oluşturan onkoloji ilaçlarının payı 2022’de yüzde 17.5’e çıkacak. 2016’da 93.7 milyar dolar değerinde satış hacmine sahip pazarın, 2022’de 192.2 milyar dolara ulaşması bekleniyor. ABD, Çin, Japonya, Almanya ve Fransa dünya ilaç endüstrisinin en büyük 5 pazarı duru munda. Türkiye ise 16’ncı sırada yer alıyor. Rapor, onkoloji ilaçları satış hacminin iki kat büyüyeceğini ortaya koyuyor. Rapora göre, 2016 yılı sonunda küresel ilaç pazarının yüzde 11.7’sini oluşturan onkoloji ilaçlarının satış hacmi de 2016 ile 2022 yılları arasında iki katına ulaşacak. 2016’da 93.7 milyar dolar harcanan onkoloji ilaçları için 2022’de harcanması beklenen miktar 192.2 milyar dolar. yönünde kararlar alabilmektedir. Bu şekilde ithal ilaçlara erişimde ciddi sıkıntı yaşanabilmektedir. Sonuç olarak ithalatçı firmalar fiyatları düştüğü için özellikle kanser tedavisinde kullanılan ilaçları getirmemektedirler. Böylece kan ve lenf kanserinin tedavisinde kullanılan bazı ilaçlara erişimde sıkıntı yaşanmaktadır. Benzer sıkıntı bazı kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan ithal ilaçlarda da yaşanmaktadır.” ‘Çözüm üretilmeli’ Referandum ve seçimlerden önce kanser hastalarının ve yakınlarının acıları ve umutları üzerinden oylarını alabilmek için “Kanser cerrahisinde ilave ücret kalkıyor”, “Özel hastanelerde kanser hastalarından alınan fark ücreti kalkacak” haberlerinin sık sık gündeme geldiğini anımsatan Demir ve Kılıç “Ancak SUT’ta herhangi bir değişiklik yapılmamış ve özel sağlık kuruluşlarında kanser cerrahisinden ilave ücret alınmaya devam edilmiştir. SUT’a göre kanser cerrahisinde ilave ücret alınmaktadır. Siyasilerin söylemleri insanların duygularını ve acılarını sömürerek ‘umut’ satmaya yöneliktir. Piyasa aktörleri ise bu alanı büyük bir rant kaynağı olarak görmektedir. Hastayı müşteri olarak gören ve piyasalaşan sağlığı kazanç kapısı haline getiren anlayışın şifresi, Dilek Özçelik’in yaşadıklarının kamuoyuna aktarılması ile deşifre edilmişti. Kanser hastaları ve ailelerinin yaşadıkları sorunlar gündem yapılmalı ve çözüm üretilmelidir” dediler. Nasıl nneezdakemand?vaer Dolar ve Avro’daki yükselişin ilaç fiyatlarını da etkileyeceği belirtiliyor. Şu an 2.34 sabit Avro kurunun şubat ayında yaklaşık yüzde 20 civarında artış göstermesi, bunun da ilaç fiyatlarında bir artışa neden olacağı vurgulanıyor. İstanbul Eczacı Odası Beaşkanı Zafer Cenap Sarıalioğlu, şubat ayında yapılacak kur düzenlemesi nedeniyle pek çok firmanın ilaçları piyasaya vermekten kaçındığını belirterek “Piyasada bulanamayan ve özellikle kan, kanser ilaçları gibi hayati önem taşıyan ithal ilaç sayısı her geçen gün artıyor. Buna bir de kur artışının gelmesi eklenince, firmaların bu güncellemeyi beklediğini görüyoruz” dedi. ‘Sürpriz değil’ Sarıalioğlu, özetle şunları söyledi: “Her yıl şubat ayında ilaç fi yat kararname sinde düzenle me yapılır. Fir malar da şu bat düzenle mesini bekli yor. Şu an bile ithal ilaçlarda faz Sarıalioğlu la sayıda depolarda yok deniliyor. Zam ge leceği için firmalar, ilaçları vermekten kaçınıyor. Haya ti önem taşıyan ilaçların bü yük kısmı yurtdısından döviz ile gelen ilaçlar. Döviz kurun daki güncelleme firmalar için önemli oluyor. Bu işin çözü mü döviz kurunun güncel ol masıdır, böyle olursa ilaçlar yok olmaz. Bugün Avro 4.5 liralarda, ama siz ilaç kuru nu 2.34 gibi bir yerde sabit lerseniz hayati önem taşıyan ilaçların bulunamaması da sürpriz değil. Bulunamayan ilaçlar nedeniyle hastaların tedavileri aksıyor, hatta ya şamlarını yitiren hastalar bile oluyor. Sağlıktan tasarruf ol maz. Sağlık Bakanlığı bu ko nuda tasarrufu düşünmeden ciddi tedbir almalı.” haber TASARIM: EMİNE BİLGET Büyük düşünemezsen, kendi projen yoksa, emperyalizmin parçası olursun Ortadoğu, ABD ve bazen