22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 26 Ocak 2018 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: SERPİL ÜNAY haber/yorum 13 Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Makyavelist devlet ‘Ya erde, ya yerde!’ Değerli dostlar, ülkemizdeki “çocuk gelinler”in, dolaysiyle “çocuk anneler”in, iç burkan bitmez tükenmez bu sorunu bütün “İslam Dünyası”nın da sorunu. Kuşkusuz, bu olguya bu bağlamdan bakıldığında, dinin içeriğine değinmekten kaçınmanın da pek olanağı yok; nitekim “Diyanet”, “kızların 9 yaşında gebe kalabileceklerini, erkeklerin de 12 yaşında baba olabileceklerini” duyurmuştu, resmi sosyal paylaşım sitesinde... Öte yanda, imamlara resmi nikâh kıymalarının tanınması da, bu görüşün bu denli ortaya çıkmasında büyük payı olduğu da açıkça ortada. Diyanet haklı olarak “Kuranı Kerim”de “yaş” konusunun yer almadığını belirtir; ne ki dinimizin temel kaynaklarının “ikincisi”nin de “Sünnet” olduğu bilinir; kısaca belirtilirse, dinin önderinin öteki kitaplı iki dinde de olduğu gibiPeygamber’in yürüdüğü yoldur, bu gibi konularda da dile getirdikleridir. Yürek yakan, “utanç” veren “hamile çocuklar” konusunu şimdilik burada noktalayıp, gündemdeki “Zeytin Dalı Harekâtı”na değinelim diyorum. Uluslararası yasalar çerçevesinde “sınırlarımızda ve bölgede güvenlik, istikrar sağlamak” üzere yapıldığı bilinen bu “askeri harekât”ı bizim için bir “hak”, “yaşamsal bir hak” durumuna gelmesine neden olanların, “iki, üç aylık bebeleri” bile, hiç çekinmeden acımadan öldüren terör örgütlerinin, başta “PKK” olmak üzere YPG, YDP, DEAŞ (IŞİD) ve benzerlerinin yanında olan, bunlara her türlü desteği verenlerin de insanlığından söz etmek olanaksızlaşıyor. Öte yanda, böyle bir harekâtı da, “etkisiz hale getirmek” diye dillendirsek de, “ölüm” söz konusu; “öldürmek” de “ölmek” de var... Dolaysiyle bu harekâtı, çok sevilen, çok tutulan, “Bir gece ansızın gelebilirim!” şarkısını anımsatan bir dille, “ ‘Bir gece ansızın vurabiliriz’ demiştim, işte ‘vurduk’!” diye TV ekranlarında dile getirmenin ne boyutta “insani” olduğu da önemli... Ve insan yine anımsamadan duramıyor, “2009”un “Habur Sınır Olayı”nı... PKK teröristlerinin oluk oluk, rahatça Türkiye’ye girmelerini sağlamak için bu sınır kapısında kurulan mahkemelerde yargılanıp bırakılmalarını, davulzurna eşliğinde, marşlarla türkülerle karşılanmalarını... Daha önce de, “1 Mart 2003 Tezkeresi”, TBMM’de reddedildikten kısa bir süre sonra Başbakan olan Erdoğan’ın, daha o günün akşamı, ABD’ye havaalanlarımızı kullanmasına izin veren, “2. Tezkere”yi Meclis’ten geçirtmesini... Hele ardından da, ABD askerlerinin aileleriyle birlikte Antalya’da tatil yapmaları için nazik davetini... “Erdoğan Siyaseti”nin “Açılım Süreci”ni... Dün durum böyle olunca, bugün, “Açılım süreci boyunca PKK’nin güçlenmesine niçin izin verildi” sorusunun yanıtı ne olur dersiniz?.. Gerçekten milletin cebinden de olsa bu kertedeki “bonkör”lüğün nedeni nedir ki? Konumuza dönüp sürdürelim, harekâtta, ortak “ÖSO” tarafından ilk ele geçirilen “Şengal”, önce “PKK”nin daha sonra da “YPGPYD” merkezi olan bu yer, Suriye’deki Ezidi toplumunun en önemli bölgesi; Ezidiler de inançları başka olsa da Kürt kökenlidirler, kısaca, Kürttürler; bilmem anımsanır mı, Türkiye’ye göç sırasında, Şırnak Belediyesi’nce, ayrıca bir “Ezidi Kampı” açıldığı. Böylece Suriye’de yalnızca “Kürtler” bağlamında, Ezidi Kürtleri, Şii Kürtler, Sünni Kürtler, Demokrat Kürtlerden söz edilebilmekte; bu bölünmeler yetmezmiş gibi, çoğunluğu Araplardan, Türkmenlerden oluşan Suriye halkının bütünlüğünün de başta “ABD” olmak üzere dış odaklarca da hep bozulması söz konusu... Gerek nüfus yapısı, gerekse bu yapıdan yararlanarak Suriye’yi bölmek isteyen dış güçler bakımından çok yakın benzerlikler taşıyan bu komşu ülkeyle olan sorunların çözümünde, bizim bu askeri harekâta zorlanmamızda, “21. yy. emperyalizmi”nin rolünden söz etmemek olası değil; başka bir yazıda diyorum. Ne dersiniz? 26 OCAK 2018 SAYI: 33714 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:45 06:29 06:50 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:13 13:23 15:56 07:55 13:07 15:43 08:15 13:30 16:09 Akşam 18:20 18:07 18:33 Yatsı 19:43 19:28 19:53 GARİP TURUNÇ Prof. Dr., Bordeaux Üniversitesi Niccolo Machiavelli (Makyavel), İtalya’daki devletçiklerin, 15. yüzyılın sonu ile 16. yüzyılın başında içinde bulundukları siyasal kaosu, ekonomik, askeri ve ahlaksal çöküşü durdurmak için hiçbir dini ve ahlaki kaygı taşımadan iktidarı canı pahasına savunmayı hedef kabul eden, Hükümdar (Prens) adıyla dilimize çevrilen kitabında “Korkulan bir insan olmaktansa sevilen bir insan olmak mı, yoksa sevilen bir insan olmaktansa korkulan bir insan olmak mı daha iyidir’’ diye sorduğu soruyu, hükümdara hitaben şöyle cevaplıyor: “Hem sevilen hem de korkulan bir insan olmak gerekir, derim. Fakat bu iki özelliği bir arada bulundurmak güç olduğundan birisinden vazgeçmek gerekirse, korkulan insan olun derim. İnsanlar, sevilen kişilerin şiddetinden çok, korkulan kişilerin şiddetinden çekinirler... Sonuç olarak diyorum ki: İnsanlar, sevmekte kendilerine, korkmakta ise hükümdara tabi olduklarına göre, hükümdar başkalarının elinde olana değil, kendisinin elinde olana güvenmelidir.’’ Sevmiyorlarsa ezin Eğer halk sizi sevmezse, sizden uzaklaşacak olursa onları ezin, gözlerinin yaşına bakmayın, onları sürüm sürüm sürdürün. Halk hükümdarı sevmezse, başına türlü uhubetlerin geleceğini çok iyi bilmelidir, o zaman halk sizi sevmeye mecbur olur, ben size bu yolu öneririm,” diyor.  Makyavel’in beş yüzyıl öncesinde yaptığı insanlığın halleriyle ilgili bu fikirler ne kadar da tanıdık değil mi? Bugünün AKP Türkiye’si için nasıl uyduğunu anlatmaya gerek var mı? Onları sevmeyenin başına neler neler geldiği malum değil mi? Türkiye’de her geçen gün yükselmekte olan bu korku ortamında, herkesin bunu iliklerine kadar nasıl hissettiğini anlamak için âlim olmaya gerek var mı? Ayan beyan hissediliyor. AKP’nin dili Bilhassa AKP iktidarının son dönemde kendini dindar olarak tanımlayan insanlarda tuhaf bir dil oluşmaya başladı. Özellikle demokrasi, hak, hukuk, adalet ve ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi evrensel değerlere karşı dışlayıcı, hatta olumsuzlayıcı bir yaklaşım sergilemek neredeyse milli ve yerli bir tavır olarak algılanıyor. Bu öylesine trajik bir durum ki, hukukun üstünlüğü ya da adalet gibi kavramlar Türkiye’yi yok etmek üzere birleşen ‘dış güçler’in manivelası, bu değerleri savunanlar da ‘üst aklın’ piyonları olarak görülüyor. Bu konuda bütün dindar kesimleri içine AKP iktidarında ve kendini dindar olarak tanımlayan insanlarda tuhaf bir dil oluşmaya başladı. Özellikle demokrasi, hak, hukuk, adalet ve ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi evrensel değerlere karşı dışlayıcı, hatta olumsuzlayıcı bir yaklaşım milli ve yerli bir tavır olarak algılanıyor İktidar, sadece işlerini geri istediklerini söyleyen Veli Saçılık ve arkadaşlarına ‘terörist’ muamelesi yapıyor. alan bir genelleme yapmak elbette hakkaniyetli bir yaklaşım olmaz. Ancak azımsanmayacak bir kesim var ki, bu insanlara ‘adalet terazisi’nin herkesin hakkına, hukukuna riayet eden bir hassasiyetle tartması gerektiğini hatırlattığınızda ya da demokratik değerlerin Türkiye’nin geleceği açısından hayati bir öneme sahip olduğunu söylediğinizde, anlaşılması güç bir öfkeyle “Biz yıllarca çok eziyet çektik, şimdi sıra onlarda... Bu Avrupa yıllardır bizi demokrasi, özgürlük masalıyla uyuttu. Ama artık Türk’ün gözü açıldı, şimdi biz güçlüyüz, Batı’ya da, değerlerine de ihtiyacımız yok. Bir istiklal savaşı veriyoruz, zaten Batı’nın sonu yaklaştı, Türk’ün gücünden artık onlar korksun” benzeri ifadelerle akıl almaz bir hamaset gösterisi sergiliyorlar. Mücadelenin yolları Bediüzzaman; İslam medeniyeti ile Batı medeniyetini karşılaştırırken de Makyavelist batının esasatı menfidir der. Bediüzzaman, Makyevel’in Hükümdar kitabındaki devlette “Mücadelenin iki yolu vardır: Biri kanun yolu, diğeri kuvvet yoludur” mantığın hak yerine kuvveti seçtiğini söyler. Bu da tecavüzlere ve çatışmalara neden olur. Toplumda ihanetler artar. Buna karşı hakkı savunur. Hak ile adalet ortaya çıkar ve toplum selamete kavuşur. Nitekim, Cumhuriyet tarihinin belli dönemlerinde yaşanan baskı ve zulümler karşısında dindarlar, haklı taleplerini ve yaşadıkları mağduriyetleri her zaman demokratik değerlerin şemsiyesi altında savundular ve en gür sesleriyle ‘adalet’ istediler. İnsan haklarına, özgürlere inanan her insanın yapması gereken buydu ve dindarlar da bunu yaptılar. Öyle ki 28 Şubat’ın yasa ve kural tanımayan zorbalarına karşı milyonları bulan özgürlük zincirleri oluşturarak sadece adalet istediler ve en doğal insani haklarını almak için mücadele verdiler. Ne değişti? Peki bugün ne değişti ki artık demokratik değerleri Batı’nın uydurduğu bir masal olarak görüyor ve de ‘adalet’ konusunda bu kadar duyarsız olabiliyorlar? Unutmayalım, inançlarımız, kimliklerimiz, dünya görüşlerimiz ne olursa olsun adalet, özgürlük, hakhukuk her zaman hepimiz için hayati bir ihtiyaçtır. Sonuçta, “Birey devlet için mi, devlet birey için mi” sorusunun tartışılması söz konusudur. Ne olursa olsun insanın hayatından daha değerli bir şey olmadığını savunur İslamiyet. İslamda devletin kutsiyeti yoktur. Devlet birer araçtır, amaç değildir. Hiçbir şekilde devletin ve hükümdarın âli menfaatları olamaz, bireyin menfaatları ön plandadır. İster zımni, İster Müslüman, isterse ateist olsa dahi ferdin hayatı kıymetlidir. Dolayısıyla bu konuda hem Makyavel’in hem AKP iktidarının da sınıfta kaldığını söyleyebiliriz. Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik’in yasağı kaldırıldı FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alınıp hakkında yurtdışına çıkış yasağı konularak serbest bırakılan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik’in yurtdışına çıkış yasağı kaldırıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan Çelik, sevk edildiği mahkemede yurtdışına çıkış yasağı kararı verilerek serbest bırakılmıştı. Savcılık, Çelik hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan yürütülen soruşturmada verilen adli kontrol kararının ‘nedeninin ortadan kalkması’ nedeniyle kaldırılmasına karar verdi. l DHA İstanbul Ana Darbe davasında 14 sanığa müebbet istendi FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul’daki eylemleri planladıkları iddia edilen 9’u firari 14’ü tutuklu toplam 24 sanığın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın dünkü duruşmasında savcı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Savcı, 14 tutuklu sanığın “Cebir ve şiddet kullanarak, anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs” suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını talep etti. Savcı, tutuksuz sanık Erdal Öztürk ile firari 9 sanığın dosyasının da ayrılmasını istedi. Duruşma ertelendi. l DHA KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ALMAN MEDYASI Adil Öksüz aranıyor Alman Süddeutsche Zeitung gazetesinin haberine göre, 15 Temmuz’dan sonra Almanya’ya kaçtığı iddia edilen Adil Öksüz hakkında 14 Kasım 2017’den bu yana, ikamet ettiği yerin tespitine yönelik soruşturma yürütüldüğü iddia edildi. 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünün ardından Türkiye’den kaçan ve darbeci askerlerle Fethullah Gülen hareketi arasında bağlantı sağlamakla suçlanan Öksüz’ün Almanya’da ikamet ettiği yerin tespitine yönelik soruşturma kapsamında arandığı bildirildi. Süddeutsche Zeitung ile NDR ve WDR yayın kuruluşlarının ortak haberine göre, Federal Emniyet Teşkilatı 14 Kasım 2017 tarihli tebliğle Almanya’daki bütün karakollara Öksüz’le ilgili bilgilerin merkeze bildirilmesi talimatını verdiği kaydedildi. Darbe zanlısı olarak aranan Öksüz’ün Almanya’ya kaçtığı yönündeki şüpheler nedeniyle Türk hükümeti ağustos ayında Almanya Dışişleri Bakanlığı’ndan bilgi istemişti. Almanya: Giriş yok Daha önce Öksüz’ün Baden Württemberg eyaletinde, Hannover’de görüldüğü iddia edilmişti. Almanya ise Öksüz adında birinin ülkeye giriş yaptığına ve bu isimle iltica başvurusunda bulunduğuna dair herhangi bir bulgu olmadığını bildirmişti. Türkiye geçen ağustos ayında Almanya’ya nota vererek, bu konuda bilgi istemişti. Alman makamları ülkeye girişlerde bu isimle bir kişinin kaydı bulunmadığını belirtmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ile son telefon görüşmesinde Almanya’da Adil Öksüz’ün aranma talimatı için teşekkür ettiği kaydedilmişti. Alman hükümeti Adil Öksüz hakkında şüphelerin ağır olduğunu, ancak hukuk devleti açısından iadesinin zor olduğu, fakat dava açılmasının kesinlikle mümkün olduğu görüşünde. Türkiye geçen yıl Almanya’ya 69 kişi hakkında iade dosyası göndermişti. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear