Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pazar 21 Ocak 2018 12 haber/yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Çocuklar cehennemi yaşarken! Kimse bugün arkasına yaslanıp keyifle kahvesini, çayını içmesin; kimsenin böyle bir keyif yapmaya hakkı yok. Bu satırları yazanın da! Anlatacaklarım bir film değil, bir kurmaca hikâye değil. Gerçek, hemen yanıbaşımızda yaşanan bir alacakaranlık kuşağına dair. Gece yarısı, Suriyeli 13 yaşındaki bir kızın doğum sancıları tutmuş, kızın annesi yalvarıyor: “Bu kendi kendine doğum yapamaz, çünkü çok küçük, çok gelişmemiş, yalvarırım onu bir hastaneye götürelim.” Sonunda kızın öleceğini düşünen baba, dayı ve kızın elli yaşlarındaki imam nikâhlı kocası adam, kızı bir hastaneye getiriyorlar. Kız küçücük, karnı öyle kocaman ki, yürüyebilmek için ayaklarını açmak ve kuvvetle basmak zorunda. Canı yanıyor. Hastane, Küçükçekmece’de Kanuni Sultan Süleyman Has tanesi, kızı ailesinden ayırıp doğum kliniğine götü rüyorlar. Orada yedi kadın daha doğum yapıyor, çoğunluğu yoksul. Doğum yapan yoksul kadınlar bilirler ki, çok bağırmasalar kimse onlara dönüp bakmaz, bu nedenle cıyak cıyak bağırıyorlar. Öyle bağırıyorlar ki, 13 yaşındaki kız dehşetli korkuyor ve sadece ağlıyor. Az sonra do ğum yapacak. Çocuğun adını ne koyacaklar kimseler bilmiyor ama hastane personeli, yasalar gereği bu 13 yaşındaki kızın durumunu polise bildirmek zorunda. Ama İclal Nergiz yanındayız. kimseler polise bildirmiyor ve ihtimal, doğum yapan kızı aynı gün hastaneden çıkarıp gönderiyorlar. Nereye bilinmiyor, bu kız çocuğu yok sayılıyor. Aynı hastanede, 5 ay içinde, yaşları 18 altında, 39’u Suriyeli kız çocuğu doğum yapmak için gelmiş. Bu çocuklar kimin ço cukları? Bu kızlar nasıl, neden gebe kaldılar, doğan çocuklar kimlerin eline geçti, bunlar bilinmiyor. Çünkü hastane personeli, onları yok saymaya karar vermiş. Sovyetler Birliği dağıldığında, Batı öylesine bir sevinç yaygarası koparmıştı ki, bazı namuslu sosyal bilimcilerin söyledikleri kulak arkası edilmişti. Bu namuslu bilim insanları, tek kutuplu bir dünyada eşitsizliğin daha da yaygınlaşacağını ve artık dünyayı mafya çetelerinin yöneteceğini söylemişlerdi. Tarih onların söylediklerini bize tek tek gösteriyor. Binlerce çocuk yeni doğanlar da dahil artık organ mafyasının elinde. Kiminin böbreği, kiminin kalbi, kiminin gözleri, parası olup yaşlanmak ve ölmek istemeyen zenginlerin bedenlerine gençlik ve yaşam aşısı olarak zerk ediliyor. Beş ile dokuz yaş arası kızların ve oğlanların küçücük bedenleri, yaşlı amcaların yaşam keyfi olarak sunuluyor. Şimdi ben düşünüyorum; bu 115 kız çocuğu ve doğurdukları çocuklar kimlerin elinde! Neden hastane yasaları çiğneyip, bu çocukları polise bildirmedi? Neden kahraman bir çalışan olan İclal Nergiz, bütün bu durumu kayıt altına alıp başhekime gittiğinde tutanaklar hasıraltı edildi. Sadece İclal Nergiz’in görev yeri değiştirildi. Evet, böyle bir gerçek, bir tek çalışanın ilgisi ve sorumluluğuyla ortaya çıkıyor. Bu durum için, ne Sağlık Bakanlığı ne de Aileden Sorumlu Bakanlıktan çıt yok! Diyanet ise böyle bir duruma asla müdahale edemez, çünkü kendi fetvalarında hem imam nikâhını, hem de 9 yaşındaki çocukların evlenebileceğini belirtti. Kendi kendini yalanlayamaz. Öyleyse ben bir Türkiye yurttaşı olarak, soruyorum bu çocuklar nerede, doğanlar nerede, bir bilgi verin! İstanbul Valisi’ne sormuyorum bile çünkü başından beri olayların üstünü örtmeye kahramanca savaşıyor. Ve bu günlerde hemen her yerde savaş tamtamla rı çalınıyor. Bunu tamtamları çalanların hiç mi haberi yok! Hiç mi vicdanları yok! Dostlarım, arkadaşlarım, Yugoslavya iç savaşı sırasında, 21 bin kadına teca vüz edildi. Anneler kızlarının çocuklarını düşürsünler diye sivri bir demir çubuğu elden ele dolaştırdılar. Bir an gözlerinizi kapayın ve hayal edin, kız toru nunuz ya da kızınız bir savaş sırasında tecavüze uğramış ve gebe. Bu nasıl bir çaresizliktir düşünün! Yeter artık yeter! Ölüm kusmamız! Hastanedeki olayı inatla ortaya çıkaran İclal Nergiz’e de binlerce minnet borcumuz olmalı. Böyle sessiz kahramanlar sayesinde hâlâ dünya ayakta duruyor. 21 OCAK 2018 SAYI: 33709 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:48 06:31 06:52 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:17 13:21 15:51 07:59 13:06 15:38 08:18 13:29 16:05 Akşam 18:14 18:01 18:27 Yatsı 19:37 19:23 19:48 İnanması zor, ama yazının tarihi 27 Nisan 2003. Başlığı “Laiklik nasıl çöktü”. İçeriği, adeta bir kehanet: Kızlarını, oğullarını yurtiçinde ya da yurtdışında, evrensel düzeyde eğitim veren okullarda okutup kurtardıklarını sananlara kötü bir haberim var. O çocuklar o okullardan çıkıp hayata atıldıklarında, eğer iş bulabilirlerse, Türkiye’de İslami bir devletin kuralları içinde çalışacaklar. Patron olsalar da uyacaklar, çalışan olsalar da işyerlerinde geçerli “dini zorunluluklara”. Sanmasınlar ki evrensel düzeyde eğitim aldılar diye, kapağı dışarı atıp kendilerini kurtarabilecek o çocuklar... Büyük bölümü açıkta kalacak, çünkü özgürce yaşanabilen ülkeler zaten kendileri gibi iyi yetişen üçüncü dünya ülkelerinin çocuklarıyla dolu. Rekabet zorlu, çünkü 1.5 milyarlık Hindistan gibi ülkelerden daha iyileri çıkıyor, üstelik Müslüman olmayan üçüncü dünya beyinleri daha revaçta. 8 yıllık eğitimle imam hatip okulları devre dışı bırakıldı diye rahatlayanlar ve üniversitelere türbanlı sokmayarak “laiklik” kurtuldu sananlar, çok yanılıyorlar. Türkiye’de laik cumhuriyet, dinciler tarafından tüm kapıları kırılmış, en ücra köşelerine kadar işgal edilmiş, iş son burcunda göstermelik olarak bırakılan bayrağı indirilmesine kalmış bir kale artık. Cumhurbaşkanlığı da değişince, iş bitecek. Çok mu karanlık bir tablo çiziyorum? Yanılıyorsunuz. Eğitimi ele geçiren, bir ülkeyi istediği gibi biçimler. Dinciler hem bunu başardı, hem de sekiz yıllık eğitim kalenin fethini hızlandırmaktan başka işe yaramadı. Nasıl mı? Zorunlu din dersi, laik bir devletin esasına aykırıdır, Türkiye’de tüm ortaöğretimde var. Din dersi, laik bir devletin eğitim sisteminde sınav ve derecelendirme ölçüsü olamaz; Türkiye’de tüm sınavlarda hem de belirleyici olarak var! İmam hatip liseleri devre dışı bırakıldı derken, yer Herkes bakıyordu, kimse görmedi... lerine binlerce, Fethullahçı okulların benzeri İslami kolejler açıldı. Her tarikatın bir eğitim “yuvası” var artık. Türkiye’de bir okula karşılık, bir buçuk cami düşüyor. Çoğu boş duruyor. Ama günün birinde o camilerde yapılacak yeni şeriat devletinin “zoraki” eğitimi; zorla doldurulacaklar nasılsa. İşte tablo bu ve iş bitmiştir. Çöken laik Cumhuriyettir ve hepimiz altında kalacağız. HHH Yukardaki satırlarım yayımlandığında, 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanan AKP iktidarı henüz altı aylıktı! Bugün iktidarın zulmünden pek şikâyetçi ve çok muhalif kesilen kimi liberaller, o günlerde AKP hükümetini demokrasi havarisi olarak göklere çıkarıyor, liderini alkışlamak için avuç patlatıyor ve benim gibi düşünenleri laikçi militarist, Kemalist, hatta faşist yaftasıyla demokrasi düşmanı ilan ediyorlardı. Zaman, kimlerin gerçekten demokrat ve cesur, kimlerin hakiki korkak ve “kullanışlı aptallar” olduğunu gösterdi. HES Projesi durdu, gözler 3 davada Şimşirli köylüleri HES inşaatı şantiyesine yürümüş ve protesto eylemine jandarma müdahale etmişti. Şimşirli köylüleri mücadeleyi kazandı ÖMER ŞAN Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı Şimşirli köyünde Almanya merkezli bir firma 2009 yılında HES yapmak için harekete geçti. Proje, daha sonra Onur Elektrik şirketine devredildi. Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 22 Ekim 2010’da İkizdere Vadisi Doğal Sit Alanı olarak kabul edildi. Şimşirli köylüleri, HES projesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açtı. 18 Ağustos 2013’te HES şantiyesine yürüyen köylülere jandarma gaz ve copla müdahale etti. 3 ayrı protesto eylemi nedeniyle 79 köylü hakkında “hakaret”, “iş ve çalışma hürriyetini ihlal” ve “mala zarar verme” suçundan hapis istemiyle 3 ayrı dava açıldı. HES projesinin ÇED raporu 2014 yılında iptal edilmesine karşın firma özel izinle çalışmalarını sürdürdü. Köylüler bu kez avukat Yakup Okumuşoğlu’nun girişimiyle, DSİ ile şirket arasında imzalanan “Su Kullanım Hakkı Anlaşması” ve KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK EPDK’nin verdiği Enerji Üretim Lisansı’nın iptali için Danıştay 13. Dairesi’ne dava açtı. Danıştay’da yargı süreci devam ederken HES projesini yapan firmanın “Su kullanım hakkı anlaşması” ile “Enerji Üretim Lisansı”nın iptal edildiği ortaya çıktı. Bunun üzerine Danıştay 13. Dairesi, “yürütmenin durdurulmasına yer olmadığına” karar verdi. Geri verdi HES şirketinin, şantiye ve HES çalışmaları nedeniyle kiraladığı Şimşirli Köyü sınırları içerisindeki ormanlık alanları da terk ettiği ve bu alanları, Orman İşletme Müdürlüğü’ne iade ettiği öğrenildi. Köylüler hakkında açılan 3 davadan biri olan ve 36 köylünün yargılandığı davanın 4. duruşması ise 25 Ocak’ta Rize 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. l RİZE behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Olanlardan olacakların sonucunu çıkartanların “o kadar da olmaz” rehavetindekileri pek de inandıramadığı öngörüleri bire bir doğrulanmakla kalmadı, katlandı. Laiklik, her şeyden önce özgürlüğün, çünkü insan haklarının, çünkü ancak yasalar önünde kadınerkek eşitliğiyle sağlanan demokrasinin garantisiydi. Tedavülden kaldırılınca, özgürlük, eşitlik ve insan hakları, yani demokrasi de bitti. HHH Ancak tüm öngörüleri bir bir doğrulanan bizler bile topluma dayatılan din ve Diyanet İşleri’nin beyinlere zerk ettiği kadınerkek ayrımcılığının, ahlakı bunca yozlaştırabileceğini hesaplayamadık... Hatta hırsızlığı, yolsuzluğu perdelemeye yararken; vahşeti ve dehşeti böylesine sıradanlaştıracağını düşünemedik... Sözde namusun özde namussuzluğun daniskasına dönüşeceğini bilemedik. Bastırılmış cinselliğin, öpüşmeyi ve el sıkışmayı bile günah sayan zihniyetin güya din ve ahlak öğretilen duvarların ardında savunmasız çocukları hedef alacağını, oğlan kız demeden ırzına geçeceğini; hele hele muktedirleri tarafından da “Bir kereden bir şey olmaz!” diye korunacağını aklımıza getirmedik. HHH Çünkü ahlakın aşılmaz sınırları vardır, ahlaksızlığın sınırsızlığını hayal bile edemez... Kadının görünmez ve sayılmaz kılınması; kadına tacizi, tecavüzü ve şiddeti binlerce kez katladı. Ve eylemi değil söylemi yasaklı ensestin ulaştığı korkunç boyutlar; kaderin cilvesine bakınız ki evlat katili Kanuni Sultan Süleyman’ın adını taşıyan bir hastanede sadece 5 ayda 115 kız çocuğunun doğum yaptığı, vicdanlı bir çalışanın ihbarıyla ortaya çıktı. Çocukların hemen hepsi, aile içi ensest kurbanı. Türkiye’yi bu hale düşürenler, bari adını da değiştirsinler. Barbaristan uygundur! Biz değil, algoritmalar suçlu Gelecek kapımıza dayandı. Sadece farkında değiliz. Dünya hâlâ bildiğimiz gibi dönüyor zannediyoruz. Fakat bazen tuhaf bir şey oluveriyor. O an değişen bir şeyin varlığını hissediyoruz. Peki, o değişen şey yaşamımızı nasıl dönüştürecek? Bilemiyoruz… Geçenlerde yine öyle tuhaf bir şey oldu. Almanya’da bazı yurttaşlar Lufthansa’yı bilet fiyatlarını aşırı derecede yükseltmekle suçladılar. Almanya’daki Federal Kartel Dairesi’ne başvurdular. Almanya’nın ikinci büyük havayolu şirketi “Air Berlin” geçen yıl ağustos ayında iflas etmişti. Lufthansa piyasada hâkim duruma gelmişti. Kartel dairesi yurttaşların başvurusunu incelemeye aldı. Lufthansa yetkilileri iddiaları reddettiler. “İnceleme sonucu haklılığımız ortaya çıkacaktır” dediler. Fakat bu olayda asıl ilginç olan, yaşanan bir diyalog: Şirketin CEO’su Carsten Spohr bir gazeteye verdiği demeçte, bilet fiyatlarının aşırı derecede arttırıldığı iddiasını reddederken “Ayrıca fiyat ayarlamalarını da zaten biz değil bir yazılım yani bir algoritma yapıyor” dedi. Bunun üzerine Federal Kartel Dairesi Başkanı Andreas Mundt da bir başka gazeteye şöyle bir demeç verdi: “Algoritmaların arkasına saklanmayın. Bu algoritmayı gökyüzünde tanrı yazmadı ya!” Gazetelerde çıkan haberlere bakılırsa, tüm büyük havayolu şirketlerinde bilet fiyatlarını bir süredir “algoritmalar” belirliyor. Üstelik bunu yaparken yazılım rakipleri de inceliyor, ona göre fiyatları belirliyorlarmış. Yani oldukça karmaşık yazılımmış. Ne diyordu bazı gelecekbilimciler: “Gün gelecek pek çok karar hiçbir insan denetimine ihtiyaç duyulmadan algoritmalar tarafından alınacak.” O gün yaklaşıyor mu? HHH Aslında algoritma, bir sorunun çözümü için yapılması gereken şeylerin adım adım alt alta yazılmasıdır. Bu kadar basit. Gerçi bazı bilgisayar yazılımlarında çok karmaşık algoritmalar da olabiliyor elbette. Yine de bunlar “henüz” anlaşılamayacak kadar karmaşık değil. Örneğin bir havayolu şirketi için bilet fiyatlarını belirleyen yazılım hazırlanacaksa, öncesinde bazı kararların alınması gerekir: Fiyat artışları neye göre yapılacak? Artış yüzdesi nasıl hesaplanacak? Fiyat artışı bilet fiyatlarındaki talep artış yüzdesi kadar mı olacak? Peki ya piyasada başka rakip yoksa? Bu durumda daha yüksek fiyat artışları gerçekleştirilebilecek mi? Fiyat artışlarının bir sınırı olacak mı? Yoksa yazılım, “ortada ciddi bir rakip görmeyince” fiyatları talep düşmeye başlayıncaya kadar dilediğince yükseltebilecek mi? Bilmek gerekir ki, algoritmalar ve yazılımlar “yansız” değil. Aksine, onu oluşturanların ideolojisiyle, dünyaya bakışıyla, hedefleriyle yakından ilişkili. Havayolu şirketlerinin kullandığı türden yazılımların temel amacı kuşkusuz, kârı maksimize etmektir. Sizce yazılıma, “Aman tüketicinin haklarını korumayı da ihmal etme” gibi bir unsur eklemişler midir? Oysa eklenebilirdi. Fakat konu burada bitmiyor. Gün gelecek, insanların işten atılıp atılmayacağına da algoritmalar karar vermeye başlayacak. Cathy O’Neil “Algoritmaların Saldırısı” kitabında daha şimdiden dünyada buna ilişkin yaşanmış örnekleri anlatıyor. Algoritmalar insanları çalışma yaşamının dışına itebilirler. Varlık ve güç, algoritmaları avucunda tutan elitlerin elinde toplanabilir. Ve görülmemiş sosyal ve siyasal eşitsizlikler yaratabilir. Yuval Harari, son kitabı “Homo Deus”ta, “21. yüzyıl algoritmaların yüzyılı olacak. Bu yüzyıla algoritmalar hükmedecek” diyor ve ekliyor: “21. yüzyılın başında ilerleme treni bir kez daha perondan ayrılmak üzere. Trende bir yeriniz olsun istiyorsanız bu yüzyılın teknolojisini, özellikle de biyoteknolojiyi ve bilgisayar algoritmalarının gücünü kavrayabilmeniz gerekiyor.” Dünya algoritmalarla uğraşırken ülkemizden minik bir not: Türkiye basın özgürlüğü endeksinde dört sıra daha gerilemiş. Bilmem anlatabildim mi? SAYISAL LOTO 11, 13, 19, 25, 35, 40 6 BİLEN: 1 milyon 917 bin 680 TL (Devir) 5 BİLEN: 4 bin 228’er TL 4 BİLEN: 66.40’ar TL 3 BİLEN: 10.45’er TL C MY B