peşindeki İngiltere gibi takipçilerinin at koşturduğu bir alan. At koşturmak şüphesiz eski bir deyim. İzah etmek için şöyle demeli: Ülkeleri, mezhepleri, etnisiteleri birbirine kırdırarak, kan deryasına, milyonluk insan cesetlerine dönüştürdüğü koca bir coğrafya. Fotoğrafı tam görmeyenler, ellerinde vida, kerpeten vb. gibi tamir aleti çantalarıyla coğrafyaya çıkartacaksınız. Dayanışacaksınız, birlikten güç, proje, akıl, teknoloji, ekonomi çıkartacaksınız. Büyük düşüneceksiniz! Emperyalizmin projesini boşa çıkartacak ortak büyük projeleri, büyük barışı hedefleyeceksiniz. Ne yazık ki, her koyun kendi bacağından asılır anlayışı, emperyalizmin gerçekten de her koyunu kendi bacağından büyük kancalara asıp derisini yüzme, etini budunu ayırmasıyla sonuçlanıyor. yaklaşanlar, ancak bu kırdırma politikasının parçaları olabilirler. Bölge ülkelerinin kendilerine ait büyük bölgesel, coğrafik bir planı programı yoksa, emperyalizmin programları altında ezilmeye mahkumlar. Bölgenin geçmişinden çıkartılabilecek en önemli ve büyük ders budur. Ortadoğu’da tüm olanlardan olumsuz etkilenen Türkiye için de tamamen geçerli bir derstir bu. Doğru mu değil mi? Büyük güç ne yapıyor? Bölgenin dini ve kavimsel tüm birimlerini birbirine düşman ediyor, kırdırıyor, birlikte yaşayamaz hale getiriyor. Doğru mu? Ve yoksullaştırıyor, ülkelerin kendi kültürel, ekonomik, bilimsel gelişimlerini bozuyor, atılım yapmalarını engelliyor, uygarlaşmalarına set çekiyor. Doğru mu? Biz ve bölge ülkeleri, emperyalistlerin bu projesini boşa çıkartacak kendi büyük projelerini koymadıkları sürece, kendilerine çizilen kaderi yaşamak zorundalar. Bir yırtıcı vahşi gelecek, ben bölgeden 22 yeni devletçik çıkartacağım diyerek plan ve programını uygulamaya koyacak, kurbanlık koyun gibi yatıracak ve bıçağıyla boğazlayacak. Durum budur. Bakmayın siz Afrin’e, milliyetçilik damarlarını kabartmalarına, bu iktidar da bu planın bir parçası olarak geldi bugüne kadar. BOP projesinin ortağı olmaktan bahsediyorum. Parçalanmaya karşı birleşmek Sizi parçalamak mı istiyorlar, hayır birleşeceksiniz. Sizi mezhepsel ve etnisite olarak birbirine düşürmek mi istiyorlar, hayır dost olacak, kardeşlik ve sevgiyi göklere Büyük bir beyinden yoksunluk Ortadoğu’nun bu haline bakanlar, akıllarına sadece savunma askeri işbirliklerini getiriyor. Bölge ülkeleri arasında (Türkiye, İran, Irak, Afganistan) en önemli işbirliği Sadabad Paktı ile atılmıştı (1937). Coğrafya Atatürk gibi bir büyük beyin insan çıkartamadı! Bu pakt bazı sorunları çözdü ama daha büyük projeye evrilemedi. İngiltere vb. gibi ülkelerin de dahil olduğu son CENTO Paktı, Batı’nın Rusya karşısında askeri savunma anlaşmasıydı! Burada askeri ittifaktan değil, büyük bir ekonomik, sosyal, bilimsel ve teknolojik işbirliğinden bahsediyorum. Avrupa Birliği’ni düşünün. Sorunları olmasına rağmen. Türkiye ve İran buna öncülük edebilir. Irak ve Suriye’yi de kapsayan yeni bir anlayış. Coğrafya içindeki devletlerin bugüne kadar küçük kişisel ve felaket getiren çıkarcı yaklaşımlarını silip atan, büyük projeler, güç birlikleri... Küçük düşünenler, ya işbirlikçi ve yararcılıklarını öne çıkartıyorlar, ya da “İran mı, Şii mezhepçiliği yayma ve hegemonya peşindeki ülkeden ne olur” gibi, bugünün küçük politikalarına mahkumiyetlerini dile getiriyorlar. Ortadoğu’ya bütünsel bir barış, işbirliği ve dayanışma projesi olarak bakılmak zorunda. Gelin alışverişlerimizi kendi paralarımızla yapalım gibi, işe kenarından yaklaşımların bir geleceği olamaz. Bölgenin kaderini değiştirecek büyük düşüncelere kafa yormalı insanlar. Yoksa, emperyalizmin parçala kanını iç politikalarının aletidir, kurbanıdır herkes. Türkiye’de bunu gören kimse yok mu? C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear